15 Eylül 2021 Çarşamba

DALGANIN FARKINDA OLMAK..

 


 

            ‘Daha Adil Bir Dünya’ etiketli bir kitabı Bay Tayyip yazıyormuş. Duyun da inanın. Aslında adil bir Türkiye olmalıydı iştigal etmek zorunda olduğu tek konu, adı edilen zatın. Kendisini, belki de öne alınması kuvvetle muhtemel olan genel seçimler arifesinde daha popüler edebilmek için yapılan nafile uğraşlara gülünür mü ağlanır mı, artık bir karar vermek gerekiyor. Bu arada bir de böyle bir popüler kitap adı için binlerce başlık varken seçilen temaya bakın, sanki birileri kendisiyle dalga geçiyor ve o da bunun farkında olamıyor gibi.

 

            Artık öyle haberler de duyuyoruz ki sormayın, mesela 75 yaşlarında bir kaknem kadın 2’nci Dünya Harbinde aç kaldığını söylüyor. 1945 yılında biten ve Miğfer Harbi de denen bu savaş bittiğinde sen daha doğmamıştın bile. Bırak hepsini de ana rahmine bile henüz düşmemiştin muhtemelen. Yahu düzeltin biraz kendinizi ve bize de dinletmeyin bu zırvalarınızı. Sonu Sevr ile biten ve yok yere katıldığımız Birinci Dünya Harbinde, Osmanlı ordusunun yediği dayağı ve karşılığında neler kaybettiğimizi önce bir hatırlayın lütfen.

 

            Sonrasında Atatürk Liderliğindeki aynı Türk Ordusunun neler yaptığı ve Atatürk’ün arkasında neler bıraktığı yedi düvelinde malumudur. Ve bütün Türkler gibi elbette Lozan Mimarı İnönü de veraset edilen altı okun Devrimcilik ruhundan ve dâhi Atatürk’ün muhteşem önerilerinden fazlasıyla nasibini almıştı. Ve görevinin bilincinde erdemli bir liyakat adamı olarak, ilk Dünya Harbinde neler kaybettiklerimizin de farkındalığıyla, Hitlerin ve ihtilaf güçlerinin bütün baskılarına rağmen Boğazları açmayarak, bu Savaşa girmemizi önlemiş ve hakkıyla bugünkü varlığımızın da tekrar ikinci mimarı olmuştu.

 

            Yoksa bilhassa da sizler, o zamanki sübyan sıfatlarınızla, suratlarına bile tükürmeyeceğiniz kim bilir kimlerin kucaklarında helak olup bitmiş olacaktınız. Eski bir Nazi askerinden, Almanların Ruslara bilhassa da kız ve kadın olanlarına neler yaptıklarını duyunca erkek olarak benim bile yüzüm kızarmıştı. Ayrıca adam, ‘bizimkilerin Ruslara yaptığını, daha sonra Berlin’e giren Ruslar bize asla yapmamıştı’ diyerek arkadaşları adına belki de günah çıkartmıştı. Aslında bu söylediklerimi ve yaşam tiyatrosunun rejisörü olan tanrının, o tiyatronun baş aktörü olarak yaratıcı olan kadını neden seçtiğini, - ki aslı üretici olan erkeği değil – yaratıcı bir kadın olarak senin daha iyi anlayıp özümsüyor olman gerekirdi. Çünkü seni sıradan bir trol yapan, masasına oturtan zat ve çevresi bunları bilmez, onların tek tanrısı paradır.

 

            Muhalefetin bütün yapacaklarını nasıl yapılacağına kadar harfiyen açıklaması, aslında AKP İktidarına da yol göstereceğinden, çünkü hiçbir zaman yapamayacaklarını salt reklam amaçlı olarak seçim aracı yapacaklarından, yanlış olur. Bırakın ne yapacaklarsa kendi adlarına yapsınlar. Yoksa sizin yapabileceklerinizi sadece seçmeni iğfal aracı olarak kullanmaları, aslında iğfal olmaya da müsait olan bazı seçmenlerin de kafalarını karıştıracak ve bu da belki çok değerli zaman kayıplarına yol açacaktır. Halbuki Türkiye Cumhuriyeti’nin artık boşa kürek çekmeye ne vakti ne de ihtiyacı vardır. Çünkü bilhassa da Okyanus ötesinden gelen para babası toprak Baronları ülkemizi ziyaret edip ucuza toprak kapamak için artık Ormanlarımızı bile yaktırmaya başladılar.

 

            Oysa ne yapıp yapıp ülkemizi, her geçen gün daha bir batağa saplayan AKP enkazından, milletimizin ve Devletimizin olmazsa olmaz müktesebatı bağlamında bir an önce kurtarmak gerekmektedir. Çünkü emperyalistin ne düşündüğü ne yapmak istediği değil; ama Türk Milletinin ikbali ve var olma geleceği bizim için her şeyden daha önemli olmalıdır. Veya daha açık tabiriyle; rahmetli Atatürk’ün bütün devrimleri ve olmazsa olmaz kamusal uygulamaları, TBMM’nin kamusallaştırılarak bir Vekiller yemekhanesi, kahvehanesi olarak değil, yeniden Vekalet görevlerini ifa edecekleri bir milletin meclisi haline getirilerek, tek adamlık kompleksinin de apar topar yok edilip eskisi gibi bütün kamusal ve yönetimsel taşların yine yerli yerine oturtulması, asla vazgeçemeyeceğimiz gerçeğimizdir. Bu yapılmazsa ne mi olur? Hepimiz yok oluruz. Yoksa yok olması gereken başkalarıdır, ezelden itibaren var olmuş ve olacak olan Türk Milleti değil.

 

            Erdoğan bugünlerde yine saltanat uçağıyla USA’e gidiyor. Erdoğan ile Biden’in umduklarının üstünde bir antlaşmayı hem de Türkiye Cumhuriyeti hesabına yapabilmesi asla mümkün değildir. Ki bu ancak kendi umutlarını yeşertmeye veya ego tazelemeye yönelik olabilir ki bu dahi hayal ötesidir. Ki Biden’in bundan sonra Erdoğan’la bireysel bir görüşme yapabileceğini beklemiyorum.

 

Bu yazıyı muhtemel buluşmadan önce yazmamım ana nedeni. Sonucun nasıl olsa yine fos çıkacağını şimdiden anlatabilmek içindir. Halbuki bir an önce Atatürk gibi düşünerek derhal emperyalist Lejyonerliğini bırakarak komşularımızla yeni saldırmazlık paktları oluşturup kendi ordumuz, kendi silahlarımız ve milli gücümüze konsantre olarak öze dönüp tam teçhizatlı ve dinamit gibi yeni bir Dünya Harbine doğru yürüyen Dünyamızda, yurdumuzu savunmaya odaklanmak yerine bakın nelerle uğraşıyoruz. O halde asıl soru da şudur. Nedir acaba, aslen başımızda Hükümet bile olamayan AKP İktidarından, daha fazla beklediğiniz.

 

            Görünen o ki Erdoğan Hükümeti(!) değiştikten sonra elbette, bugün sessiz kalan, ortada görünmeyen Hâkim ve Savcılar ortaya tekrar mantar gibi çıkacaklar, diplomalarının tozlarını alacaklardır. Ne yani o zamanda böylesi korkak ve kişiliksiz olanlara millet saygı mı gösterecektir. Yoksa çoğunun yerlerine yepyeni Cumhuriyet Hâkim ve Savcıları mı atanacaklardır.

 

            Geçen ESİAD toplantısında Kılıçdaroğlu irticalen, prompter veya suflör kullanmadan ve Atatürk’ün İzmir İktisat Kongresinde yaptığı gibi bir takım Türkiye gerçeklerini satır satır ortaya koydu. Acaba Erdoğan’ın, Kemal Beyin neler söylediğinden haberi var mıydı? Veya bu söylenenleri ne kadar anlayabildi. Bahse konu olan ve sanayicilerin alkışlarla dinledikleri bütün Türkiye ekonomi sıkıntılarının ana kaynağının, kendi İktidar dönemi olduğuna acaba biraz da olsa empati oluşturabilmiş miydi?

 

            Atatürk muhteşem bir gözlemci, sentez ve doğru karar adamıydı. Bu nedenle de esasen bütün Dünya düşünürlerinin de Lideri değil miydi? Keşke şimdi de yaşıyor olabilseydi. Sadece onu dinler ve notumuzu alırdık, sonra da hata yapmamıza imkân kalmazdı. Atatürk’ün neden peşinden gittiğini gösteren bu durumsa, bizden biri olan Atatürk gibi Türk Milletinin de yanılmadığının ve yanılmayacağının göstergesidir. İşte hayatını doldur boşalt yaşayan Amerikalı bile sonunda Atatürk’ü yeniden keşfetmek zorunda kalmıştır. Dolayısıyla da bu yazımla da içimizde yaşayıp bizden olmayan ve bizim gibi düşünmeyenlerin kulaklarını bir kere daha çınlatmış oluyoruz.

 

            O halde emperyalist bile Atatürk’ü yeniden keşfedip ona dönmüşken, seküler bile olamayan Erdoğan’ı bir Paradoks olarak bile kabul edebilmek hala nasıl mümkün olabiliyor memleketimizde. Ayrıca Kemalizm’in, ihtiva ettiği 6’ncı ok olan Devrimcilik ruhu ile hep güncel kaldığını ifade ederken ne kadar haklı olduğunu anladığımız Prof. Anıl Çeçen’in aşağıya eklediğim yazısının bağlantı adresini, mutlaka açıp okumanızı öneririm.

Güncel Kemalizm

 

                                                                       Serendip Altındal

 

Özün Kişiliğinin Aynasıdır...

serendipaltindal.blogspot.com

serendipaltindal@gmail.com

Video Kanalım & Şiirlerim

1 Eylül 2021 Çarşamba

ASIL ETKEN..

 


            Aslen örtülü bir Cumhur ittifakı ortağı olmaktan başka da bir becerisi kalmamış olan Perinçek’in hele de Taliban’ın Atatürk bileşkeli bir kurtuluş Savaşı verdiği benzetmesi, bırakın eleştirip, yorum eklemeyi dosdoğru alaya alınması gereken bir zırvadır. Dünyada bir emsali daha olmayan kutsal Kurtuluş Savaşımız; hem de böyle ne idüğü belirsiz İslam’la dahi ilişkisi olmayan, emperyalist palyaçosu, çapulcu, bir terörist sürüsünün emperyalist güdümlü hareketiyle özdeş kılınması gafletiyle, nasıl kıyaslanabilir. Oysa Perinçek Taliban ile Tayibanı özdeş kılsaydı çok daha akılcı davranabilirdi.

 

            Kurtuluş Savaşımızın aslında emperyalist alemin topuna birden açılmış bir bağımsızlık savaşı olduğunu bilmek istemeyen bir davranış, belgesel tarihi bile dıştaladığından, emperyalist güdümlü çapulcuları ve onları destekleyen İstiklal Harbimizin kaçaklarının torun ve evlatlarını eleştirmekle bile onları adam yerine koyarak, asla taviz vermemelidirler tüm düşünür aydınlarımız.  

 

            Türkiye’nin sallan yuvarlan dış politikasıyla özdeş ve bilhassa henüz bir hedeften ziyade kaotik bir kargaşaya doğru yol olan Taliban mağduru Afganistan’ın, hiçbir bileşkesi olamaz. Olsa, olsa USA tarafından eline tutuşturulmuş ve tutuşturulacak olan yeni strateji planları olmuş ve olacaktır da elbette. Çünkü Taliban’ın bunca yıldır yaşatılıp büyütülmesinin şüphesiz ki bir hesabı vardır. Ve Taliban’ın Afganistan’ın yeni sahibi olmasıyla da bu hesabın kesilme vakti gelmiştir artık.

 

            Böylece Erdoğan Devletinin, yurtlarından kaçan veya öyle görünen Afgan göçmenlerini, %50 demografik bir yoğunluk oluşturacak seviyede, ivedilikle vatandaş yapması gerekecektir. Çünkü mevcut yandaş ve seçmen kadrosunun artık Erdoğan’ın Başkanlık süresini uzatabilme ve onu taşıyabilme olanağı yoktur. Ve AKP yönetim kadrosu da çok iyi biliyor ki mevcut şartlarda Erdoğan’ın çakma Başkanlığının da artık devamlılık şansı kalmamıştır.

 

            28 Şubat olaylarını temsil eden eski ve yaşlı Subayların 20 yıl sonra tutuklanarak yeniden yargılanmak üzere ceza evine konması tutarsızlığının, şimdi yeni bir Başkanlık affıyla Erdoğan’ın artık cilası dökülmüş imajının, böyle bir manevrayla yeniden parlatılması düşünülmüştür muhtemelen de. Halbuki unutulan, Erdoğan cephesinin artık yeni boya ve cila tutamayacak hele gelmiş olmasıdır. Ki bunun aksini, erişilmez servetine rağmen Rockefeller dahi kendi cephesini düzeltebilmek için döktüğü servetlere rağmen başaramamıştı.

 

            Erdoğan bunu nasıl yapabilsindi ki, nitekim eski makinanın artık toptan yenilenmesi gerekmektedir. Ve halen yeni bir ittifak arayışı içinde olan Erdoğan modeli bitmiştir artık. Bunu elbette bütün umutlarını Erdoğan’a dayamış olan USA ve AB taifesi de iyi bilmektedirler şüphesiz. O halde şimdilik bize de farz olan, son saati beklemektir. Çünkü göçmen yerleştirmenin demografiyi değil; ama bir iç harp aranjmanı da olabileceği asla unutulmamalıdır. Çünkü USA böyle sol gösterip sağ vuruşları hep uygulamıştır. Aman dikkat, tufaya gelen bu defa da biz olmayalım. Zira böyle bir sonuçtan emperyalist cephesi çok mutlu olacaktır.

 

            USA Afganistan’dan çekilmiş olabilir. Lakin bu durum Taliban kontrolünü, lojistik desteğini, yakın gelecekte alacağı siyasi profili de terk etmiş olduğu anlamını asla taşımaz. Her ne kadar Rusya, Çin gibi hem de yakın komşu olan iki Dünya devinin de büyük ilgi ve dikkatleri üstlerinde olduğu halde. Türkiye’mizin ne yapacağına gelince; bu iş tamamen Erdoğan’la tamam deyinceye kadar da uçuk, kaçık AKP Reisinin ruh haletiyle bilinen seviyede kalmaya mahkûm olarak devam edecektir. Yani bu durum devam ettiği sürece de anti emperyalist bir dik duruş asla beklenemeyecektir.  

 

            Dava dosyasının aynı torbaya konduğunu – ki haklı da olabilir – iddia eden Bayraktar adlı adama bakın ve ‘daha fazla açıklarsam beni öldürürler’ diyerek kendisi gibi itirafçı olacaklara da gözdağı vererek, geri adım atıp nasıl da kendi sahiplerine yarandığını görün. Demek oluyor ki kümesinden kaçamayan horozla yeni kümes kuramazsınız. Çünkü eski kümeslerinden kurtulamayan horozlar sonunda birbirlerine binmeye başlayarak, bir zamanlar kendilerinin de horoz olduğunu unuturlar ve neticede yemek tabağında biterler. Böylece ancak kümeslerinden kaçabilen horozlarla yeni kümesler kurulabileceği de kendiliğinden açıklanmış olur.

 

            Bahçeli sadece kendisini ve Partisini Erdoğan’a taşıtmak istediği için Cumhur ittifakını destekliyor. Oysa Erdoğan’ın hem de hanidir, kendisini taşıyacak bir ittifaka ihtiyacı vardır aslında. Ne var ki böylesini de bulmak pirinç çuvalında iğne arar hale getirmiştir Erdoğan ve yandaş kadrosunu maalesef. Ve bu arada AB ve USA’nın Afgan göçünü de Türkiye de tutmak istemelerinin ana nedeni, vakti geldiğinde Doğuya karşı bir duvar oluşturmak ve sömürgeleşen Türkiye Federasyonları projesinde, laik Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı da kullanmak içindir muhtemelen.

 

            30 Ağustos Zaferi olmasaydı, 29 Ekim Cumhuriyet kutlaması da olamazdı. Dolayısıyla büyük Atatürk’ün ve Türk Milletinin asıl ebedileşme nedeni laik Türkiye Cumhuriyetidir. Bu nedenle de Zafer Bayramı’nı asıl bu nedenle kutlamak gerekir. Çünkü Atatürk şayet kendisinden istendiği ve beklendiği gibi Osmanlı devşirmesi, İslam bozuğu, hilafi ve oligark bir Devlet ve onun Diktatörlüğüyle yetinmiş olsa ve Saraya da taşınsaydı, bugün ne Atatürk’ümüz ve ne de Türkiye Cumhuriyeti’miz var olabilirdi.

 

            Ne ki ahlak ve adalet dediğimiz erdem ve yaratıcı akıl olan deha ile yüklü Atatürk’ümüzü, başkalarına kolayca yapıldığı gibi kimse kandırıp iğfal edemediği içindir ki Atatürk kendisi kalarak, önce Kemalist ve sonra da Türk Milleti ile Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu Ata’sı olabilmişti…

                                                                       Serendip Altındal

 

Özün Kişiliğinin Aynasıdır...

serendipaltindal.blogspot.com

serendipaltindal@gmail.com

Video Kanalım & Şiirlerim