Bak şu başımıza gelenlere! Hangi
memlekete kaçalım ki aslında hepsi de birbirinden beter. Çağdaş ülkelerde 65
yaş üstüne, iptidai bir sokağa çıkma yasağı uygulanarak, Saygın insanlara suçlu
muamelesi yapılmıyor olsa da yine en iyisi Vatanımızdır. O halde Vatanımızı beraberce
ihya etmenin ve onu Atatürk döneminde olduğu gibi yine bir güç Devleti haline
getirmenin tek çaresi; bir kere daha görüldüğü ve de özümsendiği gibi yine kuruluş
ilkelerine geri dönmektir.
Artık bugünkü teknolojiyle de bunu yapabileceklerine
inandıkları için insan varlığını çipleyerek, orta Çağlarda Cüzzamlıları
kapadıkları gibi bugün de dijital merkezlerin bilgi bankalarında topyekûn kontrol
altında tutmak üzere kapamaya hazırlanıyorlar. Bizimse bu tehlikeye karşı kendi
adımıza yapabileceğimiz en akılcı savunma, kendi genomumuzu, biometrimizi,
teknolojinin nimetlerini de yadsımadan ve dış güçlerin kendi milli istihbaratlarına
da empati oluşturarak, kendi Ulusal kontrolümüz altına almaktır.
Yıllardır uykuda dinlendirerek olgunlaştırılan
ve komplo teorisi olduğu da iddia edilen Tavistoc Projesi, görülüyor ki artık kıvama
gelmiş muhtemel bir nükleer harbi, anlaşılan ertelemek üzere, çok hızlı yayılan
kontrollü bir virüs salgınıyla, Dünya insanında kaotik bir korku ortamı
yarattıktan sonra, derhal uyandırılacaktır.
Ve
işte o zaman da korku ve endişe çılgınlığındaki Dünya insanını korkularından
kurtaracağız vaadiyle, kişilerin uzaktan kontrol altına alınmasını sağlayacak derialtı
biometrik kelepçelerin insanlara, boş duya ampul takılması gibi monte edilmesini
meşrulaştıracaklardır. Ve işin çok kısa bir süreçte bu noktaya gelmesi veya
getirilmesi Virüsün havadan ülkelere dağıtıldığı şüphesini de beraberinde
getiriyor. Çünkü virüsün bu kadar kısa bir zamanda kıtasal olarak, bu kadar çok
insana yayılabilmesi mümkün görülmüyor nereden baksanız.
Gidişat neresinden bakılsa budur. Yani
insanı öldürmektense onu sıtmayla avutarak kontrol altında tutmak her halükârda
insanlar tarafından da kabullenecektir diye düşünüyorlar olsa gerektir. Düşünmekle
de kalmıyorlar denetim altında tuttukları ülkelerin üst Bürokratlarına, ‘Corona
dan sonra artık farklı bir Dünya olacak’ masallarını da bu yüzden söyletiyorlar
herhalde. Neden farklı bir Dünya olsun ki!
Yoksa
istenen 65 yaş üstünü temizleyerek sadece seçilmiş egemenlerin daha uzun bir
ömür yaşamalarına müsaade edecek bir düzen mi kurmak. Desenize o zaman daha
genç olanlara da 65 yaşlarına kadar Dünya işlerini bitirmelerini tembihleyen
yeni bir eğitim sistemi empoze edilecek demektir. Bu durumda da piramidin
tepesinde bu işleri planlamaya kalkan aklı iyice karışmış o yaşlı tepegöze ‘akıllı
ol son sözü söyleyen nasılsa yine tanrısal akıl olacaktır’ demek düşüyor bize yine.
Bu şaşmaz tarihi gerçeği çok söyledik;
ama aklı almıyor nedense. Çünkü ihtiras çukurunun dibi yoktur.
Bu
eski Dünya Cüzzam, Kolera, Veba, Verem vs. gibi ne denli Epidemiler, toplu
kırımlar, sürgünler, Harpler, Depremler, sel baskınları, kuraklıklar, devasa
yangınlar, meteor, iklim hatta süpernova felaketleri vs. geçirmiş ve tekrar
geçirmeye de devam edecektir. Ne ki kimse de bugüne kadar artık farklı bir
Dünyaya uyanacağız hezeyanlarına el atmamış, bunlara bel bağlamamıştı. Dünya
insanı evrim süreci içinde eski kötülüklerden, felaketlerden ibret almasını
bilmiş yenilerine önlem almış; ama her zaman da akılını kullanarak ihtiyacı
olan uyumla ve huzurla yaşayacağı sosyal ortamını hep kendisi yaratmıştı. Ne oldu
birden! Yoksa Tavistoc beklenenden erken mi uyandırıldı?
Dikkat
ettiyseniz Reislerinin, eski Padişahlar gibi kendisine bağlamak üzere, ulufe dağıtarak
özenle seçtiği adamları arasında ortak nemadaş ki ikisinin de Özel Hastaneleri
var; Biri Sağlık, diğeriyse- Hastane ne alakaysa- eğitim Bakanıdır. İkisi de hemen
ve fırsatı kaçırmadan, ‘artık farklı Dünya olacak’ laflarıyla, kendileri gibi güdümlü
olanlarla birlikte vatandaşlarında ters algı yaratma operasyonları yarışına
katıldılar.
Bakanı
oldukları eğitim ve sağlık konularıysa, küreselci emperyalist Mafyanın hedef
seçtiği ulusal ülkelerde, aslında el atması gerektiği ana konulardır. Bunun
nedenine bu dar çerçevede girecek değilim, arif olan esasen anlam bileşkesinde bu
zatların kendi konularına bile sadece gözleriyle baktıklarını da anlamıştır
zaten.
Öncelikle
de Eğitim Bakanı olanı, vatandaşların bile yeni öğrendikleri eğitim skandalını,
uzak eğitim sayesinde tesadüfen birlikte öğrenmiş bir şaşkınlık içeresindeydi
sanki. Oysa bunun çoktan bilincinde ve onayını da veren bir sorumluluğun sahibi
olduğunun da farkındaydı aslında. Ve bu utanç veren sorumsuzluğuna rağmen
istifa etmemenin de utancı içindeydi. Ki sıkıntılı hali de kuşkusuz bu yüzdendi
belki de. Lakin neticede halkın da bu gerçeklerin farkına varması, eminim kendisini
biraz rahatlatmış ve üstündeki ağır yükü de hafifletmiştir muhtemel.
İşte
tam da bu ikircikli ihanet dolu ortamda önce, elinin tersiyle hepsini bir
kenara iterek derhal sadede gelecek ve elimizde kalacak olan malzemeye el
atacak olan dahi analist Rahmetli Atatürk’ümüzün, aslında nasıl düşüneceğine
empati oluşturmamız gerekir. Adım gibi biliyorum ki: Teknolojik geleceği görerek
ve derhal bütün kontrolün elinizde olacağı milli sisteminizi kurun- bunu daha
2002 şaibeli seçimlerinden hemen sonra da yazmıştım- diyecekti mutlaka.
Profesyonel Bilişim uzmanı olarak da
bunun yapılamaz veya imkânsız olduğunu asla düşünmüyorum. Ve bu konunun bir
diploma tezi olmasını da arzuluyorum aslında. Bu işler için önce; Üniversitelerimizdeki
akademisyen kadrolar çoğunlukla -ki istisnalar hariç tutulursa- yetersiz kalacağından,
endüstri ve sanayi dünyasının aktif Bilişim profesyonelleri tarafından çok iyi
yetiştirilmiş analist düşünebilen yapıda, IQ’ları yüksek, matematiksel ve algoritman
düşünce yapısında, mesleğe yatkın, genç analist programcılara ihtiyaç vardır.
Bunların ilgili ön testlerle mesleğe yatkın olup olmadıkları, Batılı ülkelerde yapıldığı
gibi eğitim öncesi, mesleğe uygunluk testleriyle, sözlü ve yazılı imtihanlarla hemen
tespit edilebilir. Devletin de içlerindeki istidatlı gençlere burs vermesi
gerekir.
Daha önceden aynı eğitimlerden geçmiş
tecrübeli, sayısız Program Projeleri üretmiş ve halen de aktif olan fikir ve
tecrübe önderlerinin himayesinde, adanmış bu genç kadrolarla çok büyük ve Produktiv
Projeler gerçekleştirilebilir. Bilişim aslında bir takım çalışmasıdır. Devasa Projeleri
ne, neyle ve nasıl soruları iyi analiz edilerek modüllerine ayırıp, yeterli bir
kadroyla ve özveriyle programlamak, aslında çok sağlıklı, en ekonomik ve başarı
şansı da en yüksek olan çözümdür. Üretilen Program paketleri ana merkez den (Server)
-WI-FI dışlanarak- Fiber kablo üzerinden yerli kullanıcı sistemlere dağılarak birbirleriyle
el sıkışırlar (handshake).
Gerekli Program paketleri hazırlandıktan
sonra bunlar devreye alınarak önce desentral sonra sentral bağlantılarla defalarca
test edilip bütün mantık ve formel hatalarından arıtılarak genel sistem, işletmeye
açılacak noktaya getirilir. Sonunda sistem programcılar -ve hacker programcılar-
devreye girerek ve güvenlik kalkanları da (Firewall) oluşturularak mevcut ve
olasılıklı dışarıdan gelecek saldırı amaçlarına yönelik ve şaşırtıcı farklı
tekniklerle üretilmiş bütün saldırı apletlerine, Truva atlarına, dijital
solucanlara, sıçrayan programcıklara vs. -bunlar o kadar çoktur ki- karşı imha
prosedürleri üretilir.
Internete
çıkmak üzere ana Server’e talep yollayan bütün milli kullanıcılar sadece, dünyada
bilinen bütün ve her gün güncellenen dijital haşerelerin imzalarına- ki bugün 1
milyondan fazladırlar ve her gün de sayıları artıyor- sahip Ulusal koruma
kalkanının himayesinde ve kendi Gateway’i (servis kapısı) üzerinden dışarıya
çıkış ve aynı yoldan içeriye giriş yapabilirler ancak. Ana Router (bağlayıcı server)
gerekirse Wi-Fi de (kablosuz bağlantı) kullanabilir. Yalnız ana server içeriye dağıtımda
mutlaka Fiber bağlantıya geçiş yapmalıdır. Burada amaç VPN (korumalı server-kullanıcı
koridoru) bağlantı değildir. Amaç kablosuzu Fiber kabloludan (kesinlikle bakır
kablo değil) ayıran, daha üst seviyede bir güvenliktir.
Bunun
dışında siber saldırılara karşı çok iyi hazırlanmış milli hackerlerde hazır kuvvettir
ve bunlar saldırı kaynaklarına daha sert karşı saldırılarla anında cevap
verirler. Demek ki nereden bakılsa bu tür bilgisayar oyunları yine de nükleer
saldırılara tercih edilmelidirler. Peki bütün bunların sonunda ne mi elde
edilir? Kanımızı emen emperyalistin biometrik kontrolümüzü de yeni çipli
hüviyetlerimizde olduğu gibi, eline geçirmesi önlenir. Ya da bizden öğrenmek
istediğini, tıpkı onun bize yaptığı gibi, biz neye izin verirsek o kapsamda öğrenir.
Hüviyetlerimizin
kontrolü bizdedir diyenlerse beni sadece kahkahayla güldürür. Çünkü bugün
Türkiye de bildiğim kadarıyla tek merkezden yönetilen bir genel bilgi Bankası
halen yoktur veya olması gereken de tamamlanamamıştır. Var zannedilense ya herkesin
ayak bastığı bir yol halısı veya altında uyuduğu kırk yamalı yorgan gibidir. Peki
neden milli bilgi bankamız vardır diyemiyoruz?
Bir
misal vermek gerekirse, eski ehliyetler bile henüz sisteme girilememiştir. Ki bu
nedenle de 1962 İstanbul Emniyeti çıkışlı profesyonel ehliyetimi bile henüz yeniletebilmem
mümkün olmadı. Değişim süresi bittiğinde, elimde istenen sağlık raporu ve kayıt
makbuzu olduğu halde, sistem girişi yapılmamış olduğu nedenle yenileyemediğim ehliyetimi,
o zaman nasıl yenilemem mümkün olacak acaba?
Herhalde
aynı durumda daha birçok mağdurlarımız da vardır kuşkusuz. Diğer kulvarlardaki
sayısız ve güvenliksiz bilgi uyumsuzluklarına değinmeye ise sayfalar yetmez. Bu
durumda hadi gelin de kendi adınıza ‘bilgi güçtür’ deyin bakalım. Bilgiyi güç
haline getirmeyi vazife edinmiş insanlardan birisi olarak, bana göre de bilgi
kimdeyse güçte ondadır. Oysa milletin kişisel bilgisi sadece kendi Devletinin Ulusal
bilgi bankasında koruma altında olmalıdır, tıpkı bankadaki hesabı gibi. Kişi
uluslararası suç örgütlerine katılmadıkça da bu bilgiler yabancılarla asla paylaşılmamalıdır.
Bu
bağlamda kuracağımız milli sistemde, gerekirse Amerika’nın yeniden keşfedilmesi
pahasına her şey milli olmalı ve anti milli olan her şey sistemden temizlenmelidir.
Hatta bilgisayarlar, Driverler (sürücüler) bile millileştirilmelidir. Kısaca bir
Devlet sırrı veya özel bir silah yaratmak zorunda olduğunuzu asla unutmamalısınız.
Yani dış kaynaklı- bilhassa da USA vb.- hiçbir ek yazılıma, özellikle de Wi-Fi
bağlantılı cloud (bulut), Drive vs. kaynaklı iletişim ve veya veri transferi
aldatmacalarına aldanmamalı, hele de ücretsiz lafına asla kapılmamalı, milli
yazışmalarınızda ise sosyal medya kaynaklarınızı kesinlikle kullanmamalısınız.
Teknik
izahat ve ifadelerden azami kaçınarak her kesin anlayacağı olmazsa olmaz bazı
ifadelerin dışında yabancı kelimeleri de keserek teknik bir öneride bulunmaya
çalıştım. İşte bütün bu izahatın bileşkesinde artık milli Bilişim sistemimiz
hazırdır. Yalnız Bilişim dünyasında bilinmesi gereken ortak bir deyişe göre
hatasız veya eksiksiz mükemmel bir Program asla yoktur. Bilgisayarınızdaki
işletim sistemlerinizin bile devamlı güncellendiğini biliyorsunuz. İşte bizim
milli sistemimizin de milli kalabilmesi için, ömür boyu hep güncellenmesi,
çabuk geliştirilebilir ve kullanıcı dostu olmasının eşyanın tabiatı nedeniyle gerekli
olduğunu asla unutmamalısınız.
Demek
ki kişisel ve hayati bilgilerimizin de kendi gücümüz olması için ilk önce Askeri,
Eğitim, Sağlık, Sanayi, Tarım ve Bilişim sistemlerimizi birlikte yeniden inşa
edip veya revize edip güven altına alarak millileştirmek, sonra da onları bir
güç Devleti olabilmek üzere aynı güvence ve milli kontrolümüz altında uluslararası
seviyeye taşımamız gerektiğini de kabul etmek zorundayız. Bunun için de Atatürk
Devrimleri külliyesi olan Kemalizm’i özümsemiş olan bir Ulusal Hükümete olan
ihtiyacımız; artık bir acil ihtiyaç olmaktan da çıkmış ve mecburiyetimiz
olmuştur…
Serendip
Altındal