Şartlar gereği yine eğri otursak da;
ama en azından doğrularla kalkalım yerimizden. İnsan hiç kaotik bir ihtilaf
halinde olduğu bir ülkenin liderinin ayağına gider mi? Yani kan davalını davet
edersin, isterse o gelir senin ayağına. Demek ki o kadar ciddi ve endişeye
mahal bir durum yoktur bu ikilinin arasında. Yoksa bizim büyük birader, BM
gerekçeli bir toplantıya icabet ediyor olsa dahi, hiç kendisini riske sokar
mıydı? Duy da inanma.
O halde birileri birilerini ha babam
kandırmaya devam ediyor olsalar gerektir. Daha başından itibaren durum bu değil
miydi aslında. Yoksa etkileşimli parodi olarak genelleyip defalarca
yazdıklarımız, hep boşuna mıydı? Ki bunu hiç sanmıyorum. Zira görüyorum ki dün
ne dediysek bu gün de odur. Yani eski tas eski hamam. Hamamın kurnası, tası,
havlusu ve takunyesine kadar bile değişen hiçbir şey yok.
Meşru kimliğini, dolayısıyla da
otonomisini kaybeden Mehmetler ordusu; sorgusuz sualsiz, yeri ve işi olmadığı
cephelerde nöbete devam ettikçe ve Osmanlı’nın son döneminde olduğu gibi cepheden
cepheye sürüklendikçe, nasıl olsa milletinin gündemi eksik olmayacaktır. Amaç
da esasen bu, yani yenmemesi gerekenleri de millete oldubittiyle yedirtmek
değil midir? İyi de neler oluyor, nereye doğru koşuluyor. Niçin, ‘yahu biz ne
yapıyoruz’ diyen sesleri duymuyoruz hala.
Veya sesleri çıkıyor da bizim mi
haberimiz yok. Çünkü bugün ordunun en tepesindeki kurşun askerin haykıran
sessizliğini, ne var ki kendisinden başka duyan da yok. Artık sivil de olan ve bir
sivil, bir resmi takılan bu birader, günlerdir sabrımızı zorlamayın diyor ve
diyor sadece. Çık da ortaya bari bir Yeniçeri atraksiyonu yap en azından; ama
bir ileri iki geri adımla, millet de biraz hareket görsün hiç olmazsa.
Elbette kimsenin bir yere girdiği de
gireceği de yok. Ya da göstermelik bir yürüyüş yaptırılacak ordumuza, işte
hepsi de bu olacak sadece. Dostlar alışverişte görsün anlayacağınız. Bunun
senaryosuna ise USA da, Trump’ın sözde ve kendisiyle konuşmadan dostluk paktını
pekiştirdiği Erdoğan’la beraberce ve kapalı kapılar ardında, son ayarlar çekiliyor
nasıl olsa. Ve bu mealde yeni bir ‘van minit şovu’ daha izledik.
Sisi protestosuyla karışık, Filistin
politikası nedeniyle İsrail’le de restleşen Erdoğan; sanki eşinin de önceden
işaretini verdiği gibi Hilafeti üstlenme konusunda, İslam Dünyasının terörizme
pirim vermeyen münevver kanadını da kafaya almak üzere, Natenyahu ve arka
plandaki baş Oğlan Trump’ın sessiz rol aldığı yeni bir CIA senaryosunda, görev
almış olduğu algısını bizde uyandırdı nedense yine. Hatta diyebiliriz ki şayet
Kış ortasında Orta Doğuda, yeni bir Arap Baharı daha olup da bazı ön gübreli
bahçelerde güller açmaya başlarsa, sakın şaşırmayın.
Doktorlar ve diğer sağlık ekipleri Güney
hudutlarımıza transfer ediliyormuş falan, filan. Milleti oyalayan göstermelik gelgitler
bunlar. Yani saf Mehmet nöbette, milletse uykuya devamda. Teşkilatçı kıvrak
dansözler de kendileri çalıp kendileri kıvırıyor, milletin yer almadığı sahnelerde.
Diğer yanda eski AKP atıkları da şimdilerde
şantajla ballı görevlere atandırmaya başladılar kendilerini. Ee keser döner, öyleyse
onların da ellerindeki kozları oynama zamanıdır anlaşılan. Ve şimdi eski
sabıklar en son parsalarını toplarken, Reisleri için de kara kara düşünme
zamanı gelmiştir artık.
Parsacıların son örneği, Egemen
Bağış denen dünün AKP rüşvetdaşı ve çığırtkanı da, bu furyada bugün Prag elçisi
yapılmıştır. İbretlik bir vakıa daha anlayacağınız. Bakın yanan, dönen,
parıltılı ve dört çakarlı ampul Partisi, kendi kendisini ne vahim, ötesinde de gülünç
hallere düşürdü.
Lakin vay be! Hepsini bırak da Devlete
bak sen! Yazık sana, böyle mi olacaktın sen, daha Şehitlerimizin kanları kurumayan
anavatanımda, iki sene şerefimle askerliğini yaptığım ve bu hizmetin parayla da
satın alınamadığı yüce Devletim. Ne ki AKP ‘benden sonra tufan’ diyemez artık
ülkemizde. Bundan sonra söyleyebileceği, hatta söylemek zorunda kalacağı ancak,
erken seçim lafı olacaktır. Bu da en yakın günlerde tecelli edecek gibi
gözüküyor. Çünkü bunu biz değil, matematik söylüyor.
Yakın gelecekteki hedefi ise, tek
Parti iktidarını artık unutup, en fazla da, yeni FETÖ yapılanması başlıklarını
kullanıp, FETÖ virüsünü diğer partilere ve fırkalara bulaştırarak, oluşan
kargaşada, yeni Hükümette MHP doğrultusunda bir koalisyon safı oluşturup yer
alabilmek olacaktır sadece.
Son indislere bakılırsa CHP de, kurulacak
Hükümetin diğer ayağında yer alacak bir koalisyona hazır gözüküyor. Şimdiden
söyleyelim ki AKP ile yapılacak bir koalisyon, önce de CHP’yi bitirecek çıkmaz
bir yoldur. Çünkü AKP zaten bitmiştir ve kaybedecek bir şeyi de yoktur. İşte
böyle bir tutum, tam da inkılapçı özüne geri dönüş umudu vermeye başlayan CHP’nin,
yolunun sonunu göremeyeceği demek olur.
Yani milliyetçi safta olan, hele de
temel kurucu bir inkılap Partisinin bundan sonra AKP ile ortak bir paydası
olamaz, olmamalıdır. Olsa da bu adamı belki öldürmez; ama süründüreceği de
kesindir. Tabii milletin de böyle bir
gitti Gülsüm, geldi Gülsüm Hükümetinden ne fayda sağlayacağı ise artık
yorumlarınıza açıktır.
Ekonomi-Politik beceriksizliğin
ülkeyi erozyona getirdiği bu son durumda, yeni bir çark edişle bırakın
oturmayı, Trump’ın kucağına dahi yaklaşmak, küllen AKP ve Reisleri için sonun
başlangıcı olan kıyamet düdüğünün çalması demek olacaktır. Veya Erdoğan ile
arkadaş olduğunu söyleyen Trump’ın o halde, terörist ordusunu kapımızın önünden
çekmesi ve milli misakımız içindeki çakma Kürdistan projesini rafa kaldırması
gerekmektedir ki bu dostluğun bizi de ikna eden somut bir değeri olabilsin.
Avrupalıların her iktidarın suçuna
halkın da iştirakçi olduğuna inanmak gibi bir alışkanlıkları vardır. Haksız da
değillerdir hani. Aslında her şeyin,
hatta en mütecanis Devletlerin bile bir ömrü vardır. Bunun doğrulayıcısı ise
geçmiş ve geleceğin tek sahibi olan tarihtir. Ve tarih ebediyete kadar varları,
yokları hep not düşmeye ve bu notları da arşivlemeye devam edecektir.
Asla gözardı edilmemelidir ki
uluslar, Devletlerinin sorumsuzluklarının da sorumlusudurlar. Ve ancak kendi Atatürk
inkılaplarını yapabilen ve onu koruyabilen uluslar, ebediyete kadar
Devletlerini de yaşatabilme hak ve imkânına sahip olabilirler…
Serendip
Altındal