Mahalli seçimler,
yine ve yeni bir oldubittiyle ketenpereye getirilen halk katmanlarına
yedirilmeye çalışılırken; hemen gizli parmaklar yeniden klasik Ermeni isterisini kaşıyıverdiler. Herhalde sizlerce de, her mikropluğun baş karargâhı
olan ABD Senatosu yaftalı Burjuva kukla tiyatrosunun, klasiği haline gelen
Ermeni komedisinin, şimdi yeniden sahneye sürülme zamanlamasına bir bakın.
Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı
seçimleriyle iyice kabaran suların, başka bir cenaha yönlendirilmesi fikri, ana
neden olarak sanki parmağını gözümüze sokuyor. Çünkü Cumhurbaşkanlığı
gölgesinde asıl tasarlanan başkanlık sistemi ve arkasından da Öcalan affı,
sonrasında sözde federatif bir Kürt açılımı derken, aslının İsrail kopyalı yeni
bir Amerikan üssü olduğu; ama gerekçesi sözde bir Kürt devleti olduğu söylenen
falan, filan. Yani yandı gülüm keten helva.
Neticede Kürt aşkı bahane; ama Avrasya
kapısında tam bağımsız yeni Amerikan+İsrail üssü şahane, anlayacağınız. Pekiyi
sonrasında ne olacak dersiniz. Kafamızda nükleer çelik kuşlar(!) uçuşurken,
orada sözüm ona bizi de savunacakları var sayılan, ne var ki bizi ateşe
attıktan sonra her zaman ki gibi savuşan Coniyi, Mişonu ara ki bulasın. Pekiyi
Kürtler nerede mi demiştiniz. Hangi Kürtler, birilerinin öyle çağırdıkları
zaten bizim Türkmenlerimiz, aynı Türk vatanının evlatları ve bizim öz be öz
kardeşlerimiz değil mi???
Hiçbir şeyin tesadüfe bırakılmadığı
emperyalistin kurmay karargâhında, devlet eliyle yapılan ve tarihimizde emsali
olmayan soygun dahi kitabına uydurulmadı mı? Öyle ya, hırsıza bak diyene
rastlanmıyor bugünlerde, ne oldu da böyle oldu...
Yüce Atatürk'ün, kurmay yüzbaşı
olarak çıktığı (1905) ve akademi yıllarında derinden hissettiği Osmanlı
çöküntüsü gerekçeli, özeğinde oluşan ihtilalcı kimliği nedeniyle, Şam’daki
Osmanlının askeri üniformalı çapulcular(!) çetesine sürgün yediği günlerden itibaren;
Osmanlı kokuşmuşluğuna karşı, Şam'da iki arkadaşıyla birlikte, "Vatan ve
Hürriyet Cemiyeti" adı altında başlattığı kavganın devamıdır aslında bugün
yaşadıklarımız.
Eski Osmanlı atıklarının mandacı,
yobaz halefleriyle halen mücadele verilmekte ve Atatürk'ün 1919 da başlattığı
İstiklal kavgası gerek içimizdeki yobazlarla gerekse de arkalarında ki
emperyalistlerle - yeni Haçlı - tıpkı o zaman
olduğu gibi, halen de süregelmektedir. Ne var ki, bu defa silahsız, ekonomi
politik, post modern; ama asosyal bir savaş yürütülmektedir. Bu savaşın sonu
da, emperyalistin kara çarşafı, Milli Müktesebatımızın üzerinden ebediyen
kalkıncaya kadar, her geçen gün artan bir kararlılıkla getirilecektir.
Dün 4 yaşındaki torunumun halen devam
ettiği yuvasında, 23 Nisan kutlamaları gösterilerinde, açılan alanda ki
figürlerini karışık duygularımla izlerken; Atalarına coşkuyla haykıran o küçük
adamların sorgulayan; ama Ata ışıklı gözlerinde yanan, inançlı kararlılıktan
bir kere daha anladım ve gelecekleri adına bir kere daha yüreğim umut ve
sevinçle doldu. Biliyordum ki bu vatan, sadece yediden yetmişe ben Türk'üm diyenlerindi ve öyle de kalacaktı...
Serendip
Altındal