27 Mart 2017 Pazartesi

TEK TARAF..

           Hadi hepsi bir yana diyelim; ama Türk vatandaşı olduğu, vatandaşlık haklarından bütünüyle istifade ettiği ve gayrimüslim vatandaşlarımızın bile Türk’üm dediği bir ülkede, ben de Türk’üm diyemeyen; ama bütün Türklerin reyleriyle seçilen bir Cumhurbaşkanı, Türk milletinin milli duygularını kaşıyıp, umutlandığı sahile ulaşabilmek için de hamaset rüzgârına yelken açıyorsa, işte o zaman kahroluyorum demektir dostlar.

            Uzayda bir yıldız gibi parıldayan Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti, şayet “evet” karadeliğine süpürülürse, bunun geriye kalan dünyamıza da hiçbir yararı olmaz. Çünkü Batılı tarafından ‘Güneşteki altın yer’, ‘Goldene Platz an der Sonne’ Almancasıyla da anılan Anadolu’muzu, öyle bir iki çapulcu beslemeye bırakmazlar. Yani bütün güçler, bu altın yeri paylaşmak üzere bizden sonra artık birbirlerine düşerler ki bu da onların yeni bir Dünya savaşıyla sonları demek olur.

            O halde mevcut düzen kendi adlarına da değişmemeli, en adil ve insan millet olan Türkler’in, bu yüksek stratejik bölgeyi hep kontrol altında tutması devam etmelidir. Bağlamında ‘Erdoğan İslam Devleti’ projesinin bundan böyle de AB, ABD tarafından desteklenmesi yanlışlığı ve Dünya dengelerini bozma gayretleri, kendilerini de kaçınılmaz bir izolasyona sürükleyecektir. Aynı anlamda kendisine, her elma şekeri uzatanın arkasından gitmesi, Erdoğan’ı da mukarrer sonuyla daha çabuk buluşturacaktır.

            Cemaatlerin (fırkaların) ‘evet veya ‘hayır’ demeleri değil; ama hangisinin emperyalist kontrolünde olmadığı sorgulanmalıdır önce. Ve görülmelidir ki Vatikan maaşlı olanların Referandum kararları, hep ‘evet’ olacaktır. Hz. Muhammed den bu yana zamanında kendisinin de belirttiği gibi bütün fırkalar (tarikatlar), İslam’ın özeği olan Ehlî Beyti işte böylesi bir kaotik çöküşe elbirliği ile taşımışlardır. Bu durumda da Vatikan vakıflarıyla buluşan ve soyulan sömürgelerden çalınan emperyalist paralarıyla oluşan bağışlar, büyük katkı sağlamıştır.

           
            Büyük balık küçüğünü yer, hep biliriz. Ağa düşen balıklar da birlik olup ağı paralamak yerine, önce yine büyükler ağa saldıran küçüklerini yemeye başlarlar. Sonra da etrafta küçük balık kalmayınca, birbirlerini de yutamayacaklarından, küçük akılları başlarına gelir ve hapsolduklarının da farkına varıp, ağa saldırmaya başlarlar. Ne ki iş işten geçmiştir ve dışarıda kendilerini iştahla bekleyen insan denen yaratıkların midelerinde bitecektir artık sonları. Emperyalist liboş da balık gibidir işte. Dışarıda yiyecek küçük balık kalmayınca, AB’li büyük balık, birliği içinde ki küçükleri yemeye başlamıştır artık. Bu da kendi sonunu yakında getirecek olduğunun da işaretidir.

            ABD’li olanı ise ayrı bir âlemdir. Sağ olası Trump’ın azametli; ama başarısız, neticesiz çıkışlarından sonra ülkesi, giderek bir son dönem yalnızlığına bürünmeye başlamıştır. Yani onun da keli görünmüştür artık. Ve elbette arkası da gelecektir. Bu federallerin bağımsızlık ilan etmesiyle de sonuçlanabilir. En yakın ihtimal de budur. Geride mi ne kalacaktır. Onu da Dünya savaşlı ve savaşsız bir gelecek gösterecektir artık…


            Bizim konumuz ise bundan sonra bir süreliğine siyaset, siyasetçi, Parti, bireysel menfaatler değil, aracısız olarak milli müktesebatımızdır artık. Bunun da tek çıkışı vardır, o da milletçe tek bir ağızdan HAYIR demektir. Aslında ‘devlet mi’, ‘millet mi’ diye sormak hazindir. Çünkü Devlet milleti de temsil ediyor olmalıdır. Ne yazıktır ki milletin, büyük bir özveriyle seçerek başına getirdiği devlet adamları, daha başından itibaren ülkenin milli müktesebatını yok edecek bir emperyalist projesine angaje edildikleri için, bugün kendisini temsil etme erdem ve liyakatine sahip olamamışlardır.

            Ne ki biz millet olduğumuz için elbette önce ‘HAYIR’ ı yani kendi milli özümüzü  - ki bundan sonra da var olabilmek adına - temsil etmek zorundayız. Aslı Başkanlık vodvili olarak bize sunulan ve halen yaşamakta olduğumuz illegal Mafya devletini legalize edecek, bağımsızlık, adalet, seçme, seçilme, mülkiyet gibi en özgün haklarımızı bile elimizden alacak; bizi Osmanlı ümmetinden bile beter edecek ve üstüne aziz vatanımızı federal emperyalist paylaşıma açacak bir proje olan Referandumun HAYIR safında, tek taraf olmak zorundayız da kuşkusuz…

                                                                                                                       Serendip Altındal


17 Mart 2017 Cuma

PAPATYA FALI..

           Saraylı Papatya Hanımın bahçesinde düşledim kendimi biran, sandım ki Cennetteyim. Birde uyandım gördüm ki ağıldayım, manda pisliği kokuyor her taraf. İşte senden ötürü gerçek dünyam, zorunlu realitem ya da mentalim bu oldu artık kardeş. Bu yazıya başlamadan az önce, 20 T. Liralık su giderime de 39 lira ödemek zorunda kaldım. Neredeyse yüzde yüz Deli Dumrul zammı fazlalığım oldu anlayacağın. Bunları sen bilmezsin herhalde. Sor adamlarına sana söylerler.

Elektrik, benzin, doğal gaz vb. gibi diğer kalemleri bahsetmiyorum bile. Anlaşılan örtülü ödenekte izah etmediğiniz veya etmek istemediğiniz ve Suriye’de Irak’ta beslediğiniz, kendi evlatlarımızı bile Şehit eden teröristlerin iaşe ve ibateleri gibi giderlerini de, üstüne hem de emekli halimle, kendim ödediğimi düşünüyorum.

Başkalarının da benden farklı düşündüğünü hiç sanmıyorum. Yani sayenizde ben de boku yedim, tıpkı diğer Emmioğullarım gibi. Bunu da fazla soruşturma istersen. Zira arkası derindir. En iyisi çık sen de biran önce o kristal Sarayından, içine fil kaçıp da şangırtıyla başına indirmeden. Silahını da teslim et, bu gidişle sonunda onunla da kendini vurmadan.

            Çık da işin sonu kendin için de HAYIR’lı bitsin ki sen de birlikte parçalarına ayrılma. Çıkarken karanfil köşklerindeki safahat âlemlerinde, kalan ömürlerini tüketen ve milletin ABC sini sayan takımdaşlarına da haber ver de uyansınlar biran önce. Karanfil demetleriyle birlikte kuruyup yok olmadan. Çünkü toprak uyanıyor, kuru yapraklar düşüyor ve tohumlar tekrar yeşeriyor yeni Baharlara doğru.

            Bak Dünya değişiyor ve ebedi devinim seni de kulağından tutup kendisine doğru çekiyor. Sen hala insan ilişkilerini paradan, muhalifini ise düşman tutmaktan ibaret sanıyorsun. Çağlar gerisinde, buz dağları ardında kalmışsın. Erit buzlarını ve adam gibi adamlara uzat ellerini, kullanıcılarına, kandıranlarına, dalkavuklarına değil.

            Ha bu arada, düştüğünde onların bir tekini bile yanında bulamayacağını da sakın ola unutma. Bil ki onlar sana derhal sırtlarını dönüp, yeni muktedirlerin safında hemen mevzi alacaklardır. İstemesen de değişiyor, soluyor, kuruyor ve bitiyorsun giderek. Bak aynaya orada gördüğün, geçen seneki sen bile değil artık.

Oysa bir zamanlar, bir tarafında kıl olmaya bile razı olan kadının rüyalarını süslüyordun. Şimdi ara ki onu da bulasın. Sonun yaklaşıyor, uyan senin içinde ti borusu çalmadan, belki son bir HAYIR’a da yararsın. Yani son şansını iyi kullanmalısın. Ve belki senin de Rahmet okuyanın olur ardından.

Papatya falına gelince elbette Referandum için değildir. Çünkü Türk Milletinin Milli Müktesebatını yok edecek bir Referandum, Türk Ulusu için mantık, vicdan, adalet ve ahde vefa bileşkesinde buluşan HAYIR’dan başka bir sonuç öngörmez. Ne ki Cumhur başı acaba uyanır başına geleceği anlar da, Referandumu yeni bir KHK ile engeller mi yoksa engellemez mi mealinde papatya falı açılabilir ama.


Beyaz adamın, doğal cevherlerini tükenmez bir ihtirasla emdiği, bedenlerini köle pazarlarında sattığı siyahi Afrikalılar artık uyanıyor. Kendilerini yüzyıllardır sömürenlere, hayvan yerine satanlara, bedel ödetecekleri günleri sayıyorlar artık. Afyon dumanlarında yüzyıllardır uyuttuğu çekik gözlü sarı ırk ise artık o duman bulutlarının üstünde dimdik ayakta ve eski sahiplerini teknik, ticari küllen yutmaya hazırlanmaktadır.

Sömürülen Dünya hızla uyanıyor, yeni mevziler alıyor, baş sömürgeci Anglo Trump, ‘yenidünyayı gözardı etmeyelim, sonumuz olur’ mesajları verirken, aslında kendisini de tutsak etmişlerin çerçevesinde asılı bir portre olduğunu, bir türlü görmek istemiyor. Ve beyaz adam nesine güveniyor veya diğerlerinden ne fazlası olduğunu düşünüyor da hala kendisini vazgeçilemez sanıyor.

Oysa özgün temelleri insan olunca, ırkların hiçbirinin diğerinden bir farkı olmadığını ve hepsinin neticede kendi çerçevelerinde; ama ortak insan paydasında asılı oldukları neden bir türlü idrak edilemiyor. Materinin - ki buna insanoğlu da dâhildir –diyalektiğinin, yani spiral devingenliğinin, ebedi varlığın deviniminden sorumlu tek değişmez olduğu nasıl oluyor da kale alınmıyor.

Irklar demişken; birçok kaynaklara göre bugün Rus dediğimiz Slavlar, aslında Batı coğrafyasını, Roma'sı, Bizansıyla silip süpüren ve Batı dünyasının Hunlar dediği Kıpçak Türkleridir. Ve biz Anadolu Türklerine de en yakın Atasal köklerdir. Bu nedenle de dost düşman ayrımında bu ulusal faktörler tarafımızdan da mutlaka ciddiye alınmalıdır.

Tıpkı yüce Atatürk’ün aynı düşünceyle ve dönemin antiemperyalist Ruslarıyla işbirliği sonunda emsalsiz bir İstiklal Zaferi kazandığı gerçeğinde olduğu gibi. Bırakalım emperyalist Batı dünyasını kendi fıtratına. Biz onlarsız yine oluruz; ama onlar bizsiz asla olamazlar bunu unutmayalım; ama bunu da kasıntı olmadan kendimize saklayalım yeter…
                                                          
Serendip Altındal


12 Mart 2017 Pazar

KÜLHAN SUSTASI..

            Anlı şanlı yüce Türkiye Cumhuriyetinin Bakanları, kimisi de AB liginde ikinci kümede oynayan bazı devletler tarafından bile sınır dışı edilebiliyorlar şimdilerde anlaşılan. Ulan bunuda mı getirecektiniz bu ülkenin başına.

BM de, maalesef terör ve terörist destekleyen, komşu ülkelerde tahribata sebebiyet veren bir ülke statüsünde işlem gören bir Devletin Bakanları, Vekilleri, elbette demokratik vecibelerle yaşayan ülkelere, hem de üstüne üstlük parti siyasetleri bağlamında gösteriler düzenlemek amacıyla giriş yapamazlar. Bu bağlamda aşağıda yazımın sonuna ilave ettiğim, Hollanda Türkleri Konseyi (HTK) Basın bildirgesini de dikkatle okumanızı öneriyorum.

Ben de olsam böyle adamları ülkeme sokmazdım. Şimdi bu gerekçemiz de bizi Nazizm göbeğine mi yerleştiriyor, haydi canım geçiniz! Oysa böylesi veya benzeri bir durum, ölüm döşeğinde ki Osmanlı da bile yaşanmamıştı. Bırakın yüce Atatürk Türkiye’si Cumhuriyet ülkesini ve dönemini.

Bir de böylelerinin eline 80 milyonun kaderini teslim etmeye kalkıyorlar. Yoksa Türk milletini tarla beygiri, kaderini de beygirin yularımı sanırlar. Ümmetine 33 yıl kan kusturan Abdülhamit’in bile 10-15 milyonluk bir tebaası vardı topu topu. Değil bizim gibi 80 milyonluk koca bir Cumhuriyet vatandaşı nüfusu. Ki o ümmetin bile en az 3/2 si total ümmiydi, Yani okuma yazma bilmeyen takımı. Velhasıl şimdiki AKP seçmenlerinin çoğunluğu ile özdeş. İşte böyle idrak yoksunu kafalara da yazık kere yazıklar olsun.
                                                                                   

Vatan Partisinin tertiplediği, diğer parti temsilcilerinin de içinde yar aldığı, Ulusal Birlik Kurultayında, benzer gerekçeleri irdeleyen sayısız doğrulamalar, uyarılar, ahde vefa terennümleri, ant nitelikli kararlı tebliğler, folklor ve marşlı müziksel gösterilerle de, bize ekran başında aslında kim olduğumuzu hatırlatan ahenkli ve hepimizi yekvücut yapan senkronize saatler geçirdik. Hanidir ihtiyacımız olan böylesi bir coşkuyu, parti amblemine bakmadan, tüm bize yaşatanlara teşekkürlerimizi yolluyoruz.

Şimdi ise ekran karşısında veya meydanlarda taşıma kömürcülerin huzurunda rüzgâra savurduğunuz külhan taşlamalarından önce, ülkenin BM nezdinde kaybolan itibarını tekrar ve nasıl yerine oturtabileceğinizi düşünmelisiniz artık biraderler. Yani acilen vazgeçin bu işlerden. Yerinizde olsam utancımdan sokağa bile çıkamazdım. Pas tutmuş zırhımla hala sütten çıkmış ak kaşığı, sizler gibi ekşili, kokmuş çorbaya daldırmaya çalışmak yerine.

Şimdi şapkalarımızı önümüze koyup, kafamıza uymayanlara protestolar düzmek, tavır koymak, yaptırım uygulamaya kalkmadan önce, adam gibi akıllı bireyler olup, nerede yanlış yaptığımızın, neden bu tepkilere maruz kaldığımızın analizini yapmak zorundayız artık. Kısaca geç de olsa yeniden siyaset öğrenmek zorunda olduğumuzun da farkına varmalıyız. Ki uluslararası arena da bizi de tekrar adam yerine koysunlar.

Ya da bunu yapabilecek adam gibi adamlara, konumlarımızı derhal terk etmeliyiz. Çünkü sonrasında sokak köpekleri bile gülecektir halimize. Ayrıca böyle işe yaramaz kellelerin sonu hep kuburda biter. Ve arkasından da her zaman sifon çekilir işin sonunda. Ne var ki Türk Milleti kubura süpürülmeyi asla hak etmez, sadece at değiştirir. Esasen kendisini kubura süpürecek güçte yoktur. Ki böyle olduğunu o köpekler bile çok iyi bilir. Bilmem yeteri kadar açık oldu mu?


Sizin tramvay demokrasiniz, mesela Almanların çocuk masallarında, mizah başlığı bile olmaz. Sakın ola kellelerinizi, onların kafalarıyla aynı kefeye koymaya kalkmayın, yaya kalırsınız. Tartı bile şaşar sonra. Yaklaşık 20 yıllık onlarla birlikte geçen yaşam sürecimde, iyi öğrenmişimdir de bunu. Hani bir hatırlatayım istedim garı.

Bakın ne yapıp yapıp zor da olsa, Atatürk kafalı adamlar bulmaya bakın ve onlara terk edin yerlerinizi acilen. Ki bizim yurt onların da yurdudur aslında. Bu arada kadınlara da ‘biz yanıldık, 4-5 çocuk değil; ama önce Atatürk gibi çocuklar doğurmaya bakın ya da hiç doğurmayın’ mealinde tebligatta bulunmak, giderayak yapabileceğiniz en akılcı iş de olacak ve her şeye rağmen artı hanenize yazılacaktır bilesiniz…



                §                                 Hollanda Türkleri Konseyi-HTK
Roterdam. 11. Mart 2017.
Basın Açıklaması
Konu: Türkiye’de 16. Nisan 2017 de Referandum Oylaması, Buna İlişkin Hollanda ve Türkiye Arasındaki Gerginlik.

Yüce Türk Milletinin Evlatları,
Şimdi refarandum sürecine girmiş bulunmaktayız.
Yüksek Seçim Kurulunun kendi portalı üzerinden yaptığı duyuruda, 16. Nisan 2017 de ,Türkiyede Anayasa değişikliği ve Başkanlık Sistemi adlı halk oylamasında (referandum) Yurt dışındaki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan vatandaşlarda oy kullanma hakkına sahiptirler.
Alınan resmi bilgilere göre 27. Mart-9 Nisan tarihleri arasında, yurt dışında seçmen kütüğüne kayıtlı 2 milyon 929 bin 389 seçmen 57 ülke, 119 temsilcilik, ve 32 gümrük kapısında oy kullanılacaktır. Hollandada referandumda oy kullanma tarihi ise, 5.-9. Nisan 2017 arasındaki tarihlerde yetkililer tarafından gösterilen mahellerde seçmenler oy kullanabileceklerdir.
16.Nisanda Türkiyedeki Referandum Oylaması Dolayısı İle, Türk Hükümeti ve Hollanda Arasında Oluşan Gerginlikler ve Sonuçları
Bu yıl, Hollandada15. Marttaki Milletvekilleri genel seçimleri ve 16. Nisanda Türkiyede referandum oylaması ve yurtdışındaki seçmeninde referanduma dahil edilmesi dolayısı ile, hem siyasi partiler hemde devlet yetkilileri düzeyinde, kendi seçmen tabanlarına yönelik olarak bir birlerine karşı demeçler verme ve Hollandada yetkililer Hollandada Türkiyede ki referandumla ilgili oy kullanacaklarlada iliğili olarak, Türk Hükümet yetkililerinin ve Cumhurbaşkanının , Hollandada Evet oyları çerçevesinde, propaganda çalışmaları, açık ve kapalı toplantılar yapamayacakları kararı almıştır. Bunun karşılığında ise Türkiyedeki Hükümet Yetkilileri ve Cumhurbaşkanı Avrupa Ülkelerinde ve Hollandada kendi görüşleri olan evet oyu doğrultusunda propaganda yapacaklarını ve toplantılar düzenliyeceklerini beyan etmişlerdir. Bu gerginlikten sonra, bugün Türkiye Dışişleri Bakannin uçağının Hollanda havalanına inemeyeceği ve izin verilmeyeceği Hollanda Dışişleri tarafından resmen açıklanmıştır.
Burada irdelenmesi gereken çok boyutlu bir durum vardır.
Türk yetkililer ve siyasiler;
1) T.C. Dışişleri Bakanı olarak, seçim kampanyası ve devletin olanaklarını kullanması yasal değildir. Seçim yasalarının ihlalidir. T.C. Dışişleri Bakanı uluslararası ilişkilerde en yüksek diplomatik yöneticidir. Sadece Dışişleri Bakanları seviyesindeki ilişkilere bakar. Dışişleri Bakanı olarak seçim çalışması yapamaz.
2) Sayın Dışleri Bakanı, Bakanlık şapkasını çıkarıp, aynı başka ülkelerin siyasileri gibi, başka bir ülkeye siyasi partisi ve milletvekili olarak gidebilir. Bu çalışmalarını, siyasi partisinin kasasından yada kendi cebinden finanse ederek yapabilir. Buna kimsenin itiraz etmemesi gerekir.
3) T.C. Yetkilileri, Hollandadaki Türk toplumunun kısa ve uzun vadede aleyhine olacak, Hollandaya ve Hollandalılara karşı çirkin söylemlerden kaçınmalıdır. Uluslarası ilişkiler ve AB ile ilişkileride kötü yönde etkileyecek söylem ve eylemlerden kaçınmalı ve ilişkileri gerginleştirmeyi durdurmalıdır. Gerginlikten medet umarak ve romantik milliyetçilik yaparak, Hollandadaki ve Avrupadaki ve diğer yerlerdeki türk toplumunun oylarını evet yönünde kullanıp referandumda ki oy kullanaların oyunu evet çıkartma kurnazlığı ve stratejisi izleyen oy avcılığı yöntemlerini bırakmalıdır. Hollandadaki Türk Toplumunu bu gerginliğin bir parçası yapmamalı ve söylemlerinde Hollanda Türk Toplumunu bu gerginlikten uzak tutmalıdır.
Hollandalı yetkililer ve siyasiler;
1) Hollandadaki siyasilerde dahil, 15 . Mart genel seçimleri ile ilgili olarak, Türk yetkililerin gerginleştirme politikasının aynısını kendileride yapmamalıdır. Gerginlikten yararlanılarak oy avcılığı yapmamalıdır.
2) Hollanda Hükümeti ve siyasi partileri, Türkiye Cumhurbaşkanı ve ekibinin Hollanda ile ilgili sözlerini, seçim malzemesi haline getirerek, Holandanında ayrılmaz bir parçası olan Hollanda Türk Toplumunu rencide edici ve hassasiyetlerini asşağılayıcı eylem ve söylemlerden kaçınmalıdır.
3) Hollanda Türkiyeye sadece Cumhurbaşkanı ve ekibi olarak bakmamalı ve uzun vadeli düşünerek, uluslararası anlamda hem şimdi hemde ileriye dönük olarak iyi ilişkileri zedeleyici açıklama ve söylemlerdende kaçınmalıdır. Çünkü ikili Devlet ilişkilerinin zarar görmesi Hollanda içinde çok büyük zararlarıda arkasından getirecektir. Bu durumdan kaçınılmalıdır. Bundan sonra Hollanda gerginliği düşürücü bir yol izlemelidir. Hollandadaki Türk Toplumunu bu gerginliğin bir parçası yapmamalı ve söylemlerinde Hollanda Türk Toplumunu bu gerginlikten uzak tutmalıdır.
4) Hollanda Türkiyeye ilişkin olan referandum boyunca, Türkiyenin Hükümeti ve Cumhurbaşkanı düzeyinde olmayan ve Türkiyeden gelecek siyasilere, toplantı yapma ve fikirlerini ifade etme özgürlüğünü kısıtlamamaldir. Çünkü bu bir evrensel haktır. Bu Hollandalı siyasiler içinde yurtdışındaki ziyaretlerinde yaptığı bir gerçekliktir. Bu olanağı karşılıklı olarak geliştirmeli ve bu olanağa zarar vermemelidir.
Özellikle, T.C. den Maaşlı Yurdışındaki Her Türlü Personel, bu süreç içersinde davranışlarına çok dikkat etmelidir. Daha önce yaşanılan çeşitli şaibeli durumlardan uzak durmalıdırlar. T.C. ne vatandaşına, milletine ve devletine eşit ilişkiler kurarak bağlılıklarını yerine getirmelidirler.
Yurtdışındaki Devlet Personeli, kiraldan fazla kiralci ve işgüzar olmaktan uzak durmalı ve herkese eşit mesafede hareket etmelidirler. Biz maaşlı/resmi personelin Siyasi iktidar yetkililerinin yurtdışı seçim gezilerine ve toplantılarına katılmalarını kesinlikle tarafsız kalınması açısından tasvip etmiyoruz. Ve tarafsızlık açısından anayasal bir suç olarak görüyoruz.
Yurtdışındaki Resmi T.C. Personelinin, Türkiyeden siyasi parti ve yetkililerin karşılanmasında, taraf tutmadan aynı intizamı, saygı ve hürmeti bekliyoruz. Çünkü T.C. yurtdışındaki devlet görevlileri memurdur. İmzaladıkları memur aktine yani yeminine göre hareket etmelidirer. Siyasi direktiflerle ayrım yapma,işgüzarlık yapma, kanun ve anayasal suç işleme hakları yoktur. Bu konuda zaaf gösterenler suç işlemiş sayılırlar. Kendilerinden bu konuda yasalara uymalarını bekliyoruz. Eğer bu konuda suç işlerlerse, işledikleri suç çerçevesinde bunun müeydelerine katlanma durumunda kalacaklardır. Bu duruma düşmemelidirler. Tarih karşısında sorumlu durumdadırlar. Bu konuda tüm seçmen, sivil toplumu üyeleri uyanık ve kararlı olmalı ve suç işleyen görevliler hakkında tutanak tutarak ve belgeliyerek, seçim kurulunun yanı sıra, siyasi parti temsilcilerine ve biz Hollanda Türkleri Konseyinede elektronik olarak (sefamyurukel65@gmail.com) bir nüshasını göndermelerini talep ediyoruz.
Yukarıdaki talebimizin sebebi ise, referendum sonrası; Yurtdışında konu ile ilgili süreçteki vakalar, gelişmeler ve sonuçlar ile ilgili rapor hazırlıyacağımızdandır. Rapor, Referandumu yöneten ve denetleyen gerekli ilgili mercilere ve siyasi parti, medya ve sivil toplum kuruluşları, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Millet Meclisi Başkanlığı ve Milletvekillerine ve bunun dışında isteyen her kuruma ve kişiye elektronik olarak tarafımızdan gönderilecektir.
İbadet Yerlerinde ise, Yurdışındaki, özellikle Diyanet camiileri başta olmak üzere, digger camiler ve Cem Evleri referandumda evet yada hayırcı kesmin karargahı veya toplantı yeri olarak kullanılmamalıdır. Siyaseti dini mahallerden arındırmalarına özen göstermelidirler. Diyanet camiileri özellikle resmi statüsüde dolayısı ile siyasi iktidarın, propaganda, insan ve oy devşirme merkezleri olmamalıdırlar. Buralardan yandaşlık yaparak otobüs kaldırmamalıdırlar. Çünkü Diyanete bağlı yerlerin her seferinde kim iktidarsa ona göre eylim gösterdikleri gözlemlenmiştir. Bu durumdan uzak durulmalı ve tarafsız olunmalı, siyaset dışı manevi kurum özelliklerini yitirmemelidirler.
Kişiler ise referendum sırasında aynı şekilde, hakaretten, kışkırtıcılıktan, saldırganlıktan, fiziki saldırıdan uzak durmalıdır. Nihayet hepimiz aynı Yüce Türk Milletinin çocuğuyuz. Referandum sonrasındada birlikte aynı havayı teneffüs edeceğiz. Birlikte sohbet edeceğiz ve Türkiyemizin gelişmesi için çaba göstereceğiz, bir birimizin suratına bakacağız. Kişilerin, Yüce Milletimize yakışır olan sağ duyudan uzaklaşmamalarını ve bunu kişisel düzeyde herkesin yerine getirmesi bizim HTK olarak en önemli talebimizdir.
Biz Hollanda Türkleri Konseyi olarak, tavrımızı, Millet Hakimiyetine dayanan ve hakimiyeti bir kişiye terk etmeyen, Parlementer sistemden yana koyuyoruz. Başkanlık sistemini ve gerekçelerini çağ dışı, uygarlıktan uzak, 2017 yılı Türkiyesine yakışmayan ve 1920 lerin gerisinde bir sistem olarak görüyoruz.
Bu nedenle referandumda oy kullanacak tüm Anavatandaki ve Yurtdışındaki T. C. vatandaşlarına HAYIR OYU kullanmalarını öneriyoruz.
Hollandada türklerinin, hollandalı yetkililer ve siyasiler ile türk yetkililer ve siyasiler arasındaki oy avcılığı ve duygu sömürüsü ile ilgili bir gerginliğin bir parçası olmamalarını öneriyoruz. Her türlü kışkırtıcılıktan uzak durmalarını önemle öneriyoruz. Her bireyden HTK olarak kesinlikle sandığa gidip oylarını kullanmalarını talep ediyoruz.
Herkese, HAYIRLI bir referandum süreci ve sonucu diliyoruz!!
Saygılarımızla
HTK- Hollanda Türkleri Konseyi Adına,
Sefa Yürükel, sefamyurukel65@gmail.com (Başkan)
Mustafa Cingöz, cingöz.mustafa@gmail.com (Başkan Yardımcısı)
Tel.0031 634371012.


                                                                       Serendip Altındal



8 Mart 2017 Çarşamba

HAZIRLIK..

            Görülüyor ki ABD ile aramızda Suriye Kuzeyinde, PYD gerekçeli bir cepheleşme oluşmaya başlaması, giderek Referandum öncesi yeni bir dijital savaş oyunları dizisine dönüşüyor. Bununsa amacı bellidir. ‘HAYIR’ çıkacağı açık olan bir sonucu, yeni ve zorunlu bir OHAL uzatmasıyla engelleyerek, Türkiye’mizin anahtarını emperyalistin eline verecek olan Başkanlık senaryosunu, sonuçtan emin olabilecekleri gelecek bir vizyona ertelemektir.

            Bu arada ezelden ebede Türk çocuğu (Etrüsklerin Kuzeyli boyu İyonya’lı) olduğunu unutup, kendilerine hala Yunanlı diyerek ve Kürdistan hayali taşıyan bazı Türkmenler gibi ayrı bir ırk olduklarında ısrar eden gerzeklerin, adalarımızda gösterime sundukları yeni Ege oyunları da, yukarıdaki büyük oyunun uvertürleri, ekstraları ve sürpriz makroları olarak oyunu, daha da karışık hale getirerek asıl oyuna prim sağlıyor.

           
            Milletinin yüzde seksenleri acınacak yoksullukta yaşam mücadelesi veren kalkınmış(!) Trump’lar Amerika’sının Türkiye yorumları arasında, son yıllarda iyice yıpranan eski dostluğun(!) yeniden sağlanması ambiyansı, Türkiye’den de bu doğrultuda bazı beklentileri olduğunu ortaya döküyor. İyi de bu yapılıyorken, Türkiye’nin de kendilerinden neler beklediği hiç dile getirilmiyor nedense.

            Tabiatıyla, burnumuzun dibinde PYD, PKK vs. terör çetelerini besleyen beyzadelerin beklentileri arasında zirveyi, radikal İslam’dan önce, bir türlü dillerinden düşüremedikleri ve anlaşılan hala da kâbusları olmaya devam eden Marksist-Leninist terör(!) – ki bu hala nasıl bir terör oluyor ve nerede estiriliyorsa – teşkil ediyor. İslami terör ise bu eski korkunun yeni kapak görüntüsü oluyor sadece. Bakın bu da, coğrafyamızda nedense yıllardır estiriliyor işte.

            Yani anlayacağınız veya bütün hik-hak arasında anlatılmak istenen esas öykü, Türkiye’mizin ne pahasına olursa olsun Komünizm öcüsüne karşı emperyalist Lejyoneri pozisyonunu terk etmemesi ve hep aslan gibi emir komuta altında kalmasıdır. İşte 1950’den beri çakma Marshall yardımları(!) adı altında başlayan bu durum, bugüne kadar sistematik olarak ve hiç aksamadan devam edegelmiştir.

            Anlaşılan yakın öncesine kadar yaptıkları manevralar kendilerine güven vermemiş olacak ki son 15 yıldır da Erdoğan ve AKP çetesini başımıza sarmışlardır. Sonunda bu da tek başına yetmeyince, şimdi MHP’yi de Bahçeli liderliğinde bu eski manevraya oyuncu yaptılar.

Diğer yandan başta CHP olmak üzere geri kalan muhalefete de yaban tohumlarını, her ihtimale karşı ekmeyi ihmal etmediler. Ve hep birlikte düşe kalka, bildiğiniz gibi de bu günlere geldik dostlar. Şimdi ise bu günlerimizi bile arayacağımız bir güncele açılan yeni bir kapı araladılar ve o kapıyı işaret ederek de ısrarla ve tehditle oradan geçmemizi istiyorlar bizden.

            Yani son duraktayız artık. 16 Nisan’da ya ‘tamam’ ya da ‘devam’ diyeceğiz. Ne ki yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi bu da yeni bir Bahara kaydırılabilir. Biz buna da HAZIRLIK’lı olalım da. Ve bugünün Almanlarına Nazi diyenler; şayet Referandum gerçekleşir ve kazara bir de ‘evet’ çıkarsa, siz o zaman göreceksiniz gerçek Nazileri.

Bu arada gazete sütunlarında, ‘hayır’ derseniz size silah doğrultacağını ima etmeye kalkan kelle kaşıntısı, bazı amsalak zevzeklerin namlularını, münasip yerlerine sokma bileşkesiyle o halde, açılacak kapıdan çıkacak yeni Adolf’lara bir değil; ama en az 87 milyon kere ‘HAYIR’…
                                                                      
Serendip Altındal



1 Mart 2017 Çarşamba

TUTSAK..

           AB & ABD emperyalist kardeşler ve koltukaltı SİYON mafyası İsrail beraberliğinin birlikte kurguladığı yeni Ortadoğu düzeninde, bütün kontrolü Erdoğan’a bırakacakları safsatasına kulak asmayın. Ve fazla da kapılmayın siz bugünlerde sert esen Başkanlık rüzgârına. Bilelim ki Erdoğan bu birlik tarafından sadece ölü noktaya kadar kullanılacaktır. Sanki de Trump’ın emir komuta talimatlarını beklerken, lüks Sarayda ikamet eden eli kolu bağlı bir tutsak gibi.
                                                                                                
            Vaktaki Referandumdan Başkanlık çıksa bile Erdoğan’ı yakın bir zamanda yeni bir oldubitti ile yok-stok listesine oturtup, kafalarındaki ve çoktan yedekte tuttukları yeni bir liderle yola devam edecekleri açıktır. Ve bu yeni liderin de kendi rahleyi tedrisatlarında algı mefhumları iğdiş edilerek yetiştirilmiş ve bir Şimşek, Derviş gibi ülkelerinden diplomalı, vatandaşlık hakkına sahip birisi olacağı da bellidir.

Hazır bunca özlem yılından sonra Türkiye’mizi silahsız işgal etme fırsatını, hiç ummadıkları bir zamanlama, kolaylık ve cüzi maliyetle yakalamışken, herhalde azami itina ile de kullanacakları kesindir artık. Bu yeni arabeskte de Erdoğan’ın nosyonu itibarıyla ofsaytta kalacağı kendiliğinden anlaşılıyor olmalıdır. Ve görüldüğü üzere bizim Erdoğan’a, Başkanlık yaftası altında federatif bir Kürdistan kurmak ve dıştaladığı Türk Milletiyle kanlı bıçaklı olmak üzere, aslında bir tuzak kurulmuştur.

Nisan ayına kadar aklı başına gelir kendine oynanan bu oyunun da farkına varırsa, usta bir manevrayla Referandum kayasına çarpılmadan iskele alabanda edebilir, yani Referandumu iptal edebilir. Ve aklı kaldıysa da, ne varsa mevcut Cumhuriyet Meclisi ve onun anayasasında olduğunu o da anlayacaktır sonunda.

Ne ki bu bayağı da acıtacaktır hani. Ülke bir kere Başkanlık batağına düşerse arkadan gelecek olan korkunç hortumun ne getirip neler götüreceği kestirilemez fakat bugünün en sert rüzgârlarına bile rahmet okutacağı ve vatanımızı küllen yutacağı söylenebilir.


Ülkemizin, yukarıda belirttiğimiz adresler tarafından dolaylı (Arabistan vs.) ve dolaysız sıcak para amblemli bir akarla bugüne kadar neden desteklendiği ve bütün varlığı dış kredilere ve artan dış borca dayalı AKP iktidarının, neden hala iflas etmediği, emperyalist kurgusu Başkanlığın kapımıza dayandığı bugünlerde, umarım daha iyi anlaşılıyor olmuştur. O halde şimdi Erdoğan’a bir şey hatırlatmak gerekiyor. Büyük oynarken, sonunda hilali ahmere muhtaç kalmayacak kadar oynamayı da bileceksin.

Aynı bağlamda BOP’un ve eş Başkanlığın henüz bitmediği aksine yeni şekillenmekte olduğu da anlaşılır oluyordur muhtemelen. İşte sıcak para da ölü noktaya kadar bu yüzden akmaya devam edecektir ya aslında. Bunun bileşkesinde Rusya’nın da Kürt perspektifine bir çekidüzen vermek zorunda olduğu çıkıyor ortaya. Çünkü SİYON uzantısıyla ne kadar sınırdaş olmak isteyeceğini, kendisi de ciddi olarak sorgulamalıdır.

Bu konuda da Rusya’nın daha somut görüşler öne sürmesi beklenirken, Erdoğan’a rağmen biz Türkleri gücendirmemek ve hudutlarında kurulacak bir federatif Kürdistan Kampusunun ileride kendi başına Ukrayna’dan daha büyük belalar açacağını da düşünmelidir aslında. Ve Batı sermayesi ile oluşan böylesi bir birliğin kontrolünün, herhalde kendisine bırakılmayacağını da biliyor olmalıdır. Sonrasında ise, küstüreceği Türkleri de geri kazanması hiç kolay olmayacaktır biline.

Türk Ulusu öyle bir iki Çoban köpeğinin dağıtabileceği bir aşiret değildir. Aksine beş milyon yaşındaki insanlık tarihinin ilk gününden itibaren var olmuş ve var olacak bir uygarlık abidesidir. Atatürk bile Türk gerçeğine tutunmasaydı, Atatürk olamazdı. Şimdi soksun artık bunu paradoks kafalar o boş beyinlerine de belki önlerini görebilirler bundan sonra.

Bakın yüce Türk tarihinde, Atatürk’ten önce yaşamış bütün Türk önderlerine ki Atatürk onların sonuncusuydu. Hepsinin aynı gerçekle var olup yüceldiklerini öğrenince, konuyu hemen anlarsınız esasen. Şimdi böyle bir yüce Ulus ABD vs. gibi aşiret devletlerle nasıl olurda mukayese edilebilir.

Yani para her şey değildir. Onlar ki bavullar dolusu paralarına rağmen asalet zincirine ucundan da olsa dokunabilmek üzere, İngiltere ve diğer Avrupa Devletlerinin son kalan asillerinden gelin, damat transfer edebilmek için, başlık parası olarak bavullar dolusu paralar harcamışlardı.

Aynı gözlükle çevrenizde yaban mantarları gibi bolarmış yandaş bavulculara da baktığınızda ve bir de kendinize benim onlardan ne eksiğim var diye sorduğunuzda; o paranın neden onlarda olup sizde olmadığını da anlamışsınızdır artık. Ve buda sizin artı hanenizde yazan ve gerçek olan, erdem zenginliğinizdir ya zaten.


Vaktiyle İngiltere İşgal Kuvvetlerinin İstanbul’u mesken tuttuğu günlerde, İstiklal Harbini doğuran nedenler de oluşmaya başlamıştı. İşte o günlerde İngiltere Başbakanı Asquith’in, batmakta olan Osmanlı İmparatorluğu ve Türk milleti hakkında verdiği söylevden ibretlik bir alıntıyı aşağıda servisliyorum.

Kindar ifadeleri dikkatle okuyunca, aslında fetbazlığını çok iyi bildiğimiz İngiliz’den de bundan sonra bize ancak Amerikalı kadar dost olacağına, bir kere daha empati kurma şansı yakalamış olacağız. Ve bileceğiz ki o günden bugüne bize bakışlarında kindarlığın, azı değil bilakis daha çoğu egemendir. Başkanlığı ele alınca da kumaşımıza bunu gergef işler gibi düğüm düğüm sıralamaya başlayacaklardır mutlaka.

§ Asırlardan beri ilk defa olarak, en gerici bir kuvvetin, yani Türk Avrupası’nın yok olmasının şahidi oluyoruz. Büyük hasta, can çekişirken, pişmanlık göstermek için fırsatlar bulmuş, fakat bunlardan faydalanamamıştır. Milletler ailesinin kötü bir kuvvetinin son günlerini geçirdiğine şahit oluyoruz. Bu hastanın mezarı üzerine ne yazılırsa yazılsın, ölümünden sonra tekrar dirilmesi yolunda bir olay cereyan edemeyecektir. (Asquith, 20.11.1918)

Yukarıdaki söylem nasıl da bugünü yansıtıyor değil mi? Bu nedenle de Referandumun, neden tarihi bir karar arifesini ve onun ‘HAYIR’lara vesile olmasının önemini gösterdiğini, daha iyi anlamış olabilmemize de yardımcı oluyor herhalde.


İşte bir yanda bu büyük sorunsalımız elleriyle yakamızı sıkı sıkı yakalamış ve gözlerimizin içine baka baka suratımıza yukarıdaki gerçekleri haykırıyorken, biz yine sana dönelim emekli kardeşim istersen. Bu arada sen neler yapıyor, nasıl düşünüyorsun. Hele de torunlarının geleceğini bile üstüne üstlük jöleli beslemelerin, tırnakları manikürlü o pamuk ellerine teslim etmişken.

İnşallah yol yakınken aymışsındır ya da şikâyet etmeyeceksin artık sonrasında. Sen bana aldırma, yoluna devam et bildiğin gibi. Benim yolum ise farklıdır. Çünkü o yol, Arap tuzaklarında ‘tertemiz alnından vurulmuş yatan’ Mehmet’imin, analarımızın ak sütü gibi berrak Atatürk yoludur. Yani ahlak, edep, erdem, cesaret, adalet, destan ve insanlık yoludur.

Şimdi sıra Başkanlık güvencesiyle kaynak yaratmaya gelmiştir yine. Yeni borçlar verebilmesi için de emperyalist sermayenin milli kaynaklarımızı tümüyle elinde tutuyor olması; bir başka ifadeyle de boynumuzda ki ilmiğin ucunu bileğine bağlamış olması gerekmektedir. Tıpkı Düyunu Umumi de olduğu gibi yani. İşte bu nedenler için de Erdoğan mevcuttur ve şimdi de Başkanlığı, mandacının güvencesi adına eline geçirmenin peşindedir.

İşte Türkiye’miz de 15 yılda bu noktaya, emperyalist imalatı AKP tramvayıyla söyledikleri gibi de alıştıra alıştıra getirilmiştir. Şimdi bu son emperyalist kumpası yeni SEVR oyununu bozmak ve namus meselenizi temizleyebilmek için elinizde sadece HAYIR silahınızın kaldığını, uyurken bile sakın aklınızdan çıkartmayın. Yoksa geleceğiniz olan torunlarınızın geleceklerini bile emperyaliste sermaye yapmış olursunuz…

                                                                                  Serendip Altındal