16 Mayıs 2021 Pazar

VANDAL'A BAK..

 


Vandallar (sapkınlar) tarihin her dönem ve sahnesinde yeni kostüm, maske, fırka, parti, cemaat, cemiyet, teşkilat, tarikat, dernek, dergâh vs. ile yer almasını bilmişlerdir. Ve insanoğlu var oldukça da bu böyle olmaya devam edecektir. Resimdeki Vandalların esir yurttaşın boğazına neler döktüğünü bilmiyoruz; ama bizdeki işi ve aşı olmayan vatandaşların ucuz ekmek büfesini bile yakan Vandalların, ne yaptığını ve resimde sembolize edilenle aralarında hiçbir fark kalmadığını da çok iyi görebiliyoruz. Ve çok da iyi biliyoruz ki, bugünün Vandalları da yakın yarınlarda, toplu temizlik başlayınca şüphesiz, yoklar tarihine göçmüş olacaklardır artık.

 

Vatan dedikleri topraklardan, sapkın ideolojileri sebebiyle komşuları tarafından tarihte neden hep kovulduklarını, bir türlü anlamak istemeyen ve Bayramı karşılayan bir Kadir gününde bile en cici Bayram giysilerini giymeye hazırlanan, komşusu Müslüman çocukların ve annelerinin yaşam birlikteliğini bitiren Talmud kökenli lanetlenmiş Yahudilere bakılırsa; bu Dünyada kendilerinden başka hiçbir insanın yaşamaması gerekiyor. Şimdi neden bu kadar sapkın oldukları daha iyi anlaşılır oldu herhalde. Ve bana da bu nedenle şimdilik, Bayramınızı bile kutlayamadan, vatan dediğimiz toprak ana sevdalısı bir Türk’ün gözyaşlarıyla bu kelamları dizmek kalıyor.

 

Yahudi yine rahat durmuyor. Eski alışkanlığı yine nüksettiği için, bundan sonra Yahudi’yi USA da kurtaramayacaktır artık. Eski Yahudiye Eyaletleri veya yerleşkelerinden, yani nerede toplu olarak yerleştilerse, nedendir acaba çürük felsefeleri nedeniyle ve benimsedikleri geçimsizlikleri yüzünden ya hep kovuldular ya da her daim topluca telef edildiler. Dolayısıyla biraz da kendileri artık keplerini önlerine koyup, bunu soyuttan somuta düşünmelidirler.

 

Yahudi’nin aslında vatan olarak da bilinen bir toprak parçasına hiç ihtiyacı yoktur. Çünkü o her yerde, hem de iyi yaşamasını çok daha iyi bilir ve bunu da ister. O halde İsrail aslında bir Musevi vatanı değil; ama USA’nın kendi emperyalizmi yolunda kurmaya çalıştığı yeni Dünya güvenliği bağlamında, Kuzey ırakta oluşturduğu yapay bir Kürt ve arkasında yapay bir soykırım ile toplamaya çalıştığı bir Ermeni Lejyonudur aslında.

 

Biden’in ise neticede bu aşırı masraflı Lejyonlar yoluna kendi ülkesini bile satacak olduğu anlaşılmaktadır. Belki de artık akıllanmaya başlayan vatandaşları onu daha önce satar kim bilir. O halde hiç endişe duymasın. Nasıl olsa yakında Dolar da bitince Çinli, altın rezervleriyle kendi ülkesini de satın alacaktır.

 

Lakin aynı düşüncenin arkasına bazı AB Devletlerinin de saklanmakta olması, bu gidişle sonunda onlarında sonlarını getirecektir. Bu arada bizim buralarda, hayatlarından bezdirdiği insanlarıyla helalleşmeye kalkan Erdoğan, yoksa ayrılık sinyalleri mi veriyordu. Ki o zaman akılcı davrandığını da söylemek boynumuzun borcu olur doğrusu.

 

Amerika’daki Türklerin bir kısım uzantısı, sıkı bir Amerikancılıkla Türk Hükümetini, USA menfaatleri bileşkesinde esir almış durumdadır. Öyleyse AKP Hükümetinden kurtulmadan önce bu akortsuz gruptan kurtulmanın zorunluğu, bilmem artık idrak edilebiliyor mu?

 

Hükümet hesabına başta Mısır olmak üzere ihtilaflı komşularla yeniden uzlaşma havasına girmek, anlatmaya çalıştığımız önerilerin en nihayet ciddiye alındığının bir göstergesi mi oluyor acaba? Lakin her şeye rağmen yine de boşa veya kendi ganimetleri hesabına yatırılan, 20 kayıp milli kalkınma yılına rahmet okuyarak, fazla da umutlanmamanın unutulmaması gereğini de hatırlatmak zorundayız.

 

Kudüs’te tam da Kadir günü Müslümanlara karşı yapılan silahlı İsrail müdahalesi, Kudüs’ün bu aidiyet hakkını nereden aldığını İsrail’e sormak hakkını da bütün izleyicilere verdi. Çünkü vaktiyle Osmanlı toprağı olan bütün bu komşu Ülke topraklarına, bugün ancak seyirci olabiliyorsak, İsrail’in de Kudüs’ün artık kendi aidiyetinde olmadığını idrak etmesi gerekiyor.

 

O halde kimlere güvenerek, canı istediği zaman komşularını telef etmek hakkına sahip olabiliyorsa, en başta da Türklerin bütün eski topraklarına yeniden sahip olması gerekir. Ki bu da şüphesiz yeni insan ve Devlet haklarının evrensel ve hukuksal muahedelerinin, tamamen yenilenmesi demek olur. Ya da savaşla alınan savaşla verilir adamsendeciliğine dönüşerek insan hakları yine ihlal edilir.

 

Bu arada Cumhurbaşkanı, Türkiye’yi İstiklal döneminde terk eden Rumlara ‘gelin burası sizin de ülkeniz’ dediğine göre bu söylemi kendisine yakışıyor olsa da kendisinin de onlardan olduğu veya ülkeyi de artık satılığa çıkardığı için mi söylendiğinin de araştırılması gerekiyor.

 

Böylece çevremizde olan her şey bize o kadar yaklaşıyor ki yakında adaletsizlikten yok olma noktasına gelen Dünya ve insanını adil bir Dünyada tekrar birleştirerek yeniden kurtaracak olan Türklerin, tekrar işbaşında olacağını çıkarıyoruz, işte bu yaklaşımdan. Yani kuşlar, çiçekler, börtü böcekler ve bütün yaşam savaşı vermekte olan tabiat ana, kulağımıza yine bunları fısıldıyor. Tabi o günler geldiğinde de bugünkü Vandal ve fetbaz yobazların çoktan temizlenip unutulmuş olacağını da bilmek bir sır olmuyor artık…

 

Rusya’nın ikinci Dünya Harbini, Nazi Almanya’sını yenerek sonlandıran Zafer Günü kutlamaları, kendi İstiklal harbimizi de anımsatarak yüreğimi sızlattı. Çünkü Putin vaktiyle Atatürk’ün de yaptığı gibi böyle bir anıda, güçlü bir Devletin neler yapabileceğini ve çeşitli emperyalist entrikalarla nasıl baş edileceğini yine tartışmasız Dünyaya servis ederken, beynimdeki düşünen; ama kararlı Kemalist kişiliğimle, iyi günlerimizin yine bütün ışıltılarıyla yaşanacağına olan inancımı dimdik kafamda taşıyordum. Ve bu düşüncelerin, bizi asla temsil etmeyen yapay bir misyoner Hükümetin yalan ifadelerine, hiç ihtiyacı olmadığını da çok iyi biliyordum.

 

AKP iletişim merkezinin CHP’yi karalamak üzere yaptığı görselin daha yayınlanmaya başlamadan iptal edilmesi, aslında yurttaşın AKP ile ilgili her konuya hatta yalan ve hile bile olsa, duyarsız kaldığı ve artık AKP ‘den kurtulmaktan başka da bir düşüncesinin kalmadığını gösteriyor. Paralelinde derhal tespit de ediliyor ki bugün Türkiye’de, Dünyanın herhangi bir yerinde de olduğu ve olabileceği üzere, diktatör Mafya Devletleriyle, sakin yurttaşlar arasında yaşanan Vandal savaşlarından birisi daha yaşanıyor.

 

Ayrıca bu bağlamda her söylentiye de itibar edilip yayınlanmamalıdır. Çünkü komplo nitelikli söylentiler sadece, onları maksatla yayanlara yarar ve bizatihen yaşandığı üzere de daima kaotik sosyal dalgalanmalar yaratır. Demek ki hakkınızdaki ispatı olmayan söylentiler, düşmanınızın en etkili silahıdır sadece.

 

Sözün özü: Sevgili gönüldaşlar; FETÖ ve beraberinde bir AKP dönemini yaşamış ve hala da yaşıyorsak, üstüne de çuval giymekten bu yana, ERGENEKON güldürü parodilerini de hazmettiysek, biz Atatürk ve Devrimlerini hiç hakketmemişiz ve Kurtuluş Savaşı da bizler için yapılmamış demektir. Gelin bunun altını da hep birlikte imzalayalım o zaman…

                                                                            

                                                                                 Serendip Altındal

Özün Kişiliğinin Aynasıdır...

serendipaltindal.blogspot.com

serendipaltindal@gmail.com                      

Video Kanalım & Şiirlerim

2 Mayıs 2021 Pazar

MAKAMA SAYGI..

          


           
Çin’in kontrolsüz büyümesi de aslında bütün Dünya Devletleri tarafından kontrol altında tutulmalıdır. Mademki emperyalizmin sömüren güç olması engellenmek isteniyor, O halde Çin de yeni bir sömürge devi yapılmamalıdır. Yani gerçekte Doğu ve Batı arasındaki güç dengesi, iki taraftan biri hesabına asla bozulmamalıdır.

 

            Çinliler vaktiyle büyük Türk Devletlerinin himayesinde iken sonra Türkleri de birbirlerine düşürerek çeşitli entrikalarla kendi teritoryumlarını kurmuşlar ve en sonunda ise Uygur hakimiyetinde oldukları halde bugün, aslında patronları olan Uygur Türklerini işçi köleler durumuna düşürmüşlerdir. Ve asla unutulmamalıdır ki Çinli entrika ve manipülasyonda İngiliz’e bile külahını ters giydirir. Yalnız çok çalışarak haklı bir ekonomik ve sosyal büyüme içinde oldukları da asla unutulmamalı ve işte bu tarafları da örnek alınmalıdır.

 

            CHP Başkan yardımcısı Altay 21 Nisan Halk TV konuşmasında 27 Mayıs’ın darbelerin babası olduğunu söyledi mi, söylemedi mi? Derhal gözümden düştü. Oysa 27 Mayıs askeri hareketi o zaman, şimdi de en fazla ihtiyacımız olan Devrimin ta kendisiydi. Askerlerin, bizden buraya kadar, şimdi yeni Anayasa Hukukunu sizler yapacaksınız diye deklare ettiği üzere, başlarında Sıddık Sami Onar olan, en saygın Anayasa Hukuku Profesörlerinden oluşan bir Komisyon tarafından, 61 Anayasası gibi Cumhuriyet tarihimizin en mükemmel bir Devrim Anayasası yapılarak Türk milletine armağan edilirken, Meclisin güvencesi olacak olan Senato bile kurulmuştu.

 

            Böylece bugünkü Cumhuriyet varlığınızı o Anayasaya borçlu olduğunuzu da lütfen bir daha hatırlayınız bir zahmet. Ve de şimdiki doldur boşalt Anayasasıyla olan farklar çizelgesine empati oluşturarak, hali pür melalinizi de görün Beyler ve Hanımefendiler. Ki bilhassa Senato denen olgunun neden bugün bile USA gibi gelişmiş ülkelerde var olduğuna ve bu nedenle de böylesi ülkelerde, demokrat bozuntusu diktatörlere asla neden müsamaha olmadığını da bir daha benimseyin lütfen.

 

            Evren Paşanın yaptığı ise buz gibi Amerikan darbesiydi mesela, kafası ütülenmişlerin söylediği gibi asla bir Devrim değil. Evren kendisine verilen talimatlar çerçevesinde 61 Anayasasını deaktive edebilmek için ne mümkünse yapmıştı, ama yine de bir hayli zaman kaybettiler. Bu zaman kaybı bile mevcut Anayasanın daha iyi benimsenmesi için bir artı neden oldu.

 

            Şimdi ise bazıları birinci Cumhuriyetin yıkıldığını söylüyor. Böyle bir şey asla yoktur ve olamaz. Lakin böyle bir teşebbüs olduğu da kesindir, ne ki bunu yapmaya kimsenin gücü yetmez. Birinci Cumhuriyetin yıkılması demek, İstiklal Harbinin yapılmadığının veya kazanılmadığının da söylenmesi demek olur ki tımarhanenin zır delileri bile buna kahkahayla güler. Çünkü böyle bir yıkıntıyı revizyon bile onaramaz. Oysa şu anda birinci yani Kurucu Cumhuriyetimiz sadece, Devrim ilkelerini altı ok çerçevesinde onarmak, güncellemek ve güçlendirmek üzere revize edilmek noktasına gelmiştir. Bunu da yüce Türk Ulusu yine yapacak güç ve azmindedir.

 

23 Nisan Meclis Cumhuriyet konuşmalarında, gerçekte mevcut olmayan Kürt sorunu gibi emperyalist bir hikâyenin hala konuşuluyor ve besleniyor olması, sadece Türk milletini rahatsız etmiyor. Asılları Türkmen olan, ama kendilerine Kürt denilen ve tarih bilinci yerinde olan kardeşlerimizin de ne kadar alındığını biliyor ve görüyoruz. O halde kimdir bu konuşanlar ve kendilerine Kürt diyen Taşnak artıkları. Ve kimlerdir bu konuşanlara yer verip bir de destekleyenler. Öyleyse bu yapının kiralık aktörleri de acilen deşifre edilmelidirler.

 

Eskiden Dolar lafı pek duyulmazdı. Devlet Bütçeleri bile sayılı Dolarla ifade edilirdi. Hele de bugünkü Dolar mülkiyetinde Bütçe açığı asla akla bile getirilmezdi. Ki dış borçlanma bile ancak DP İktidarı ile yaşanmaya başladı. Oysa şimdilerde 128 Milyar Dolar bile bir gecede satılıyor. Ne oldu da böyle oldu. Hâlbuki Dolar bu kadar ayağa düşmüşse, ömrü de çok kısalmış demektir. Ve çok yakında sanal bir para birimi bile olamayarak nominal değeri sıfırlayan Doların yerine, Bitcoin veya altın ya da değerli diğer metal endeksli başka bir nominal değerin, evrensel ticaret birimi olarak kabul edileceği gün gibi aşikâr demektir. O halde Yeni Dünyanın işaret fişeğini atan Çin’in altın rezervlerini neden çok yükselttiği de kendiliğinden anlaşılmaktadır artık.

 

Vaktiyle Kennedy İsrail’e atom silahı verilmesine karşıydı, öldürüldü. Bugün de Biden adlı siyasa bezirganı, Türklere soykırım yaptınız dese ne olur demese ne olur. İşte kendisi de bu kadarlık bir siyasa melezidir sadece. Yani varlığı da yokluğu da kendi sonunu değiştiremeyecektir. Hele de bir Amerikan ordu gazisi tarafından kendisine söylenen ‘kendiniz için bizi Irak’a yollayıp sivilleri öldürttünüz. Sayenizde birçok arkadaşım öldü’ ifadeleriyle aşağılanan Biden’in sessizce uzaklaşması, Amerika da bilhassa da ordu mensupları arasında yeni bir infial ateşinin yakıldığının da en canlı göstergesiydi.

 

AKP Hükümetinin bazı dış temasları, prensipte nefsi müdafaa odaklıdır. Yalnız böylesi temaslarını bile yanlış adamları kullanarak ve doğruların yerine yanlış dostlar seçerek yapıyorlar. Çünkü kendi akılları da yanlıştır ve dış siyasaya da yetmiyor. Zira ülkeyi bütün yokluğuna rağmen hala soymaya kalkanların başkalarını ikna edebilme becerileri de yoktur. Erdoğan o kadar açık ve seçik ‘benim işverenim Biden’dir’ dedi ki artık buna ne cevap verilir bilemem.

           

Oysa Biden’e verilmesi gereken cevap çok açıktı. O da ülkedeki Amerikan üstlerinin derhal kapatılmasından geçerdi. Gerisi de zorunlu olacak olan ikili görüşmelere kalırdı artık. Ve fazla tıraşa da gerek kalmazdı. Çünkü verilen cevap evrensel olurdu ve dünyada anlamayan da kalmazdı. Irak’taki çete baskını ise ahırda Öküzün karnını sokan sivrisinek gibi kaldı. Bilmem anlaşılır oldu mu?

 

Amerikalı Biden denen Siyonist’in eski gücü kalmadığı için artık cıvalı zarla oynuyor. Sakın oyununa girme yoksa sıfırlarsın. Masada ne görürse toplarken dikkat et de seni de boşaltmasın, akıllı ol. Beceremediğin siyasanın kurtlu arpalığından sana pek hayır gelmez. Bu arada unutma ki Türk milleti havlu atmayı bilmez. Bunu da herkes bilir. Bakarsın o millet seni bile kurtarır. Bu sayede belki de daha dokunaklı bir son bulursun.

 

Avrupa Birliği ise Türkiye ye muhtaçtır. Yani bunun aksi hiç değil. Bırakın ticari ilişkileri; tarihe bile bakılsa onların kökeninin de Türk olduğu anlaşılır. Mesela Devletleri Devlet yapan aslında efsaneleridir. Bugün dünyanın en zengin Devletlerinden birisi olan Almanya’nın bile öz Nibelungen efsanelerinde baş figür Hun Türklerinin Başbuğu Atilla’dır. Benzer durumlar Avrupalı diğer Devlet tarihlerinde de böyledir. Bütün Avrupalı da bunu bilir ve elbette ki Türkiye ve Türklerin dostluğunu, asla güvenilemez sahte ve salt ticari dostluklara her halükârda tercih eder. Ve bilin ki yakın gelecekte USA yalnız kalacak ve ilk önce de eyalet Devletlerine ayrılacaktır. Yeter ki Dolar bir an evvel tamamen sıfırlasın, yani basmaya bile gerek kalmasın.

 

Türkiye Ukrayna’da ne mi yapar? Bana sorarsanız hiçbir şey. Çünkü girmez, giremez. Şayet ebleh olup girerse, başta USA ve NATO olmak üzere arkasında Dünya harbi çıkaracak bir birlik asla kalmaz, kalamaz. O zaman da Türkiye biter. Çünkü Cumhurbaşkanı her ne kadar Erdoğan’sa da çok iyi bilir ki silahlı bir Türk neferinin hatta Türk destekli üniformasız silahlı bir Lejyonerin bile Ukrayna’ya sokulması, Türk milletinin kesinlikle değil; ama kendisinin intiharı olur. O halde makamından yüzünün akıyla ayrılabilmen için sadece başlık resmindeki Atatürk önerilerini benimsemen yeterlidir. Gerisi ise teferruattır. Bu tavsiye de bütün liderlere ithaftır.

 

Bilinsin ki Türk milleti kimseye benzemez o sadece kendi özüne muhtaçtır ve kendisini temsil eder, başkasını değil. Sahtekârlar, kendileri gibi olan sahtekârlarla yaşar. Çünkü onlar birbirlerine muhtaçtır her zaman. Türkler kendinden olmayanlarla da eşit ve saygın şartlarda yaşar, çünkü yiğit, mert ve korkusuzdurlar. Hak, onur ve bağımsızlıklarına da çok düşkündürler. Bilhassa da aslı mazlum olan Türk Milleti ok gibidir. Yani bir kere yayından fırlamaya görsün.

 

Bazı beyni sulanmış şerefsizler Türklere ‘Ermenilere soykırım yaptınız’ diyor. Türk Milleti ekmeğini paylaştığı, adam ve kardeş saydığı halde bağımsızlık savaşında düşmanı olan emperyalistin tetikçiliğiyle kendisini sırtından vuran Ermenilere şayet soykırım yapsaydı, Ermenistan’ı bile kuracak hiçbir Ermeni kalmazdı bu dünyada. Gerçekte bütün mesele din hikâyesidir. Oysa Türkler dinin bile ne olduğunu bütün dünyaya öğretmişti. Ki buna Hristiyanlar, Müslümanlar ve tüm diğerleri de dahildir.  

 

Makam saygısı bizatihen Mete (Motun), Atilla, Atatürk, İnönü, Washington vs. ilk önce de o makamın sahibinde olmalıdır. Cumhurbaşkanlığı makamı ise çağdaş ve çok kutsaldır. Ve hep en liyakatli, erdemli, seciyeli ve dirayetli şahıslara mesnet olmuştur. Hele de Atatürk gibi bazılarını ise ölümsüz kılmıştır. Yani o makam asla liyakatsizlik sendromuyla acınacak halde feryat ediyor, acıyla inliyor durumda olmamalıdır. Çünkü o zaman millet de o acıyı hisseder. Donuk ve güçsüz kalabilir. Bu bağlamda yakın tarihe bakıldığında ise gidenlerin yerinin kolay dolmayacağı ne yazık ki görülmektedir…

 

Ülkemizde bir de bu her arsayı kapatan inşaatlara yasa, masa işlemiyor herhalde. Millet yasaklarla, aşla, ekmekle, işsizlikle uğraşırken özellikle de neredeyse beleş Suriyeli işçi taşeronlar, sabahın köründe hem de şarkıyla, türküyle avaz avaz çalışmaya başlıyor. Benim bildiğim ve duyduğum, bütün İzmir ve nahiyelerinde durum budur. Neredeyse çatışmaya varacak bu durum nasıl ve neden oluyor. Bunlar epidemi de saçmıyorlar mı acaba? Hepsi de iflas etmiş Hükümete mi çalışıyor yoksa…

                                                                         Serendip Altındal

Özün Kişiliğinin Aynasıdır...

serendipaltindal.blogspot.com

serendipaltindal@gmail.com

Video Kanalım & Şiirlerim