26.06.2020
Baro Başkanlarının olaylı Anıtkabir
yürüyüşünden ve onca sıkıntılı durumlara adeta mahkûm dilmelerinden sonra; olanlara
bir Barolar Başkanına yakışmayacak duyarsızlığı göstererek, daha önceleri taşımakta
olduğu sorumluluğu bir anda dıştalayan Feyzioğlu, kendisine sırtlarını dönen mağdur
olan Baro Başkanlarınca, çok yerinde ve haklı bir protestoyla istifaya davet
edildi.
İstifaya sebep olacak bir durum
olmadığını daha da katmerli bir duyarsızlık ve müstehzi bir tebessümle,
fütursuzca ifade eden Feyzioğlu, aslında enayi yerine koyduğu Türk Milletiyle
de dalga geçtiğini herhalde fark edemiyordu. Ve bu davranışı da düşüncesizce sergilerken,
kendisinin maalesef Türkiye Cumhuriyeti Baroları Birliği Başkanı olduğunu ya
unutuyor ya da zaten kabul etmiyordu. O zaman da kendisinden istifa beklemek,
abesle iştigal etmek olacaktı kuşkusuz. Ve bundan sonra Barolar Birliği Başkanı
kalmayacağının da sanki açık bir itirafıydı bu davranışı aynı bağlamda.
Yoksa beklediği veya güvendiği, her
ne pahasına arkasına alacağı bir Saray güvencesi miydi? Öyle ya, yeni bir
Abdülhamit Devrinde yaşamıyor muydu nasıl olsa. Abdülhamit’le de arayı bağlamışsan
ne derdin olacaktı ki. İşte bu durumu önümüzdeki günler açıkça deşifre edecektir
nasılsa. Her neyse! Ne var ki cübbesinin rengini değiştirmek ve önünü düğmelemekle
de saygın ve onurlu bir Cumhuriyet Savcısı olarak değil; ama gerekirse para
ve/veya ikbal için Şeytanı bile savunacak sıradan bir Mafya avukatı görüntüsü
verdiğinin bile ne yazık ki farkına varamamıştı. Ya da umurunda mıydı dünya
artık onun.
İşte böyle bir acıklı kapanış yaptı
Feyzioğlu Türk Milletinin gözünde. Ve artık tanıdığımız veya tanıdığımızı
sandığımız meslek onurlu Feyzioğlu gitmiş yerine, ikinci sınıf liyakatsiz bir egemen
yandaşı arzuhalci gelmişti sanki. Yoksa çakma milliyetçilerin yaptığı gibi kendi
Cumhuriyet hukukçuluğu da Sarayı kafaya alarak, himayesini de almak için
sergilediği bir tek adam gösterisi miydi, ilk sahne aldığından itibaren oynamış
olduğu.
Yani Feyzioğlu aslında mışıl mışıl
uyutmuştu, tüm kendisine bel bağlayanları. Hepsinin üstünde de temsil ettiğini
sandığı arkadaşlarını. Demek ki o da sonunda tavşan tuzağından kurtulamadı, diğer
benzerleri gibi. Son fiyaskoya kadar, sözde kurucu Cumhuriyet Anayasası doğrultusunda
laf yapan ağzı, herhalde bundan sonra düşmüş olduğu AKP çukurunda, ister
istemez seçmiş olduğu kozmopolit yaygaracılığa, yeni dostlarıyla birlikte devam
edecektir anlaşılan artık.
Dolayısıyla da şerefli ve Adalet yeminlisi
vatan evlatlarından teşkil edilmiş Barolar Birliği gibi kutsal ve Saygın bir
kurumu Başkanlıkla temsil etme becerisi ve onurunu olmadık ve etik de olmayan bir
zamanlamayla yitiren Feyzioğlu’nun kendi dramıdır bu gerçekte; benim Barolar
Dramı olarak betimlediğim yazımın meali. Ne ki ben aslında kendisi gibi bükülmemiş,
dimdik ayakta duran günahsız Baroları da başlığa ortak ederek, genelleştirmeyi
yeğledim bu dramı. Başlığın anlamda fakir(!) kalmaması için…
Serendip
Altındal