Çünkü sosyo-ekonomik ve ekolojik
açıdan toplumlar ele alındığında, aslında Albert’in olması gereken şartlarda büyüyen Rıza’nın, neler elde
edebileceğini anlamak hiç de zor değildir bizler için de ondan. Kaderi değişen
gariban Albert’i bekleyen ve asla da elde
edemeyeceği şartlar ise, yokluk, çaresizlik ve çok kısıtlı çevreleri
içinde gözlerini dünyaya açmış olan diğer evlatlarımız, Ahmetlerden,
Mehmetlerden vs. oluşan milyonlarınkinden
fazla olamayacaktı hiç kuşkusuz. Zira insan yavrusu, deha sahibi olarak bile
doğsa(!) – ki dâhi doğulmaz olunur, çünkü deha da
keşfedilmeyi bekler - tırmanabileceği ağacı bile olmayan kurak bir
ortamda, yaşamak için yer altına inmek zorunda kalan organizmalardan, fazla da
bir şansı olmayacaktır.
Buradan da şimdi göğsümüzü gere gere
savunabiliriz ki artık, insanı bırakın âlim yapmayı, birey dahi yapan önce
çevresi ve o çevreyi oluşturan nedenleridir. Şimdi bu perspektifle şöyle bir
geriye uzanalım ve yüce Atatürk’ümüzün özenle açtığı, bir zamanların Anadolu aydın fabrikalarımız olan, ne yazık ki
yaşatamadığımız ‘KÖY ENSTİTÜLERİMİZE’, gelin
hep birlikte bir kere daha rahmet okuyalım isterseniz.
İsterseniz gelin birlikte ortak
geleceğimizin adını da koyalım şimdi. Adam olabilmemizin ilk şartı; ‘Köy Enstitüleriyle’ tekrar şaha kalkacak yeni bir ‘eğitim reformu’, ikincisi de yine Atatürk’ümüzün
başlayıp da bitiremediği özgün, adil ve olmazsa olmaz ‘Toprak
Reformudur’. Gerisi ise, nasıl olsa kendiliğinden gelir, hiç merakınız
olmasın.
Her ne kadar, aynı şeyleri
tekrarlıyor gibi oluyorsak da, onlar sistemi her defasında şeriat özlemiyle,
emperyalist ümmetçiliğin ilkel basamaklarına oturtup, nesillerimizin geleceğini
karartırken ve ısrarla da kafalarını buna takmışken, biz de helâk ettikleri
asal değerlerimizi, aynı kafalara vura vura
gündeme getirmeğe devam edeceğiz.
§ Atatürk, Samsun
İstiklal Ticaret Mektebi’nde öğretmenlere yaptığı konuşmada:
“… Dünyada her şey için, medeniyet için hayat
için, muvaffakiyet için en hakiki
mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde
mürşit aramak gaflettir, cehalettir,
dalâlettir. Yalnız; ilmin ve fennin yaşadığımız
her dakikada ki safhalarının tekâmülünü
idrâk etmek ve terakkiyatını zamanla takip eylemek
şarttır…”8 Ayrıca eğitimin önemini
vurgulayan
başka bir konuşmasında; “… En mühim ve
feyizli vazifelerimiz milli eğitim
işleridir. Milli eğitim işlerinde mutlaka muzaffer olmak lâzımdır. Bir milletin
hakiki
kurtuluşu ancak bu suretle olur…”9 demiştir. (Dr. N. Nurhan
Kara)
6 Atatürk’ün Söylev ve Demeçler l-lll,
C. II, Ankara, 1989, s. 46.
7 Ziya
Bursalıoğlu, “Atatürkçü
Eğitim Üzerine”, 1. Uluslararası
Atatürk Sempozyumu (Açılış Konuşmaları,
Bildiriler 21-23 Eylül 1987), Ankara, 1994, s. 344.
8 Atatürk’ün Söylev ve Demeçler l-lll,
C.II, Ankara, 1989, s. 202.
9 Gazi Mustafa
Kemal Atatürk, Atatürk’ün
Maarife ait Direktifleri, İstanbul,
1939, s:10’dan aktaran, Utkan
Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara, s. 118. §
Yüce
Atatürk’ümüzden yaptığımız yukarda ki alıntıyı, sanal eğitmen hümanizminin
ardına saklanan ve çocuklarımızın geleceğini sömürge eğitimine peşkeş çeken,
tüm kanı bozuklara ithaf ediyoruz.
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder