16 Şubat 2021 Salı

UYGUR KONTROL SENDE..

            


Bir ulus millet ne kadar eskiyse o kadar köklü, ihtişamlı ve tarihe mal olmuş demektir. Ve hele de Türkçe gibi en güçlü ve muhteşem bir iletişim diline sahip olan ve binlerce yıllar boyunca sadece kurduğu devasa Devletlerle değil; ama boylar halinde bile var kalabilen bir ulusun tarihten silinmesi ise asla mümkün olamaz.

 

Böyle bir ulusun taraftar kazanma ihtiyacı asla olmamıştır. Çünkü taraftar aramak aslında bir özgüven yoksunluğudur. Ki bu Türk’le esasen hiç bağlaşmaz. Çünkü genetiği millidir. Ayrıca herkesin kendi anasının dilini öğrenme hakkı da vardır. Türkçe’nin bile 36 belki de daha fazla lehçesi olduğunu biliyoruz. Bu lehçe farkları bile emperyalist Devletlerin Türk aslından farklı etnisiteler yaratarak, onlarla da korkulan Türk birliğinin sanki farklı uluslarmış gibi budunlara ayrılmasına vesile teşkil etmiştir.

 

Bugün hayli gelişen Çin Devletinden kurtulmak için, bir zamanlar Çin topraklarının da sahibi olan ve bugünde o bölgelerde yaşayan Uygur Türklerini de Çin’i; vaktiyle Türklere karşı Çinlileri de kullandıkları gibi kullanarak, bölmeye çalışmaktadırlar. Ne ki Uygur Türklerini sürekli kaşımak aslında Uygur Türklerine zarar verir. Esasen her iki taraftan da kurtulmak nasıl olsa ideal tercihleri olduğu için, Uygur Türkleri veya Çinlilerin telef olmasının da hiçbir kıymeti harbîyesi yoktur kendileri için, işin özünde nasılsa. Hele de Türklerle Çinlileri birbirine kırdırmak tadından yenmez, dost(!) maskeli emperyalistler safında.

 

Dolayısıyla da Çin dünyası içindeki azımsanamaz Türk varlığı çok canlı bir seçkidir emperyalist güçler hesabına. Şayet Çin’in yükselen ekonomisi engellenmek isteniyorsa, ki aksi de düşünülemez. Bu durumda emperyalistin büyük Uygur varlığını sürekli kaşıyarak harekete geçireceği, yadsınamaz bir gerçektir. Emperyalist Şeytan köşeyi dönerken aslında binlerce yıldır iç içe yaşayarak birbirine sahip çıkmış bu iki milletin, ne kadar acı çekeceği de asla göz ardı edilmemelidir. Bu nedenle de Uygur Türklerinin tufaya gelmeyerek ve öz kontrollerini kaybetmeden, içimizde Kürt denilen bazı Türkmenlerimizin bölücü PKK oyununa düştükleri gibi asla benzeri bir oyuna düşmemeleri gerekmektedir.

 

Vaktiyle, hatta bugün bile Rusya’daki Türk Devletlerinin Ruslar tarafından sıkı denetilmelerine nasıl göz yumulduysa, yumuluyorsa bugün Çin’in de milli birliğini haklı olarak koruma gayreti neden yadsınmaktadır. Hele de bu konuyu sürekli kaşıyarak Uygurları provoke etme gayreti bilhassa da Türkler tarafından neden bu kadar iştahla kabartılmaktadır. Yoksa bu gayretlerin de bilmediğimiz farklı bir ödeme(!) planı mı vardır? Hani ben almam; ama yan cebime koy!

 

Şayet Çinlilerin Uygur Türklerine baskı uygulaması istenmiyorsa, o halde Uygur Türklerini başkaldırmaya teşvik etmekten acilen kaçınılmalıdır ki insaf konusunun masumiyetine inanıla bilinsin. Asılları Türkmen olan Kürtlerin bazı iğfal edilmiş olanlarının boyalı kumaş parçalarıyla Türkiye Cumhuriyeti’ne baş kaldırarak emperyalist güdümlü ayrımcılık yoluna gitmeleri nasıl kabul edilemiyorsa, Çin, Rusya vs gibi Devletlerde bilhassa da azınlık Türklerin aynı ayrımcılık amaçlarıyla kullanılmaları her şeyden ve herkesten önce de bizi ilgilendirmelidir.

 

Çünkü bundan en fazla da dışarıdaki bizler zarar görürüz. Ve Pantürkizm akımlarının bize nasıl zarar verdiği, yakın tarihimizden daha iyi öğrenilebilir. Enver Paşa da somut bir örnektir. Çünkü bir Dünya harbi çıkmadan taraflar ayrılamaz. Bunu en iyi, herkesten fazla bilen ve kavrayan da rahmetli Atatürk’tü kuşkusuz. Şayet o da bu hatalı yola sapsaydı bizim Türkiye Cumhuriyeti Devletimiz yoktu şimdi.

 

Türkiye’nin ay projesi hayırlı olsun. Her ne kadar ay madence fakir bir gezegen olduğu için askeri üsler oluşturma dışında fazla cazip değil artık. Lakin toprak altı zenginliği olan bir gezegene odaklanılsaydı, rantçı biraderler için daha hesaplı olurdu şüphesiz. Yalnız yine de dikkat edilmesi gereken husus, şayet Bay Erdoğan ilk Astronot olarak kendisini aday gösterseydi, bilsin ki Dünya da tartışmasız bir numara olurdu emsalleri arasında. Hatta Patagonya da bile adaylığını koysa, seçilirdi billah.

 

CHP Başkan Vekili Altay’ın Amerikalı 54 Senatörün bizim Hükümete yazdığı mektuba cevabı sertti. Aslında, Erdoğan’ın asla taviz vermemesi durumunda arkasında olacağız teminatı ise anlayanlara veya anlamak isteyenlere verilmiş en anlamlı bir milli ittifak mesajıydı.

 

Evrensel İnsan Hakları Beyannamesine imza vermiş bir Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Cumhurbaşkanı olduğunu beyan eden Erdoğan, AIHM kararlarını tanımadığını söylerken kendisinin de bu kararlar bileşkesine imza atan bir Devletin legal Cumhurbaşkanı olmadığını mı beyan ediyordu acaba? Ya da böylesi bir açmaz karşısında karşı tarafın aynı şeyleri düşünemeyecek kadar ahmak ve eblehlerden oluşan bir toplum mu olduğunu algılıyordu yoksa?

 

Aklın yolu birdir ve o da doğrudur mantığına tek karşıt Erdoğan mantığıdır. Bunun nedenlerini tek tek sıralamak, ortada sayısız somut tekrar varken, sadece abesle iştigal olur. Geneline baktığımızda ‘uzaya çıkıyoruz’ gibi bugün Türkiye’miz gerçekleriyle tamamen tezat teşkil eden ve uygulanabilirliği en iyimser akıllarca bile mizah konusu olarak ele alınan böyle bir ifadenin, ne kadar doğru akıl dışı olduğunu bilmem en iyimser niyetle bile tartışmaya gerek var mı?

 

Yani görülüyor ki bu kadar ciddi sorun varken, çaba harcayarak yapay konularla zamana oynamak zorunda kalan Erdoğan’a kalsa, çoktan terk ederdi Hükümet işlerini. Ne var ki ilişkileri ve misyonu itibarıyla sonuna kadar yürümek ya da dayanmak mecburiyetinde olduğunu biliyor. Ve bu durum onun nefesini kesiyor, kanını donduruyor. Muhtemelen de bazı geceler üstüne kâbuslar çöküyordur mutlaka. Ve sırtındaki yük her geçen gün daha da artıyor, yürürken bile bunu hissettiriyor.

 

Kendisini selamete çıkarmak için seçim endeksli bir millet tokadı elzem hale gelmiştir artık. İnanın, bu gerçekleştiğinde, kendisi de korkularından ve yandaş dediği kan emicilerinden kurtulacak ve huzura kavuştuğunu hissedecektir. Nasıl olsa yeterinden fazla varlığı da oluşmuştur ve işsizlik, emeklilik gibi sokaktaki adamın sorunları da yoktur onda hiç şüphesiz…

 

                                                            Serendip Altındal

 

Özün Kişiliğinin Aynasıdır...

serendipaltindal.blogspot.com

serendipaltindal@gmail.com

Video Kanalım & Şiirlerim

 

3 Şubat 2021 Çarşamba

CUMHURİYETİM SORUYOR..

 


            Trumph veda konuşmasında, ‘seçimle gelen seçimle gider’ demişti. Lakin şayet gitmezse sonra nasıl gitmek zorunda kalacağını da açık yoruma bırakmıştı. İyi de iş açık yoruma kalırsa; Amerika da bundan sonra bir Kuzey/Güney savaşı oluşamaz; ama daha da etken, varlıklılarla %80 üstündeki varlıksız ve ezilenler arasında doğrudan ayrışmaya endeksli, eyaletler bileşkesinde bir bölünme iç savaşı çıkabilir demek düşer bize de ancak.

             Bu yorum üzerine Amerikalı da bize, siz önce kendinize bakın diyebilir. Gerçi bölücü İktidar Partisi nedeniyle bugün bizde de böylesi bir ayrıştırma görüntüsü oluşmuştur. Ne ki Türkiye Cumhuriyeti ile milletsiz USA arasındaki fark büyüktür. Türk Polisi de ordusu da Türk milletinin evladıdır. Ve Türk evladı asla emmioğlunun üstüne yürümez. Bunu ancak Türk olmayanlarla yapabilirsin ki bugüne kadar yurdumuza sokulan göçmenlerle de bu işi yürütemezsin. Çok daha fazlası gerekir ki bu da seni aşar.

             İyi de bizdeki Mafya Devleti bu dediklerimizden ne çıkarım sağlar acaba, yakında görecek bu millet nasıl olsa. Acele revizyona gereksinimi olan Devletin ‘DERİN’ ayağı da endişe yarattığından, bundan sonra herhalde artık ‘DERİN MİLLET’ tabirini paraf almamız gerekecek. Derin millet ise adam gibi liderini ister her daim. Konu Türk Milleti olunca, her sıkıştığında yeni Atatürklerini yaratabileceği de kuşku olmaktan çıkar elbette. Ne var ki o liderin ayak izleri görünmüyor henüz ortalıkta.

             Ne ki en umulmadık zamanlarda Abramovic’lerin kendi adamlarını buldukları gibi bizde kendi adamımızla tanışacağız hiç kuşkusuz yakında. Ya da ortam hazır olduğunda o kendisini deklare edecektir nasıl olsa. Öyle ya! Atatürk bile Başkomutanlık Savaşına girişmeden önce kendi güvenlik şartlarını oluşturmak üzere Meclisten ve halkından tam yetki almamış mıydı? Ve tek ses olan millet iradesiyle de Kurtuluş Zaferini yaratmamışıydı?

             Gelecek Partisine daha yolunun başında yapılan suikast uyarısı, mevcut İktidarın ne denli bir korku içinde olduğuna ışık tutarken, aynı bağlamda bu Partinin daha milli siyasaya bile adımını atmadan önce, sadece etiketini parlatmaktan öte de bir getirisi(!) olmamıştır aslında olaydan menfaat umanlar tarafına. O halde AKP taifesi bu yeni hezimeti de ciddi olarak sorun yapmalıdırlar kendilerine. Ve hiç unutmamalıdırlar ki yakın bir gelecekte sadece kendilerinin herkesten çok daha fazla adalete ihtiyaçları olacaktır.

             Alışılmışın dışında bir sönüklükle geçen USA Başkanlık devri/teslimi aslında USA’nın süngüsünün düştüğünün de çok açık bir göstergesiydi. Bırakın Biden durumu kurtarmak adına sallayıp dursun şimdilik. Sadece gülünç olurken ülkesini de içinden çıkılamayacak yeni bir kaosun içine sürükleyecektir aslında. Hele de söylediği ‘Türkiye’nin sözde Partnerliği’ gafı aslında bizdeki ‘sözde Cumhurbaşkanı’ atfının da çok ciddiye alındığının mı göstergesiydi yoksa?

§

I İNÖNÜ HÜKÜMETİ: 30.10.1923

Başvekil İsmet Paşa Hazretlerinin nutku

BAŞVEKİL İSMET PAŞA HAZRETLERİ (Malatya) – Muhterem arkadaşlar! Reisicumhur Hazretleri tarafından intihabı uhde-i âcizaneme (şahsıma) tevdi buyurulan Vekilleri Meclisi Âlice tasvip buyurmak suretiyle izhar buyurduğunuz teveccühe Hükümet namına arzı teşekkür ederim. Hükümet, muvaffakiyetini daima Meclisi Âlinin müzaheret ve itimadında istinat bularak ve ondan kuvvet alarak arayacaktır.

Arkadaşlar! Takip edeceğimiz hareket, hututu esas iyesi itibariyle bütün dünyaca malûmdur. Mevkii iktidarda ve mevkii mesuliyette bulunan ekseriyet fırkasının millete arz ettiği ve milletin tasvip ettiği umdeler ve Meclisi Âlinin inkişaf ve terakki için, huzur müsalemet (uyuşmak) için öteden beri musırran (çağdaş olarak) iltizam ettiği (ait olduğu) esaslar; Cumhuriyet Hükümetinin hattı hareketi olacaktır. Dahilde huzur ve emniyeti ve terakki ve inkişafı temin etmek için Cumhuriyet Hükümeti, kemali azim ve metanetle, kemali ısrar ve takip ile hareket edecektir. (Alkışlar) (Bravo sesleri)

Cumhuriyet Hükümetinin münasebatı hariciyede üssü esası Türkiye Cumhuriyeti’nin mevcudiyetini ve tamamiyetini sağlam tutarak menafi-i hayatiye sini göz- den ayırmamak esası dâhilinde müsalemeti, huzuru, hüsnü münasebatı mümkün olduğu kadar tevsi ve teyit etmekten ibarettir. Hemhudutlarımızla ve kendileriyle muadeleti imza edip safahatını tatbik etmekte olduğumuz ve diğer taraftan ve henüz münasebata girmediğimiz devletlerle samimî bir dostluk tesisi için bütün kuvvetimizi sarf edeceğiz. Göreceğimiz hüsnüniyete fazlasıyla mukabele edeceğiz. Bu esaslar dâhilinde Türkiye Cumhuriyeti menafii (menfaatler) hayatiyesini (mevcudiyetini) muhafaza etmek için son derece dikkatli olacaktır.

Muhterem arkadaşlar! Meclisi Âlinin daima izhar ettiği temenni ve arzu ettiği netice sözden ziyade iş yapılmasıdır. Cumhuriyet Hükümeti sözden ziyade iş yapmak, fiiliyat ve tatbikat ile size ve milletimize emniyet bahşolmak için bütün kuvvetini sarf edecektir. (Alkışlar, Allah muvaffakiyet versin sesleri) Şiarımız faaliyet, gayret, iş yapmak arzusudur. Sizin müzaheretinizi (yardımınızı) istirham ederim ki bu müzaheret tevfiki ilâhiye (Allah’ın yardımına) de vesile-i tecelli (kader vasıtası) olacaktır. (Uzun alkışlar)


I ERDOĞAN HÜKÜMETİ: 18.03.2003 Salı

Hükümet Programının Okunması

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Siirt) — Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyetimizin 59’uncu, AK Partinin ikinci hükümeti adına, aziz milletimizi ve bu büyük milletin siz değerli vekillerini saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)

Sözlerime başlarken, başta cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, aziz milletimize hizmet etmiş tüm değerlerimizi şükranla anıyorum. Milletimize hizmet yolunda taş üstüne taş koymuş her emek sahibine, hükümetimin en derin saygılarını iletiyorum.

Bu vesileyle, bugün, yeni bir yıldönümünü idrak ettiğimiz Çanakkale Zaferi dolayısıyla milletime tebriklerimi arz ediyor, o günden bugüne canlarını feda ederek bu toprakları anıtlaştıran tüm şehitlerimizin muazzez hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. Hükümet Programımızı, büyük bir destanın yıldönümünde Yüce Meclise sunma imkânı bulduğumuz için son derece mutlu olduğumu sizlere söylüyorum.

Bildiğiniz gibi, şu an sizlere okuyacağım Hükümet Programı, sadece 59’uncu hükümetimizin “hükümet etme tekniğini değil, 3 Kasım seçimleriyle Türk siyasal hayatında çok önemli bir değişimi gerçekleştirmiş olan partimizin “hükümet etme mantığını da ortaya koyacaktır.

Dolayısıyla, 58’inci hükümet ile 59’uncu hükümet arasında organik bir devamlılık ve hükümet etme mantığı açısından süreklilik vardır.

Sizlere, hükümet etme tekniğimiz üzerine açıklamalar yapmaya girişmeden, partimizin kimliği doğrultusunda, siyasete, topluma ve hükümet kavramına nasıl yaklaştığımızı açıklamak istiyorum. Bunu önemsiyorum; çünkü, bir hükümet hangi siyasal yöntemle hükümet edeceğini açıklamaya girişmeden önce, nasıl bir siyasal perspektife sahip olduğunu açıklamalıdır diye düşünüyorum. Bugün, isimlendirme düzeyinde, iktidarda AK Parti var; ana muhalefet partisi olarak ise, Cumhuriyet Halk Partisi bulunuyor.

Bu isimlendirmenin gerisinde ise, iktidarda “muhafazakâr demokrat” bir partinin olduğunu, ana muhalefette ise “sosyal demokrat” bir partinin olduğunu hatırda tutmak gerekir. Bu nedenle, sözlerimize, geleceğin siyaseti açısından çok önemli gördüğümüz siyasal perspektifimizi açıklamayla başlamanın gereğine inanıyoruz. Böylece, hükümet etme mantığımızı Yüce Meclisin bilgilerine sunmuş ve aziz milletimize arz etmiş olacağız.

Değerli milletvekilleri, AK Parti, siyasal kimliğini “muhafazakâr demokrat” olarak tanımlamaktadır. AK Parti, kendi düşünce geleneğimizden hareketle, yerli ve köklü değerler sistemimizi evrensel standarttaki muhafazakâr siyaset çizgisiyle yeniden üretmek amacındadır. Yeni “muhafazakâr demokrat” çizginin, muhafazakârlığın genlerine ve tarihî kodlarına uygun şekilde, ama, siyaset yaptığımız coğrafyanın toplumsal ve kültürel geleneklerine yaslanarak ortaya konması, Türk siyasetine yeni bir soluk getirecektir. AK Parti, geçmişten veya bir medeniyet havzasından siyaset çizgisi ödünç almak yerine, kendi düşünce geleneğiyle dünya genelinde de test edilen bir siyasal tutumu yeniden üretmeyi doğru bulmaktadır.

Bizim, yeni siyaset anlayışımıza zemin olan muhafazakâr demokrat kimliğimize göre, siyaset, bir uzlaşı alanıdır. Toplumsal alandaki çeşitlilik ve farklılığı siyasal alanda da kabul ediyor ve siyasetin taraflarını her zeminde uzlaşıya davet ediyoruz. Bize göre farklılıklar tabiî bir durum ve zenginliktir. Toplumsal ve kültürel çeşitlilikler, demokratik çoğulculuğun üreteceği tolerans ve hoşgörü zemininde, siyasete bir renklilik olarak katılmalıdırlar. Katılımcı demokrasinin de farklılıklara temsil olanağı sağlayarak ve siyasal sürece katarak kendisini geliştireceği düşüncesini esas kabul etmekteyiz.

AK Partinin muhafazakârlık anlayışı, siyasal otoriteyi, hukukî ve siyasî meşruluğun ötesinde bir meşruluk temeline oturtmakta ve siyasal iktidarın var olan toplumu tanıyarak, işlevlerini onun irade ve değerlerine uygun olarak yürütmesi gerektiğini belirtmektedir.

Sadece sayısal güce dayanan bir yönetim anlayışını benimsemiyoruz. Toplumsal mutabakattan güç alan bir siyaset anlayışından yanayız. Bize göre siyasî iktidarın en temel dayanağı, millî iradenin kabulüne mazhar olarak, meşruluğunu milletin genel kabulünden almasıdır. Hukukî meşruiyetin kaynağı, hiç şüphesiz ki, milletin siyasal varoluşunun ifadesi olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasasıdır.

AK Partinin muhafazakâr kimliği, siyasal gücün bir kişinin veya grubun elinde

yoğunlaşmasını destekleyen, bireysel ve siyasal özgürlüklere karşı olan, siyasal katılımın hemen hemen tüm biçimlerini reddeden, baskı ve güç kullanımını öngören dayatmacı siyasal anlayışları reddetmektedir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Vs. vb. Yazıyı fazla uzatmamak nedeniyle en iyisi burada keselim. Zira Tamamı da ayni mealde uzayıp gidiyor. Meraklıları kaynaktan okuyabilirler.

Kaynak:

HÜKÜMETLER-PROGRAMLARI VE GENEL KURUL GÖRÜŞMELERİ – TBMM Yayınları

             Yukarıdaki TBMM Hükümetleri açılış konuşmalarından derlediğim iki konuşmayı okuduktan sonra sizin de derhal fark edebileceğiniz gibi ön çalışma bile yapmaya gerek duymayan bir İnönü ile eline malum kaynaklarca verilen açılış mesajının bilhassa da altını çizdiğim ifadelerini okuduğunuz Erdoğan konuşmasını dikkatlerinize sundum.

             İktidarın mezuniyet tezlerinden birisi de yola çıkarken büyük büyük sığındıkları Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını bugün tek adam sultalarını sürdürebilmek amacına uygun bir hacı babalar dergahının tenasül muskasına dönüştürebilmek üzere verdikleri uğraştır.

             Artık iflasını bildirmeye az kalan ve İktidar ömrünü uzatabilmek üzere haldır haldır partner arayan Erdoğan’ın artık arkasında bıraktığı sadece çaresizliğin ayak izleridir. Ve görülüyor ki 2023’den önce seçim olmayacak derken de 2021 yılında bunu bir daha inanarak söylemeye fırsat bulamayacağını da ıskalamış görünüyor. 

            USA Paranoyası artık kendisini Biden Paradoksuna dönüştürerek çıkmaz yollar kavşağına gelmiştir. Bakalım yardımsız tek seçeneği olan taşlı, dikenli, çeşitli engebeli çıkış yolunu, kendi başına bulabilecek mi? Çaresizliğini çok iyi hissediyorum. Ve belki de Kennedy dışında ilk defa bir USA Başkanına acıdığımı söyleyebilirim.

             Sonuç olarak; çıkartacağınız yorumlarınızda özellikle de AKP Hükümetinin ilk Meclis gününde neyle, nasıl başlayıp bugün neye dönüştüğünü bilhassa özümsemeniz temennisiyle ve yazının aslında kendisini açıkladığını, başka söze de gerek kalmadığı inancımla, ulusalcı, milliyetçi, milli görüşçü ve de hepsiyle özdeş Kemalist kimliğimle yazımı kapıyorum. Herkese sevgiler, saygılar…

                                                            Serendip Altındal

 

Özün Kişiliğinin Aynasıdır...

serendipaltindal.blogspot.com

serendipaltindal@gmail.com

Video Kanalım & Şiirlerim