Tramvayı
raydan fırlamış AKP Hükümetinin, artık değişmesinin şart olduğunu söylerken; bu
değişimin ikinci bir AB&D göbek bağlı Hükümetle aşılması gerektiğini de
asla ifade etmeye kalkmamıştık. Oysa arzu ettiğimiz, her vatansever, milliyetçi,
ulusal bütünlükçü ve tam bağımsız Kemalist yurttaş gibi, elbette bir milli koalisyon reformasyonuydu. Neden mi koalisyon, çünkü
tek bir partinin hükümet kurmaması gerektiği ve Erdoğan’ın da devre dışı
bırakılmasının, eşyanın tabiatı gereği artık farz olduğu; yurdumuzda AKP
sendromunu oluşturarak hepimizi hasta eden ABD’li patronları tarafından da
hanidir tespit edilmekteydi.
Kemal
Derviş gibi bir misyonerlerini yurda yollayış zamanlaması da mükemmeldi ve bu
tespiti mühürlemişti adeta. Ve işte şekillenen son resme bakıldığında da, bu durum
açıkça görülebiliyordu. Yani nihai analizin tutunacağı bütün indisler yerli
yerindeydi ve analizi yapmaksa çocuk oyuncağı olmuştu artık.
Ne var ki, içinde boğulduğumuz
şartların, belirsizliğin ve lidersizliğin, milli bir hükümet kurmaya şu sıralar
imkân vermediğinin de bilincindeyiz. Yeni bir Atatürk mucizesine inanan ve
bekleyen çaresiz saflardan da olmadığımız için, süreçle zorlanarak oluşacak ve
kendi liderini de eğitecek olan bir devinimin, şiddetle ihtiyaç hissedilen DEVRİM’ini
da yaratacağının, akli imanına sahibiz. Bu nedenle de bütün taşların,
belirttiğimiz ve arzuladığımız düzeyde ve Kemalist bir çizgide yerli yerine
oturabilmesi için; ama asgari hasarla geçmesi gereken önümüzdeki son sürece de saygılı
ve de sabırlı olmalıyız…
Bunların ötesinde her şeye rağmen kabul
edilebilir bir koalisyon oluşması için bile; Erdoğan var oldukça ve AKP tabanı,
kimlik dumurundan sıyrılabilmek, Erdoğan’dan ve partisini her geçen gün daha da
batıran kombinasyonlarından kurtulabilmek adına, ihtiyacı olan özgüveni
taşıyamadıkça, AKP ile es kaza yapılabilecek böyle bir koalisyona – milli – denemeyeceği de ortadadır.
Hâlbuki daha öncede belirttiğim ve
arzu ettiğim gibi, mecliste %30-35 barajında bir CHP, AKP eşitliği; %35-40
barajında olası bir MHP, VP (Vatan Partisi) mutabakatı ile de bütünleşebilseydi,
hatta kalıcı da olabilecek bir milli koalisyon profilinden, yine de gönül
rahatlığı ile bahsediyor olabilecektik. Çünkü o zaman, en azından gönüllü bir
koalisyon hükümetimiz esasen var olacaktı.
Elbette yukarda ki olası böyle bir
mutluluğu, emperyalist çete bize çok görecekti. Nitekim öyle de oldu. Şimdi
buna imkân veren bizim siyasanın boş kovaları, adamız diye dolaşsınlar hala
ortalıkta. Demek ki AB&D ortaklığının ustaca figüre ettiği yeni bir hükümet
kombinasyonuydu yine ve yeniden üstümüze giydirilecek olan. Bak sen şu fıtratın
hayat kadını işvesine. Ne diyelim ve kime diyelim ki başka! Ya da kim ne
anlıyor ki dediklerimizden acaba…
Meclise
Kaleşnikof destekli bir HDP’nin apar topar sokulması, %30 barajında kalacağı
beklenirken yine ne yapılıp edilip AKP’nin önüne fırlatılan %40 parsası,
CHP’nin %25 barajını aştırılmaması, bizi AB&D kalkülasyonu ile ofsayt da
bırakan nedenlerdir. Bir de bunlara, maalesef halen gündemimiz olan,
korkularının esiri Erdoğan ve halüsinasyonlarını ilave ederseniz; umut veren
seçim sonuçlarına rağmen, neden hala bir milli koalisyon yapamıyoruz sorusuna
da parat cevabınız, hazırdadır kuşkusuz.
Ve ne yazık ki ortaya çıkan
seçim-sonuç matrisi, müstevlilerin içimizde yerleşik besleme kaynaklarını da
tam kullanarak, nasıl virgülüne kadar isabet kaydettiklerini, bir kere daha
ortaya koydu. Bu sonuç, tüm sivil ve resmi kuruluşların, hele de milli sanayiciler
iken bağımlı ithalat tüccarları birliği haline getirilen TÜSİAD’ına kadar, tam
bir teslimiyetin ve aczin mahkûmları olduklarının tescilli bir göstergesi de
değil midir? Ve aynı bağlamda da, ülkemizin siyaset arenasında, milli liderlik
fukaralığının da tipik bir göstergesi olurken; bu şartlarda neden bir milli
koalisyon kurulamayacağının da somut belgesi haline geldi.
Eğri oturalım; ama doğru konuşalım.
Ve ne yapıp yapıp tek milli güvenliğimiz olan ordumuzu yeniden kendi saygın konumuna
taşıyalım. Hem de acilen. Ve yakında şeref de, kimlik de elden gitmeden. Bunun
adına revizyon mu, restorasyon mu yoksa devrim mi dersiniz bilemem artık. Ben
kendi adıma total devrim demek isterim. Hatta iddia ediyorum ki, orduda
yapılacak devrimin aciliyeti, siyasi bir devrimden bile daha önceliklidir.
Çünkü ordudaki devrim nitelikli bir kimliğini yeniden bulmanın, ülke
genelindeki siyasal devrimin de ışığını yakacağı asla unutulmamalıdır.
AKP iktidarının 13 yılında milli
sanayiimiz, meclisteki kuklalarının ipini elinde tutan emperyalist uyarlamalı özelleştirmelerle,
önce durdurulurken; sanayi yatırımları giderek de 80’li yılların bile altına
düşürülmüştür. Bu önlenemez gerilemenin gölgesinde, AKP ile olası bir koalisyon
adına, 14 şartını sıralayan Kılıçdaroğlu’nun şartları arasında ise; “özelleştirme başlıklı, aslı milli sanayii yok etme
programının derhal durdurulması” gibi bir 15 ci maddenin yer almadığı
görülüyor nedense!
Bana
göre eksikliği çok daha acılı olacak en önemli maddelerden de birini kapsıyor
bu husus. Şimdi bu eksikleri de temel alınca, Kemalist ilkelerine aslında ters
düştüğü için, tabanının bir bölümünü diğer muhalefete kaydıran CHP’nin,
kurabileceği herhangi bir koalisyonun milli sıfatının olduğu nasıl söylenebilecek
ki?
Sonuç olarak, girişte ifade etmeye
çalıştığım ulusal DEVRİM öngörüsü de, karanlık
tünelden çıkmamız bağlamında her gün daha da aydınlanırken, yolumuzu bulmamızı
sağlayacak tek tutarlı araç olarak gözüküyor bana…
Serendip Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder