24 Ekim 2020 Cumartesi

NEDAMET..

 

            Bir İktidar Partisi, kendi bünyesine katılmak üzere davet ettiği muhalefet Partilerinin üye ve yöneticilerine, ikbal dağıtmayı da vaat ediyorsa bir değil; ama en az iki defa düşünmelidir. Çünkü kendi geleceği de olmayan ya da kendisi de artık gözden çıkarılmış olan böyle bir İktidarın, Partisine davet etmeye kalktıkları tarafından da bir tercih objesi olamayacağı kesindir.

 

            Zira insan yaratığı aslında, bilhassa da menfaati ile iltisaklı konularda göründüğünden de akıllıdır. Şayet yaşıyor olsaydı bunu size Makyavel bile teyit ederdi kuşkusuz. Bu nedenle de sonu bilhassa da kendi eliyle gelmekte olan bir İktidar Partisi, her şeye rağmen kalan itibarını yine de korumak istiyorsa, asla bu yola girmemelidir. Çünkü bu son enayiliği ile sadece kendi sonunu daha da hızlandırmış olacaktır sonuçta.

 

            Hal böyle iken Devleti yöneten veya yönettiğini sananlara bütün yokluğa rağmen %8,3 doğrultusunda zamlar verilirken, yönetemeyen diğer kesimlere yeni bütçede zam bile öngörülmüyorsa, bu durum yeni yılda millete, sadece atılacak yeni kazıkların da şifresini oluşturuyor demektir aslında.

 

Aynı bağlamda İyi Partide de son günlerin çalkantıları, CIA bileşkeli elemanların Partide cirit attığının göstergesidir. Bize göre milletinin sempati ajanlarının başında gelen Akşener’in çok dikkatli olması gerekmektedir. Şayet Partisinin emperyal beslemelerin eline geçmesini önleyemeyecekse derhal istifa etmelidir. Böylece seçmene de işaret verirken, kurtardığı prestijini ve anasının ak sütü gibi hak edeceği ikbalini de gelecek olumlu günlere saklayacaktır.

 

            Emperyalist baskıyla içine sokuldukları yapay İslam Cumhuriyeti – ki yeni Osmanlı değil, çünkü Osmanlı patentlidir- paradigmasının ne denli tutarsız olduğunu, sonunda bizim Erdoğan Sultan da anladı herhalde. Çünkü Mütedeyyinle olmayanı, farklı etnisiteler ile bir arada bütün ülkeyi Türkiye Cumhuriyeti’nin ortak vatanı kılan Türk Milletini, aynı ülkenin müktesebatını da korumaya endeksleyen bu ortak menfaatin şaşmaz doğruluğunu ve olmazsa olmazlığını, her ne kadar gönülden istemiyor olsa da nihayet kendisi de anlamış görünüyor. Nitekim bu doğruluk giderek onun ifadelerinde de durgun suya atılan bir taşın yarattığı dairesel dalgalar gibi nedamet titreşimlerine dönüşüyor.

 

            Sonuç olarak Atatürk aklının üst aklı olduğu laik Cumhuriyetin, bütün Türk Milletini bir arada tutan ve bu milletin kalplerini de bir araya perçinleyen ezici gücünün dayanılmaz ağırlığı, sadece liyakat yoksunu bir Kabile cemaatinin değil; ama o cemaatin emperyalist sahiplerinin de karşısında, aşılamaz bir elmas dağının doruğu olarak yükseliyor.

 

            Çünkü Atatürk’ün seçtiği Devlet rejiminin bir Cumhuriyet olması, esasta Ulusal bir Devletin, halkçı demokrat anayasal mecburiyetine de işaret ediyor. Bu da işin daha başından itibaren Atatürk doğrusunun, doğruların da doğrusu olduğu betiğiyle bir yaşam kültü olarak ele alındığını da tespit ve teyit ediyor. O halde biz, dış mercilerinde aslında gıpta ile baktığı böyle bir özelliğe sahipken, hala nelerin arayışına giriyor, kendilerine bile verecek akılları olmayan bir sürü çapraz adamlarla, kadınlarla, hangi çıkmaz hesaplara formül üretmekle, daha doğrusu da abesle uğraştırılıyoruz.

 

            Yeni bir yasal talimatnameyle Devletin, gerektiğinde (öngördüğünde) şirketlerin mal varlığına el koyacağı söyleniyor. Bir bakışa göre bu durum; ilk Cumhuriyet döneminde milli ekonominin yerleşebilmesi için, yabancı sermayenin ancak milli ağır sanayiimizi teşvik amacıyla ülkemizde yatırım yapmasına müsaade ediliyordu. Bu şüphesiz olması gereke ideal ve gerçekçi bir bakış açısıdır.

 

            Diğer bakışa dönersek; gerçekte liyakat yoksunu, kendi öznel menfaatlerine yönelik ve ancak kendi siyasa güçlerini destekleyecek şirket ve/veya şirket guruplarına güvence verilecekse şayet, bu da aslında kanun sahipleriyle, yurdumuzda halen olduğu gibi bundan sonra da yatırım yapacak olan yabancı şirketlerle birlikte Devletimizin soyulmaya devam edileceğinin işareti olacaktır hiç kuşkusuz.  

 

            Dikkat ediyorum da dostlar; Pandemi, patinaj ekonomisi, işsizlik, yoksulluk, eğitimsizlik vb. gibi problemler defaten güncelimiz olurken, stadyumlarda yüreklerini yırtarcasına takımlarını teşyi eden, fazla adrenalinlerinden kurtulan, dertlerini unutan ve aynı fırsatla milli duygularını, tek vatan görüşlerini, anavatan sevgilerini de haykıran yüzbinlerce gencimizin canhıraş avazlarının geçmişteki ritmine empati oluştururken, bugün o stadyumların boşluğunun bile ne yazık ki farkına varamadığımızı düşündüm. Ne Pandemiymiş(!) hani. İnsanın milli duyguları bile yüreğine hapsettirilen.

 

            Aynı bileşkede dikkat edilirse; Stadyumların küreselci Pandemi yaftalı yasağıyla boşaltılarak, ülkelerin en işe yarayacak gençlerinin, milli birlikteliklerinin ve bağlayıcı duygularının akamete uğratılması, bize bir şeyler anlatıyor olmalıdır artık. Hiç unutulmamalıdır ki milli duyguları akamete uğrayacak Dünya gençliğinin başında da Türk olanlar vardır. Çünkü insanlı tarihin başından itibaren bir Ulus millet olduğunun farkında olan tek millet, Türk milleti ve Türk ulusudur. Ayrıca bir açılıp bir kapanan okullarımızın bu gelgitleri de bundan sonra bütün okulların tamamen kapatılarak tek merkezden ve tek dilli bir uzak eğitime geçileceğinin de önünü açacağa benzer.

 

            Bundan sonra sıradaki ise hep birlikte dijital aşılanarak, emperyalist merkezli ve ulus Devletsiz bir Dünya’nın kontrolündeki insan kobaylarına dönüşmek mi olacaktır acaba? İyi de bizi yönetecek seçilmişler kimdir ve bu hakkı kimden almışlardır? İşte tam da bu çizelgede uykuda kalmaya devamla, önümüze atılan safsata çerezleriyle oyalanıp yaşama devam edecek veya etmeyecek olduğumuzdur asıl odaklanmak zorunda olduğumuz ana sorun. Yoksa herkes kurtulur ve tek kobay biz kalırız…

 

                                                                                   Serendip Altındal

 

Özün Kişiliğinin Aynasıdır...

serendipaltindal.blogspot.com

serendipaltindal@gmail.com

Video Kanalım & Şiirlerim

 

15 Ekim 2020 Perşembe

AT MARTİNİ DEBRELİ..

             Dolara değer vermeyen, döviz kurunun kontrolünün kendi elinde olduğunu söyleyen Albayrak, kafalarda sadece kuşku değil; ama fütursuz bir trajikomedyen imajı da yarattı. Bu durumda da bize ‘at Martini Debreli Hasan dağlar inlesin’ demek düşerdi elbette artık. Yoksa Kayınpederli, damatlı, birikmiş Dolarlarını daha yüksek kurlarla mı değerlendirmek istiyorlar giderayak; düşüncesi de ister istemez analizin geriye kalan artısı oldu.

 

            Azeri, Ermeni çıkmazında bütün iyi niyetine rağmen komşu olarak bile masada yer alamazken, Avrupa’nın uzak ayağından gelen Fransa kadar bile söz sahibi olamadan, zorunlu olarak konu mankeni kalmak, ülkemizin payı oldu yine. Vah benim Türkiye’m! Bu kadar silik ve kişiliksiz bir Hükümetin mi olacaktı; Tam da Kemalist kanın, kurumuş damarlarında can suyun olmaya susamışken senin.

 

            Peş peşe çıkan torba yasalarla bilhassa da jeotermal ve maden ihaleleriyle ülkemiz kaynaklarının daha da zahmetsizce emperyalist paylaşıma açılması, vatandaşın kemiğine dayanmış bıçak haline gelmiştir artık. Bu durumsa aslında ölüm sancısı çeken Hükümetin, son çırpınışlarla İktidar ömrünü uzatabilmeye dayalı en son payandadır. Emperyaliste altı ve üstüyle peşkeş çekilen ülkemiz tamamen tükenmeden, bu İktidarın mevcudiyetine, bakalım vatandaş daha ne kadar dayanabilecektir.

 

            Kılıçdaroğlu’nun erken seçim talebinde Bahçeliyi muhatap alması, aslında boşuna değildir. Lakin asla unutulmamalıdır ki Erdoğan’ı köşeye sıkıştıran Bahçeli de bu bağlamda asla güvenilecek bir partner değildir. Yağmasa da gürleyen, yorgun ve artık sona dayanmış bir Erdoğan’a oynamak, bu konuyu daha çabuk sona ulaştıracaktır belki yine de.

 

            Milletin ümüğünü daha da sıkarak ölüm orucundaki vatandaşın son kokmasının bile vergisini alıp onu da yoldaşlarıyla paylaşan İktidar Partisi, bu işi acaba daha ne zamana kadar kotarabileceğini zannediyor. 23 yılını seçim vadesi olarak gösterirken, acaba o vakte kadar nefes alabileceğinin de hesabını yapmış mıdır sizce de.

 

            Hala Erdoğan, Bahçeli, AKP filan deyip de sosyal karikatüre malzeme yaratmayın. Hepsi bir yana lakin görünen odur ki; yarı sömürge ülkelerinin tüm AKP’lerini besleyen Bilderberg’cilerin, ceplerine hapsolmuş, günceldeki o pamuk elleri, hep birlikte ve yakında sonlarını getirecek bitiş düdüğü çalıncaya kadar da kurtulamayacak artık o ceplerinden. Yani bugüne kadar hep kazandın, kazandın bundan sonra ise artık öde, öde dur…

 

                                                                                   Serendip Altındal

 

Özün Kişiliğinin Aynasıdır...

serendipaltindal.blogspot.com

serendipaltindal@gmail.com

Video Kanalım & Şiirlerim

 

5 Ekim 2020 Pazartesi

DÜŞÜNSEL COVID GERÇEĞİ..

 


            5 Milyar yaşındaki yaşlı Dünyamızın tekrar ana baba günlerine yaklaşıldığı güncelde; İstiklal döneminde bile olmadığı kadar milliyetçi ve Kemalist olmak zorunda olduğumuzu anlıyoruz. Çünkü emperyalist savaş oyunlarına artık yeterince ulusal moral ve askeri gücü kalmayan emperyalist, şimdilerde sosyal afet senaryolarından – mesela yapay pandemiler gibi – medet ummaya çalışıyor. Yetmedi, son günlerde bir de Doktor yaftalı felaket misyonerlerini ortaya saldı.

 

            Ve bu felaket çığırtkanlarıyla salgının sosyal şiddetini de arttırarak, moral çöküntüsünü de hızlandırmaya dümen tuttu. Oysa Batı ülkeleri de salgından yeteri kadar nasiplerini aldıkları halde onların tıp görevlileri işi bizdekiler kadar abartmıyorlar. Zira bugüne kadar hiçbir hastalığın, akıllı insan mitokondrisine boyun eğdiremediği gibi bundan sonra da yapay veya doğal hiçbir mikrobik organizmanın, uzun vadede insan doğasıyla baş edemeyeceğini de çok iyi biliyorlar.

 

            Çünkü insan doğası eninde sonunda bağışıklık sistemini, zararlı mikro organizmayı bir kere tanıdıktan sonra mutlaka, gerekli mutasyonla doğasına zarar verdirmeyecek hale nasılsa getiriyor. Yani en sahipsiz ülkelerde bile hastalık kendi seyrine bırakılsa dahi insanlar, daha öncekilerle yaşayabildikleri gibi nasıl olsa yenisiyle de kısa veya daha uzun bir vadede yaşayabilecek hale yine geleceklerdir. Yeter ki doğal adaptasyonun(mutasyon) ilk safhalarında, koruyucu tedbirler ihmal edilmeyerek hastalığa yakalanılmasın.

 

Olasılıkla aşı bile bulunamasa insan genomu her zamanki gibi kendi serumunu da üretecektir neticede yine. Ayrıca bırakın mikropları ve şimdiden kendimizi hazırlayalım ki bir gün kaçınılmaz olacak Atom harbinden sonra bile gerekli mutasyonu geliştiren insan prototipleri, radyasyonlu bir Dünyada bile yaşamlarını sürdürmeye devam edebileceklerdir.

 

Neden Kemalizm diyorsak:

  1. Bize kıvanç verirken, emperyaliste saç baş yolduran ve Osmanlı döneminde yasaklanan Namık Kemal’in ‘Vatan yahut Silistre’si, bugünse Savaşçı gibi milli diziler yayından oldubittiyle kaldırırken, yerlerine asosyal ve toplum etiğine, örf ve adetlerimize uymayan dizilerin yer alıyor olması.
  2. Halkın büyük tutkusu olan maçlar bile seyircisiz oynanırken, ne hikmetse(!) AVM ler milletin kucak kucağa alışveriş yaptığı merkezler olmaya devam ediyorlar.
  3. Maçlar seyircisiz oynanıyor ve özellikle de BJK, FB, GS gibi büyük kulüplerimiz iflasın eşiğine getirilirken, bu kulüplerin yönetimlerine yerleşip onların kontrollerini ellerine geçiremeyen İktidar yandaşlarının, bilhassa da metropollerin semt takımlarından Başakşehir, Fatih/Karagümrük – neden Fatih? Fatihin hiç futbol takımı olmadı ki yoksa AKP semti olduğu için mi acaba- vs. gibi yeni rant şampiyonları yaratma gayretleri açıkça görülüyor.
  4.  Aralık Ayına kadar konan ve sonrasında ne kadar temdit alacağı da belli olmayan Corona yaftalı yapay epidemi yasağı çerçevesinde başta 29 Ekim, 10 Kasım gibi milli ve en güzide anı günlerimiz bile yasaklanırken, bütün toplu rant merkezleri olan AVM ler, Özel Hastaneler, pay aldıkları büyük Sanayi kurumları ve diğer bilumum yandaş rant karargâhları, fosur fosur para basmaya devam ediyorlar.

İşte bütün bunlar ve benzeri uygulamalar bir araya getirildiğinde. Alıştıra alıştıra Eyaletler Devletine dönüştürülerek, emperyalist bağımlısı bir sömürge haline getirilmekte olan sevgili Türkiye’mizde Kemalizm’in tartışılamaz önem ve değeri, bir kere daha her şeyin üstünde yer alıyor.  

 

            Bu yazıma neden olan asıl olaya gelirsek:

Geçen gün bir kozmetik dükkânında şampuan almak için sıra beklediğimde, suratımı örten maskemle ve önümdeki hanıma da en az bir metre mesafe bıraktığım halde, kadının birden yana sıçradığını gördüm, kafamda başka düşünceler olduğu için herhalde sıra değişti diyerek, tekrar onun arkasına geçtiğimde kadın, hiçte hoş olmayan bir ürküntüyle tekrar sol tarafa sıçradı. Belki de panik-atağı vardı. Ancak o zaman uyandım ve bir hayli de alınmış olarak tepkimi koydum. Orta yaşlardaki bu kadına; ‘tamam kardeş siz oradan ben buradan devam edeyim o zaman’ dedim.

            Kadın özür dileyerek sağlık görevlisi olduğunu çok ürkütücü olaylara şahit olduğu için böyle tedirgin olduğunu falan söyledi. O halde, benim gibi nizami, bakımlı ve her türlü tedbiri almış olgun birisi sizi bu kadar ürkütüyorsa, bilhassa da gençlerin neredeyse çıplak dolaştığı caddelere sizin hiç çıkmamanız gerekir dedim. Kafanızı biraz boşaltın, hep kötü senaryoları düşünmeyin, fazla abartmayın, kendi tedbirinizi alın yeterli olur. Böylece hem kendinizi hem de canı burnundaki vatandaşlarınızı fazla rahatsız etmemiş olursunuz diye de ilave etmek zorunda kaldım.

 

Öyle ya, biz tedbirimizi aldıktan sonra, evrensel doğa matematiği da gerisini halledecektir nasılsa. Ayrıca hiç unutmayalım ki üst akla sahip insan doğası sınır tanımaz ve Dünyanın her yerinde de aynıdır...

 

                                                                                   Serendip Altındal

 

Özün Kişiliğinin Aynasıdır...

serendipaltindal.blogspot.com

serendipaltindal@gmail.com

Video Kanalım & Şiirlerim