25 Haziran 2018 Pazartesi

ACIMSI..


            Kimsenin beklemediği sonuca milli irade diyen ve yine sapla samanı birbirine karıştıran zihniyeti bir kenara bırakalım da Referandumda olduğu gibi tekrar gasp edilen milli irademize ne olduğuna bakalım. Beklenen oldu mu diyerek hafif meşreplik mi yapalım yine. İşte defalarca yazıp çizdiğim, tekrar başıma gelince bu beni nasıl kahrediyor bilemezsiniz. Tek tesellim, bunun benim ve aynı iradeye sahip milletimin ahmaklığı veya çaresizliği olmadığıdır. Öyle ya boşuna mı milli irademizi savunacağını umduğumuz muhalefetimiz var dedik ve ona güvenmedik mi? Öyleyse bu onların sorumluluğunu ilgilendirmiyor mu sonuçta.
           
            Daha önceden de gördüğümüz ve söylediğimiz gibi ülkemiz, daha 2000’ler den itibaren işgal altındadır. Emperyalist ittifakın İstiklal döneminde yapamadığını sesiz ve derinden, misyonerlerini, AKP ve Erdoğan bileşkesinde başımıza paketleyerek ve elimizi kolumuzu bağlayarak şimdilik gerçekleştirmiştir aynı emperyalist.

            İşte 2002 den beri, demokrasi – birilerine göre de tramvay demokrasisi – yaftalı seçimlerle nasıl bir kapana sokulduğumuz, bugün en açık şekliyle de ortaya çıkmıştır artık.  Bu demektir ki seçim yoluyla ve aynı şartlarda bu beladan kurtulup bağımsız Türkiye olabilmemiz, kesinlikle mümkün olamayacaktır. Hiç kendimizi ve vatandaşımızı kandırmayalım boşuna.

            Herhalde İnce’nin peşine yoğun yağmura rağmen İstanbul’un yarısının katıldığı son mitingden sonra İnce açık ara Cumhurbaşkanı seçilmişken; ne oldu da Anadolu Ajansının bile sehven önceden açıkladığı rakamlarla tam bir uyum içinde, bir anda Erdoğan hem de itirazı önleyen bir ekseriyetle seçiliverdi? Yoksa bu bir ikrar mıydı? Yalnız inanıyorum ki, şayet İnce parti Başkanı olarak yarışa katılabilseydi şimdi partisiyle birlikte çoktan liderdi. Erdoğan boşuna mı parti Başkanı Cumhurbaşkanlığını istedi sanıyorsunuz. Sen sufle edene bak.

            Çıkan sonuç mu şimdi milli irade. Yani İncenin peşinde, hemen her şehirde zor şartlarda, kendi imkânlarıyla toplanan milyonlar ve Erdoğan’ın gündelikçi, taşıma izleyicilerine, neredeyse sıfır çeken reytinglerine rağmen,  hepsi gidip sandıkta Erdoğan’a mı verdiler şimdi reylerini. Ufak atında yutulur olsun bari. İşte buradan da anlaşılıyor ki ABD ve çetesi gözümüzün içine baka baka bizimle dalga geçiyorlar. Ve biz ne dersek o olur diyorlar, siz düşünün artık durumun trajikomik vahametini. Yani alay konusu olduk millet olarak.

            Hele bir de son ABD ziyaretinde Trump’ın Erdoğan’la dalga geçercesine, yüzüne bakmadan kolunu sallayarak – ki Batılılarda bu çok büyük saygısızlıktır - tokalaşırken, aynı anda objektife sırıtarak, bize de mesaj yolladığı resmi, sanki bugüne de işaret ediyordu.


            Peki, ne mi oldu? Siz SEÇSİS gibi sadece Türkiye’ye özgü bir sistemle hala seçim sonuçlarını alıyor, bunlara güveniyorsanız, ne diyelim. Ki kendi düşen ağlamaz o zaman. Bilgisayarda çeşitli olanaklarla istediğin yere, istediğin kadar, istediğin kıvam ve formatta datayı zahmetsizce transfer etmek mümkündür.

            Mesela Bakır veya Fiber kablolar üzerinde veri paketleri seyahat ederken dijital kuşlar tarafından gagalanır (hack programcıkları), içerikleri manipüle edilebilir.  Bundan kimsenin haberi bile olmaz, hatta aralarında sevgi sözcükleri dolaşan iki dostu, eğer isterseniz birbirine düşman bile edebilirsiniz.

            Yalnız bu yolla büyük manipülasyonlar yapmak da imkân dâhilinde iken pek kullanılmaz. Çünkü daha zor ve pahalıdır. En tutarlısı servis edilmek üzere ana bilgisayarlarda (Server/sunucu) toplanan bilgilerin Truva atlarıyla çiftelenmesidir. Yani önceden belirlenen ve programcıklara ilave edilen algoritmalarla, tercih edilenin oy miktarını ayarlamak mümkündür. Tabii bütün bu uyarlamaların saliselerin bile küçük dilimlerinde halledilebileceğini unutmayalım. Yani insanlar için aylarca, yıllarca sürecek işlemler, bilgisayar için saniyelik hatta saliseliktir.

            Böyle bir manipülasyonu ortaya çıkarmanın tek yolu, sahip olduğunuz tutanakların (manuel öz kaynak)  sunucu da toplananlarla karşılaştırılmasıdır. Erdoğan 2002 de ilk defa geldiğinde bu manipülasyonu şaşkın bir suratla karşılamıştı. Bugün ise seçim öncesi korku ve endişesinden sıyrılmış, kanıksamış görünüyordu artık.
           
            İnce’nin belki de partisini töhmet altında bırakmamak için incelik gösterip sonuçlara katlanmasını, her şeye rağmen Erdoğan’a nefretin tavan yaptığı bir dönemde, aynı rahatlıkla kabul etmek, analizci akıllar için pek mümkün değildir. Çünkü İncenin peşinde, yeni bir umut lideri arayışıyla doluşan milyonlar, bunun en şaşmaz göstergesiydi. Ne ki basın konuşmasında Erdoğan’a, ‘partinin değil 81 milyonun Cumhurbaşkanı ol’ derken verdiği mesaj, yine milyonların kalbinde yerini buldu.

            Peki, bundan sonra ne mi olur? BOP Projesi artık ülkemizde yavaş yavaş; ama emin adımlarla işlemeye başlar. Ufak Meclis içi uyarlamalardan sonra da zemin hazırdır artık. Yani ABD güdümlü Kanallarda seçim ambiyansı ve HDP bölgesi bağlamında önce Güneydoğu’muz boyanmaya başlar. Bu İsrail Kürdistan’ının ön hazırlığıdır. Yani gözler yoluyla beyinler önceden programlanmaya başlanır. Çünkü arkasından da aslında Kürtleri prensipte hiç alakadar etmeyen İsrail/ABD/İngiltere Kürdistanı, meclisteki ayakları ve tek adamları aracılığı ile oluşturulacaktır.

            Daha bitmedi. Arkasından da ülkenin federatif devletçiklere ayrışması da gündeme gelecektir emin adımlarla. Siz artık oluşacak sanal üst manda Devletinin adına, federal İslam Cumhuriyeti ya da neyse deyin, fark etmeyecektir nasıl olsa. Ee ondan sonra da yine yazıp çizmeye, gönlümüzü eğlendirmeye devam ederiz herhalde birlikte. İyi bilinsin ki BOP Projesi bitmeden Erdoğan’ı emekli etmez bu herifler. Çünkü ondan daha uygununu bulamazlar ülkemizde.

            Ne var ki, bütün bunlara rağmen yine de Türk Milletinin ne yapacağı, ne kadar tahammül edeceği, ne zaman bıçağın kemiğine dayanacağı, bu bağlamda atılacak ilk yanlış adıma bağlıdır. İnanın ki hepsi de bunun bilincinde ve korkusundadır.

            Öyle ki yeni bir seçim de beklemez bu milletin artık patlayan damarı. Bunu çözmek için de yine milletin Cumhurbaşkanı yaftası altında Erdoğan’ı kullanacaklar ve atılacak her adımın Milli Birlik ittifakı içinde atılmasını sağlamak üzere onu muhalefetle bir milli ittifaka zorlayacaklardır. Ondan sonra ise ne şiş ne de kebap yanmış olacaktır emperyalist için her zamanki gibi yine.

                                                                       Serendip Altındal



23 Haziran 2018 Cumartesi

İNCE MALTEPEYE İNİNCE..





            Görseli izledikçe, Cumhurbaşkanı adayı İnce’nin kampanya boyunca çektiği sıkıntıları daha iyi anlayacak, programın nasıl sabote edildiğini siz de birlikte yaşayacaksınız. Sadece HALK TV den izlenebilen bu muhteşem miting, bilin ki yarın tarihe de aynı ihtişamı ile yansıyacaktır. Varsın Devletin Kanalı olan TRT bile nakletmesin.

            Umalım ki Milletin, bizatihi tercihini de yansıtan bu ihtişam, fiyasko liderler peşinde yol almış ve hala da kendi egoları için yaşayan bu tip liderlerle birlikte yürümek isteyenlerin de kafalarına dank etmiş, gözlerini açmış ve kendi geleceklerinin de liderleriyle birlikte nasıl kararacağını artık idrak etmiş olsunlar. O halde 24 Haziran da onların da akıllarını kullanmamaları için hiçbir sebep kalmamış demektir.

            Maltepe mitingini de gördükten sonra, bir kere daha anladık. Ki yakın ve uzak tarihte hiç kimsenin böylesi (5 Milyon) izleyici kitlesini tek başına toplayamadığını ve bu tespit ise milletin, İnce’nin şahsında aynı bağlamda, 16 yılın bıkkın, bezgin, küskün ve çakma lider yorgunu bir toplum olarak hasretle özlediği lider imajını da görmüş olduğunun göstergesiydi…

                                                                       Serendip Altındal



19 Haziran 2018 Salı

VAR OL..


            Tansu Çiller’in AKP’nin Yenikapı mitinginde arzı endamı, yaşam kültü olmuş misyonu itibarıyla doğruydu; ama bunu yaparken de milli şuur maskaralığına sığınması güldürücüydü doğrusu. Çünkü kendisi bizatihi bir ABD vatandaşı ve mandacısı olarak Türk Milletinin karşısında MİLLİ sözü edecek bir konumda, dün de olmadığı gibi bundan sonra da asla olamayacaktır. Ve o da sonunda diğerleri gibi ABD ye sığınmak zorunda kalacaktır.

            Elbette kendisi gibi ABD desteğiyle lider olmuş bir Erdoğan’a destek vereceği hatta vermek zorunda olduğu bekleniyordu. Netice de ABD de yeni ticari haklar elde edebilmesi için Erdoğan sultasını uzatma yolunda kendisinden daha aktif olması istenmişti muhtemelen.

            Ne ki öyle veya böyle bu epikürist ABD yandaşlığının milli şuurla uzaktan bile alakası olmadığının, ikisi de hala farkında değil veya farkında olmak da istemiyorlar. Çiller gerçekte, anti millî bir sözleşmeye destek vermek zorundayım deseydi, doğrucu olduğu için kendisini alkışlamak bile akla gelebilirdi hâlbuki. Bu nedenle son treni de kaçırmıştır artık.

            Neyse ki bugün 16 yılın AKP İktidarı döneminde Çillerlere, Özallara bile rahmet okutan o kadar yandaş Bürokrat, besleme yarı aydın, kamu görevlisi ve şirket sahibi, ticaret erbabı oluştu ki bu ülkede evlere şenlik. Gidenler bile gölgede kaldı, çoktan unutuldular artık. Belki de Çiller de bunu fark ettiğinden kendisini hatırlatmaya kalkmıştır, kim bilir. Ne ki bu çabası da boşunadır. Çünkü ABD,  yıpranmış, metal yorgunu eski toplarından artık medet umulamayacağının farkındadır kuşkusuz.

Ayrıca AKP ile MHP gibi milli ilkelerini kaybetmiş iki parti arasındaki ittifak, ortak bir iktidar birliği kurmaktan başka da bir anlam taşımaz. Yani bunun milli olmakla, aralarındaki menfaat ortaklığı dışında, en küçük bir alakası bile yoktur.

           
            Türkiye’nin AKP ile tavan yapan bilhassa da devasa boyutlara ulaşan ekonomik sorunları, galvanizi dökülmüş, pas tutmuş metal yorgunlarıyla bundan böyle asla egale edilemez. Bu husus gün gibi ortadayken Erdoğan’ın başını çektiği AKP siyasileri, eskiden de atıp, hiç olmazsa arada bir tutuyorken, şimdi devamlı atıyor; ama hiç tutamıyor olduklarını bile hala kabul edemiyorlar maalesef. Oysa çoktan ellerini siyasadan çekip, bir kenarda tespihlerini çekerek kaderlerine razı olmaları gerekiyor aslında.

            Lakin reislerinin beyanlarından anlaşıldığı üzere, halen pisliğe batmış parmaklarıyla, sandıkları manipüle etmeye kadar ulaşan yeni çözümler aramaya çalışıyorlar. Bu bağlamda AKP’nin girişeceği her teşebbüs, seçmen tarafında menfi değer kazanacaktır artık. Ve seçimlerden önce de, ikinci bir ‘evet’ e dönüştürülecek ‘hayır’ algısı seçmende oluşacağından, bu durum İktidar Partisini daha da büyük kayıplara uğratacaktır. Bu hususun anlaşılmasında yarar vardır. Belki de böylelikle suç dosyalarını daha fazla şişirmemiş olurlar en azından.
           
            Seçim arifesinde ABD ile ikili gizli bir protokol gereği araya sıkıştırılacak bir Menbiç Harekâtının, açık ara AKP sultasını İktidarda tutmayı amaçlayan bir ABD/İsrail/İngiltere sacayağı projesi olduğu ortada iken, bunun Erdoğan’ın artı hanesine yazılacağını ummak ve hele de bunu bu saatten sonra hedef kitleye yedirmeye kalkmak; ahmaklığın ileri seviyesi olacaktır. 

            Ne ki emperyalist sarkaçlardan bu da beklenmeli, buna da hazırlıklı olunmalıdır. Trump sahtekârı! Ulan kendin gibi deyyusa mı sarıyorsun yüce Türk Milletini? O halde sende alırsın 24 Haziran da eline, ananın Opera dürbününü.  

            Bana gelince: Cumhurbaşkanlığı reyimi, altı ok imanı nedeniyle Muharrem İnce’ye, Parti reyimi ise aynı imanla, temeli sağlam, yalnız cephesi biraz hasara uğramış; lakin sihirli Kemalist dokunuşlarla rotasyondan geçirileceğine itikadım olan Cumhuriyet Halk Partisine kullanacağım.

           
            İnce’nin herhangi bir TV Kanalında ki açık oturum davetine; Erdoğan’ın ‘üstümüzden reyting sağlayacak’ mugalatası, Rahmetli Levent Kırca yaşıyor olsaydı kesin bir güldürü parodisi haline dönüşürdü. Ne ki İnce’nin ‘Hava raporları bile senden fazla reyting sağlıyor’ cevabını da yadsımak, haksızlık olur kendisine. Çünkü bu durumda, aklın yolu bir olduğundan ‘benimle buluşursan aslında senin reytingin artar’ cevabını da vermiş olduğu kendiliğinden akla gelecektir şüphesiz.

            Hele de ‘ilk turda İnce kazanacak’ tespitinin sahibi ve bugüne kadar hiç yanılmamış istatistikçi Hakan Bayrakçı’nın bu açıklamasından sonra hemen tutuklanması,  Erdoğan ve ekibinin nasıl bir deprem altında olduklarının da göstergesiydi. Seçmenin de boğazından geçmeyecek olan bu AKP lokmasını, iki bardak suyla bile yutamayacağı açıktır herhalde.

           
            Özgürlüğün; fikrini savunmamak, doğruyu aramamak, sahtekâr ve yalancıya destek olmak, suçluya adalet dağıtmak olarak anlam kazandığı bugünlerde, temize çıkmanın ve kirli elleri yıkamanın tek yolunun, doğru oy kullanmak olacağı, inanıyorum ki vatandaşım tarafından da özümsenmiştir artık.

            Aynı bağlamda, seçim sonrası oluşturulacak AKP den arınmış ve milli şuurda güven verecek bir Hükümetin, ekonomik dar boğazdan çıkması için, ihtiyacı olabilecek uygun vadeli krediyi alabileceği, antiemperyalist kulvardaki Devletleri sıralamaya bilmem gerek var mı? Her ne kadar mandacıları ve hempalarını sükûtu hayale uğratacak olsak da emperyalist kanat dan da sayısız arzların olacağını tahmin edebiliyoruz; ama değil mi? Yani gelecek yeni Hükümetin bu konuda bir zorluğu olmayacak. Yeterki milli olsun ve güven versin.

            Seçim güvenliğine gelince: Bilgi İşlem Uzmanı olduğum halde İktidar Partisinin kontrolündeki bir bilgisayarlı sayıma ve paylaşıma asla güvenemiyorum. Şimdi teknik izahata girmeyelim. Yalnız bilelim ki seçim güvenliğinin tek çıkış yolu, sandıklar manuel sayıldıktan sonra tutanakların bilgisayardan önce muhalefet sayım merkezlerine ulaştırılmasının sağlanmasıdır. İktidar da bunu bildiği için, sandık başlarını ele geçirmek istiyor ya zaten.

İşte bunun dışında bir güvenlik, söz konusu bile olamaz. Yani tutanaklar önce ana bilgisayara ulaşırsa, eskiden olduğu gibi yine tren kaçar haberiniz olsun dostlar. Siz istediğiniz kadar tutanaklarla sonuçlar birbirini tutmuyor deyip durun ondan sonra. Referandum sonuçlarını, boşuna kürek çektiğiniz YSK düzeneğini sakın ola unutmayın. Aman yine aynısı olmasın!

            Seçim şartlarının ve kampanyalarının diğer adaylar lehine hiç de adil olmayan görüntülerine bakınca ve her şey lehine olduğu halde, ne hikmetse yine de ‘Allah kimseyi Erdoğan’ın durumuna düşürmesin’ demek geliyor içimden…


                        VAR OL

                        Aryan diyarı
                        Kıpçak yöresinden
                        Ön Türk Destanları yaşamış
                        Tarihi Karadeniz’den
                        Rüzgârıyla esiyor
                        Geleceğin dostu
                        Öğretmen Muharrem
                        Ülke sathında çoğalan bir sessiz gürültüyle
                        İnce ince
                        Gırtlağına kadar battığın borç batağında
                        Yaşamadın mı kahrını 16 yıldır yeterince
                        Ve aşını, işini, sağlığını yitirince
                        Artık varmış olmalısın ortak bilince
                        Haydi, bakalım o zaman
                        Kutlu ol, mutlu ol, var ol!
                        Ama 24 Haziran da gönlünce…

                                                                       Serendip Altındal



11 Haziran 2018 Pazartesi

SORULAR..


            Aslında AKP bileşkesinde HDP den de kurtulmak zorundadır ki Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti asli varlığı ile baş başa kalabilsin. Çünkü HDP gerçekte AKP ile bünyemize bulaşan ve bağışıklık sistemimizi dumura uğratacak olan bulaşıcı bir emperyalist hastalığıdır. Dolayısıyla da birlikte tedavi edilmelidir.

            HDP’nin meclise bilhassa da sokulmak istenmesi, başından itibaren bir emperyalist projesiydi ve bu da AKP ile gerçekleşti. Ne ki bu itibarla da kendisiyle birlikte HDP den de kurtulmak, ülkemiz için artık vazgeçilemez bağımsız Kemalist bir Cumhuriyet projesi haline de geldi. Çünkü herkesten önce de, yeniden huzurlarının ve milli güvenliklerinin sağlanması bağlamında, Kürt (Türkmen) vatandaşlarımızın buna ihtiyacı çok daha fazladır.

Çünkü HDP’nin de tıpkı içimizdeki bazı fonlanmış STK’lar gibi Federasyonlaşma aracı olarak bir emperyalist piyonu olduğu tartışılmaz bir vakıadır. Ne var ki HDP, besleme STK’lar dan da öte zararlıdır. Çünkü doğrudan Cumhuriyet Kurmayının içine sinsice sokulacak ve Demokrasi varsılında herkes uykudayken sinsice sokacak bir Kobra yılanı gibi tehlikeli ve güvenilemezdir.

            Ayrıca bakın bunların Parti temsilcilerine, ateşli yandaşlarına, bunların hangisine Kürt temsilcisi diyebilirsiniz? Hepsi de Dolar fonlarıyla şişirilmiş ve ipleri emperyalistin elinde olan sahne kuklalarıdır aslında. Bunlarla mı bağımsız(!) büyük Kürdistan kurulacakmış. On binlerce yılların koca Türk tarihi bugün bile bu kadar bağımsızlık uğraşı verebiliyorsa, neyin Kürdi(stan)ıdır bu, sokak köpekleri bile gülüyor bu masala ve bu masala inananlara.

Başta Dünyayı sömürge yapmaya ve önce de Osmanlı’dan kurtulmaya kalkan İngiliz mandacıları bu masala el atmıştı. 2. Dünya harbinden sonra da yeni harp zengini ABD kalanı devraldı onlardan. Ha bir de emperyalistin şimdi Ortadoğu kalesi olan Siyonist İsrail ayağı sokuldu araya sonradan. İşte asıl hikâye de budur. Şimdi akıllı olun da sizi de aç karnınızla uyutmasınlar diğerleri gibi.

            Burada soru şudur. Yoksa yüce Türkiye Cumhuriyeti şemsiyesi altında ebediyen var kalabilecek şanlı Türk Ulusu, acaba Şeytani katkılardan bağımsız bir milli ittifak kuramayacak çaresizlik içinde midir ki ben hiç sanmıyorum böyle olduğunu. Çünkü bir avuç Türk’ün bile bir milli ittifak oluşturmaya muktedir olduğunu çok iyi bilenlerdenimdir. Tarih de bunu defalarca teyit eder esasen.

Siz bakmayın çakma istatistik verilerine, sanal hesap oyunlarına, bunlar emperyalist manipülasyonlarıdır. Çünkü Bilgisayarın başına oturan programcı, canı ne istiyorsa, neyi nasıl görmek istiyorsa veya kim ödüyorsa onun istediğini alır bilgisayardan. Yani programcılık aslında bir yeminli mutemetliktir. Kurumun bütün değerlerini emanet edeceği eleman, her şeyden önce de güven insanı olmak zorundadır. Hele de yılların ötesinde yurt dışında ve içinde uzmanlık alanım olduğundan, bu konuda bana hiç itiraz etmeyin!


            Bilmeniz gereken sadece, Türkiye Cumhuriyetinin asal vatandaşları olan Kürt/Türkmen kardeşlerimizin, yüce Türk birliğinden ayrılmalarının, aslında kendi sonları demek olacağının da fazlasıyla bilincinde olarak, böylesi ajan provokatörlere asla itibar etmedikleri ve bundan sonra da etmeyecek olduklarıdır.  Hoş bunu onları kullanan emperyalist odaklar da Domuz gibi bilirler ya! Ne ki silahla üstümüze gelemeyeceklerinden, ellerinden gelen de ancak bu derneklerle sağladıklarını sandıkları ayrımcılıktır işte.

            O halde seçimlere doğru neyin istatistiğidir bu önümüze temcit pilavı gibi tekrar tekrar sürülenler. Geçiniz bunları, hiç birine itibar etmeyin, siz de neyi nasıl görmek istiyorsanız öyle davranın, yani kalbinizin ve mantığınızın ışığında yürüyerek oyunuzu kullanın. Seçimden beklenen de budur işte.

Seçmenin bir elini kafasına diğerini de kalbine bastırarak, sadece kendisi için değil; ama çocuklarıyla, torunları dâhil, tüm gelecek nesilleri ve onların milli kimlikleri için de rey vermek zorunda olduğunun bilincinde olması yeterlidir. Ve emperyalist sever dernekleri ve tetikçileriyle de en ufak bir ilişkisinin olmaması varsa da ilişiğini tek taraflı bitirmesi gerekmektedir. İşte hepsi de budur sadece.

           
            Akşener’in bir Kanalda ki canlı yayında belirttiği; askeri okulların biran önce tekrar açılması ve Parlamenter Meclise geri dönülmesi önerilerinin, kendisiyle konuşan seçmenlerin ana talepleri olduğunu, neden gerçek istatistik verileri olarak almıyorsunuz da, sanal verilere itibar ediyorsunuz. Ve burada Milli Meclise dönülmesini ısrarla talep eden millet, kuşkusuz ki içinde ileride bölücü, öncesinde federatif unsurların da yer alacağı bir meclisi aklına bile getirmemiştir elbette.

            Çünkü Akşener’in özellikle ifade ettiği gibi OHAL, KHK ve adaletsizliklerden artık bunalan milletin, tek adam rejimine dur diyecek Parlamenter Sisteme ne zaman dönüleceği sözünü ısrarla duymak istemesi, ortak akla da işaret ettiğinden asla boşuna değildir ve kesinlikle yadsınmamalıdır. Şimdi bu da üstünde durman gereken gerçek bir veri değil midir? Ey istatistikçi!

Ve hiç unutulmamalıdır ki bu ortak talep seçmenin aslında o mecliste yabancı unsurlar görmek istemediğinin de en açık ve saf göstergesidir. Ayrıca aynı görüş Referandumda YSK kararı ile ‘evet’ yapılan ‘hayır’ ekseriyetiyle de özdeştir. Sayın istatistikçi(!) alınması gereken gerçek veriler bunlardır işte. Halk fazla hesaptan anlamaz, istediğini çok açık ve basit ifade eder. Biz söylemiş olalım da.


            Bu arada Akşener, bir adama verilen bu kadar güç her siyasiyi baştan çıkartır da diyerek, bu durumun yanlışlığına dikkat çekmiştir. Şimdi bu tespit vatandaşın ortak görüşü de olduğundan, alınması gereken verilere dâhil edilmelidir. Aslında bize göre de, böyle bir güce meyil nasıl da; özünde Şeytan/Tanrı olan insanoğlunu temsil etmez, onu baştan çıkartmaz.

Sadece bu neden bile milletin anayasal hakkıyla, kontrolü elinde tutacağı Cumhuriyet rejiminin, siyasi sistemlerin en adili ve güveniliri olduğunu ortaya koymaz mı? Bu rejimi öngören yüce Atatürk’ün, bugüne kadar sadece Türk milletinin değil; ama her milletin de başına gelebilecek en isabetli ve ileri görüşlü bir lider olduğunu da bir kere daha kayda geçirmez mi?


            Akşener’in canlı yayına çıktığı Kanal da kendisine soruları tevcih eden karışık renkli moderatörün, ısrarla kendisinden çözüm (aslı özerklik) konusunda almak istediği cevaba tepkisi, bana göre yetersizdi. Lakin bunu kadınlık zarafetine vermek gerekir diye düşündüm. İnce’ye kalsa herhalde, ancak mecliste cevap verilmesi, çözüm aranması gereken bu soruyu bana böylesi bir ısrarla sormanın anlamı nedir diyerek; yoksa sende bir Dolar fonuna mı dâhilsin arkadaş mealinde bir soru daha yöneltirdi karşısındakine muhtemelen diye, düşünmeden edemedim...

                                                                       Serendip Altındal



4 Haziran 2018 Pazartesi

VARLIK..


            Ne oldu? Yoksa iyi olduğu söylenen Baykal’ın yoğun bakım bahanesiyle alelacele ve tam da seçim arifesinde, siyasa arenasından çekilmesi ve etkisiz hale getirilmesi başka bir nedene mi dayanıyor acaba? Veya bu defa yeni bir videosuz(!) kumpasla mı karşı karşıyayız yoksa. Ve bunun nedeni de CHP seçim bildirgesiyle de açıklık kazanan, bölücü Kürt Federasyonuna doğru yol alış olabilir mi acaba? Çünkü böyle bir kurguya, tanıdığımız ve kurucu CHP’nin eski Başkanı olan Baykal’ın asla imza atmayacağı tartışılamaz bile.

            Cumhurbaşkanı Erdoğan hala işin farkında değil. Oysa aynaya bakıp kendisine şu soruları sormalıdır. ‘Yahu ben bu ülkenin başına neden böylesi bir emperyal amaç ve destekle getirildim. Nedir bendeki keramet veya nedir benden gerçekte beklenen’. Belki de cevaplarını bilip de üstünden atladığı; lakin üstünde durması elzem olan bu soruların açık cevaplarını da kendisine vermesi gerekmektedir.

Zira kendisini de aldattığı intibaını vermektedir zaman zaman. Çünkü hiçbir insanoğlu bu kadar duyarsız olamaz. ABD televizyonunda ki siyahi gazetecinin sorularına da, ‘soru soranın adamlığına bakarız’ mealinde bir bilgiçlikle söze başlarken, kendi adamlığını tekzip ettiğinin de farkına varamayan koca Türkiye Cumhurbaşkanının aslında veremediği cevaplara bakınca, emekli ve ahde vefa sahibi bir vatandaş olarak kendi kaderime esef ettim doğrusu.


            Barbarlık konusunda senaryo üzerine senaryo yazan, başrolleri bizatihi kendisi oynarken, yan rolleri de içimizdeki maaşlı figüranlarına oynatan emperyalist vahşi Batı; bize barbar deme hakkını elinde tutmak için, kendi barbarlığını çakma insan hakları beyannameleri arkasına gizleyerek, sütten çıkmış ak kaşık ayaklarına yattı bugüne kadar hep. Ne ki şimdi bin bir surat maskeleri düştü, oyun da bitti. Yani gardırobunda başka da maske kalmadı artık.

            Hâlbuki biz oyunu açık oynar, kurallara da uyarız. Yiğidin malı hep meydanda değil midir zaten. Çünkü adil, dürüst ve alnı açık olduğundan, hiçbir şeyden korkusu yoktur ve dolayısıyla özgüveni de beton gibidir. Ne zaman adamı asacağımızı, keseceğimizi de iyi biliriz. İşin doğrusu da budur aslında. O halde bırakalım şimdi güçlü olanın veya kendisini öyle sananın asla inanmadığı insan haklarını falan, filan.

            Doğrusu derken; tıpkı Cumhuriyet tarihinin ilk suikastının kurbanı olan Trabzon Vekili Şükrü Kaya’nın katili olan Topal Osman’ın, önce kellesinin kesilerek öldürülmesinden sonra, kendisini idama mahkûm eden Mahkemenin kararına da uyularak, başsız gövdesi mezarından çıkartılıp, ibret için bir ağaca asılıarak sallandırıldığı gibi. Burada vicdan yanlış yerdedir artık. Gerçek vicdan ise bu döngüyü sağlayan adalettir.

            Sözün özü: Yani milyonlarca insanı kişisel hırs, ihtiras ve menfaatleri bağlamında telef edip, evlerinden yurtlarından ederek, onları kendi topraklarından kovarak muhacir yapanlar barbar olmuyor da, doğru olanı uygulayan, yüce tarihinde her zaman adalet, erdem ve vicdan sahibi olmuş Türkler mi barbar oluyor şimdi. İşte bu barbarların Türklere duydukları kin ve nefretin asıl sebebi ise, kıskançlığın da ötesinde, Türklerin anaları olarak gördükleri vatan topraklarının, onları yok etmeden asla alınamayacak olduğunu, tecrübeyle iyi öğrenmiş olmalarında aranmalıdır. 

           
Çevredeki eleştirisel esintileri koklayıp yörüngesini akıllıca ayarlayan, hiçbir etki, tepki, ters akıntı ve algı operasyonuna kapılmadan sadece altı ok bağlarının düğümlerini tekrar sıkan, değiştirilemez kurucu Cumhuriyet Anayasasının asal değerlerine dönen veya sadık kalan bir Kılıçdaroğlu; inanıyorum ki kendisine karşı bölücü, yıkıcı, anti milli serzenişleriyle Erdoğan’ın yolunu açmaya çalışan çevrelere de ileride özenle anılacak tarihi bir cevap vermiş ve gerçek bir CHP lideri olarak da belgesel tarihe geçmiş olacaktır. Bunun böyle olmasını, aslında bütün değerleriyle Türkiye Cumhuriyetini temsil eden Kemalist CHP seçmeni, bilin ki bütün kalbiyle arzu ediyor. Tarihe mal olan onurları ise satın alacak herhangi bir değer henüz yaratılmamıştır.

Rauf Orbay’ın, itilaf Devletlerine boğazların işgaliyle birlikte ağır tavizler verdiğimiz Mondros Mütarekesinden sonra, bunu bir başarı olarak gösterip; ‘İngilizler güvenilir dosttur’ demesinden itibaren yaşadıklarımız, işte bugünkü halimizle de benzerlikler çağrıştırıyor. Bir oturup bin defa düşünülmesi gereken güven kelimesini bugün aynı rahatlıkla kullanarak aynı şeyleri ABD için söyleyenlere, ‘ABD’den hiç dost olabilir mi’ diye nasıl sormayalım şimdi.

O dönemde millet, emperyal işgaline evet; ama Yunan işgaline hayır deme gafletindeydi. Bugün ABD ve İngiliz dostumuzdur diyenler de aynı gaflet ve delalet içindedirler işte. Ne ki aslında bunu onlara söyleten arkalarında ki Dolar fonlarıdır.  Hoş o zaman, bugün su gibi akan Dolar da yoktu ortada. Hele ilk Cumhuriyet yıllarında 1 Dolar için 80 kuruş ödüyordu bu millet. Hey gidi hey. Ne günlermiş onlar. Bugün ise günde 24 saat para basan ve paradan para kazanan; ama kapanış saatini bekleyen bir ABD ve beslemeleri var bu dünyada şimdilik.

Cumhuriyet tarihine daldığınızda, Atatürk’ün en yakın çevresindeki ihaneti ya da fikir ayrılıklarını tanıdıktan sonra yüce Atatürk’ün, renklerine bakmadan, tüm emperyalist işgaline karşı bu dağınık ve kafası karıştırılmış milleti nasıl bir milli mücadeleye ikna edebildiğini anlayınca, ona saygınız bir kat daha artıyor. Ve bu ürkütücü, fırtınalı tarih denizinden yine Atatürk can yeleğine sarınarak satha çıkabiliyor, nefes alabiliyorsunuz ancak.

Bu kutsal vatanda engelsiz nefes almaya da devam etmek istiyorsak, Cindoruk’un tabiriyle 24 Haziranda ki aslı tamam veya devam nitelikli bir referandum olacak; ama seçim yaftalı milli buluşmada ve sandık başında ailece reylerimizi milli müktesebatımız bağlamında kullanmak zorunda olduğumuzu da bilmeliyiz.


Varlık deniyor ya hani zenginliği de betimleyen! ABD dünyanın en zengin ülkesi kabul ediliyor. İyi de bunun o ülkenin küçük bir azınlığı dışında kalan büyük kesime bir faydası var mı? Ekonomi de yoksulluk faktörü olarak da kabul edilen Gini katsayısı en yüksek ülke değil mi? Yani zengin bir azınlık ile geri kalan ülke vatandaşları arasında ki GSMH dağılımı normal vatandaş için kazanç payı en düşük olan ülke değil mi? Kalkınmış ülkeler kulvarında bütün zenginliğine rağmen bakıma muhtaçların sayısı en yüksek olan ülke değil mi?

Oysa bugünkü 16 yılın AKP ezikliğinde tepe sersemine dönmüş Türkiye’mizde ki muhtaç sayısı, ABD dekinden de yüksek iken; varoşlarda, dehliz, tünel ve metrolarda bir köşeye büzülüp üstüne bulduğu eski gazeteleri, paçavraları, ambalaj kartonlarını örterek ısınmaya çalışan insan faktörünün neden ABD de olduğu kadar fazla olmadığına gelince; bu sorunun cevabını Türk insanının vicdanı ve ahlak yapısında aramak lazımdır.

Çünkü Türk Milleti genelde aile çevresindeki bakıma muhtaç insanlarını da kendi durumuna bakmadan koruma altına alır, sıcak yatak verir, onlarla da ekmeğini paylaşır da ondan. İşte ve dolayısıyla da bizdeki bakıma muhtaçların Batıda ki bilhassa da ABD de ki kadar fazlaca ortalıkta gözükmüyor olması, bizi sakın aldatmasın. Belki onlardan daha fakiriz; ama herhalde onlardan çok daha zenginizdir kim bilir...

                                                                       Serendip Altındal