17 Haziran 2015 Çarşamba

MİLLİ HÜKÜMET Mİ..

           Tramvayı raydan fırlamış AKP Hükümetinin, artık değişmesinin şart olduğunu söylerken; bu değişimin ikinci bir AB&D göbek bağlı Hükümetle aşılması gerektiğini de asla ifade etmeye kalkmamıştık. Oysa arzu ettiğimiz, her vatansever, milliyetçi, ulusal bütünlükçü ve tam bağımsız Kemalist yurttaş gibi, elbette bir milli koalisyon reformasyonuydu. Neden mi koalisyon, çünkü tek bir partinin hükümet kurmaması gerektiği ve Erdoğan’ın da devre dışı bırakılmasının, eşyanın tabiatı gereği artık farz olduğu; yurdumuzda AKP sendromunu oluşturarak hepimizi hasta eden ABD’li patronları tarafından da hanidir tespit edilmekteydi.

Kemal Derviş gibi bir misyonerlerini yurda yollayış zamanlaması da mükemmeldi ve bu tespiti mühürlemişti adeta. Ve işte şekillenen son resme bakıldığında da, bu durum açıkça görülebiliyordu. Yani nihai analizin tutunacağı bütün indisler yerli yerindeydi ve analizi yapmaksa çocuk oyuncağı olmuştu artık.

            Ne var ki, içinde boğulduğumuz şartların, belirsizliğin ve lidersizliğin, milli bir hükümet kurmaya şu sıralar imkân vermediğinin de bilincindeyiz. Yeni bir Atatürk mucizesine inanan ve bekleyen çaresiz saflardan da olmadığımız için, süreçle zorlanarak oluşacak ve kendi liderini de eğitecek olan bir devinimin, şiddetle ihtiyaç hissedilen DEVRİM’ini da yaratacağının, akli imanına sahibiz. Bu nedenle de bütün taşların, belirttiğimiz ve arzuladığımız düzeyde ve Kemalist bir çizgide yerli yerine oturabilmesi için; ama asgari hasarla geçmesi gereken önümüzdeki son sürece de saygılı ve de sabırlı olmalıyız…


            Bunların ötesinde her şeye rağmen kabul edilebilir bir koalisyon oluşması için bile; Erdoğan var oldukça ve AKP tabanı, kimlik dumurundan sıyrılabilmek, Erdoğan’dan ve partisini her geçen gün daha da batıran kombinasyonlarından kurtulabilmek adına, ihtiyacı olan özgüveni taşıyamadıkça, AKP ile es kaza yapılabilecek böyle bir koalisyona – milli – denemeyeceği de ortadadır.

            Hâlbuki daha öncede belirttiğim ve arzu ettiğim gibi, mecliste %30-35 barajında bir CHP, AKP eşitliği; %35-40 barajında olası bir MHP, VP (Vatan Partisi) mutabakatı ile de bütünleşebilseydi, hatta kalıcı da olabilecek bir milli koalisyon profilinden, yine de gönül rahatlığı ile bahsediyor olabilecektik. Çünkü o zaman, en azından gönüllü bir koalisyon hükümetimiz esasen var olacaktı.

            Elbette yukarda ki olası böyle bir mutluluğu, emperyalist çete bize çok görecekti. Nitekim öyle de oldu. Şimdi buna imkân veren bizim siyasanın boş kovaları, adamız diye dolaşsınlar hala ortalıkta. Demek ki AB&D ortaklığının ustaca figüre ettiği yeni bir hükümet kombinasyonuydu yine ve yeniden üstümüze giydirilecek olan. Bak sen şu fıtratın hayat kadını işvesine. Ne diyelim ve kime diyelim ki başka! Ya da kim ne anlıyor ki dediklerimizden acaba…

Meclise Kaleşnikof destekli bir HDP’nin apar topar sokulması, %30 barajında kalacağı beklenirken yine ne yapılıp edilip AKP’nin önüne fırlatılan %40 parsası, CHP’nin %25 barajını aştırılmaması, bizi AB&D kalkülasyonu ile ofsayt da bırakan nedenlerdir. Bir de bunlara, maalesef halen gündemimiz olan, korkularının esiri Erdoğan ve halüsinasyonlarını ilave ederseniz; umut veren seçim sonuçlarına rağmen, neden hala bir milli koalisyon yapamıyoruz sorusuna da parat cevabınız, hazırdadır kuşkusuz.

            Ve ne yazık ki ortaya çıkan seçim-sonuç matrisi, müstevlilerin içimizde yerleşik besleme kaynaklarını da tam kullanarak, nasıl virgülüne kadar isabet kaydettiklerini, bir kere daha ortaya koydu. Bu sonuç, tüm sivil ve resmi kuruluşların, hele de milli sanayiciler iken bağımlı ithalat tüccarları birliği haline getirilen TÜSİAD’ına kadar, tam bir teslimiyetin ve aczin mahkûmları olduklarının tescilli bir göstergesi de değil midir? Ve aynı bağlamda da, ülkemizin siyaset arenasında, milli liderlik fukaralığının da tipik bir göstergesi olurken; bu şartlarda neden bir milli koalisyon kurulamayacağının da somut belgesi haline geldi.


            Eğri oturalım; ama doğru konuşalım. Ve ne yapıp yapıp tek milli güvenliğimiz olan ordumuzu yeniden kendi saygın konumuna taşıyalım. Hem de acilen. Ve yakında şeref de, kimlik de elden gitmeden. Bunun adına revizyon mu, restorasyon mu yoksa devrim mi dersiniz bilemem artık. Ben kendi adıma total devrim demek isterim. Hatta iddia ediyorum ki, orduda yapılacak devrimin aciliyeti, siyasi bir devrimden bile daha önceliklidir. Çünkü ordudaki devrim nitelikli bir kimliğini yeniden bulmanın, ülke genelindeki siyasal devrimin de ışığını yakacağı asla unutulmamalıdır.

            AKP iktidarının 13 yılında milli sanayiimiz, meclisteki kuklalarının ipini elinde tutan emperyalist uyarlamalı özelleştirmelerle, önce durdurulurken; sanayi yatırımları giderek de 80’li yılların bile altına düşürülmüştür. Bu önlenemez gerilemenin gölgesinde, AKP ile olası bir koalisyon adına, 14 şartını sıralayan Kılıçdaroğlu’nun şartları arasında ise; “özelleştirme başlıklı, aslı milli sanayii yok etme programının derhal durdurulması” gibi bir 15 ci maddenin yer almadığı görülüyor nedense!

Bana göre eksikliği çok daha acılı olacak en önemli maddelerden de birini kapsıyor bu husus. Şimdi bu eksikleri de temel alınca, Kemalist ilkelerine aslında ters düştüğü için, tabanının bir bölümünü diğer muhalefete kaydıran CHP’nin, kurabileceği herhangi bir koalisyonun milli sıfatının olduğu nasıl söylenebilecek ki?

            Sonuç olarak, girişte ifade etmeye çalıştığım ulusal DEVRİM öngörüsü de, karanlık tünelden çıkmamız bağlamında her gün daha da aydınlanırken, yolumuzu bulmamızı sağlayacak tek tutarlı araç olarak gözüküyor bana…
                                                                      
                                                                                   Serendip Altındal

Video Kanalım



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder