30 Haziran 2015 Salı

ÇIKIŞ YOLU..




ÇIKIŞ YOLU!..  <--


            Biz içerde Hükümet telaşı içinde, sanal gündemden gündeme hoplatılıp dururken; IŞİD, ISIL vs. yaftalı yeni Haçlı ordusu kapımıza gelip dayandı. Ortadoğu hizaya sokulunca sıra bize de gelecek, haberimiz var mı acaba?

            O halde ÇIKIŞ YOLUMUZ ne olmalıdır. Şayet yukarda ki görseli izlerseniz, cevabını sizde bileceksiniz demektir artık…
            

            Komşumu soyan hırsız şayet benim kapımın önünde de dolaşmaya başlamışsa; artık gırtlağına yapışma zamanım gelmiş demektir. Diğer komşularım ise, Türk ve Allah’ın askeri olduğum için, tarihi misyonum gereği önce de bana güvendiklerinden, kendilerine de liderlik etmem adına, benim ne yapacağımı bekliyorlardır aslında. Ne yapalım adımız Türk, herkesi buna alıştırdık ve bu özelliğimiz de artık fıtratımız oldu. Bu bağlamda da durum her şeyden önce kendi milli meselemiz olmuştur artık. Ve bu mesele de kurulacak geçici bir milli Hükümetle, çok acilen yine kendi tarafımızdan çözülmek zorundadır.

            AB&D mafyası Ortadoğu’muzda son kozunu oynamaktadır artık. Çünkü işleri bitmek üzeredir ve hiç unutmasınlar ki ölüm çaresizliğinde ki kuzgunun, bu âlemdeki son lokması olacak da en son adamdır Türkoğlu. Bilmem anlatabildim mi? Yeni İsrail’miş, Ermenistan’mış, Kürdistanmış geçiniz, bırakın bunları, önce Türk’den vize almışlar mı bakalım. Bu metalarını hem de onun sergisinde pazarlayabilmek için.

Vatan Partisini, milli duyarlılığı adına kutlarken, bütün partilerle acilen bir milli Hükümet kurmaya hazır olduğu açık çağrısının, tüm partiler tarafından da ciddiye alınması ve köprüden önceki son çıkış olarak benimsenmesi, şiddetle tavsiye olunur. 13 yıldır köylerin, Toki balonuyla metropollere pompalanması, sadece peş peşe açılan AVM’ lere kredi kartlı yeni müşteriler yaratmak için mi yapıldı sanıyorsunuz. Üstüne de, bölgemizde ki kargaşa sonunda 5 milyona yakın zorunlu göçmenin içimize kakılması, nedensiz mi yapıldı acaba?


Ana baba günleri yeniden geldiğinde, bir zamanlar İstiklal Harbinin Kuvayı milliyesi olan köylüden, bugün esinti bile yok. Yoksa onların televizyonlarında izlemekte oldukları ninni dizilerini, kahve sohbetlerini bırakıp da topraklarını savunmaya koşacaklarını mı bekliyorsunuz. Daha çok beklersiniz. Emperyalistin, içimizde AKP’li 13 yılda oluşturduğu sistematiğin ve ektiği tohumların, şimdi hasat vakti gelmiştir artık kendisi hesabına. İşte şimdi de bunu yaşamaya başladık aslında.

Varsa da yoksa da yine MEHMET değil mi? Yani çoğunluğu AKP sıçmanı olurken geri kalanı da bildiğiniz gibi ‘Al Allahım emanetini’ görüntüsünde. Ne var ki bu memleketin öz evladı olan kuvayı milli öz yine mevcut. Pekiyi kim lider olacak bu insanlara. Var mı aranızda Atatürk hamurundan öyle bir yiğit, paşalar, siyasiler…


            Şayet son sözü ordunun söylemesi bekleniyorsa; bunun adı da DARBE olur. Pekiyi buna da hazırmısınız beyler, paşalar, hanımlar. Yettiniz gayrı, milletin sabrı kalmadı artık. Birilerinin seçim telaşı ve provokasyonlarının arkasına saklanarak kendinizi de kurtaramazsınız bu milletten, bilesiniz. Türkiye meselesi, bütün partilerin, Hükümetlerin ve kişisel tüm ferdi menfaatlerin üstünde, ortak meselemizdir. Çünkü sığınacak başka da vatanımız ve gururla taşıyacağımız başka da bir Ulusal kimliğimiz yoktur. Yani vatanımız kanımızın da üstündedir. Bunu da asla unutmayalım…

            Şimdi bizi ‘cambaza bak’ gündemlerine odaklayanlar, bu arada sessiz ve derinden, altımızdan VATAN halımızı, bize çaktırmadan sıyırmaya kalkıyorlar. Karşınızda asker üniformalı düşman da aramayın, bulamazsınız. Emperyalistin ordu eskilerinden ve özel militanlarından oluşan profesyonel askerler var şimdi karşımızda. Çünkü Anadolu’muzda askerleriyle karşımızda duramayacaklarını ve şayet buna teşebbüs ederlerse, kendi sonlarını daha da çabuk getireceklerini de çok iyi bildikleri için, askeri bir cephe açmaya cesaret edemezler. Bu bağlamda da, yukarda ki görselde izleyeceğiniz Beyazıt Paşa’nın mükemmel sunusu, ihtiyacımız olan bütün kaynağı fazlasıyla ortaya koyuyor aslında.


Ve iş bu noktaya geldiğine göre de, biz yine delikanlı gibi askeri güçlerimizle ve milli üniformalarımızla duracağız bu ipsiz hergelelerin karşısında. Çünkü Türk’ün malı her zaman meydandadır. Hoş bunun böyle olduğunu kendileri de, domuz gibi bilirler ya aslında. Ve böylece de konu şimdi hepimizin VATANI olan Türkiye Cumhuriyeti olmuşsa, gerisi de lafı güzaftır artık. O halde derhal UYANALIM… 

Serendip Altındal

24 Haziran 2015 Çarşamba

YUH OLSUN..


            Coni parmağını gözünüze soka soka, Ermeni Diasporası Kaleşnikof HDP ile birlikte, bir de Apo’nun yeğenini bile sayelerinizde mecliste başköşeye oturttu ya, artık hep birlikte müsait yanlarınıza kına yakabilirsiniz. Burçak küspesi kılığıyla, yüce Atatürk’ün meclisinde alayınıza tepeden bakıyor. Başta da sizler olmak üzere, çok muhterem kimlikleriniz sayesinde de aziz milletimizi bile adamdan saymıyor kadın.

            Nerede görev aldığının bile farkında değil ya da farkında olmak istemiyor ve hepinize birden “yerseniz” diyor. Yuh olsun ervahınıza. Uyanın ulan artık. Okyanus Mafyasına böylesine, dibinize kadar teslim mi oldunuz. Utanmaz, arlanmazlar. Yetmedi ki, sonunda HDP yaftası altındaki Ermeni diasporasının da kucağına hep birlikte oturdunuz. Kolay gelsin bundan sonra sizlere artık. Aşağıda ki adresi tıklayın bir zahmet. Allahtan Hallaçoğlu gibi yiğitleri de var bu milletin.

           
            Hele de temsil ettiğinizi iddia ettiğiniz bu Ulus, yüce Atatürk gibi daha önce dünyanın görmediği bir liderin şerefli Türk Ulusu ise, bir değil on bin defa yuh olsun ervahınıza. Sayelerinizde ‘ne kalıpsız adamlar’ da olduk dünya indinde artık. Sonra da Türk’üz, doğruyuz, çalışkanız vb. hasssss….tir. 

Utanmadan hala o kalıplarla ortalıkta dolaşıyor musunuz? Bırakın artık bu işleri, çekin gidin başka diyarlara. Bilin ki bu ulus büyük hicap duyuyor omurgasız kişiliklerinizden. Yettiniz garı, daha fazla da yüz karamız olmayın. Ya da bırakın birbirinizle dalaşmayı da, 60 a 40 avantajınızla koalisyon ağırlığınızı kurun. Hazır fırsatı yakalamışken de, çekin AKP’yi 13 yılın vurgunlarının açık hesabına ve aynı bağlamda da müşterek kimlik sorunlarınızı, asgariye taşıyın iç olmazsa.  

Hele Bonzai gibi köşe putu olmuş Bahçeli ve diğerleriniz ne işe yararsınız. Sahiden bir Türk kimliği taşıyor musunuz? Yoksa bizi mi kafaya alıyorsunuz. Ya siz askerler, sizler de sahiden yaşıyor musunuz? Yoksa şerefli asker ocağımız da birinin dediği gibi gerçekten yan gelip yatanlar tekkesi mi oldu. Yani adam haklı mı çıkacak o zaman. Yoksa sizler de kimliksiz Suriyeliler gibi vatanı terke mi hazırlanıyorsunuz. O zaman çekin gidin biran evvel de, belki kıçlarınızı kurtarırsınız kendi korkularınızdan.


Ne var ki şerefli Türk Ulusunun geride kalan yiğitleri, vatan borçlarını, her zaman olduğu gibi gerektiğinde, asil kanlarıyla ödeyeceklerdir; ama Türk’le alıp veremediği olanlara da, çok ağır bedeller ödeteceklerdir nasıl olsa yine…
                                                           
                                                                                  Serendip Altındal









17 Haziran 2015 Çarşamba

MİLLİ HÜKÜMET Mİ..

           Tramvayı raydan fırlamış AKP Hükümetinin, artık değişmesinin şart olduğunu söylerken; bu değişimin ikinci bir AB&D göbek bağlı Hükümetle aşılması gerektiğini de asla ifade etmeye kalkmamıştık. Oysa arzu ettiğimiz, her vatansever, milliyetçi, ulusal bütünlükçü ve tam bağımsız Kemalist yurttaş gibi, elbette bir milli koalisyon reformasyonuydu. Neden mi koalisyon, çünkü tek bir partinin hükümet kurmaması gerektiği ve Erdoğan’ın da devre dışı bırakılmasının, eşyanın tabiatı gereği artık farz olduğu; yurdumuzda AKP sendromunu oluşturarak hepimizi hasta eden ABD’li patronları tarafından da hanidir tespit edilmekteydi.

Kemal Derviş gibi bir misyonerlerini yurda yollayış zamanlaması da mükemmeldi ve bu tespiti mühürlemişti adeta. Ve işte şekillenen son resme bakıldığında da, bu durum açıkça görülebiliyordu. Yani nihai analizin tutunacağı bütün indisler yerli yerindeydi ve analizi yapmaksa çocuk oyuncağı olmuştu artık.

            Ne var ki, içinde boğulduğumuz şartların, belirsizliğin ve lidersizliğin, milli bir hükümet kurmaya şu sıralar imkân vermediğinin de bilincindeyiz. Yeni bir Atatürk mucizesine inanan ve bekleyen çaresiz saflardan da olmadığımız için, süreçle zorlanarak oluşacak ve kendi liderini de eğitecek olan bir devinimin, şiddetle ihtiyaç hissedilen DEVRİM’ini da yaratacağının, akli imanına sahibiz. Bu nedenle de bütün taşların, belirttiğimiz ve arzuladığımız düzeyde ve Kemalist bir çizgide yerli yerine oturabilmesi için; ama asgari hasarla geçmesi gereken önümüzdeki son sürece de saygılı ve de sabırlı olmalıyız…


            Bunların ötesinde her şeye rağmen kabul edilebilir bir koalisyon oluşması için bile; Erdoğan var oldukça ve AKP tabanı, kimlik dumurundan sıyrılabilmek, Erdoğan’dan ve partisini her geçen gün daha da batıran kombinasyonlarından kurtulabilmek adına, ihtiyacı olan özgüveni taşıyamadıkça, AKP ile es kaza yapılabilecek böyle bir koalisyona – milli – denemeyeceği de ortadadır.

            Hâlbuki daha öncede belirttiğim ve arzu ettiğim gibi, mecliste %30-35 barajında bir CHP, AKP eşitliği; %35-40 barajında olası bir MHP, VP (Vatan Partisi) mutabakatı ile de bütünleşebilseydi, hatta kalıcı da olabilecek bir milli koalisyon profilinden, yine de gönül rahatlığı ile bahsediyor olabilecektik. Çünkü o zaman, en azından gönüllü bir koalisyon hükümetimiz esasen var olacaktı.

            Elbette yukarda ki olası böyle bir mutluluğu, emperyalist çete bize çok görecekti. Nitekim öyle de oldu. Şimdi buna imkân veren bizim siyasanın boş kovaları, adamız diye dolaşsınlar hala ortalıkta. Demek ki AB&D ortaklığının ustaca figüre ettiği yeni bir hükümet kombinasyonuydu yine ve yeniden üstümüze giydirilecek olan. Bak sen şu fıtratın hayat kadını işvesine. Ne diyelim ve kime diyelim ki başka! Ya da kim ne anlıyor ki dediklerimizden acaba…

Meclise Kaleşnikof destekli bir HDP’nin apar topar sokulması, %30 barajında kalacağı beklenirken yine ne yapılıp edilip AKP’nin önüne fırlatılan %40 parsası, CHP’nin %25 barajını aştırılmaması, bizi AB&D kalkülasyonu ile ofsayt da bırakan nedenlerdir. Bir de bunlara, maalesef halen gündemimiz olan, korkularının esiri Erdoğan ve halüsinasyonlarını ilave ederseniz; umut veren seçim sonuçlarına rağmen, neden hala bir milli koalisyon yapamıyoruz sorusuna da parat cevabınız, hazırdadır kuşkusuz.

            Ve ne yazık ki ortaya çıkan seçim-sonuç matrisi, müstevlilerin içimizde yerleşik besleme kaynaklarını da tam kullanarak, nasıl virgülüne kadar isabet kaydettiklerini, bir kere daha ortaya koydu. Bu sonuç, tüm sivil ve resmi kuruluşların, hele de milli sanayiciler iken bağımlı ithalat tüccarları birliği haline getirilen TÜSİAD’ına kadar, tam bir teslimiyetin ve aczin mahkûmları olduklarının tescilli bir göstergesi de değil midir? Ve aynı bağlamda da, ülkemizin siyaset arenasında, milli liderlik fukaralığının da tipik bir göstergesi olurken; bu şartlarda neden bir milli koalisyon kurulamayacağının da somut belgesi haline geldi.


            Eğri oturalım; ama doğru konuşalım. Ve ne yapıp yapıp tek milli güvenliğimiz olan ordumuzu yeniden kendi saygın konumuna taşıyalım. Hem de acilen. Ve yakında şeref de, kimlik de elden gitmeden. Bunun adına revizyon mu, restorasyon mu yoksa devrim mi dersiniz bilemem artık. Ben kendi adıma total devrim demek isterim. Hatta iddia ediyorum ki, orduda yapılacak devrimin aciliyeti, siyasi bir devrimden bile daha önceliklidir. Çünkü ordudaki devrim nitelikli bir kimliğini yeniden bulmanın, ülke genelindeki siyasal devrimin de ışığını yakacağı asla unutulmamalıdır.

            AKP iktidarının 13 yılında milli sanayiimiz, meclisteki kuklalarının ipini elinde tutan emperyalist uyarlamalı özelleştirmelerle, önce durdurulurken; sanayi yatırımları giderek de 80’li yılların bile altına düşürülmüştür. Bu önlenemez gerilemenin gölgesinde, AKP ile olası bir koalisyon adına, 14 şartını sıralayan Kılıçdaroğlu’nun şartları arasında ise; “özelleştirme başlıklı, aslı milli sanayii yok etme programının derhal durdurulması” gibi bir 15 ci maddenin yer almadığı görülüyor nedense!

Bana göre eksikliği çok daha acılı olacak en önemli maddelerden de birini kapsıyor bu husus. Şimdi bu eksikleri de temel alınca, Kemalist ilkelerine aslında ters düştüğü için, tabanının bir bölümünü diğer muhalefete kaydıran CHP’nin, kurabileceği herhangi bir koalisyonun milli sıfatının olduğu nasıl söylenebilecek ki?

            Sonuç olarak, girişte ifade etmeye çalıştığım ulusal DEVRİM öngörüsü de, karanlık tünelden çıkmamız bağlamında her gün daha da aydınlanırken, yolumuzu bulmamızı sağlayacak tek tutarlı araç olarak gözüküyor bana…
                                                                      
                                                                                   Serendip Altındal

Video Kanalım



8 Haziran 2015 Pazartesi

ARASIZ DEVRİM..

             
            Şimdi artık ister anla ister anlama
            Anlamayan girsin bundan böyle hamama…

            Ne var biliyor musunuz? Son yazımda “Devrim Arası” olarak betimlediğim benim senaryo, seçim sonuçlarından sonra, hayal bile edilemez hale geldi artık. Yakın günlerde de, keşke öyle olsaydı diyerek dövüneceğinizi şimdiden görüyorum.

            Hatta çoğunun kararsızlıklarını bile terk ederek, sandık başında reylerini inandıkları gibi kullandıkları ve sonuçları umutla bekledikleri halde aralarında; içine düşürüldükleri durumun ve kaybın hala farkında olamadan, sadece Erdoğan’ın kaybettiğini düşünerek sevinenler, halen çok ne yazık ki. Aslında Türk’üyle, Kürt’üyle, Ehli Beyt Müslümanıyla, misak ı milli cephenin Türk Milletidir asıl kaybeden.

Seçimin tek galibi ise içimizde ki Derviş gibilerin patronu ve hempası AB&D Holdingidir. Kurguladıkları ve son çıkış yolu olarak kabul ettikleri senaryolarını sonuçlandırmak üzere de ilk başlangıcı, başarıyla tamamlamış oldular. Şimdi köşelerinde şampanya kadehlerini tokuşturup sinsice gülüşüyorlar ve kafamıza nihai darbeyi vurmaya hazırlanıyorlardır artık. Böylece bizim ansızlar, Obama ile Merkel’in, bana da bu ilhamı veren son kadehli pozlarını çerçeveleyip asabilirler artık oturma odalarına.

            Şimdi bütün mesele ya da top, AKP’nin, istese de istemese de Holding’in bölücü ajanı HDP ile zorunlu olarak kuracağı koalisyon hükümetinde artık. Yeni hükümetin ilk görevi ise, HDP ile birlikte yaratılan S. Demirtaş adlı küçük adama, artık misyonu sona eren Erdoğan’ı by pass yaparak, tepeden inme bütün kontrolü bırakması olacaktır. Ve açılımı (bölümü) sonlandırmak adına, şayet küçük Demirtaş apar topar Başbakan da yapılırsa, sakın ola şaşırmayın, benden söylemesi. Farkımız ise, Kemalist olarak Atatürk gibi düşünmek olduğundan, ne desek oluyor nasıl olsa…

            Holding’in bundan sonra dağdaki tetikçilerini de resmi olarak içine sokarak oluşturacağı bölücü hükümeti ve kapımıza de gözdağı vermek amacıyla dayandırdığı IŞİD adlı Müslüman yaftalı devşirme Haçlı ordusu da, resmin son rötuşlarını tamamlıyor. Ve ortaya çıkan son resimle göreli olarak, bu badireden de tek çıkış yolunun artık kaçınılamayacak kanlı veya kansız bir milli devrim olacağı da kendiliğinden anlaşılıyor. Çünkü bizi bizim yönetmediğimiz ve seçim yolu ile bir milli hükümet değişikliğinin bu ülkede bundan sonra da mümkün olamayacağı, herhalde artık içimizdeki ultra demokratlar(!) tarafından da tespit edilmiştir. Ve sakın sandık, seçim lafları etmeyin bundan sonra.

Şayet benim “Devrim Arası” tutmuş olsaydı, AKP ile %35’leri bulmuş veya aşmış bir CHP’nin, zorunlu koalisyonundan başka da bir seçenek kalmayacaktı ortada. Oysa şimdi AKP ve HDP’nin bölücü senaryoyu tamamlayan tek olasılığı kalıyor artık elimizde. Çünkü CHP, MHP koalisyonu bile barajı tutturamıyor, bilmem anlatabildim mi? Artık bunun üzerine, bizim çakma Sosyalist ve sözde Atatürkçüler, CHP’nin muhtemel %10 fazlasının da kafasını karıştırarak, esasen daha önceden öz tabanını küstürmüş olan CHP’yi, yine %25 barajında tutarak bu olasılığı da dumura uğrattılar.

Hiç olmazsa HDP yerine Vatan Partisi olarak meclise girebilselerdi bari! onu da başaramadılar. Bir SP kadar bile olamadılar. Tek kurtuluş yolları olabilecek CHP teknesinden atlayıp Okyanusta bir başlarına kendilerini soyutlayınca, asla başaramayacakları da çoktan belli olmuştu zaten. Şimdi münasip yanlarına kına yakabilirler artık. Bakın bunu başarırlar işte.

Diğer yanda Kemalist öz tabanını bile küstüren, Tuncelili Kemal kardeş, kendi Dersim’inde AKP’nin bile altında neden kaldığını, şimdi nasıl açıklayacak acaba? Böyle olacağını biz daha önceden tespit edebilmişsek, yukarda da belirttiğim üzere, Atatürk gibi düşündüğümüz içindir. Ve Türk Milleti her zaman o kıratta liderini ister, onu bekler. Demek ki biraz daha vakit varmış bu işlere veya son sözü söylemeye. Bu arada hiç kimse de Demokrasi kazandı masallarıyla çocuk avutmaya kalkmasın. Bölündüğünde alırsın sen Demokrasiyi(!)…


Sözün özü: Bizler, yani asal meziyeti Atatürk gibi düşünmek, birlikte hissetmek olan ve bu vatan nasıl olsa bizimdir diyen; ama diğerleri gibi de tuzları kuru olmayan Kemalist emekliler, bayram ikramiyelerinden bile olmanın hüznüyle, gülsünler mi,  yoksa ağlasınlar mı kendi hallerine. Bunun cevabını da size bırakıyorum artık…
                                                                      
                                                                                      Serendip Altındal

Video Kanalım

1 Haziran 2015 Pazartesi

DEVRİM ARASI..

            Bir Kamer Genç bile alayına yetebiliyordu. Bir Perinçek, hem de ekibiyle neler yapmaz aynı mecliste. Bu kadar yılda Demokrasi yerine ancak ucube bir KOKOKRASİ yeşertebilen Türkiye Cumhuriyeti meclisinde, elbette her örtülünün altına bakacak sağlam doğruculara, adalet savaşçılarına her zaman ihtiyaç vardır. Esasen bu gibiler, gizleneni toplumla paylaşmak adına her meclisin olmazsa olmaz demirbaşlarıdır.

            CHP den beklediğimiz altı ok ilkeleri bağlamında, kapsamlı Kemalist siyaset genelgesini, Vatan Partisi programında deklare eden Perinçekten, daha uygun bir aday da bulamazsınız. Yalnız deklarasyonla iş bitmiyor, önce de meclise girebilmek lazım mutlaka. Sayın Perinçek şayet meclise girebilirse, şüphesiz ekibini de yanında getirecektir. Bu da doğal olarak daha fazla birliğin daha fazla kuvveti demek olacaktır. Vatan Partisinin mevcut şartlarda yapabileceği de bundan fazlası değildir. Hoş bunu dahi sağlayabilmesi şüphelidir. Ki keşke sağlayabilseler, tüm umut ve temennilerimizle yanlarındayız.


            Diğer parkurda görünen o ki, Derviş Efendinin de misyonu gereği, şimdiden mizansenini oluşturduğu AKP, CHP ortaklığı senaryosunun – ki içinde, kazara düşmüş bile olsa bir HDP asla yer almamalıdır. Çünkü onların taşınamaz sorumluluğu, CHP’yi de bitirir - güncel şartlara uygun ve kendi patronları içinde en gereksinilmiş çözüm olduğu görülüyor. Her ne kadar Sayın Kılıçdaroğlu, seçime hafta kala, yolsuzluğa bulaşan bir iktidarla koalisyon yapmayacaklarını, özveriyle söylemiş olsa da; yine de bu son sözün söylendiğini göstermiyor. Ayrıca Rahmetli Ecevit’in de hamuruyla katkılı ve özgüveni yüksek bir Kılıçdaroğlu, Ecevit gibi kendi alternatifiyle de rahatlıkla ve de daha sağlıklı bir Demokrasi adına, koalisyon kurmakta beis görmeyecektir.

            Bu sözünün arkasında duracağını da bildiğimiz için, AKP de tepetaklak bir iç revizyon yapılmadan; partinin yolsuzluklara bulaşmamış laik-demokrat kanadı, bütün kirlerinden arınmadan ve Erdoğan’ı da sıfırlayıp partiden gerekli tasfiyeleri yapmadan, eldeki kadroyla kalındığı takdirde, böyle bir koalisyon söz konusu bile olamayacak demektir. Esasen bu AKP içinde bir intihar demek olur. Bunu Sayın Kılıçdaroğlu’ndan alınmış bir senet olarak da kabul edebiliriz. İşte belki de Misyoner Derviş, verdiği ikili beyanlarla, seçim sonunda CHP ile oluşturulması istenen koalisyon için, yapılması gereken parti içi revizyonun aciliyetini vurgulamak adına, özellikle de AKP cephesine muhtemelen daha da açık bir mesaj vermiş olmalıdır.

            Ne var ki bu resmi, mevcut şartların da üstünde revize edebilecek görüntü ise; üçüncü sıradaki MHP ile de kurulabilecek bir koalisyon ihtimaliyle, daha verimli bir tablo oluşturacak olsa da, bu ihtimal birinci konumdaki AKP mevcudiyeti nedeniyle şimdilik mümkün görülmüyor. HDP ise meclisin karabasanı olacağından, şayet meclise girecek bile olsa burada adını dahi anmak istemiyorum.

Meclise girebilecek bir Vatan Partisinin de, olası koalisyonda yer almadan meclis içi muhalefette kalmasıyla, odaklanacağı bağımsız eleştirisel ortamla da, Vatan Partisinin daha verimli olacağı ve kısa vadede yeni hükümetin önünün açılmış olacağı da öngörülebiliyor. Çünkü Perinçek’in alınacak kararları kantitatif değilse de kalitatif etkileyebilecek analist ihtilalci kimliği, bu noktada devreye girerken, eski koalisyon dönemlerinden de alışık olunduğu üzere, tam da açığı tamamlayan unsur olacaktır. Hani keşke de böyle olabilse.

 Tabii yukarıdaki bütün öngörülerimizin, AKP dışında kalan partilerin oy sandıklarına sahip çıkmalarıyla oluşabilecek şaibesiz seçim sonuçlarına endeksli olarak yapıldığını da, ifade etmek durumundayız ne yazık ki çağdaş ve ileri kokotrat pardon demokrat(!) ülkemizde hala.


            Diğer yanda büyük güç AB&D’nin – ki artık AB ile ABD iç içe geçmiş tek paket veya aynı Holding’in kız kardeşleri olarak algılanmalıdır - can çekişmekte olduğunu artık biliyoruz. O halde ilk etapta kırık Demokrasimiz ve artık kanayan yaramız haline gelmiş adalet erkimizi, biran önce tedavi edip yine kendi ayaklarının üstüne dikmemiz gerekmiyor mu? AKP sultasının yediği herzelerin hepsini buraya yazmaya kalksak sayfalar yetmez. Hele hepsinin üstüne tüy dikmiş olan, kendi yurdumuzdaki Suriyeli sefaleti ise tam bir felakettir ve içimizde en az adalet yarası kadar derin bir yara açıyor. Yoksa hayatlarımızı zorunlu olarak paylaştığımız ve hepimizi kahreden Suriyeli aile dramlarını, sanki kendimizinkiler yetmiyormuş gibi hala yaşamamızın devamından yanamısınız.

Yoksa bu da yetmiyor da, o yüzden mi, siyasanın hala orasını burasını karıştırmaya kalkıyorsunuz. Ne yapacağınızı veya neyi değiştirebileceğinizi sanıyorsunuz. Böyle başa böyle şapka demek yerinde olacaktır bu durumda. Düşündüklerinizi yapabilecek durumda değilsiniz ki. Çakma devrimcilikle de tasavvurlarınız gerçekleşemez.

Ne yazık ki bu kısa vadede devrimi yapamadınız ya da henüz vakti gelmedi diyelim. Şimdi aynı mekânda sabırla zamanını beklemek gerekiyor artık; ama meluna daha fazla da açık vermeden süregelmeli bu bekleyiş. Hal böyle olunca da, gerçekler yorumlanmadan, salt bozgunculuk hezeyanlarının dışına çıkamayan haykırışların sahiplerini, acaba kimler yönlendiriyor diye düşünüyor insan, ister istemez. Oylarını beklediğiniz seçmenlerin, bunları da bilme hakları yok mu sanıyorsunuz acaba?



Misyoner Derviş Efendi beyanlarında, “AKP’nin de iyi işler yaptığını” söylemekle, bizim daha önceden de gördüğümüz gibi arzulanan ve kendisine sipariş edilen senaryoyu resmen başlattığını, açıkça ortaya koymuş olmuyor mu? Bırakın geçirsinler o zaman senaryolarını. Esasen başka da ne yapabilirsiniz ki. Şayet kötü olanın karşısında daha az kötü olana onay vermek durumuna da düşürmüşseniz kendinizi, başka da seçeneğiniz kalmamış demektir zaten.

Ayrıca daha az kötü, daha fazla kötüden daha iyidir her halükarda. Unutmayın ki kafalarımızdaki Atatürk klasmanında bir lider devlet adamı, ancak sebep sonuç ilişkisinin, beklenen devrimi kaçınılmaz kıldığı zaman ve mekânda ortaya kendiliğinden çıkar nasıl olsa.

Ve görülüyor ki bugün henüz o gün değildir. Bunu da herkesten önce, kararsız olarak da anılan sandık küskünü, kendilerine bile faydası dokunmayan, kuzgun AKP yandaşları kadar bile işe yaramayan; ama esirgedikleri reylerini aslında AKP ye hibe eden ve toplumlarının sırtında kambur olarak kalan, tüm kararsız asalaklar anlamalıdırlar artık. Ve İnşallah önümüzdeki seçimlerde de bu gerçeği, esasen anlamış ya da anlamış olacaklardır.



Amerikalı, bizim siyasal masada açık poker oynayamayacağından, siyasal kilitlenmeye dönüşen ve ufukta bir milli devrimin göründüğü her dönem, kilidi açmak üzere bizden olduğu var sayımlı baş misyoneri Derviş’i, apar topar büyük kurtarıcı ambiyansıyla ülkemize göreve yollamak zorunda kalır. Herhalde bunu da artık öğrenmiş olmalıyız.

O halde tuzağa düşmüşüz var sayımıyla - la havle çekip -; ama revizyonist bir sabırla, olayları akışına bırakarak ve her şeye rağmen yine de reylerimizi, kararsızlarla da el sıkışarak, tepemizde kahrımız olan; ama fıtratımız olmayan muktedir takımından biran önce kurtulmak üzere CHP, MHP ve Vatan Partisi arasında ağırlıklı oranlarda paylaştırıp, seçim sonrasını bekleyelim o zaman.

Bu arada, sandık başında özgüvenimiz olacak bilgilerimizi de pekiştirmek adına derhal buraya not düşelim.
Kemalistlerin ortak yanları mı nedir? Nasıl mı tanınırlar:

1)  Önce Türk sonra insan olurlar.
2) Doğuştan itibaren yüksek onurlu, özgür ve bağımsızdırlar. İsteyerek verilmeyen ana sütünü bile ellerinin tersiyle iterler.
3) Kemale ermişlerdir.
4) Hepsi Kemal’dir.
5) Akılcılık özekleridir.
6) Onur ve şeref yüzdeleri tavan yapmıştır.
7) Can almak taammüde değil ancak şeref ve kimlik mücadelesinde onlar için söz konusu olabilir.
8) Canlarını vermekse, onur, şeref ve milli müktesebatları adına, her gerektiğinde tek gündemleri olabilir.
9) Şayet bu vasıfları taşıyorsanız, siz de Kemalist’siniz demektir…



Vaktiyle Menderes ve DP’li şürekâsı ile ileri demokrat(!) Vatan Cephesi yaftası altında, içine edilmişti bu ülkenin ve Demokrasisinin; ama yine de bu kadar soyulmamıştı bu vatan. Onlarla birlikte Truman’ın Marshall kazığını münasip yanımıza sokup, ABD mandası olarak, esasen rahmetli Atatürk’le edinmiş olduğumuz emsali olmayan ekonomik bağımsızlığımızı da yitirerek, harp sonrasının büyük Türk mucizesinden sonra bir daha belimizi de doğrultamadık ve bugünlere beraberce geldik böylece.

Şimdi ise aziz yurdumuzda Erdoğan ve talan çetesiyle, üstüne tüy bile dikildi artık, daha önce bu içine edilmişin. Şayet ekonomik bağımsızlığımızı makûs DP döneminde resmen kaybetmiş olmasaydık; AKP 13 yılda ağzıyla kuş tutmuş bile olsaydı, artık çoktan nimet olarak benimsemiş olduğumuz ekonomik bağımsızlık kazanımlarımızı, asla elimizden alamazdı. Anlayacağınız, şimdi arkalarından ağıtlar yakılan DP döneminde, aslında altı okuyla o emsalsiz Kemalist bağımsızlığımız ve milli kaynaklarımız, çoğundan milletin haberi bile olmadığı ikili antlaşmalarla, Sam amcalarına çoktan satılmıştı.

Yani DP gerçekte AKP’nin fıtratıdır ve aralarındaki göbek bağı da buradan gelir aslında. Yoksa işin Osmanlıcılıkla zerre kadar alakası yoktur. Yeni Osmanlılık sadece ABD’nin küresel bağlamda yeni bir fantezisidir. AKP ile de bir ilgisi yoktur meselenin soyut haliyle. AKP sadece figüran, Erdoğan da dublör olarak kabul ediliyor o senaryoda. Bakmayın siz BOP eş başkanlık masalına. Neyin başkanlığı, kim başkanmış, haydi canım geçiniz. Güldürmeyin adamı... Konu aslında Orta Doğu’nun paylaşımı senaryosu(ydu)dur; ama neticede sahne uyarlamasının bekledikleri gibi getirisi olmadığını ve bu filmin tutmayacağını anlamış olmalıdırlar. Ki öyle olduğu da görülüyor.



Ve artık bu toplu talana dur demenin vakti de geldi. Bu DUR aynı bağlamda Orta Doğu komşularımız ve zorunlu göçlere zorlanmış içimizdeki vatandaşları için de, yeni bir hayat öpücüğü demek olacaktır. İşte 7 Haziran, tarihin bizlere “Vatanlarını satan, elde kalanı da paylaşan AKP’li Haşhaşilerle ortaktılar” etiketini yapıştırmaması için son fırsattır.

Çünkü sonrasında yazılacak tarih, bu dediğimizi kanla yazacaktır. Bu durumda dahi reylerini esirgeyecek olanlar, yarın boşuna dökülecek olan kanlarını, isteseler de esirgeyemeyeceklerdir aslında. Ve gelecekte aziz vatan toprağımız, kahrından, ölülerimizi bile kabul etmeyecek, cesetlerimizi, kimliğini yitirmiş olan torunlarımızın suratlarına geri tükürecektir, biline ve gerisi artık ortak akla havale edile…

                                                                      Serendip Altındal