27 Şubat 2016 Cumartesi

HALÜSİNASYON..

            Vaktaki Başkan oldu, bir süreliğine daha mı kurtaracak kendi ve birilerinizin nazik bedenini. Sonra yaşam denilen büyük oyunun bitiş düdüğü çaldığında ve artık Başkanınızın başınızın üstündeki koruyucu şemsiyesi de olmayınca, dıral dedenin düdüğü gibi kalıvereceksiniz orta yerde, sizler, kale arkasında ki AKP takımı. Aranızda ki tescilli vatan hainleri asılacak nasıl olsa bu ülkede. Kalanlarınıza da yazılacak genel faturanın sarkan bakiyeleri kuşkusuz, o halde uyanın ulan artık.

            Bakın MHP bile sizden uyanık çıktı. Baktılar ki bugüne kadar AKP’nin patinaj zinciri olmaktan öte akıllı bir icraatı olmayan Bahçeli ile birlikte yola devam ederlerse, 5 ayda yarı yarıya fire verdiklerine göre ikinci kümeye düşecekler, hemen istifalara başlayarak kendisini silkeleyip, yönetimde yalnız bırakarak, genel kurultaya gitme doğrusunu da yakalayıverdiler.

Onların sizinki gibi bir kaç gün askıda teşhir edilmek gibi bir kaygıları da olmadığı halde, yine de sizden önce doğru yolu buldular. Siz seyredip oturun daha. Herhalde reisinizin ve oyun arkadaşlarının makûs kaderlerine ortak olmak istiyorsunuz anlaşılan. Almanlar der ki; “Mit gegangen mit gehangen”, “birlikte yürüdük birlikte asıldık”. Ki ne kadar da doğru, o zaman denecek bir şey de kalmıyor zaten.

            Hele de içinizde ki mümin geçinenler, bırakın cenneti cehennemi, o meşhur teneşir tahtasını bile bulamayacaklar sonunda. Aslında kurşuna dizilmeleri gerekenler de gelenek ve görenekler doğrultusunda, ibretlik suçlular kategorisinde - ki vatana ihanet böyle suçlardandır – asılarak ibret olması için birkaç gün de askıda teşhir edilirler. Dolayısı ile açın artık gözlerinizi. Çünkü mermi namluya sürüldü artık. Sonra da söylemedin demeyin bana…


            Bu güzelim laik Cumhuriyetten kopup, Bedevinin kıçına takılır, dinle devleti de bir araya paketlerseniz, cenazeyi yıkayıp gazına da katlanırken, onu kaldırmakta size düşecektir elbette;

Erdin mi muradına
Bak güzelim ülken
Oldu sana Arabistan
Derdinden de anlamaz
Ümüğünü sıkmadan
Birde Atatürk olmadan
Şimdi otur da çöz düğümü bakalım
Tayyip Sultan
Anla artık tutmuyor dikişler
Demek ki
Kurusıkı sallamakla da çözülmezmiş bu işler…

            Başkanlık ve darbesiz yeni anayasa ihtirasının esası, Erdoğan’dan itibaren aktif kadronun ibrik taşıyıcısına kadar, bir gün yüce yargı önünde hesap verme ve avantalardan olma korkusunun tavan yaptığı yandaş cemaatin, yüreğindeki basıdan oluşan halüsinasyondur. Ve Erdoğan’a, saray âlemlerinde aralarındaki iğrenç ilişkilerin ahlak duvarlarını baltaladığı çakma danışmanları tarafından, sürekli olarak verilen ve başını yiyecek olan tavsiyeler ise hep bu doğrultudadır.

Yani Başkanlık ihtirası sadece Erdoğan’a ait değildir.  Himayesinde ki Kraldan fazla Kralcıların da bunda etkisi tamamlayıcıdır. İşte bir de işin bu tarafı var tabii. Her şeyden önce de bu arazın teşhis edilmesi gerekir. Bana göre artık gerisi de tatavadır. Amerikalı da bu durumun farkındadır ve B planına da geçmiştir bile çoktan. Ne ki sürekli varsanımlar altındaki aymaz biraderler, bunun bile farkında değildirler ve hamileri ABD’den yeşil renkli sıcak(!) destek beklentisi içindedirler hala.


            Oysa yeni bir Hükümetin kurulur kurulmaz ilk bilmesi gereken hususların başında, geçmiş tarihi Hükümet yanlışlarının da sorumlusu olduğudur. Şayet ayni yanlışlara devam ederse, bunu misliyle öder. Yani yargıda ceza erteleme, suçun tekrarında ise katıyla ödetmek gibi bir durumdur bu anlayacağınız. Öyle ya, neticede zorla iktidar yapılmadınız. Öyleyse, bu riski de taşımalısınız. Siz mecliste oturup, kaymaklı ödeneklerinizi, yok haline rağmen onun cebinden alırken, yoksa bu riski de sokaktaki vatandaşınız mı taşıyacak zannediyordunuz.

TBMM Bütçe konuşmalarında Kılıçdaroğlu, çok doğru bir tespitle, AKP Hükümetinin içerde ve dışarıda Hükümet erkini kaybettiğini söyledi. Eksik bıraktığını da biz tamamlayalım. Erkin aslında sarayda oturanda olması, sakın bu açmazın da ana nedeni olmasın. Herhalde göstermelik AKP Hükümetinin otonom(!) Başbakanı olan Davutoğlu bu soruyu cevaplamalıdır.

AKP iktidarının 14 yılda ülkeye verdiği hasarın kayıplarını yerine koymak, asla yeni bir Cumhuriyet sürecine daha gereksinim duymaz. Sen sadece başındaki Bedevi Hükümetinden kurtul ve milli eğitimi kaldığı yerden Köy Enstitüleri disiplini içinde tekrar eline al. Çok değil 10 sene içinde yeni kuşaklarını tekrar evirip millileştirerek, bütün enkazı çöpe süpürmüş olursun nasılsa, hiç merak etme.

Çünkü sonsuz devinim nedeniyle gelecek kuşaklar, nasıl olsa birbirini hep tazeleyecekler ve buldukları kazuratı hep ortadan kaldıracak ya da şimdi olduğu gibi üstüne tüy bile dikeceklerdir. Ne ki bütün mesele otokontroldedir. İşte bunu asla elinden kaçırmamalısın. Yoksa o zaman da birileri seni kontrole başlar ki şimdi olduğu gibi. Emperyalist, mandalarında boşuna mı önce milli eğitimi manipüle ediyor sanıyorsun. Şehirlere dağlardan inenler bile bir süre sonra nerelerden geldiklerini unutuveriyorlar, sana bile içinde büyüdüğün doğanı öğretmeye kalkıyorlar, bunun dahi farkında değil misin?

Sözün özü; değişim eskisinden de köklü ve kalıcı olarak kısa bir sürede yeniden sağlanacaktır kuşkusuz. En fazla 20 yıl içinde bütün bu KARAKP dönemi, tarihin atıklar mezarlığında yerini almış olacak ve yeni Türkiye dimdik ayakları üstünde yeniden yükselecektir. Çünkü doğru kullanılan zaman, hep yaptığı gibi bütün yaraları kısa sürede tekrar kapatarak, ölüm yatağında ki hastayı bile yeniden ayağa kaldıracaktır, hiç kuşkunuz olmasın.

            Bunları söylüyoruz diye de sakın kusurumuza bakmayın. Atatürk’ün ebedi yanacak olan kor ateşi bir kere içimize düşmüş ve hep doğru yolu da aydınlatıyor önümüzde, ne yapalım. 14 yıl önce birileri bana,  kişiliği hakkında da açılış reklamını yapıp, adam gümbür gümbür geliyor demişlerdi. Bende onlara, o zaman giderken o da Kemalist olup öyle gider demiştim. Bunu da birkaç defa dile getirmiştim yazılarımda. Şimdi korkarım öyle olması da kurtaramayacak artık onu. Olmaz öyle şey diyen var mı? Haydi, varmısın buna da bahse. Bak ne dediysek oluyor bu ülkede. Ona göre…

                                                                       Serendip Altındal



22 Şubat 2016 Pazartesi

SON KARAR..

            Son kahır günlerinin analizi yapıldığında; Ankara’daki melun kitle katliamından sonra bile Şehitlerin gelmeye devam etmesi, ulusal genetiği olmayan ve ülkemizdeki sebep sonuç ilişkilerinin de ana nedeni olan emperyalist ABD ve hempaları tarafından, ne denli provoke edilmekte olduğumuzu da ortaya koyması bakımından, herhalde artık gözümüzü açmış olmalıdır.

            O halde açıkgözle baktığımızda, Ankara’da ki son katliamdan sonra Erdoğan’ın Obama ile yaptığı telefon münazarasının, aslında çok açık bir kayıkçı kavgası olduğu da anlaşılmış olmalıdır. Çünkü ABD/Israil ortak ürünü olan ve Türk Ulusuna karşın AKP Hükümetinin de kabullendiği Kürdistan senaryosunun, arzu edilen parsayı toplayabilmesi için, Türkiye’nin Suriye’ye girerken Rusya’yı da karşısına alması, tüm müstevliler için, hayallerin bile ötesindeki ortak emperyalist temaşa zevkinin de son orgazmı olacak demektir. Yani bir dokunuşla iki hasmı da saf dışı bırakmanın tarif edilemez lezzeti.

            Şimdi bu indisleri yanyana koyduğumuzda; ABD liderliğindeki emperyalist sırtlan sürüsünün her ne pahasına olursa olsun Rusya ile Türkiye’yi tam cephe kapıştırarak uzayan ve gittikçe de yayılacak olan bir savaştan, azami nemalanmak üzere ellerini heyecanla ovuşturdukları ve aslında en son ümitlerinin de bu olduğu görülüyor.

            Yalnız burada anlayamadıkları veya idrak edemedikleri ise, böyle bir savaşın asla Türk Ulusunun savaşı olmadığı ve olamayacağıdır. Çünkü Atatürk mayalı Türk Ulusunun “Yurtta sulh, cihanda sulh” imanında olduğu, ancak ve sadece bir total nefsi müdafaa savaşına ilgi duyacağıdır. Ve böyle bir meselede, sanki eblehmiş gibi Türk Ulusunu kullanmaya, manipüle etmeye kalkan safdilleri, acı bir hüsranın bekliyor olacağıdır. Zira asla beklentilerini karşılamayacak ve yayılma teamülü de olmayacak bu savaş, vaktaki olsa bile, sadece kendilerine yönelecek ve kendi sonlarını getirecektir. Esasen komşularıyla nedensiz savaşan hangi devlet ayakta kalabilmiştir. Ki Türk Ulusu ise bu doğruyu bilen ulusların en başında gelir.

            Şayet böyle olmadığını, Türk Ulusunun yine total bir varoluş savaşı yapmak zorunda kalacağını var sayarsak da, çok iyi biliyoruz ki yeni bir Sevr niyetine giren yedi düvel, savaşın ne demek olduğunu, son kararını vermiş olan Türk Ordumilleti sayesinde, bir kere daha öğrenecektir nasıl olsa yine.

            Dün Halk TV’de ki bir açık oturumda, Sayın Erol Mütercimlerin kendi adıma beş yıldız verdiğim konuşmasında belirttiği gibi ve kendi yorumumla da, bu gidişin sonunda “siyaset sizinse, kiminle, neden, ne zaman ve nasıl savaşacağımız da bizim işimiz” diyecek olan TSK’mızın, gerekirse ve başka da çözüm kalmamışsa, Türk Ordumilleti adına da bir daha atmak zorunda kalacağı haşmetli tokat, bir hayli can yakacaktır. Bu bağlamda çıkarılacak ilk yasa da, kuşkusuz idam yasağının kaldırılması olacaktır. Ve akabinde bu güne kadar Türk Ulusunun müktesebatıyla oynamaya kalkan bütün vatan hainleri teker teker asılacaktır. Bunların kimler olabileceğini ise, işlek zekâlarınıza havale ediyorum dostlar…


Bir Kitabın kapağını açıp önsözünü, fihristini okumak bile o kitap hakkında fikir verir bize. Şayet ilgimizi çekiyorsa da bütün kitabı okuruz neticede. O halde konu vatansa ve fazla da vaktimiz kalmamışsa, kitabın fihristindeki konu başlıklarından hedefli olarak ilgili sayfalara uzanmamız gerekecektir.

İşte bu nedenle de tekil olayları didiklemeyi biz yine mevzuatçılara bırakalım ve genele bakalım en iyisi ki, okuru da bıktırmayalım. Son seçimlerde kendilerinden AKP ye oy çıkmaz dediğimiz Artvinliler, duyduğumuza göre büyük para transferlerinden sonra, bizi sükûtu hayale uğratarak AKP den düşük yaptıkları nedeniyle hiç beklemediğimiz bir anda ve milli ruhla, yeniden Türk Ulusu bireyleri olduklarını hatırladılar ve milli kimliklerine dönerek bizi bir kere daha şaşırttılar doğrusu. Ne ki orada da kadınlarımızın (amazonlar) ön cephede oluşu, bizi yine hiç yanıltmadı şüphesiz. Çünkü Türk oğullarının (ön Türklerde oğullar tabiri, aynı haklara sahip kız çocuklarını da içeriyordu) onlar olduğunu çok iyi biliyorduk aslında.

            Ve sürpriz bir şekilde yeni bir Gezi ruhunun oluşmaya başladığı Artvin, şimdi dünya genelinde de ilgi odağı olmaktadır. Bakalım işler nereye varacak sonunda. Oysa bu kadar zahmete, kulağını tersten göstermeye gerek yoktu. Açlıktan gözü dönmüş kurt sürülerinin bile başında hep bir lider sürükleyici vardır. Bu işlerin arkasında da doymak bilmez, milletin abc sini sayan, ismi ne herzeyse, bir liboş karası varsa kulağından tutup çekersen hesaba, diğerlerine de ibret olurdu aslında. Bilmem anlatabildim mi?
           
                                                                                   Serendip Altındal



18 Şubat 2016 Perşembe

YA NE YAPILSAYDI..

            Baykal PYD’yi bombalamak veya ülkenin kırmızıçizgilerini savunmayı onaylamakla yerden göğe kadar haklıdır. AKP ye koltuk çıktığı saplantısı nereden çıkmaktadır. Bu görüşü savunuyor diyerek neden AKP‘yi de destekliyor olsun ki. Eğer konuya böyle bakılacaksa, AKP Hükümetinin bu noktada savunma hakkını kullanması da aslında milli bir haktır. Ve işi daha başından beri politik saçmalıklarla getirdiği bu son noktada, tartışmasız tek suçlu olarak şimdi kendisini aklamaya çalışması, aslında en son fırsatını kaçırmak istemediğinin de bir göstergesidir. Ne var ki bu da kendisini Ulusun önünde aklamaya yeterli olmayacaktır nasıl olsa sonuçta.

            Elbette Baykal da tecrübeli bir siyasi olarak bu durumun farkındadır. Terörist teröristtir neticede, alçakça, kalleşçe figanlarıyla teröristle baş edilmez. Kalleş ve alçak olanlar, seninle teröristi aynı kefeye koyan emperyalist AB&D’dir aslında. Çünkü adam gibi karşına resmi olarak çıkma cesaretinden yoksundurlar. Aslında işin bu tarafını ciddiye almak lazımdır. Tabii bu kalleşliğin sorumlusu da elbette Baykal değildir, sen haklı olmana rağmen bütün haklarını müstevliye bırakmışsan.

Rusya’yı da; oysa onunla hudutlarında ki Kürt koridorunu engellemek üzere anlaşma bile yaptığın halde, tabiri caizle “kalleşçe” arkasından vurunca, esasen de bütün avantajlarını kaybetmişsen. Şimdi de mal bulmuş gibi, uçaklarınla giremeyeceğin toprakları uzaktan bombalayarak, aklınca da kendini aklamaya çalışıyorsan ki; komik üstü mizahi bir konumda seyrediyorsun demektir arkadaş. Ciddi olarak karşı tarafı kalleşlik ve alçaklıkla itham etmeden önce, kendi kalleşliğini asla yadsımamalısın. Hele de bu durumun Türk kanına asla uygun düşmediği gerçeği ile de, tarafımızdan asla affedilemeyeceğini de bilmelisin.

Şimdi bütün bunları kenara koyalım da sadece Baykal’a tu kaka mı diyelim. Günahkârlar tekkesinde aptes alana ibrik taşıyanı, İblis mi ilan edelim. El vicdan. Yoksa Baykal, işlerin bu şekle dönüşmesinde, yani misak ı Millimizde mal sahibi bizken, neredeyse işgalci durumuna düşmemizde, “AKP Hükümetinin hiçbir günahı yoktur” gibi bir zırvayı kelam etti de biz mi kaçırdık. Milli iddia taşımak Ulusal bütünlükten bahsedebilmek istiyorsak, o halde şu anda yapılan son çaredir diyorsak veya bunu destekliyorsak, sapına kadar Kemalist çizgimize rağmen AKP yandaşı mı oluyoruz şimdi.

Baykal’ın eleştirilmesine gelirsek; bu ülkede sayısız eleştirilecek konu varken,  şimdi yeni bir gündem tuzağına da düşüyorken, üstüne savunma hakkını kendi elinle müstevliye terk ettiğin bir konumda ve süreçte, seni hala bir Devlet sahibi kabul ettirebilecek son savunma aracından da vazgeçmeye kalkışmanın neresi millidir ki artık. Yağmasan da gürlüyorsun, uçaklarınla takır takır mermi yağdırabileceğin topraklara beyinsizliğinden ancak top mermisi sallayabiliyorsan, yine de varsın demektir, sevinmelisin. Bu siyasi kafayla esasen bir de Suriye toprağına girmeye kalkarsan, başını sert kayaya vurursun elbette. Yılların Baykal’ı bunu yorumlayamayacak kadar sıradan bir siyasi değildir kuşkusuz. 

Unutmayalım ki iktidarın bugüne kadar ki aymaz politikalarıyla bu durumlara düşülmüşse, onunla veya onsuz yine hep birlikte bu badireden, gerekirse de kanlarımız pahasına kurtulmak zorundayız. Ki bize de Milliyetçi desinler. Öyle ya, Kuvayi Milli ruhu yakalayamadan Milli Müktesebatımızdan, Ulusal ve bölünmez bütünlüğümüzden nasıl bahsedebiliriz ki.

Yani AKP şimdi Milli cephe de ise, onunla da saf tutarız. İstiklal döneminde Çerkez Ethemler vb. sonradan emperyalistlere iltica edenler, şeriatçılar, Padişahtan fazla Padişahçıların da Kuvayi Milli saflarda olduğu unutulmamalıdır. İşin sonunda gerekirse bunlarla da yine yollar ayrılır nasıl olsa. Bundan da kimse şüphe etmesin. Doğrunun yanında durana DOĞRU, eğrinin safında kalana da EĞRİ demezler mi sonuçta.  

AKP Hükümetinin başından itibaren gelinen sonuç nedeniyle, şimdi yaptığını onaylamak, onu haklı kılmaz. Elma ile armut bir arada sayılmaz. Bunu birileri yapsa da Matematik yapmaz. Ve hiç kuşkunuz olmasın ki, çakma olanın yerine şayet Baykal muktedir olabilseydi, iyi bilelim ki şimdi en azından bir Rusya sorunumuz olmazdı. Çünkü Rusya ile aslında birbirimizi tamamladığımızı bütün akıllı Ruslar gibi, o da biliyor olacak ve onlarla da ciddi bir ittifak yapacaktı mutlaka.

Burada bir ayrıntıya girmek durumundayım. Suriye de ülkenin bütünlüğünü bozmayacak, sadece Israil/ABD Kürt koridorunu hedef alan bir kısıtlı askeri harekâtı onaylamıştır diye düşünüyorum Baykal için. İnşallah yanılmıyorumdur. Çünkü Suriye toprağında benim de onayladığım askeri bir harekât budur sadece.

 Ve Rusya ile birlikte IŞİD, PYD vs. dâhil olmak üzere bütün emperyalist Haçlı çetelerinin üstüne kardeş kardeş birlikte gidiyor olacaktık ve Kürt koridoru falan da masal olacaktı o zaman. Konuya biraz da böyle bakmaya çalışalım. Belki içimiz açılır, bulanık sularda, olmayan balıkları aramaktan da vaz geçeriz muhtemelen. Bu durum ise belki de yeni bir Dünya harbi tehlikesi yaratmadan, herkesin yararına yeni bir kazanım döneminin kapılarını açardı şüphesiz. Yine de geç kalınmış sayılmaz. Tabii aklın yoluna girilebilirse…


Sonuç olarak kendi adıma konulara neresinden bakarsam bakayım, AKP’li bir Milli çıkış yolu bir türlü göremiyor, 360 derece bile dönseler hiçbir şartta bu ışığı yakalayamıyorum ne hikmetse bir türlü. Çünkü uskuru kırılmış AKP gemisi kontrolsüz olarak süratle mayın tarlasına doğru sürüklenmektedir. Aklı başında AKP’lilerinde birlikte yok olmamak adına biran önce, daha önce işaret fişeklerini ateşlemiş olan bazı arkadaşları gibi onarılamaz gemiden acilen atlayıp kellelerini kurtarmaları gerekmektedir. Biz uyaralım da, gerisini artık kendi paşa gönülleri bilir.

Konu vatansa geride kalan teferruatın üstünden uzun atlanmalı ve bütün farklı görüşler tek yürek ve bilek altında toplanmalıdır. Konu vatansa dava artık herhangi bir partinin değil, Türk Ulusunun davası olmuştur artık. Belki de Baykal’ın kastettiği budur. Ki Atatürk geleneğinden gelen bir siyasi olarak böyle düşündüğünü zannediyorum. Bu husus neden kendisine sorulmuyor da yargısız infaz edilmeye kalkılıyor acaba???

Baykal benim de babamın oğlu değildir. Tam kendisine ihtiyaç duyulan bir süreçte bir çakma videoyu bahane ederek havlu atıp, meydanı Erdoğan’a terk etmesini elbette bende hazmedemedim. Bu kadar balık hafızalı da değiliz kuşkusuz. Ne ki asılacak suçludan bile savunma istenir. Yani önce vicdan diyorum. Çünkü vicdan adalettir (mantık) aslında, adalet de aklın yoludur. O halde adil olunmalı ve onu asmaya kalkmadan önce de kendisinden savunma istenmelidir.

Çünkü Atatürk’ümüzün Partisinde, onun gelenekleriyle hala sıcak duran bir siyasi hizmet geçmişi vardır. Ve kendisini AKP aymazlar cemaati ile aynı kefeye koymaksa kendisine büyük haksızlık, öte de saygısızlık olur. Ayrıca asla unutmayalım ki bu hayati süreçte hiç olmadığı kadar aklımızı kullanmaya da ihtiyacımız vardır artık…

                                                                                  Serendip Altındal



13 Şubat 2016 Cumartesi

MİLLİ MUZDARİPLER ADINA..

            Sayın Kılıçdaroğlu,
           
            CHP de Atatürk resminin indirildiği iddiası aslında size karşı bir tertip de olabilir. Şöyle ki; CHP vizyonu ile asla bağdaşmayacak bir olaya karşı, bizatihi parti Başkanının alacağı duruşu sınamaya kalkmış olabilir birileri. Bundan çıkan sonuca göre de, şayet olumsuz bir duruş sergilerse, Başkanın kendisine inananlar nezdinde itibar kaybına uğraması da arzu ediliyor olabilir.

            Bu alış verişe göre de neresinden baksak, bilhassa da sizin daha dikkatli ve özellikle de asla muzdarip edilmemesi gereken Kemalist özeğin karşısında, çok daha bilinçli, saygılı bir duruş sergilemeniz gerekecektir. Bu da aynı bağlamda bundan sonra sizin bizatihi kimlik yansımanız da olacaktır artık bilesiniz. Tabii seçmen indinde itibar kaybına uğramamak için bunları ciddiye almak veya almamak da sizin tensibiniz olacak ve sadece de sizi bağlayacaktır şüphesiz.

            CHP çakma Sosyalistlerle (Emperyalist kurgusu Enternasyonalistlerle), titreyerek sıtma nöbetleri geçirmekte olan Sosyalizme battaniye örtme çabalarına geçmeden önce, parti içindeki anti Kemalist uzantılara veya CHP’nin yaşam suyu olan Kemalist kanını emmeye kalkan içindeki ajan sülüklerine karşı himaye değil; ama isyan bayrağını açık ve seçik olarak açmak zorundadır.

            Ne var ki, işte tam da bu noktada CHP’mizin, bütün milli enstrümanları akort ederek, tını ve nota kayıpsız milli orkestrasyonu nihayete erdirirken de bütün alkışları hak etmesi gerekmektedir. Bilmem haksız mıyım? İşte bu soru da size bu yüzden, bizatihen tarafımdan sorulmaktadır. Çünkü CHP dendiğinde şimdilerde benim de kafamı karıştıran ve bende de acaba huzursuzluğu oluşturan soruların cevabını, tüm aynı durumda ki diğer vatandaşlarım gibi ben de aramaktayım.

            Demek oluyor ki, ahde vefa sahibi ve Kuvayi Milli bir kökenden gelen Kemalist bir Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olarak, bu sorumun cevabını öğrenmek hakkımı kullanmak istiyorum sonuçta. Yani haklı mıyım, yoksa haksız mı?

            Bugüne kadar benim gibi her seçimde oy hakkını CHP lehine kullanmış bütün ahde vefa sahibi vatandaşların vicdanlarını mustarip eden bu sorunun cevabını, bizatihen sizden duymanın önemini, idrak ediyor olmalısınız mutlaka ve mümtaz kimliğinizle de kuşkusuz. Ben sadece vicdanımı rahatsız eden ve bundan sonra da CHP’ye oy verirken, “yoksa milli müktesebatımıza istemeden ihanet mi ediyoruz” sorumuza, affınıza sığınarak kendim ve benim hissiyatıma sahip olan bütün vatandaşlarım adına bizatihen sizden bir cevap bekliyorum.

            Çünkü bana göre de bu soruya, hepimizi - ki buna muhaliflerde dâhildir – ikna edebilecek ve son noktayı koyacak bir karşılık ancak ve sadece CHP Başkanı olarak sizin cevabınız olacaktır.

Hürmetlerimle,
Serendip Altındal



9 Şubat 2016 Salı

BİR ÖZGÜRLÜK MASALI..

            Rüyaların tarifsiz özgürlüğünde en azından uyurken özgür ve bağımsız olabilmek de nefis için bir yerde çözümdür. Her ne kadar niçin, neden soruları sorulduğunda cevabı verilemiyor olsa da, aslında bu kendinden, daha doğrusu da kendi güncelinden kaçışın.

            Yaşadığımız kahreden çözümsüzlükte biz hep kaçıyoruz da, yoksa rüyalarımız mı bizi kovalıyor? Ne zaman bitecek bu kovalamaca. Gözümüzü ebediyen kapattığımızda mı? Yoksa o zaman da sonu gelmez bir başka kaçış mı bekliyor olacak bizleri acaba? Bakın bunların cevabını bile, en tarafsız halimizle dahi kendimize veremiyoruz. Ve tarihler içinde bir şeyler söylemeye çalışmış olanları okumakla yetiniyoruz sadece.

            Ne ki şimdi bunları, karamsarlık anaforunda dönüp durduğum ve çaresizliğimi ortaya dökme nedenim olduğu için söylemiyorum. Bilakis ana fikri, her anaforun spiralinin ucunda, taşıdıklarını bırakacağı bir başka delta olduğunu iyi bilen bir bilgiçlikte savunuyorum. Aslında bu da benim çıkış yolumdur; ama aynı bağlamda senin de dostum bilesin.

            O halde mevcut olan ve olabilen tüm tezleri üst üste koyup nihai senteze varalım istersen birlikte. Önce ne olacak bu CHP’nin hali demekle de başlayabiliriz mesela, eğer istersen tabi. Çünkü çok iyi biliyoruz ki; geleceğin Türkiye’sinin altın anahtarı, tüm günah ve sevaplarıyla sadece CHP’nin parmakları arasında olacaktır yine de. Hoş bu anahtarı şimdilik kullanamıyor olsa da. Eninde sonunda usta bir çilingir bulup açamadıkları bütün kilitleri açabileceklerine olan inancımızı yine birlikte yaşatalım istiyorum özetle de.

            Yeni Dünyanın görünen yüzünü değil; ama görünmeyen yüzünü hedefe koymakla belki CHP ye daha fazla yardımcı olunabilinir. Çünkü görünen yüzün, o da sadece Atatürk’ümüzden bu yana olanları tenzih etmek kaydıyla, bugüne kadar bize bir faydası olduğunu ve bundan sonra da olabileceğini söylemek mümkün değildir. Bu durumda da, içimizde ki Atatürk’ü devreye sokup acaba o olsaydı ne yapardı demekten başka da bir çare kalmıyor bizlere.

            O halde aradığımız ve ihtiyacımız olan çözümün ısrarla bizden gizlenmeye çalışılan arka yüzünde olduğunu herhalde artık fark etmiş olmalıyız. Yani dertler çoğaldıkça, çareler de çoğalır ve bu ikisi de sonsuzdur aslında. Buna göre de, bizi tekrar huzura kavuşturmak üzere, bir değil; ama birden çok fazla yol da mevcut olmalıdır yakın doğamızda. Yeter ki, tespiti doğru yapalım.

            Demek ki vizyon sahibi yeni kanaat önderlerine acilen gereksinim var demektir. Bütün mesele de bu mu yani. İşte şimdi son soruyu da kendimize sorabiliriz artık. Kanaat önderim mutlaka tanınmış bir siyasa kökenli mi olmalıdır???


            Güneydoğumuzun Kabristana döndüğü bu günlerde şehitlere peş peşe ağıtlar yakılırken, sebep olan leş kargalarının telef edilen sürülerine bir bakış dahi atmak gelmiyor insanın içinden. En azından kendi hissiyatım bu, sizinkini bilemem.

            Amerikalı çakalların gözümüzün içine baka baka utanmadan söyledikleri “PKK bizim için de bir terör örgütüdür. Türklerle dostluğumuz bakidir.” Şarlatanlığının siz de yarattığı algıyı bilemem; benimkini lütfen sormayın bana. O zaman şah damarı çatlamış eski İstanbul beylik argosunun bütün zarafetinin, nasıl bu satırlara çıkartma yapacağını, inanınki yaşamak istemezsiniz.

            Ailelerinin küçük yaşlarda sokaklara terk ettiği, itilen, kakılan, yaşayabilmek için bulduğu yenebilir her çöpün üstüne atılan, tinerci çocukların bile midelerini isyan ettirecek Amerikan mamalarını, hala yemekte ısrarcı olan içimizde ki midesizleri ise artık yorumlarınıza havale ediyorum…


            Avrasya’dan bir tutam, Rusya’nın akraba kanadından iki tutam,  Çin’den, Uzak Asya’dan, Japon’dan gönlünüzce miktarlarda alarak ve Güney Afrika’yı da içine katan BRİCS den bir buket ile de harmanlayarak, mikserden geçirelim, bakalım ne çıkacak ortaya. Belki de bize daha önce neden yapmadık dedirtecek müstesna bir hayat iksirimiz olur, kim bilir. Nasıl denemeye değmez mi Emmioğullarım.

            Yoksa bu kadar itilip kakıldıktan sonra, kanımızı emen sülük ABD ve AB kuyruğunda, bir deri, bir kemik tıynette yaşam sürdürmekte hala kararlımısınız? Ne zaman adam olacağız. Yedi düvele “işte budur Atatürk Cumhuriyeti Türkiye’si” dedirterek, şanlı bayrağımızı düştüğü yerden kaldırtıp, saygı ile yeniden gönderlerine çektireceğiz…


            Günlerdir Erdoğanların Başkanlık Anayasasına destek vermeyin, onlarla aynı masaya oturmayın diye feryat eden Perinçek’i duymamak veya ciddiye almamak, CHP ve MHP ye sonuçta bühtan karası çalacaktır. Ve bundan arınmaları da çok zor olacaktır.


            Ne yaptılar, ettiler küçük Ekvator da bile aziz devletimizin şerefini iki paralık etmeyi becerdiler. Oradan bile NOTA yiyip paketlendiler. Yazık oluyor şerefli, şanlı tarihiyle bu güzel vatanımıza, layık değiliz bu adamlara. Adamı uçurttular ve topun ağzına sürdüler. Muhtemelen de kendisini top mermisi gibi görmeye başladı artık. Geriye dönüşü de kalmadı garı. İlle de Başkanlık moduna girdi. Hep yanında taşıdığı birbirleriyle kıvırma yarışında ki dansözleri ise, nasıl olsa onunla da onsuz da parsayı toplayacaklarını düşünüyor olsalar gerektir.

            Öyle ya kazanırsa, nasılsa birlikte kazanacaklar, düşerse de “biz devirdik” havasına gireceklerdir nasıl olsa hemen. Bekleyelim ve görelim. Gerçi ülkemin başında bir Devlet yok; ama olan çakma Devlete de 6 ay vade biçen bir çakma Başkan adayı var. Yoksa bu zat devleti tek başına filan mı devirmeyi planlıyor. Veya IŞİD in başına filan geçme niyetinde mi acep? Artık Katarlıları ve Suudları falan da alacaktır arkasına muhtemelen. Yani nereden baksan falan, filan, yapılan tüm masrafların gerçek mağduru bizlere ise kalan, sapla, saman. Sana kolay gelsin, haydi artık yat uzan.

            Demek ki yakın bir vade sonunda, bir yanda Erdoğan komutasında Ehli Salip ordusu, diğer yanda Türkiye Cumhuriyetini Sevenler Derneği karşı karşıya gelecek demektir. İyi de, TSK veya Atatürk’ün Ordusu, bütün bu işlere sessiz ve derinden ne diyecektir acaba, hem de çevrede birileri kimseyi adam yerine koymadan, kendi kendilerine böyle gelin güvey olup duruyorlarken.


            Pekiyi sen ne diyorsun bütün bu işlere ey Türk Milleti! Temiz şehit kanlarıyla yıkanmış o sokaklarda hangi suratla dolaşabiliyorsun hala.  Alo! Ses ver hala hayatta mısın? Tutunmuşsun mal bulmuş gibi besleme partilerin kuyruklarına, gözün başka da bir şey görmüyor. Bir o yana, bir bu yana savrulup duran ot gibisin. Ne olacak senin bu halin arkadaş. Sahiden sen yaşıyor musun, onu söyle bari…   

                                                                                  Serendip Altındal



2 Şubat 2016 Salı

GECİKEN DÜZELTME..

            CHP’nin “Atatürk’ten ilham alan bir devrime ihtiyaç var” mesajı, geciken bir düzeltmedir aslında. Yeni saptamalarla iyice şirazesinden çıkarak artık kendi kurmaylarını da şaşkına çeviren “yenicilik” saplantısı, bu gidişle CHP’nin başını yiyeceğe benzer. Çünkü Amerikan nosyonlu veya Soros ivmeli yeni kimliklerle verilen bu mesajlar, taban seçmeni ikna etmek yerine, onlarda sadece eski kulağı kesiklerden Derviş’e empati çağrıştırıyor nedense.

            Çünkü Amerikan parmağı değmiş hiçbir siyasetçiye güven duymuyor Türk insanı artık. ABD de uğramadık istasyon bırakmamış Sayek Hanım da, bu bağlamda yani Kemalist duyarlılık enjekte etmekte, pek şanslı gözükmüyor. Ne var ki ben yine de yanılmayı tercih ediyorum, kendi adıma. Bakalım bir şans da ona verelim. İnşallah sonu iyi olur. Başka da ne denebilir ki. Su kendi yatağını bulacaktır neticede yine.

            Almanyalar da Nazım Hikmet’i sanal yaşatma gayretlerine geçmeden önce, kurduğu parti içinde büstü devrilen yüce Atatürk’ü, biran önce ayağa kaldırmak gerekmiyor muydu acaba? Son günlerde Nazım Hikmet, Atatürk’ten daha fazla prim vermeye mi başladı yoksa. Sorular soruları açarken; ama teşbihte de hata olmuyor kuşkusuz.

            Emperyalist Enternasyonalistlerle(!) yerlerde sürünen Sosyalizmin üşüyen anatomisine battaniye arayan kıpırdanışlarda, Yeşillerin saray Valesi havalı eş Başkanları ile bir araya gelmekle, hangi seçmenlere, hangi mesajları verme dürtüsü veya işgüzarlığı içindeydiler acaba? Bir arada hangi telden çaldıkları kendinden menkul görüntüleri, son parti kurultayının çok verimli(!) yeni sonuçları olarak mı algılayalım isteniyor acaba? Bakın o kadar iyi niyetliyiz, o kadar da yapıcıyız ki, hatır için onu bile yaparız hani, Sayın Kılıçdaroğlu.

            Oysa “Ich bin ein Berliner” demişti bir zamanlar aynı topraklarda bizce de, hele kendi adıma ise tek saygın bir Amerikalı. Şimdi o günlerin Kennedy’si ile bugünkü Amerikalı Başkan adaylarını aynı kefeye koyunca, bugünlerin çirkin ABD’sinin yoz gerçeği, adeta ısırıyor insanı. Artık Amerika denince midesi kabarıyor insanın. Hatta öyle ki, şayet içkiyi çok kaçırdıysanız, midenize parmak atmak yerine, bir kere ABD deyin bütün içtiklerinizi çıkarır rahatlarsınız. Eski Amiler de bugünkülere baktıkça, o Başkanlarını rahmetle anıyorlardır mutlaka.

           
            Rusya’nın düşen petrol fiyatları nedeniyle derin bir krize doğru yol alması, emperyalist Batıyı sevindirirken, Putin ise bu durumu hiç dert edinmiyor. Çünkü Rusya genelinde yapılan bütün istatistikler, Rusların %85 çoğunlukla Putin’e tam destek verdiğini ortaya koyuyor. Yani Putin iki yıl önce Rusyada nasıl seviliyorduysa, bugün de durumunda herhangi bir değişiklik yok. Birileri de bu duruma fana halde üzülüyordur mutlaka.

            Arınç durup durup arada öyle bir sallıyor ki, hani Turnayı bile bülbülünden vurup, AKP’nin tasını, sabununa, saçını, tarağına harmanlıyor. Yani dinsizin hakkından imansız geliyor ve iyi de oluyor. Ne ki, tencereyle kapağı ancak bu kadar uyumlu olabilir dedirtiyor da insana diğer yanda. Kim tencere, kim kapaktı bugüne kadar acaba? Şimdi bunu da bir bilen aranıyor dostlar.

Biz bu soruları sorarken, şayet AKP tabanlı ve bazı diğer sağdakiler eksenli yeni bir parti biranda doğuverirse de hiç şaşırmayalım. Yalnız düşük olma ihtimalini de göz ardı etmemek gerekir. Ne var ki, illaki Başkanlık diye dayatılırsa, düşük olmama ihtimalînin daha ağır basacağını düşünüyorum. Çünkü hepsinden önce de AKP yandaşlarının başkanlık özründen kurtulmaya ihtiyaçları var. Zira ilerideki kaçınılamaz özrün kabahatlerinden de ağır olacağının, kendileri de farkındadırlar…
           
                                                                       Serendip Altındal