28 Haziran 2016 Salı

JENERİK..


           Tayyiplerden kurtulsa da Muttalipleri getirir yine başına bu illet. Bu illetten kurtulmak ise etle tırnağı ayırmak demektir ki o hiç olmaz. O halde hem illeti yeniden millet yaparak hem de milli egemenliğe ulaştırabilmenin tek yolunun, doğru eğitim olduğu kendiliğinden anlaşıldığına göre; bunun en kısa vadede gerçekleşebilmesi için de önce ABD vampiri ile bütün köprülerin atılması gerekmektedir.

            Ya geriye kalan AB’li diğer vampirler mi? Onları fazla ciddiye almaya gerek kalmaz. Çünkü onlar da kendi selametleri adına doğru yolu bulacak ve önce de bir milli kimliği olan Dünya insanı olduklarını tekrar anımsayacaklardır nasıl olsa. Bu vesileyle İngiltere yine hepsinden önce ulusal varlığını ve milli parasını, EURO batağında boğulmadan, zararsız veya asgari zararla kurtarmak zorunda olduğunu hemen anlamış ve doğru hamleyi de yapmıştır.

Sembolik Krallık ise Kraliçelerinin sonuyla birlikte tarih olacaktır kendileri için de mutlaka. Şimdi artık diğerleri sıradadır. Dikkat edilirse ‘Türklerin adaylığı bahane oldu’ varsayımını ciddiye bile almıyorum. Çünkü bunun zerre kadar kıymeti harbiyesi yoktur bizim için, unutun gitsin.

            AB de bunlar olurken, bizim millileşmemizin önündeki tek engelin aslında ABD duvarı olduğunu biliyoruz. Duvara dikkatli bakmaya bile gerek kalmadan hemen görülüyor ki o duvar da artık boydan boya çatlamış ve çatırdamaya da başlamıştır. Onarmaya çalışarak abesle iştigal etmek yerine, kuvvetli bir uçan tekme ile yerle bir etmek, inanın en sağlıklı yöntemdir. Ondan sonra da enkazı kaldırıp çevreyi yeniden tanzim etmek, çocuk oyuncağı olacaktır artık.

            Sonrasında Doğu ve Batıda ki bütün canlar yeni bir Dünya Birliği (DB) altında yine kendi özerk milli varlıklarını temsilen birleşir ve ortak insanlık erdemi adına tarafsız kararlar alarak, dünya sulhunu yeniden sağlayabilirler. Yani bunun için de ilk şart olarak, tüm menfaatçi, art niyetli emperyalist katmanların yeni Dünya Birliğinden tasfiye edilmiş olmaları gerekmektedir. İşte ancak ondan sonra bütün taşlar yerlerine oturur ve dünya huzuru geri gelir.

Yukarıda formüle etmeye çalıştığım, aslında en akılcı ve hümanist çözümdür. Yoksa Dünyanın %75 kadarı yerle bir olmadan, taşlar – ki taş kalmışsa tabii – yerlerine oturamayacaklardır biline. Özellikle iddialı devletlerin ulusalcılık bağlamında, topuklarına kadar da silahlandığına bakılırsa; bundan başka bir çıkış yolu olduğunu gören, duyan, bilen varsa dinlemeye hazırız kuşkusuz.

           
ABD milleti kendi yönetimleri ve para babaları tarafından kurulduğundan beri devamlı soyulmaktadır. Bakalım ne zaman açacaklar gözlerini. Oysa biz hiç olmazsa 12 yıldır AKP çetesi tarafından yontulmaktayız ve bunun da farkındayız. Ve bu bilgimizi de ancak 50’lere kadar devam edebilen milli eğitimimize borçluyuz. Ne var ki Marshall eğitimiyle başlayan dönemden itibaren, şimdi elimizde kalanı da bütün bütün yok etmeye çalışıyorlar.

Tıpkı Amerikan toplumunu başından beri burjuva eğitimiyle salaklaştırdıkları gibi, dolayısıyla da eşyanın tabiatına uygun olarak Amerikalı, yaklaşık 350 yıldır soyulduğunun hala farkında değil. Birde kendimize illet diyoruz. Aslında illetin beteri de varmış bu dünyada. Kendimize de fazla haksızlık etmeyelim o zaman.

            Bizdekiler Türk Ulusunu bitirmeye kafa yorarken, dış dünyada ulusalcılık aldı başını gidiyor. Sen bunlara ne diyorsun bakalım Tayyip Erdoğan. Bir danışıver istersen hepsi birbirinden akil(!) danışmanlarına. Aslında pek senaryo ezberleyerek film çevirmeye de benzemiyor herhalde bu işler anlaşıldığına göre, ne dersin.

            Milyarlarca insan ölüyor, o kadarı da doğuyor bu dünyada; ama gelişe de gidişe de tek yolu olan diyarlardan gelen de giden de öncesini ve sonrasını anlatamadı hiç şimdiye kadar. Bize dünyalı diyorlar ve hayatta olduğumuz kadar da bu dünyalıyız. Çünkü quantlarımıza (tanrı maddeleri) ayrıştıktan sonra artık evrenli olacağız, dünyalı değil. Yani Cennetin ve cehenneminde bu dünyadadır. Huysuzluğun âlemi yok, mundar gitme, gitmeden son aklını kullan da o da imana geldi desinler arkandan. Arkada bırakacaklarına faydası olur da belki hayır dualarını alırsın.

            Ülkemde nahak yere gencecik çocuklarımızın ışıklarını söndüren, günahsız yetimlerini ve diğer aile bireylerini yaşlı gözlerle arkalarından baktıran ne kadar şerefsiz varsa; başından kıçına kadar hepsinin Allah’ını parantezle sorguluyorum. Rahmetli Yaşar Hoca da artık yaşamıyor ki ne demek istediğimi sorasınız. O size anlayacağınız dille izah ederdi kuşkusuz. Ben yapmaya kalksam onun gibi beceremem ve kuvvetle muhtemel ki aklınız almaz yanlış da anlarsınız. En iyisi böyle kalsın.
           

            Güzelim ormanlarımız yanmaya devam ediyor. Doymak bilmez rantçıların ihtirasları sürdükçe de yanmaya devam edecektir. Kafaları yere düşmeden de o kör olası ihtirasları son bulmayacağından, ormanlarımızın hepsi beton mezarlara dönüşmeden beyzadelere acilen bir milli kolaylık düşünmek gerekmektedir.

            Başımızdaki kana susamış, gözü doymaz harami çetesi, her yönden ve her koldan milli değerlerimize saldırmaya, onları talan etmeye devam ediyor. Bütün milli değerlerin ve müktesebatın yeniden toplum değerleri haline gelebilmesi için bir neslin feda edilerek, gelecek nesillerin en azından Köy Enstitüleri seviyesinde al baştan eğitilmeleri gerekiyor ki, bu olguya yeni Türk Mucizesi denebilsin.

            Bunun için de, başta ABD ile olan bütün göbek bağlarımızı bir bir kesmemiz gerekmektedir. Sonra da Doğu cephemize dönerek kucağımızı açmak, en candan tavrımızı kuşanmak ve bakış açımızı değiştirmekten başka da bir çözüm olasılığımız yoktur, Türkiye Cumhuriyetimizin müktesebatı adına. Yani anlayacağınız, Atlantik Paktına derhal tekmeyi basmalıyız daha fazla da kan kaybetmeden. Bakın o zaman işler bir anda nasıl değişecek, karanlığımız nasıl aydınlanıverecektir, şaşacaksınız.

            AB’nin lider Devletlerinden olan İngiltere, şayet AB içinde bile milli bağımsızlığını yeniden ilan etme zorunluluğunda ise ve bunu da yapıyorsa, bizim bunu en az dört defa yapmamız gerekmez mi???

           
            Van minit jeneriği ile açılış sahnesi başlayan ve Erdoğan’ın baş aktörü olduğu Amerikan/İsrail yapımı filmin The End’i, İsrail anlaşmasıyla bir anda filmi karartıverdi. Vatana millete hayırlı olsun. Biz ABD ile bütün köprüleri atalım derken, sonunda döndürüp dolaştırıp bizi İsrail ile şimdi de paylaşımlı kullanacağımız o bildik kucağa tekrar mı oturtacaklar yani. Ne lahana turşusu, ne perhiz o zaman.

Yoksa İsrail/Türkiye/ABD saç ayaklı yeni bir Dünya tasarımı mı planlanıyor; malum Anadolu’ya hâkim olan dünyaya da hükmeder teamülü ile. Şimdi de yine zamana oynamak adına, böyle mi uyutmaya hazırlanıyorlar acaba bizim saftirik illeti…

                                                           Serendip Altındal

24 Haziran 2016 Cuma

HANGİSİ..

            Anayasayı değiştirmek mi istiyorsunuz? Ciddi iseniz önce dinle başlarsınız o zaman. Çağdaş bir Ulus Devletin dini olmaz. Din inançtır ve sadece insan bireye özgüdür, sosyal Devlet yapısıyla ilgi ve alakası yoktur. Kişilerin inançlarından sana ne, bana ne. Ama Türk’ü çıkartırsanız anayasadan, bırakın dini; ama ulusunuz da, Türkiye Cumhuriyetiniz de kalmaz ortada. Hacıbabalar ya da Haramiler devleti mi diyeceksiniz ondan sonra artık Devletinize. Esasen mandacınızın da sizden istediği ve beklediği bu değil mi?

            Diğer yanda kurucusuz ve Kemalist bağımsızlık ilkeleriniz olmadan da bir Ulus Devletiniz olmaz. Çünkü bu ögeler her Ulus devletin olmazsa olmaz fundamentidir. O halde neymiş. Kurucusu, Kemalist ilkeleri ve Türk Ulusu kavramı olmayan bir ANAYASAYA Türk Ulusunun anayasası da denemezmiş.

            Yani işin özü itibarıyla, hangi partiden veya fırkadan olursan ol; ama önce Kemalist ol. Ancak o zaman Türk Milletinin başının üstünde yerin ve devletin olabilir, her şeyden önce de bunu bilesin. Yeteri kadar açık oldu mu? Bırakın ulan milliyet kavramının dışında kalan tüm diğer işleri. Bırakın da milleti, ne olduğu belirsiz dininizden de, imanınızdan da bütün bütün çıkartmayın. Yani ilk önce de Türk Ulusal varlığınızı pekiştirmeye bakın, şayet bir kıymık aklınız kalmışsa.

            Bakın biraz etrafınıza, özendiğiniz, el açtığınız, yardım dilendiğiniz, vizesiz dolaşabilmek, paydaş bireyleri olabilmek adına bin bir taklak attığınız devletlere. Onların içinde resmi dini olan hiçbir çağdaş devlet var mı? Bireylerinin ise bir dini inancı vardır veya yoktur, tartışma konusu bile yapılmıyor. Neden acaba? Fransa, İngiltere, İtalya, İspanya, ABD ve çağdaş dünyanın kendini kurtarmış tüm diğer devletlerinin hiç birisinde, din tartışılmıyor dahi. Yoksa kendi özeklerine bile sahip olamayan emperyalist mandası, paralı askeri olmaktan öte de bir boka yaramayan, akılları bir hurma çekirdeğini bile doldurmayan Arap devletlerimidir örnek aldıklarınız.

            Yukarıda emsal gösterdiğim örnek alınası devletlerin hangisi bir din devletidir. Hangisi aslolan milli kimliği yerine, ruhani inancıyla anılıyor. Çünkü dinlerin seküler Devlet kavramında yeri olamaz; ama ulusal kimliği yoksa Devleti de yoktur. Neymiş efendim, seküler olunmadan aslında laik de olmak, tek ayakla yere basmak demekmiş işin özünde.

            Bırakın karşıt üretmek adına saçmalamayı da önce mecbur olduğunuz asal gerçeklerinizle yaşayabilmeyi öğrenin hacıbabalar. Anlayın varoluş nedenlerinizi de, inkâra dönüp tanrıya şirk koşmayın, onu da güldürmeyin halinize. Dışlasanız da aslında örnek bir İslam âlimiydi ve gizleseniz de aslında çoğunuzu eğittiğini de adım gibi biliyorum muhterem Yaşar Nuri Hocamızın. Bari gani gani rahmet okusaydınız kendisine. Ondan hiçbir şey öğrenemediniz mi, boşuna mı emek verdi adamcağız hepinize. Allah’ı satmaya devam edin o halde boşuna, alıcı bulursunuz belki…

            Ne var ki her şeyi kusursuz yapan yüce Atatürk, laik olalım; ama İslam devleti kavramını da anayasada bırakalım düşüncesindeydi. Çünkü İslami Ortadoğu liderliğini üstlenme adına da ileri perspektifle bakıyordu yakın çevresine; ama sizin gibi ansızlara da büyük bir ödün vermiş oldu. Ki işte bugün de bu yanlışlık, artı sorun olarak yine kapı gibi karşımızda duruyor sayelerinizde bademler. O halde akıllı olun da o kavramla fazla oynamayın. Yoksa yakın bir gelecekte tamamen sıfırlayarak, ömrünüzü daha da kısaltmış olmayın, ona göre.

            Şimdi söyleyin bakalım: Yoksa şimdiye kadar olduğu gibi Laik mi kalmak yoksa seküler mi olmak(!) istersiniz? Kal veya ol ki – sen olamazsın nasılsa - en azından Ulus Devletin de var olsun ve dolayısıyla sende mevcudiyetini sürdürebilmiş ol. Çünkü mesela bir Dünya devi olan Almanya, bir Protestan veya Katolik devleti olsaydı, acaba bugüne kadar ayakta kalabilir miydi?

30 yıl harpleri nedir neden dolayı yapılmıştır biliyor musun? Ve Rönesans’a teşekkür borcu olan sekülarizm ortak bir devlet modeli olarak kabul edilmeseydi, acaba bugün AB ve hatta ABD mevcut olabilir miydi? Şimdi bunları da bir düşün veya önce de işin aslını bir öğreniver istersen badem kardeş. O zaman belki de daha iyi anlarsın, öyle bildiğin gibi yapılmadığını, Kerrakenin yahnisinin…


Milli denen futbol takımımıza gelince; ruhu gitmiş vah ı kalmış bir görüntüde; ama bolca yaygarayla Paris’e gönderilip hezimetle geri postalanmaktan başka da bir şey gelmedi ellerinden ne yazık ki. Bir de Osmanlı iç oğlanlarının gece kıyafetleri rengiyle sahada dolaştırılınca iyice ağlanacak durumdaydılar zaten bu garipler. Belki de özgüvensiz saha da dolaşmalarının ve başarısızlıklarının nedeni de bundandı kuşkusuz.

Asal ve asil renklerini Türk çocuklarından başka hemen bütün rakiplerimizin taşıdığı turnuvada, bizdeki acayip formalar kimse de yoktu anlayacağınız. Fatih Terim sana da yazıklar olsun hiç mi özgüvenin yoktu da bu formalarla oynamayız diyemedin. Bıraksaydın da o iç oğlan donlarını meraklıları taşısaydı.

Yerinde olsam bırakırdım artık bu işleri. Amerika’da evim filan da olduğuna göre artık daha fazla paraya da ihtiyacım olmazdı ileri yaşımda nasıl olsa. Şehit, gazi evladı yetimlerin bile aç uyuduğu bu ülkede, hak etmedikleri çuval dolusu paraları alıp da milletine hüsran yaşatanların arasında ve onlardan birisi olarak kalmaya, daha fazla yüzüm de tutmazdı anlayacağın…
                                                                       Serendip Altındal


17 Haziran 2016 Cuma

HESAP İŞİ..

            Herifin biri çıkıyor, namaz kılmayan veya kılamayanlara hayvan diyor. Ulan ben de kılmıyorum; ama sana yine de “hayvanoğluhayvan” diyemiyorum. Çünkü hayvanlara saygım var. Oysa benim her adımım namaz. Hz Muhammed’e sorabilseydin sana söylerdi ne demek istediğimi. Senin fıtratında bunu anlayabilecek kafa olur mu hiç. Olsaydı şimdi bunları konuşmuyor olurduk zaten. Ne ki senin gibi akıyla bokunu birbirine karıştıran, ayakları yere basmayan ve ülkesinin hayvanları(!) sayesinde ekmek yiyebilen parazitlerden, bir teşbihi müptezel hanzoyu, muhatap almak dahi normal insan aklına abestir demekle yetiniyorum sadece.

            Söyle, günahını veya sevabını benden dolayı mı işliyorsun. Benim böyle bir talebim mi oldu senden. O halde aynısını benden isteme hakkını nereden veya Kuran’dan alamayacağına göre de hangi kitaptan alıyorsun sözüm ona mümin. İslam’a göre günah da, sevap da sahibine yazılmaz mı? Bir de ilahiyatçı geçiniyorsun. Bırak bu işi de, ilahiyatı da mendebur kılma. Sen değil; ama taşıdığın Profesör unvanı beni ilgilendiriyor aslında. Bu titr muskamıdır veya cenaze lokmasımıdır da önüne gelene dağıtılır bu ülkede. Sen nereden, kimlerden aldıysan söyle de meraklısı da gidip alsın bari.

            İyi güzel de, bu ülkenin gerçek Prof. ları ne diyorlar bu işlere. Yoksa onlar da bu unvanları talebelerine, pişi niyetine mi dağıtıyorlar. Senin gibilerle aynı unvanı paylaşırken, mizaha alınabileceklerinin hesabını da yapmıyor mu bu Baylar, Bayanlar acaba? Neden sesleri çıkmaz bu Rektörlerin, Dekanların bu ülkede. Ya da aklı başında, kimliğinin bilincinde çok cüzi bir azınlığın çıkabiliyor sadece.

Utanmıyorlar mı veya hem de bilim insanı olarak bu kadar ürkek ceylanlar olmaya hakları var mı ülkelerinde? Yahu sesiniz çıksın azıcık. Hiç olmazsa sesli nefes alın da, biraz sesiniz duyulur belki. Sadece lay, lay lomla maaş almaktan, ileride kendiniz gibi olacak adayları yetiştirmekten başka da bir marifetiniz yok mu sizlerin. O zaman bu muskacıdan ne farkım kalır ki diye de, hiç sormazmısınız kendinize.

            Prof. luk saygın bir unvandır, herkes alamaz almamalıdır da esasen. Çünkü kendi evladını yok haliyle okutamayan vatandaşının sırtından alınmış ve onun evladının da sorumluluğunu taşımak zorunda olan insanların alması gereken bir unvandır da ondan. Artık kendi maneviyatınızdan önce ve öte yurdunuz çocuklarının milli maneviyatlarından, onları ahde vefa sahibi cemiyet bireyleri yapabilecek etik değerlerinden sorumlu olursunuz da ondan. 

            Bu ağır ve her omuzun kaldıramayacağı bir yüktür aslında. Kendi adıma bu sorumluluğu taşıyamayacağımı düşündüğüm için aklımdan bile geçirmedim. Yoksa çalışma hayatımda yaptığım çalışmaları, projeleri üst üste koyduğumda, birileri gibi sıradan bir unvan kapmak, işten bile olmazdı, hele de bu ülkede.

            Bir varım
            Bir yokum
            Bir de baktım
            Ahu vah ile sona ermiş hayatım
Ve gördüm ki artık yolun sonundayım...

            Kaçınız taşıdığı canın değerinin bilincinde, kaçınız kendi hilkatinin farkında? Böylesi daha anlaşılır oldu mu acep. Eeyy yurdum Prof. ları


            Esefle görülüyor ki; ülkemiz doldur boşaltcıların, salla da birine çarpar nasılsa ve benden sonra da tufan diyenlerin, ağzı olup da boşa sallayanların ülkesi oldu çıktı artık. Bırakın toplum liderliğini, aklı başında adama bile hasret kaldık ne yazık ki. İzan ı garaiple, sadece iki kelamı bir araya getirmeyi marifet sanan kuru lafazanlar toplumu oluştu yurdumda. Ve ne yazık ki hepimiz de çanak tutuyoruz bu oluşuma.


            Bu arada ön cephede bunlar olurken, arka cephede neler mi oluyor. Neler olmuyor ki? Yasa tanımayan saraylı, bildiğiniz gibi de tüyü çıkmamış yetimlerin nafakası olan örtülü ödeneğini, keyfince çarçur ederek yoluna devam ediyor şimdilik. Ve arkasında ki, zirvelerini sis bürümüş dağlara güveniyor kalan aklıyla da halen. Oysa sinsi tacir İngiltere vaziyeti çoktan kavradı bile. Bir zamanlar ABD’nin ve diğer emperyalist alternatiflerin, A-B tipi soygun planlarının mimarı olarak şimdilerde kendi geleceğini kurtarma planları yapıyor.

            ABD&AB ortak emperyalist dünyasının karanlığından kurtulmak ve yeni Dünyanın, artık Wilson’un Dolarlarının geçmediği yeni Cemiyeti Akvam geleceğinde mazbut bir yer kapabilmek ve Sterlini kurtarabilmek için de, bazı ön çalışmalar yapmak zorunda olduğunu, Şeytan gibi hemen de kavrayıverdi. AB den ayrılmayı, işte tam da bu nedenle bir Referandum bahanesine budayarak, hemen araya da ekiverdi.

             Ne var ki İngiltere’nin, arkada kalanlar ve hala triko gibi basılan Dolar’dan nafile medet umanlar için de yaratıcı bir örnek olacağı, el ayası gibi açıktır. Yani EURO çok uzak olmayan bir gelecekte Dolar gibi tarih olacaktır. Almanya, Fransa gibi ileri ekonomilerin, bağımsız silahlanma ve Ortadoğu da yeni pozisyonlar kapma yarışı da aynı sebeptendir. Tabii AB dünyasında bu işler olurken, NATO ile birlikte ABD’nin Avrupa da ki son kalesi de berhava olacaktır. Bundan sonra tek başına kalacak olan ABD geleceği ile ilgili öngörüleri de, artık size bırakıyorum.

           
            Öncelikle Türkiye’nin Rusya/Avrasya/uzak Asya parkında kalması ve Türki devletlerle bir konsorsiyum oluşturma ihtimalinin ortaya çıkması, bilhassa ABD’nin korkulu rüyası olacak ve öncelikle de Kürdistan politikasını revize etmek zorunda kalacaktır. Gerisini de artık Ortadoğu da ki diğer partneri İsrail düşünsün; ama düşünürken de akıllı olsun ve hiçbir çılgınlık yapmaya kalkmasın tavsiyemizi, yine de eksik bırakmayalım biz en iyisi.

            Son günlerde deliler oratoryosuna dönüştürülen Rusya ve Suriye politikalarının bizim sahnede oynanan bölümü, acilen sahneden kaldırılmalı ve oyuncuları da biran önce araziye uyum sağlamalıdırlar. Diyorken bir de baktık Erdoğan’ın Putin mektubu ve çiçeği burnunda Başbakanın Rusya ile dostluk çağrısı mesajları gündeme geldi. Her ne kadar gecikmiş de olsalar aksepte edileceklerdir kuşkusuz. Çünkü iki ulus arasında ki geleneksel akrabalığın, ayrılığa daha fazla tahammülü yoktur. Bu durum iki ulusun da, hem de ortak tehlike bu kadar yakınlarda iken, daha fazla kaybına neden olacaktır zira.

            Taviz verdi, vermedi boş laflarını bir kenara bırakarak varılacak yeni bir birleşme andı, aynı bağlamda Ortadoğu ya, bütün uluslar adına da yeniden çeki düzün verilmesini sağlayacaktır. ABD buna nasıl bakarsa bakar artık, bu da onun sorunu olur. En azından Kürdistan koridoru hikâyesi son bulur, PKK kazınır, haddini aşan ulusal düzen katili, şişirme liderler bir bir temizlenir vs. vb. fena mı olur. Ve boşuna bize yedirilmeye dayatılan ABD anayasası, tasarım dahi olamadan iflas eder, dayatma ABD Başkanlığı ise sarayda her akşam izlenen pembe bir dizi olarak kalır. Ve AKP tambur sevenler cemaatinden geriye kalandan da, teşbihi caizi ile kuru bamya bile çıkmaz.


            GSYH denilen ülke bazında yıllık safi milli gelirin fert başına dağılımı, içinde bulunduğumuz kapitalist emperyalist sistemin fiktif gelir dağılımı gerçeğine uygun olarak hesaplanmalıdır aslında. Yani aslan payı kimindir, işte bu esas alınmalıdır statiksel dağılımda mutlaka. Çünkü dünya genelinde zengin, fakir arasında giderek derinleşen uçurum perspektifinde, dünya hâsılasının %80 nispetinde, sadece %1 sayısalında bir azınlığın cebine gittiği düşünülürse; ifademin nedeni daha iyi anlaşılacaktır. Yani GSYH artıyor masalına sebeplenmek yerine, önce bundan kim ne kadar pay alıyor sorgulanmalıdır şüphesiz.

Diğer yanda Brexit faturasını İngiliz halkı ödeyecek söylemlerine inanacağınıza, ileride sinsi İngiliz’in, diğer kurlar batarken, Sterlin değerinden fazla ödün vermeden, bu kaybı misliyle nasıl geri alacağının hesabını çoktan yapmış olduğunu da bir zahmet, düşünüverelim lütfen…

                                                                         Serendip Altındal



8 Haziran 2016 Çarşamba

HEY MİLLET!

            Almanya Parlamentosunda, oraya nasıl sokuldukları şaibeli ve sözüm ona da Türk oldukları söylenen(!) bazı milletvekilleri, en ufak bağlamda bile bizi bağlamazlar. Bir Bayan Alman Vekilin çıkıp ‘böyle bir soykırım kararını siyasetçiler değil, ancak tarihçiler verebilir. Buna biz neden alet ediliyoruz’ diyebildiği, zihni açık ve özgün münevverleri de barındırabilen bir mecliste, milliyetlerinde Türk yazan; ama kendi tarihlerinden bile haberdar olmayan bazı beslemelerin, aynı emperyalist meclisteki, kendileri gibi Euro uşağı beyin özürlü Alman kuklalarından, elbette bir farkları da olamazdı.

Ermeni Patriği Aram Ateşyan’ın açıklaması, başta Alman meclisindeki oldubittiye getirilmiş türk(!) milletvekilleri olmak üzere, soykırım yasasını destekleyen diğer Alman emperyalist kuklalarının suratlarında bir şamar gibi patlamış olmalıydı aslında. Tabii hissedebildilerse ki, o yapıda bu mümkün görünmüyor. Çünkü Ateşyan ‘acımız, Türkiye’yi sıkıştırmak için uluslar arası platformda, maalesef bizim sırtımızdan Türkiye’ye karşı bir malzeme olarak kullanılıyor’ mealinde bir ifade kullanmıştır. Bu ifade ise gerçek Ermeni meselesini, çok doğru ve eksiksiz özetlemiş oluyor da esasen.

                                        
            Ciğer sotelerin, ızgaraların havada uçuştuğu yeni bir güncelde, Türkiye’miz gibi 100 yıllık CUMHURİYET KÜLTÜRÜ ne sahip bir büyük Dünya Devletinin, yönetim kademesinde kullanılan siyasi jargona bir bakarmısınız? Sonra da ‘aman Yarabbi’ diye iç geçirmezmisiniz? Bu pencereden bakınca da bizim külhani ve gayrı milli meclisin, sadece kendi yetersizliği nedeniyle; ama maalesef temsil ettiği Türk Milletinin de başına musallat edilen bu sapkınlıklarla baş edemeyeceğini, hemen tespit edebilirdiniz esasen.

            Cumhuriyetin kuruluşunda Kuvayı Milliye ocağı olarak tarihi bir göreve sahip, İstiklal harbinde vatanının kalbi olmuş Kasımpaşa semtinin, bugün en bıçkın kahvehanelerinde, kaçak sanayi tamirhanelerinde bile artık rastlanamayacak demode külhan ağzıyla, oldu olacak Ulu Camide fetva da verse Sultan efendi bari. İşte bunları bir araya koyuca; hey tanrım diyorum bazen kendi kendime. Bu millet ne günah işledi de bunları hak etti başına.

Koskoca bir 100 yılda gerçekten hep uyudukta mı bunları hak ettik; öyleyse başına gelenler bu millete müstahaktır demek zorunda kalıyorum. Ve bunu her mekânda tekrarlıyorum. Dinleyenler arasında bana hak verenlerin çok olduğunu; ama muhalif olanların da artık düşüncelerini sakladıklarını görüyorum. Çünkü daha önce onlar da görüşlerini belirtiyorlardı. Artık söyleyecekleri olmadığını kendileri de anladılar herhalde. Aktif Erdoğan yandaşları bile cemiyet arasında konuşamaz hale geldiler artık. Mitinglerine taşınan şakşakçılar ise sadece aldıkları gündelikleri için oralarda varlar aslında. İşte bugün AKP gerçeği bu merkezdedir artık.


Son saldırılar bir kere daha bütün aymazların ve dolaylı yandaşların dahi kafalarına soktu ki, bu hükümet, Türkiye’miz haritadan silinmeden acilen çöpe basılmalıdır. Konuya aşağıdan yukarıya veya yukarıdan aşağıya doğru, nasıl bakarsanız bakın; bütün okların aynı adresi gösterdiğini derhal görebilirsiniz.

Oysa biz her laf salatasına, ekmeksiz hem de aç karnına kaşık sallayıp duruyor ve nefsimizi kandırmaya çalışıyoruz halen. Halbuki  halsizlikten yere uzanmadan önce, Hatice’ye değil, neticeye bakmamız gerekmiyor mu artık, eey Millet!!! Durum ne yazık ki gerçekten de bu kadar vahimdir. Ne ki sokaktaki vatandaş da artık yediden yetmişe aynı bilince sahip olmuştur ve geleceğinden endişe duymaktadır. Yakında da Erdoğan Hükümetinin paketinin dürüleceği anlaşılmaktadır artık. Çünkü TÜRKİYE CUMHURİYETİ yazar kimliğimizde, Erdoğan Cumhuriyeti değil ve bu ebediyete kadar da böyle kalacaktır, biline!


Şimdi bulmuşlar yine bir tane, hepsi de ona biniyor. Böyledir bütün hempacı liberal(!) oportünistler. Uygun lider bulunca kaçırmazlar. Çünkü onu öne salıp, arkasında çaktırmadan malı götürmeleri kolaydır artık. Yani vatan, millet bahane, soygun şahanedir. Hep de böyle olmuştur. İşte kapitalist dünyada böyle yürüyor bu işler. Sonlarına kadar da böyle olacaktır. Önde kendini mutlak lider sananı şişirdikçe şişirmişler, sonra da mide fesadından götürmüşlerdir. Öndeki enayiyi harcayanlarsa hala domuz gibidirler. Menderes de bizatihi sırtına binenler tarafından böyle yok edilmemişiydi? Rahmetli Cemal Paşa’nın ne günahı vardı? Keşke bugün öylesi Genelkurmayın başında olsaydı.

Yukarıda ki lider vasfına uymayan gerçek lider ise, şüphesiz ki sadece özgün Mustafa Kemal ve onun hamurundan olanlardır…

                                                                      Serendip Altındal



3 Haziran 2016 Cuma

HAVANLA KAL..

Gerek Suriye, gerekse Rusya gibi can komşularımızla, affedilemez kabahatlerimize rağmen hala barışıp, uzlaşma olanağımız varsa, bu fırsat asla kaçırılmamalıdır. Çünkü her şeyden önce biz bize lazımız. Bugüne kadar hep birbirimizi beslemedik mi? Şimdi bu eşitliği tekrar sağlayabilmek için, Binbirali Yıldırım’a çok iş düşecek demektir. Biran önce bu yönde çakmaya başlasa iyi eder hani.

            Zira saraylı ustanın solu, sağına uymadığından, ne yapacağı belli olmaz. Fazla incelmesini beklemenin de bir âlemi yoktur. Bakarsın kırılır da, ortada kalıveririz sonra Allah korusun(!). Daha ılımlı, mutedil bir görüntü veren Binali, şimdi cin Ali olduğunu da ispat ederek, saraylı ile fazla dirsek temasına girmeden; ama infialinin de hedefi olmadan – ki yarı yolda kalmasın - Putin ve Esad ile aynı masaya oturmanın bir çaresini bulmak zorundadır artık.  Batı da emeklerimizle ihya ettiğimiz harp mağlubu Almanya bile, genosit gibi emperyalist klasik baskı araçlarını kullanarak bizden ödün koparmak sevdasında. Siz anlayın artık. Demek ki orada da bir dostumuz kalmadı. Ortak soruyu soralım o zaman müstevlilere. “15 yılda bu kadar herzeyi nasıl yediniz???” Bunu bir düşünüverin ve özverili bir otokritik yapın isterseniz beyler.

            Çünkü tüm yaşadığımız paradoks bağlamında, kendilerinin de sonunda, nasılsa anlayabildikleri gibi, özellikle de dış politikamız asla aynı salsa kafayla yürümeyecektir. ABD ile artık ortak bir paydanın ve bir çıkış yolunun olmadığı hala anlaşılamadıysa, daha da anlaşılamaz. ABD’nin içimizdeki birkaç göbek bağlı beslemesi yüzünden, 80 milyonun geleceğine de asla ambargo konulamaz. Ve buna taşeron da olunamaz. Hele de bu millet Türk Ulusu ise! Yoksa bunu yapanlar, bütün kuantlarını (tanrı maddelerini) ortaya dökseler, yine de bu günahlarının vebalini ödeyemeyeceklerdir.

            Diğer yanda yürümekte ısrar edilen saray yolunun, sonda bizi hangi it ürümez, kervan geçmez bir diyara götüreceği de ortadadır. Vatandaş giderek mal varlığına bile sahip olamayacak bir konuma gelmektedir. Çevredeki evli, evsiz gasp edilen ve beton çöplüğüne dönüşen arazilere, bir biri üstüne çıkarılan antidemokratik defacto yasalara, vatandaşa hayasızca bindirilen ek zamlara dikkatle bakılırsa anlaşılacaktır ne demek istediğim.

Bir zamanlar, ‘her şeyinizi elinizden alacak Komünistler gelecek’ diye vatandaşları kandırırlardı. Artık bu yalanlara da gerek kalmadı. Çünkü kendilerine Anadolu Aslanları diyen o gözü doymaz akbabalar, aslında gerçek olmayanların yerini şimdi gerçekten ve adları olup da kendileri bir türlü var olamayan Komünistlere rahmet okutarak da aldılar görüldüğü gibi.



            Binali’misin Binbirali’mi
            Girmeye kalkarsan
Havva ile gerdeğe
Düşüverir şakülün ayağının dibine
Ötede Âdem gülerken haline
Her düzün bir yokuşu
Her tramvayın bir hangarı vardır
Gemilerim var da deme sakın
Mezarsız can olur da
Kızaksız gemi yoktur
Bil bunları da devşir kendini
Birileri patlatmadan enseni
Dinle bu sözleri be pusulasız kaptan
Senden yaşça da büyüğüm birkaç santim
Ve tecrübe konuşur her daim
Yoksa bakarsın yine tura çıkar senin vatman
Şaşırma
Şaşırtma
Otur da oturduğun yerde
Selefin gibi sende bir yanına yaptırtma
Tavrın, bakışın bile aynı
Ayağının türabı olduğun ustanla
Dikkat et de karıştırmasınlar sonra seni
Hıyar tarlasındaki kurumuş kavakla
Bak bir anda düştün politik meydane
Tavsiyemi tutup halvet ol da komşunla
Giderken voleyle değil; ama gidersin belki de havanla…

                                                                                  Serendip Altındal