25 Eylül 2017 Pazartesi

ÖZDEVİM..

            Barzani, yandaş medya kalemleri, iş dünyası, Erdoğan ve AKP’si, ayrıca tüm emperyal fonlamalı STK’lar, İsrail+ABD koridoru meselesinde, emperyalist menfaatleri destekleyen ortak bir işbirliği içerisindedirler. Bakmayın siz dışarıya verdikleri ikircikli vatansal ağızbirliği mesajlarına. Ne yapsaydılar, kendilerini ihbar edemeyeceklerinden ellerindeki tek vatan kozunu kullanıyor, onunla aldatıyor işte bu zavallı bağımlılar.

            Herifçioğlu referandum için oyunu kullandı bile, Trump’ın kadim dostundan(!) ise tık yok. Sizce en azından bir müzik notası vermeye kalkar mı acaba? Sorma ve aklının ucundan bile geçirme. Sormaya bile kalksan, sana da bir FETO(Ö) çuvalı geçirirler nasıl olsa.

            Erdoğan’ın son ABD gezisi ertesindeki, misafirle ev sahibi arasındaki alışıldık tebligat tutarsızlıklarının peş peşe sergilenmesi, geçen yazımda da belirttiğim gibi, tam bir orta oyunu ve enayi kapanıdır. Bırakın restleşmeyi, hatta üstüne de yok haliyle para bile ödedi. Uçak falan aldı ya, nerelere uçacaksa bu uçaklar. 

            Ve bununla bir kez daha anlıyoruz ki şimdi de bu oyuna, etkisizleştirilmiş ve milli özerkliğini örümceğin ağına kaptırmış TSK da dâhil edilmiştir. Sonucu önceden beklendiği(!) gibi, istenen tebligatlarla göstermelik çıkmış olan MGK kararları da, bu görüşümüzün teyidi olmuştur.


            Şimdi bir de üstünde Kemalist İslam yazan ABD fonlu reklam balonu havaya fırlatılmıştır. Bu yeni AKP balonu ne kadar ve kimleri ikna edici olur, meraklılarına sormak gerekir. Zira özdeş Kemalist, daha önce de Müslüman olduğundan, bunun nasılsa kendisi için havalanmadığını bilir.

Öyle ya İslami Kemalist ne demekse! Yoksa bizim Kemalist, daha önce İslam (Ehli Beyt) inancını tanımıyordu da şimdi mi – yani AKP ile – iman yolunu buldu demek isteniyor acaba? Oysa tam tersi, AKP ve kendisini taşıyan cemaatler eliyle gerçek İslam, Vatikan kokteyline dönüştürülmedi mi?

            Bu bağlamda da Şeriat Ticaniliği, İslami bir temele mi lehimlenmeye çalışılmaktadır. Vatikan’ın Batı emperyalizmi içinde aynı projenin, yüzyıllardır var olduğu, konu eskidiğinden artık tartışılmıyor bile. Yine de eskiciye yağmur yağdırarak geçimini sağlayan zihniyetin elan iktidarda olduğu düşünülürse, konunun tazelenmesine de asla şaşırmamak gerekir. Ne ki nasıl kabul edilirse edilsin, bu noktada bizi katıksız özeğinde saf Kemalistlerin, birleşik tek yumruğunun ezici ağırlığının yaratacağı balans değişikliği ilgilendiriyor sadece.

            Anlaşılan odur ki AKP artık altındaki nevale yüklü; ama metal yorgunu ve arızalı kamyonunu ilerdeki viraja kadar bile itecek gücü kalmadığı ve İktidarda buna rağmen her ne pahasına kalabilmek için, kadim dostları(!) telkiniyle, arkasına Kemalist gücü de almaya kalkıyor, tabii yersen.

Mutlaka Perinçek de bunu biliyor; ama şimdilik söyleyemiyor herhalde. Belki de ilk rampada birilerine çelme takmayı düşünüyor olabilir, kim bilir. Bak bu da sana son opsiyon ona göre kardeş! Ve bil ki Erdoğan şimdilerde İktidarının en zor günlerini yaşıyor. Çünkü aşağı baksa sakalı, yukarıda ise bıyığı, bilmem anlatabildim mi?

            Vaktiyle Erdoğan gelirken veya getirilirken, tarafında olanlara, giderken ya da gitmek zorunda kalırken, o da Kemalist olur gider nasılsa demiştim. İşte şimdi bu görüş, zorunlu olarak havaya fırlatılan Kemalist İslam balonuna da ışık tutacaktır sanıyorum.



            Diğer yanda İsrail ve Pentagon hegemonyasının egemen olduğu İsrail-Amerika’sının, Avrasya kapısındaki Kürdistan çaputlu yeni üssü, kurulmaya yaklaşıyor. İleride Türkiye’miz dışında Rusya, Suriye, Irak, Iran, Avrasya ve uzak Asya güçleri için de büyük bir tehdit oluşturacak olan salt İsrail-ABD Kürdistan düşüncesine dahi, bu güçlerin daha ne kadar tahammül edebilecekleri ayrı bir merak konusudur. O halde diyebilir miyiz ki artık büyük patlamaya çeyrek kalmıştır. Veya haydi Abbas vakit tamamdır…


            Sinsi örümceğin ağındaki muhalefet partilerinin durumu da hiç kafanızı karıştırmasın. Çünkü örümcek bitince, ağı filan da kalmaz ortada. Nereden mi biliyorum? Zira sıkça örümcek yuvalarının oluştuğu bahçeli evimizde, temizlikten sonra bir daha ki temizliğe kadar örümceği de ağı da kalmıyor artık ortada. Hiç unutmayalım ki; evini sık temizleyemeyen yaşlı veya engelli insanların ya da doğuştan tembel, pasaklı olanların evlerine bile girerken, bu tiksindirici ağları elinizle açmak zorunda kalabilirsiniz. Yani bu konu onları alakadar eder doğrudan.  

            Hegemonyan, Tiran, Diktatör, terörist, rasist vs. gibi isim-sıfatları bir kenara koyun. Bütün bu sıfatları tekelinde bulunduran ve Avrupa’yı 500 yıl kadar kasıp kavuran Engizisyon, 1834 de tarihe gömüldükten sonra, birlikte gömülen bütün aktif engizisyonistlerin nasıl öldüklerini, kemiklerinin kalıp kalmadığını bugün soran bile yok artık bu dünyada. Çünkü özdevimin gerekçesi ve kaynağı sorulmaz. Bundan sonrada sorulmayacağı gibi, yani vakti gelen hep gidecektir…

           
            Materyal yorgunu İktidar kanadındaki zorunlu değişimler, emperyalist kontrol merkezinin direktifleri doğrultusunda yavaş yavaş ve fazla dikkat çekmeden yapılıyor. Dikkat ederseniz adı, konumları (anakent Belediyeleri vs.)  itibarıyla en fazla spekülasyonlara karışanlar öncelikli olarak yapılıyor bu değişimler. Topbaş’tan sonra sıradaki muhtemelen Gökçek olabilir mesela.

            Ondan sonra da kademeli olarak sıra, Parti içinde kuşkusuz alt rütbelerden başlayarak, Başkana kadar dayanacaktır. Böylece sessiz ve derinden; ama keriz uyandırmadan emperyalistin partisel manda değişimi tamamlanmış olacaktır. Zira böylesi zorunlu ve acil Hükümet değişimlerinde fazla gürültü koparmaya, ambiyans oluşturmaya gelmez. Zira bakarsın milliyetçi cephenin de ayranı kabarır, ortama el atmaya kalkar ki işte bu hiç arzu etmedikleri bir şeydir.

            En iyisi İblis ABD’yi ve liboş yapısını Dünya ulusları olarak aradan çıkaralım veya büyük ittifaka zorlayalım. Sonra da her ulus bağımsız ve güçlü olsun, gücü kadar alsın, o kadar da satsın. Öyle yüksek faizli dış borç falan da yok edilsin. Emisyon da kalksın. Gücü yetmeyenlere de yeni Birleşik Dünya İttifakı yardımcı olsun.

Ama gerekirse elbirliği ile bağımsızlığı onaylanan ulus Devlet, Büyük İttifakın Dünya Barışı ile de ömür boyuna el sıkışsın. İşte tek projede bütün bunlar halledilmelidir. Dünyanın bundan sonra ki mutlak barışı ve huzuru için, Çin işte bu projeyi başlatmak istiyor tüm Dünya Ulusları adına. Rusya da buna ‘TAMAM’ diyor. O halde hepimize hayırlı olsun. Yoksa şimdi bize de yine bok yemek mi düşüyor her zamanki gibi…

                                                                       Serendip Altındal


19 Eylül 2017 Salı

AHZU KABZ..

            Brexitin AB’nin dengesini bozuyor, onu dağılma noktasına getiriyor genel tespiti, acaba İngiltere’de gittikçe yoğunlaşan terör saldırılarının da nedeni olabilir mi? Böyle sordum çünkü görünen köy kılavuz istemiyor. Yüzyılların sinsisi, arkadan pazarlıklı, sol gösterip sağ vuran, melanetler ve entrikalar ustası, ABD emperyalistinin de hocası Birleşik Krallık ülkesi, elbette şimdi layığını bulacaktır yavaş yavaş.

            Ve daha çok da biriken geçmiş günahlarının kefaretini ödeyecektir elbette. Lakin yine de kirli, Makyavelist siyasilerin günahını, yılların kolonyalist hırsızı İngiltere’de bile, diğerlerinde de olduğu gibi günahsız halklar ödüyor ve ödeyeceklerdir.  Bu gerçeği dile getirmek ise her erdemli aklın yadsıyamayacağı bir husustur kuşkusuz.

            İyi de şimdi artık kendisini de kuyruğundan yutmaya başlayan terör, böyle daha nereye kadar koşmaya devam edecek. Demek oluyor ki ya kendi senaristlerini geçmişte olduğu gibi yine tarihten silecek ya da yeni bir Dünya Harbi ile hepimizi bitirecek. Bana sorarsanız birinci şık ağır basıyor. Çünkü şeytan-tanrı olan insanoğlu, kendi fitilini ateşleyecek kadar enayi değildir yine de.

            Allah aksinden korusun, çünkü daha yapacak işlerimiz var bu dünyada. Çocuklarımızın milli müfredatlarında, onların varoluş nedeni olan ve ne yazık ki Ticani hem de müstevli kafayla makasa getirilen ataları Atatürk’ün devrimlerini, TSK’ni, Milli Bayramlarını ve tüm külliyesini, tekrar yerine koymak zorundayız her şeyden önce. Sonra laiklik ve anayasal temel Cumhuriyet ilkelerinin, milli fundamentimizle bağının koparılmasının da önünü tıkamak mecburiyetindeyiz.

            Anglo-Ortodoks para babalarının ve onların içimizdeki devşirmelerinin gelecek nesillerimizi, istedikleri zaman binebilecekleri itidalsiz, izansız, cahil ve her şeyden kötüsü kimliksiz merkeplere dönüştürmelerini de engellemek zorundayız. Misakı milli bütünlüğünün, şer odaklarından itirazsız arındırılmasını ise bahse konu bile yapmak istemiyor ve kendiliğinden anlaşılır olduğunu düşünüyorum.


            ABD ile harp halinde olan, aynı ülkeye babasının çiftliği gibi girip çıkıyor. Allah Allah ne yaman(!) adammış yahu bu. Ulan kimi kandırıyorsunuz? Eyy Amerika dediği ülkenin Başkanı Trump ile kayıkçı kavgasıdır yaptıkları sadece. Yoksa S-400’ler, dayılığına yeni bir ivme mi kazandırdı? Haydi canım geçiniz!!! Ne sanıyor yahu bunlar? Türk Milleti bu kadar keriz mi?

Hele yazılı tişörtlü kiralık alkışçıların transfer masraflarını kimler karşıladı. Erdoğan’a tam da Zarrap pazarlığında yeni yaptırımlar arifesinde iken ve ABD istihbaratının ihtiyati tedbirler alacağı düşünülürken, hiçbir şey yokmuşa bilhassa yatılması, komedi ötesiydi. Hele de bundan sonra yazabileceklerim için o kadar güldüm ki, bizatihi bir gülme kriziydi sanki.  Yazıyı bir mizah yazısına dönüştürmemek için gerisini yazmayayım en iyisi.

            Bay Perinçek sende iki laf söyle artık bunca alamete ki götürmesinler bizi kıyamete; ama önce ABD örümcek ağı ile herhangi bir uzantın olup olmadığını belgelemek kaydıyla yap bunu da, yandaşların yine detone notalarına ayak uydurmak zorunda kalmasınlar.


            Batı emperyalinin, Ortadoğu’da dengeleri Osmanlı modunda yeniden kontrolüne alacak; ama son Osmanlı gibi yine kendileri için çalışacak, yeni Düyunu Umuminin kapısını açacak ve korkulu belaları olan Atatürk’ten arındırılmış Türkiye adlı hegomonik çakma bir Cumhuriyet kolonisi ve onun kantonlarıdır, hudutlarımız arasında görmek istedikleri tek ülke veya kantonlar birliği.

İşte Erdoğan ve ekibi geldikleri günden itibaren bu proje (BOP) için vardırlar. Bilin ki bu kadro asla Batı’dan ayrılacak milli bir şuura sahip değildir ve olamaz da. Türkiye’miz ise aynı bağlamda, sonuçta AHZU KABZA zorlanmaktadır, biline. Ki bu Sevr’e bile rahmet okutur.

            Yandaş medya, ayarlanmış eğitim kurumları ve akademisyenleri aracılığı ile dinler diyaloğu, çok kültürlülük ve özgün etnisiteler kavramlarıyla da toplum rehine alınıyor. Ve giderek emperyalist emeller doğrultusunda yavaş yavaş ayrışmaya, kolonileşmeye doğru politize ediliyor.

Bize de bu çakma kokokrasiyi alkışlamak düşüyor. Bunu yaparken de emperyalist futasında finişe doğru ha babam kürek çeken bazılarımız, kendilerine Demokrasi(!), insan hakları beyannamesi, özgürlük pazarlayan bir ülkenin bünyesinde zengin/fakir oranının (gini faktörü) tavan yapmış olduğunu araştırmıyor; ama buna rağmen kim bilir ne kadar entel olduklarını düşünüyorlardır herhalde.

Ve sen sosyalist(!) enternasyonalist, söyle emperyalist emekçisinin mi yoksa manda emekçisinin mi hak savunucususun? Emperyalist emekçisinin, gini katsayısını yukarıya doğru iten bizatihi motoru olduğunu da bir düşünüverseydin de, başta kendini sonra da vatandaş emekçini daha fazla zehirlemeseydin keşke.

            Şimdi bir de bunlara yumuşak İslam’la sulandırılmış Vatikan kokteyli ilave ederseniz, ortaya çıkan karışım kendi ağız tatlarına göre de tadından yenmez, içilmez olur. İşte hepsi de budur. Yani biz keriz olduğunu bilmeyen kerizlerin, sadece seyirci olarak algılandığı uluslararası büyük sahnede oynanmakta olan oyunun aslı, astarı, öyleyse herkese iyi seyirler.

            Esasen bugün ABD’de sadece konu mankeni olan Trump’ın profesyonel mankenliği de artık tescil edilmiştir. Lisansı da muhtemel eline tutuşturulmuş olmalıdır. ABD de yular hiç olmadığı kadar Pentagon’un yani Generallerin elindedir artık. Onların da tek isteği ve hedefi, dünya genelinde bütün dizginleri yeniden eline geçirmiş bir büyük ABD İmparatorluğu görmektir.

            Yani Dışişleri vs. gibi emsal Bakanlıklar ve Beyaz Saray sadece protokolde vardırlar. Wilson’ları, Truman’ları, Kennedy’leri daha çok arar ABD milleti. Çoktan uğurlar oldu onlara. O halde Erdoğan, Mordoğan hikâyedir aslında. Şimdi bir de böyle bakmak gerekir bu vadiye sanırım artık.

            Bugünlere kadar Cemiyeti Akvam, insan hakları, yardım(!) fonları vs. bağlamında çok Amerikan masalları yuttu, ninnileri dinledi ve bedelleri ödedi bu dünya milletleri aslında. Yetti garı. Dolayısıyla ABD derin Devleti, şimdilerde tersine dönen bu menfi durumu idrak edip, ağırlığını koyarak tüm yetkileri yine kendi eline almıştır. Ne ki bu da boşunadır ve Dünyanın geri kalanı için tatlı, onlar içinse acılı olacak son da yakındır artık.

            Ve öyle görülüyor ki yetki dağılımıyla, eşit yetki merkezleri çoğalan ABD karar merkezlerinden askeri olanlarından herhangi birisi, yetkisini abartılı kullanıp da bir hedef ülkede, bir nükleer füzyon yaratması halinde, artık patlama noktası haline gelmiş Dünyayı da uçuracaktır. Milli esenliğine ve birliğine acilen yeniden kavuşmak zorunda olan Türkiye’mizde ise bağlamında, kendi adıma beni sadece ikna edebilecek olan, Kemalist milliyetçilerdir.

            O halde sol ve sağda toplanmış olanlarının kadın, erkek hepsine ortak bir tebligat yapalım. Birbirinize efelenmekten vazgeçin ve acilen tek yumruk olun aslan parçaları. Çünkü ortak düşman karşımızda ve çok yakınımızdadır. Ayrıca niyeti, her zamankinden de kötüdür. Pusuya yatmış, düşmeni bekleyen, pençeleri ve gagası parçalamaya hazır kuzgun gibidir hani…

                                                                                   Serendip Altındal



10 Eylül 2017 Pazar

EFRASYAB..

            Bu kadar kem küm karmaşasından elle tutulur somut bir şey çıkamazdı nasıl olsa. Fırtınalı bir denizde batmakla batmamak arasında kalmış bir gemi görüntüsü veriyor Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Kaptanından çımacısına kadar birbirleriyle farklı dillerde iletişim kurmaya çalışan idari personelin durumu ise içler acısıdır.

            Ötede kalender bir tayfa ağız armonikasıyla kendi haline ağıt yakıyor. Bir diğeri ise inip çıkan geminin küpeştesinden alışkanlıktan olsa gerek, yine yakalamak umuduyla oltasını sallamış. Öteki iskambil kâğıtlarıyla, ya tamam, ya devam niyetine fal açıyor. Biraz ötede bir türban aralanıyor, ortaya kahırlı bir surat ve kızarmış iki çipil göz çıkıyor. İçlerinde ki bulanık ışıltı, acaba kederini mi, isyanını mı yoksa hezeyanını mı yansıtıyor.

            Gemi bu ahvalde gide koysun, sahilde bir yerlerde, melanetin odak noktası olmuş birisi, içine tükürdüğü Adaletin en tepe noktasında tınlayan bam telinde, hukuksal mantığın adalet namelerini boşuna arıyor ya da arıyor gözüküyor. Ne ki Okyanus sahillerindeki elin oğlu öyle düşünmüyor ve yolunu kaybedenlere, oysa kendisinin de buna şiddetle ihtiyacı olsa da, yollarını gösterecek adalet fenerini yakmaya hazırlanıyor.

            Memleketimin orospuları ile memurlarını bolartmış bir diğeri, Okyanus ötelerinde yakında çakmaya başlayacak adalet fenerinin ışığında umuma okuyacağı, hesap gününün almanağını yazıyor. Mağdur ve şerik biraderlerin uykuları ise giderek karabasanlara dönüşüyor.

Bize de en iyisi, ‘al kalemi eline, yaz başına geleni defterine’ demek düşüyor onlara. Bal zengini çiçek tarlasında hangisine konacağını bilmeyen şaşkın arılar gibi uçup gidiyorken, acil bir ‘u’ dönüşüyle şimdi biraz da bizi ısıran güncenin üstüne inelim artık.  


            Milliyetçi cepheyi karıştırıp, CHP’yi sakata getirmek üzere AKP ve MHP‘li, Vatan Partili kefiller marifetiyle, yoğun bir uğraş veriliyor. Diğer yanda ‘bugün seçim olsa İstanbul’u toptan kazanırdık’ diyebilen CHP zihniyeti de baltayı taşa vuruyor.

            Bunu nasıl yapmayı düşünüyorsunuz? 16 Nisan referandumunda olduğu gibi oylarınızı kaptırarak mı? Diye sormak düşüyor bize de. Bunu düşünmeden sallayan, acaba kızgın çorbaya parmak bastığının farkında değil midir? Tedbirsiz canı bir kere daha yanınca mı aklı başına gelecek.

16 Nisan Referandumu gerçek sonuçlarının, kahır ekseriyetle Hayır lehine bittiği; ama oldubitti ile AKP tarafından ağır ve yeni bir yasa ihlaliyle, 10 milyon hayır oyunun iptal edilerek, sonucun %51 evet lehine çevrildiği, ABD medyasında bile dillendiriliyor. Yani tam uluslararası mahkemelik ayrı bir durum daha yazılıyor AKP hesabına anlayacağınız. Böylece AKP hesabındaki eksi bakiye bayağı kabarıyor.

            Amerikalı basın yoluyla bu gerçeği açıklarken etik davranıyor; ama tüm bu kumpasların arkasındaki gizli aktör ve yasallaştırılmış soygun demek olan liberalist-emperyalist manifestoyu, aynı Amerikalı neden(!) acaba göstermelik etikleri döktüğü o masaya yatırmıyor. Zikri olan asal fikrini de neden açıkça ortaya koyamıyor.

            Kafaları iyice karışık ve endişeli bademlerden bu durumda bile tek tık çıkmıyor. Hiçbir şey yokmuş, sanki hiçbir şey olmamışçasına, medyaları ve trolleriyle birlikte soyguna devam ederken, bıraktıkları yerden sallamaya da devam ediyorlar sadece.

            Yüz desem yüz değil. Surat desem o hiç değil. Suratsız desen, bak o tutar işte. Yani bildik; ama seçim vaktini endişeyle bekleyen bir AKP bu defa. Hoş korkunun ecele faydası olmadığını, şelaleden kaçarken kıçından suya dalan topal ördek bile bilir.


            Chavez’ler neden çıkmıyor ülkemizde diye soruyor birileri. Chavez’lere gelinceye kadar ne lider mangalar çıkarmıştır Türk Ulusu. Hangi birini anlatalım. Mesela Firdevsi’nin taraflı, Batı tarihi gibi çakma İran tarihinde bile Türk lideri Alp Er Tunga’nın (Efrasyab) ancak pusu kurulmak suretiyle bertaraf edilebildiği yazar. Bugünkü durum ise ortadadır.

            CIA, Nato Gladyosu, MOSSAD vs. gibi gözü toprağımızda, mal varlığımızda olan emperyalist parmakları yiye yiye kevgire dönmüş, pusuya bile gerek bırakmamış, bugünde Cumhur başının özel kolluk kuvvetine devşirilmiş MİT’in durumu ortada iken emperyalist karşısında duracak hangi lider çıkabilir ki.

Hepsi de parlayamadan söndürülmediler mi? Onların yerine emperyalistin kendi adamları ülkeye Başbuğ, Vezir, Tekfur, Hazinedar, kız-oğlan harem ağası vs. yapılmadılar mı? Ve uykudaki milli maymun hala gözünü açmadıkça sopa yemeye devam edecek, bu itlaf da böyle sürüp gidecektir.

Geriye bırakılanlar ise zararsız, pasif, pruvasındaki dümen suyuna odaklı, suya sabuna dokunamayanlardır sadece. Ki onlarla da ayrı hesabı vardır emperyalistin şüphesiz. Bakın, muhalefetin millileşmesi için gerekli adımlar atılamadığından, seçim sonuçlarını şaibesiz kılacak önlemler alamayan muhalefetin hala Parti kurma aşamasındaki uyurgezerliğinden - ki Haramiler çetesine kefil olmuş bir Parti, ister istemez lekelenmiş ismini, vizyonunu yenilemek zorunda kalacaktır - ve aralarında ki müşterek diyalog kopukluğundan daha bahsedemedim bile…

                                                                       Serendip Altındal



2 Eylül 2017 Cumartesi

HADİ, Bİ ZAHMET(*)..

(*) Yazının başlığı gramer Türkçe ile değil, özellikle halk Türkçesiyle atılmıştır. Okura karşı saygısızlık olduğunu düşünmeyin lütfen.

            Ağustos ayını Adalet Kurultayı ile kapadık. Adalet yürüyüşünden sonra, hüsran tarlasına dönüşmüş KHK’ler ülkesinde, tarla korkuluğunu üstlenen milletime, üst üste iki Adalet dokunuşu, ilaç gibi geldi doğrusu. Bu bağlamda halk çocuğu Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarını, ayrıca işi gücü bırakıp dört gün boyunca yine birlikte adalet bekçiliğini yapan tüm duyarlı ve ahde vefa sahibi vatandaşlarımı doludizgin kutluyorum.

            Parti amblemsiz büyük yürüyüşten sonra, neticede CHP’nin bir parti programına dönüşen Kurultayda, birçok soruya da çözümü içinde cevaplar üretilirken; birçok derdin de nasıl derman bulacağına, reçeteleriyle açıklık getirildi. Dolayısıyla neresinden bakılsa çok başarılı olduğu tespit edilen anlamlı bir dört gün yaşandı ve yine bir ilk olarak tarihteki yerini aldı.

            Tabii ki karşı tarafında boş durmayacağı, beklendiği gibi de anlamsız serzenişleriyle derhal kendini gösterdi. Yandaş paradoksun esasen dalgalı olan suya ümitsizce fırlattığı birkaç taşın da adreslerini bulamayacağı bir gerçekti, nitekim bu taşlar büyük dalgalar arasında herhangi bir farkındalık da yaratamadılar. Sonuç itibarıyla 2019 seçimleri, CHP bahçesinde şimdiden yeni bir şölen olacağı intibaı uyandırıyor.

            Ağır ağır fokurdamaya başlayan Dünya kazanından inleyen nağmeler yükselirken; siyasa bataklığında ekonomi timsahına yem olmakta olan AKP de ise her şey sanki yolundaymış havası çalınmaya devam ediyor. Görülüyor ki metal sadece yorulmamış, kanseri olan pas da şasinin her yanını sarmış durumda. Yani AKP pert yazılmaya hazır hale gelmiş. Ölünün helvasına önce kimin kaşık sallayacağı ise yeni bir bahsi müşterek güncesi olacağa benziyor.

            Yalnız asla unutulmaması gereken bir husus varsa; o da CHP’nin önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimlerine, bütün katmanlara hitap edecek bir adayla giriyor olmasıdır. İnanınki bu, mükemmel ve tatbik edilebilir bir parti programından daha bile önemli bir sorundur, lider sevdalısı Türk seçmen için.

            Bu bağlamda Kılıçdaroğlu’nun bizatihi kendi adaylığı dahi beklediğinden bile daha olumlu bir sonuç verebilir. Zira kendisi açık seçik halk diliyle konuşmakta, anlaşılır olmaktadır. İşte bunu da vurgulamakta yarar vardır. Belki bu sayede, Kılıçdaroğlu da kasketini önüne koyup kendi adına pozitif bir otokritik yapar. Çünkü mevcutlardan hiçbir eksiği olmadığı gibi bilakis fazlası da vardır. O halde neden bizatihi aday olmasın?


            Akşener’in Merkez partisi ise prensipte siyasa âleminde bir, ‘tek başıma iktidar olamam; ama herkesle de koalisyon kurarım’ yansımasıdır. Ki bu durum bıkkınlık derecesinde bir alışkanlık yaratmıştır artık bu ülkede. Ve kimseye de yeni bir umut vermez.

Dolayısıyla da yeni umutlara doğru yeni rüzgârlar estirmelidir, şayet iddialı olmak istiyorsa ülkemizde. Yani her kesime ışık tutmakla hedefe varamaz, duracağı veya gerçekte yaşamak için ihtiyacı olduğu biricik milli safı çok iyi seçip adını koymalıdır. Çünkü neticede nereden bakılsa, tatmin edici bir icraat programını ortaya koymak zorunluluğu vardır.

Sonra kendisini aldatılmış hisseden seçmenin hışmına diğerleri gibi uğramasın. CHP’nin seçim kaybetse bile aslında neden en köklü bir iktidar veya muhalefet partisi olmasının tek nedeninin, kuruluş ilkelerine ve/veya temel geleneğine, seküler evrime rağmen mümkün olduğu kadar sadık kalmasında yattığı asla unutmamalıdır.

            Ülkeyi batma noktasına getiren bir Erdoğan bile bu kadar rüzgâr toplamış; ama iyi kullanamamıştır rüzgârgüllerini. Akşener bunu da örnek alarak popülizmi bir kenar iterek, merkezde durmakla milli cepheyi mi, müstevli kanadı mı destekleyeceğinin sinyalini de anlaşılır halk Türkçesiyle vermelidir.

Bu noktada ağır gramer Türkçesinin fazla bir işe yaramayacağı da bilinmelidir. Ayrıca liyakatsiz siyasilerden yediği dayaklardan artık gözü iyice açılan seçmene, nasıl güven vereceğini de iyi araştırmalı, siyasa profilini hatasız ya da kolay revize edilebilir bir formatta tespitlemelidir. Yoksa günü gelir MHP’nin suyu mu çıkmıştı diye de sorarlar insana sonra, ona göre.

Sağ, sol, merkez lafları çok söylendi, bir hayli de praktize edildi bu ülkede. Sonuçta herkes her biçimde boyunun ölçüsünü de aldı. Diğerleri de yakında alacak, aksi düşünülemez bile. Şimdi son duraktayız ve bugüne kadar yaşadığınız tarihten artık bir şeyler öğrenmiş olmalısınız tüm siyasa Bayları, Bayanları! Asla unutmayın ki seçmen sizi silah zoruyla Meclise taşımadı, taşımayacak da.

O halde oraya, ona verdiğiniz vaatlerinizle geldiğinize göre, bir şeyler de vermelisiniz artık ona. Verin ki yarın sizin de Adalet istemeye yüzünüz ve de hakkınız olabilsin. Çünkü her türlü zahiri tutkunuz, bir yan bakışınız dahi müstevliye kâr sağlar ülkenizde. Çünkü böyle bir atmosferde yaşam savaşı vermekteyiz. Ve şeriat başlığı altında İslam’ı yerle bir eden fırkalar mastürbasyonunun orgazmına çeyrek kalmış bir etaptayız.

Tanrı milyon yıl önce insanı olmayan arza Türk hamuru açtığında; Altaylarda kartal sofralarında koyunlar paylaşılıyordu. Geleneği Homosaphienle yaşıt Türk ırkının kaderi bu olmamalıdır. Hele de emperyalist sofrasına içki mezesi olmak üzereyken Atatürk adlı cengâveriyle ölüm yatağında bile, tarihte defalarca yaptığı gibi yedi düvele yine ‘ben daha ölmedim’ mesajını vermişken. Başına geçen veya geçmek isteyen siyasiler artık ne yapacaklarını çok iyi biliyor, onun dilinden anlıyor olmalıdırlar.

Bundan böyle de sağ, sol, merkez mesajlarını da yemiyor; illaki Kemalist tam bağımsız milli müktesebat diyor artık Türk Ulusu. Siyasaya yeni bir jargon ve kimlikle, sağ, sol, ortada bir şekilde girersiniz de sonra nasıl çıkarsınız. Dikkat edin de siz de olmadan düşmüşler gibi kepaze olmayın sonunda.

Başımızdaki liyakatsizlerin ülkemizi ne hale getirdiği ortadadır. O halde kapı gibi Atatürk Cumhuriyeti dururken, unutun artık herkesin yol halısı olmuş ve milletin parafe etmeyeceği ortayı. Yani ya milliyiz ya da gayrı milliyiz deyin ki millet bilsin. Ya Kemalist laik Cumhuriyetten yanayız ya da karşıyız deyin ki haberimiz olsun. Veya düşünün ‘hadi bi zahmet’ ortak fundamenti kaptırırsanız, sonra siz de birlikte ne olursunuz…

Bütün ahde vefa sahibi yurttaşlarımın, dost ve okurlarımın Kurban Bayramlarını kutlarım. Geleceğin tam bağımsız Sosyal Demokrat altı okunu, altı yöne doğrultmuş ve Hurufi kazuratından arınmış tüm laik Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına da şimdiden sınırsız esenlikler dilerim.


                                                                                   Serendip Altındal