29 Temmuz 2016 Cuma

RÜYA GİBİ..

            Dün akşam karışık rüyalar içindeydim. Sabaha karşı ise aranmakta olduğumu ve bunun nedenlerini araştırdığımı gördüm. Bir arabanın içinde tanımadığım kişilerle bir yere doğru gidiyorduk. Durduğumuzda bir adamın içinde olduğum arabanın önüne çıktığını ve bana doğru ismimi çağırıp sen misin diye seslendiği esnada, bende ona “öyle oldu, gel bakalım ne istiyorsun” diye cevap verdim ve arabadan indim. Adam bana “nasıl Atatürk ve İnönü gibi adamları açık alanlarda savunursunuz” mealinde bir zırva ile bağırıyordu.

Adamın yüzüne baktım, suratında burun hizasından sağ tarafı kopuk yarım bir palabıyık taşıyordu. Tam yumruk haline getirdiğim sağ elimi, diğer yarısını da koparmak üzere burnuna doğru, “ne diyorsun ulan sen” diye bağırarak uzattığım sırada rüya bitti ve gerisini göremediğim için de hırsla uyandım. Sonra da bu yazı çıktı işte ortaya.

            Şimdi gelelim güze artık. Demek ki Atatürksüz olamayacağını, Kemalist ilkeler olmadan ayakta kalamayacağınızı ve asla da adam sayılamayacağınızı nihayet anladınız. Bunca yıllardır bundan başka da ne diyorduk ki acaba biz. Şimdi Atatürk maşlaklı harmaniyelerinize bürünebilirsiniz yine artık. Ne ki bu kadar kolay değildir, bu işlerden temize havale olmak. Çünkü biz adamın ne söylediğine değil, yüreğinde ne taşıdığına da bakarız, ona göre. Ve gerçek Kemalist’le saf tutmak istiyorsan, bu gerçeği de asla gözardı edemezsin. Yani gerçek Kemalist birçokları gibi hemen tavaya yatmaz.

            Yaş mı kuru mu diye beklerken, YAŞ’dan kuru çıktığını gördük ve bunu da yürekten kabullenmek istiyoruz. İnşallah da öyledir. Şayet Kemalist ilkelersiz olamayacaksa ki tamamen de öyledir. O zaman da ilk olarak TSK içinde yapılacak zorunlu bir yeniden yapılanma ile TSK’mızın yeniden Atatürk’ün Ordusu olması sağlanmalıdır. Çünkü bu husus, aynı bağlamda Ordu-Millet geleneğimizin de olmazsa olmazıdır. İşte ancak ondan sonra sıradaki gelsin diyebiliriz artık.
           
Her şey bu kadar fiyaskosal bağlamda açık olunca, Coni Volkır nihayet darbe yapmaya kalktığını açıklamak zorunda kaldı. Acaba sahiden de öyle mi? Çünkü Şeytandır asla güvenilemez bilincinde olduğumuz için, Amerikalının sıcağı sıcağına ilk defa ikrarına şahit olunca, acaba sırada ne var diye sormadan edemiyoruz maalesef. Bizi buna mecbur kılan nedense, son yıllarda içimizdeki hainlerin sayısında anormal; ama kabul edilemez bir artış olduğu gerekçesidir.

            Zira Amerikalı; muhataplarımız tutuklandı diye ciddi ciddi deklarasyon yayınlarken, öbür tarafta içimizdeki gerçek hainleri sümenaltı yapıyor olabileceği ve onlara yeni senaryosunu, gelecek vizyonda oynatacağı akla gelmiyor da olamaz şüphesiz. Çünkü ABD bu, asla uyumaya, arkanı dönmeye hele de kendisine partner demeye hiç gelmez. Şayet bugüne kadar yeterli ders alamadıysak bundan sonra da geçmiş olsun artık bize…

                                                                      Serendip Altındal



24 Temmuz 2016 Pazar

LİDER KİMLİĞİ..

            Halka “gergin olmayın” çağrısı yapan Başbakana halkın cevabı; “neden gergin olalım ki, alnımız açık, sicilimiz temiz. Eksi bakiyeleri hayli kabarık ve milli müktesebat önünde temerrüde düşmüş olanlar sizlersiniz ve doğal olarak da asıl kayba uğrayacak olan sizlerin gergin olması, size daha çok yakışır” olmalıydı aslında.

            Karagöz, Hacivat tuluatına benzeyen darbenin, kalıntıları temizleniyor derken, bu temizliğin matluba uygun ve meşru gerekçeler içerip içermediğini kim tahlil edecek acaba, sorusu akla geliyor nedense. Çünkü Ohal, Bu hale yani bir sivil darbeye dönüşmeye de çok müsait bir zemin oluşturmuş gibi görünüyor.

            Verilen rakamlar ürkütücü, askerin bütün yönetim kademelerinin Fetocu olduğuna mı inanalım yani şimdi. Bu pek inandırıcı gelmiyor insana. Çözüm sürecinin, PKK ya köstebekgiller krallığı oluşturduğu ülkemizde, Fetocuların da AKP Hükümetine ortak oldukları yıllarda ve kene gibi yapışkan olduklarından daha da öncesinden itibaren, devlet içinde nasıl bal peteği haline geldiklerini tahmin etmek zor değil. Ne ki neredeyse bütün ordu kademelerini ele geçirdiklerine yine de kimseyi inandıramazlar.

Çünkü ordumuz bu kadar al Allah’ım emanetini çaresizliğinde olmamıştır hiçbir zaman. Ve her daim içinde gizli Atatürk’lerini de barındırmış ve barındıracaktır da. Bir CIA’sı yoktur; ama kendi otokontrolünü kimseye ihtiyacı olmadan da yürütmesini bilmiştir her zaman. O nedenle de gerçek Fetocuları, yine ordu kayıtlarından tespit etmek mümkün olabiliyor esasen. Şayet böyle olmasaydı darbe maksadına ermiş olurdu. Şimdi akıllı olsunlar da yandaş AKP patatesleri gibi hemen tavaya yatmasınlar sakın.

Askeri Akademinin Maarife bağlanacağı ve TSK’nın sivilleştirilmeye doğru götürüleceği söyleniyor. Aman sakın ha! Şerefli Türk ordusu asla IŞİD gibi emperyalist bir Lejyoner taburu değildir, olamaz da. Sonra milli karakterini kaybeder, ki bu isteniyor herhalde. Önce Maarifin kime bağlı olduğu düşünülmelidir. Çünkü böylesi bir durum Türk askeri geleneğinin; tıpkı Kemalist bağımsızlık ilkelerine ve Cumhuriyetin temel esaslarına yapılmak istendiği gibi dumura uğratılması demek olur sadece.

Şimdi darbe sonrası gelişmeleri dikkatle izlenmeli ve Feto tanklı, CIA&Mossad darbesinin hedefe ulaşıp ulaşamadığı daha iyi analiz edilmeli ve sentez haline de getirilmelidir. Çünkü darbe bitmiş değildir, o giriş sahnesiydi, aksine gerçek oyun asıl şimdi başlamaktadır. Bu bağlamda Ergenekon ve Balyoz aklanmışlarının tekrar kendi görevlerine dönmeleri biran önce sağlanmalıdır.

Ordu-Milleti kandırmak adına, “orduya geri alındılar” yaftasıyla muhtemel yeni bir oyuna alet edilmelerinin de önüne mutlaka geçilmelidir. Ve Ordumuzun, bayağı hasara uğramış şerefini yeniden ayağa kaldırmak üzere, artık acilen yumruklarını sıkıp nefsi müdafaa durumuna geçmesi gerekmektedir. Bunun için de Yüksek Askeri Şura’nın ilk yapması gereken iş, siyasi parmakların, kozmik odaların ve karargâhların dışında tutulması gereğini sağlamak olmalıdır. Ve Başkomutanın Genel Kurmay Başkanı olması gereği ise asla unutulmamalıdır. Bu bağlamda da her şeyden önce, boynuna kemer bağlatmayacak olan bir Başkomutan acilen bulunmalıdır.


            Darbeye kurgu diyenleri neredeyse PKK saflarına oturtan bir, çok bilmiş - haydi ismi bizde kalsın - yine ve yeni bir zırva ile baltayı bir kere daha taşa vurdu. Bu kafayla çevresinde hala ulusalcı buluyorsa, durum düşündürücüdür. Ve Karagöz, Hacivat güldürüsünde olduğu gibi de “yıktı perdeyi eyledi viran” sahnesinde, son noktayı da koymuştur. Ne diyelim yazık oldu. İnşallah son fırsatı kaçırmaz da doğrular deresine tekrar atlayıverir. Çünkü akarsu her zaman en doğru yatağını bulur ve bulacaktır.

            Aslında dürüst ve şerefli bir insan olduğu halde, zaman zaman kendisine bile ters düşmeseydi ve şayet bir milli liderlik kimliği de taşıyor olabilseydi; defalarca yer aldığı siyaset sahnesinde,  kalıcı bir profil oluşturabilir ve inanmış arkadaşlarıyla beraber ki, hepsi Atatürkçü ulusalcılardır, en azından HDP yaftalı emperyalist beslemelerinin üstünde bir oy yüzdesiyle bugün, mecliste oturuyor olurdu. Ve bizde bundan kıvanç duyardık.

            Bir şey daha var. Türk Milletinin başında olup da Türk adını ağzına almayan, Anayasayı saymayan, ülkeyi bölünmenin eşiğine getirmiş sözde bir cumhur başıyla, yolunda gidip, aynı safta kalırsan, belki sen de tarihe geçersin; ama tersinden. Önce lisanına dikkat et. Şayet şerefli vatan evlatlarını vatan hainleriyle aynı kefeye koyarsan, sonra adamın Allahını bile ipe dizerler bilesin…


            Kayıplarında bile yeni kazanç parametreleri sıralamayı iyi bilen emperyalist, şimdi son kozunu 15 yıldır beslediği çetesine yaptıracağı sinsi bir sivil darbeyle çözmeye çalışacaktır. Ne ki çete de artık durumdan bizar olmuş ve sonunda yine kendi başına geleceklerin de farkındalığında, patronuna artık kafa kaldırıyor da olabilir.

            Bu bağlamda da Erdoğan şimdi bütün milleti arkasına alma uğraşı içindedir. Telefonlarımıza gelen ve ücretlerini yine bizlerin ödediği tonlarca imdat çağrısı içeren SMS de bu yüzdendir. Ne ki etme, bulma dünyasıdır bu. Hani men dakka dukka da diyordu ya bir zamanlar, aynen de öyle işte.  İçine düştüğü kahredici çelişkiden (açmazdan), şimdi nasıl sıyrılacağının hesapları içine girmiştir artık. Çünkü çok hüsrana uğrattığı, ümmet olarak gördüğü ve yeni farkına vardığı milletinİN, kendi seçmeni de dâhil olmak üzere artık kendisine güveni kalmamıştır.

            Bundan sonra şapkalarınızı önünüze koyup düşünme zamanınız gelmiştir artık efendiler. Atatürk ve bize emanet ettiği ilkeleriyle uğraşmayı da bırakın artık. Boşuna uğraş verip dünyayı da halinize güldürmeyin.
Neden mi:

§  Atatürk bütün hayatını hak, ideal ve doğrular üzerine inşa etmiş bir liderdir. Böyle bir lider, evrenin bütün sarsılamaz gerçekleri gibi kendisiyle ebedileşir. (S. Altındal)

Çünkü Dünya tarihini değiştiren, bize vatan ve kimlik veren, rahmetler içinde yatası Kazım Mirşan gibi hak arayıcı, sapına kadar da icraatçı aydınlarımızın da ışığı olan ve evrenle ebedileşmiş emsalsiz bir liderdir de ondan. Şayet o olmasaydı, Asya da Türkmen Devletlerarasında göçebe gruplar halinde yaşayan devletsiz, kimliksiz, sahipsiz insancıklar olarak yaşıyor olacaktık bugün.

Belki de bugün Suriye, Irak bataklığında çok zor durumda oldukları halde el uzatmadığımız öz kardeşlerimiz olan Türkmenlerin halinden de acınası olacaktı hal i pür melalimiz. Bunlara da azıcık empati oluşturun bir zahmet, belki biraz yüzünüz kızarır hiç olmazsa…

                                                                       Serendip Altındal



16 Temmuz 2016 Cumartesi

TAZE BALIK..

           Askerimizin böyle bir ağlanası vodvile piyon edilmesi utanç ötesi bir kepazeliktir. Vah benim Mehmet’im, bu da mı gelecekti o erdemli, ahde vefa sahibi başına. Üstünde ki şerefsiz oyunların faturası, emir komuta halkasının en altındaki emir kulu olan sana nasıl yazılabilirdi ki. Bundan daha büyük bir şerefsizlik ve vicdansızlık olabilir miydi hiç.

            Sana vurmaya kalkan yandaş piçlerinin o kırılası kafaları sana muhtaç olacaktır nasılsa yine ve yakında bir gün. Hiç kuşkun olmasın aslanım. Bir kömür şilebinin 3 cü sınıf lostromosu haletinde ki Genel Kurmay Başkanın, seni nasıl böylesi bir utanca, vicdansızlığa alet edebildi. 3 cü sınıf lostromo bile bu yazımı okusa “bula bula beni, böyle bir boka yaramaz ansıza mı benzettin’ diye tavır koyardı bana kesin. O kardeşim sakın kusura bakmasın.

Çünkü senin bu çaresizliğinden ülkeyi yönetenler kadar, ordu komutanların da sorumludur. Hele de önce, o komuta kademesinin en başında oturanı. Çünkü hepsi bu kadar delalet içinde olup, bu kadar da sorumsuz ve sorumluluk alanlarında olup bitene bu denli lakayt, ötesinde de ansız kalabilmişlerdir. Ayrıca bilesin ki içinize de bir sürü IŞID ve/veya CIA piçi hergele de katılmıştı. Çünkü üstlerinde ki iğreti üniformalar adeta üstlerinden akıyordu, onları taşıyamıyorlardı bile. Zira Türk askeri öyle kayıkçı üniforması taşımazdı, taşıyamazdı.

            Askeri darbe adıyla prezante edilen olay açık, bir o kadar da acemice ve enayice hazırlanmış bir tertipti. Olayların başında ki Erdoğan’ın, mutlaka önceden haberdar olduğu, Genel Kurmay ve Mit’in de ortak bir ürünüydü olay muhtemelen. Yani paralelci Fetoya atfedilen darbe sanrısı, aslında ordu içinde ondan daha da güçlü hale gelmiş Erdoğan cemaatinin bir kurgusuydu şüphesiz. Bunun için yeterinden fazla indis mevcuttur.

            Bir kere, 1560 askerle 80 milyonluk hem de bir Türkiye Cumhuriyetinde, hiçbir darbe yapılamaz. Yapılamadığı gibi bir mehteran yürüyüşü bile seyirci toplayamazdı. Yapmaya kalkarsanız da kendinize, bırakın ilk mektep 1-2 sınıf çocuklarını; ama sokak finolarını bile işte böyle güldürürsünüz.

Olay anında ve daha kimse işin ne olduğunu anlayamamışken, saraylı muhterem hemen halkı (aslında yandaşlarını) sokağa çağırdı. Ve derhal Hükümetin kontrolü elinde tuttuğu haberi yayınlandı. Haberler başlangıçta ulusalcı kanallardan da; ama yandaş yorumlarıyla verilirken, sonra nedense onlarda kararıverdi. Konuşan, haber neşreden sadece yandaş kanallardı artık. Hele bir de Mekke resimlerini, güncelmiş gibi yayınlayan Canlar TV var ki deme gitsin.

Oysa bir milli darbede asla böyle olamazdı. Çocuklar bilmez; ama en azından bizler böyle olmadığına defalarca şahit olmuştuk. Bunun böyle olduğunu Erdoğanların, binbir Alilerin jenerasyonu da iyi bilmelidir aslında. Ulusalcı kanallar gümbür gümbür milli sloganlar atarlardı. Ulusalcılar hemen sokaklara çıkmamakta, temkinli ve akılcı oldukları için de işin sonunu beklemekteydiler kuşkusuz. Nitekim çağrının hemen ardından, bir takım yandaş yumurta topuklunun hemen tankların üstüne fırlamaları da anında gerçekleşti. BMM’ne bir bomba atılması ise zararsız; ama aynı bağlamda acemice verilen göstermelik bir başka mesajdı.

Camilerden okunan uzatmalı salaların avaz avaz, sabahlara kadar vatandaşı uyutmaması ise apayrı bir başka maksatlı tasarımdı. Ve sanki özlenen Şeriatın ayak sesleriydiler, boş sokaklarda yankılanan. Öyle ya, yandaş mümini nasıl sokağa taşıyacaktınız.  Maçtan, pardon çakma darbeden sonra bizim binbir Ali’nin hemen çenesi açıldı, ufku genişleyiverdi. Ve alışılmadık otoriter tavrını adeta herkesin gözüne sokarcasına, buyruklar atmaya başladı. Yaptırımcılıkla suçlanan ABD’nin bu kadar acemice, enayice darbe yapacağına inanmak ise ayrı bir ahmaklıktır.

Artık etki kaybına düçar olan ABD, elbette Hükümetin üstünde bütün kontrole sahip olmak isterdi ve isteyecektir de. Ne ki ABD’nin B, C, D vs. planları da çoktan hazırdır şüphesiz; ama bu kadar acemice ve enayice değil. Öyle veya böyle, sonuçta asıl nemalanacak olan yine kendisi değil miydi esasen. Bir yandan da aslında Erdoğan’ı anlaşmalı beslemiyor muydu? Bu kadarı da yenmezdi artık be birader. Kimse kimseyi kandırmaya da kalkmasın. Ve ABD istediği kadar da akıllıca planlasın, bütün planları tam bağımsız gerçek bir Atatürk Ordusunun önünde, akamete uğramaya mahkûmdur...


Oysa bu çakma darbe aslında, Erdoğan’ın ille de başkanlık tutkusunun bir ürünü olasılığını da barındırıyor bünyesinde. Nitekim yakın günlerde, ‘Bakın Başkan olsaydık böyle darbelere maruz kalmazdık. Bütün kontrol bizde olurdu.” mealinde mesajları da duymaya, okumaya başlayacağız hemen ardından. Nitekim binbir Ali’nin Erdoğan’a, derhal fırsatı kaçırmadan “Baş Komutan” diye hitap etmesi de bu vurgunun bir ön çağrısıdır aslında. 

Ayrıca bir şeye daha dikkat ettiysek; yüksek yargı mensuplarının cübbe ile sokağa inmelerinden hemen sonra bu darbenin gelmesi de hayli ilginçtir. 11 Yargıtay ve 4 HSYK üyesinin de bu fırsatta hemen gözaltına alınması ve devamında ki yargı kıyamı sizce de asal nedeni açıklamıyor mu? Velhasıl bu en taze balığı da yine yutmuş mu olduk şimdi. O halde bu son balığın üstüne iştahla atılan, bilhassa da ulusalcı olan bütün balıkçıl kuşlarına afiyet olsun.


Pekiyi, başarısız ve aslında yine yüzlerine gözlerine bulaştırdıkları bu acemi vodvilden, yine de bazı kazanımlar çıkarmak mümkün olmaz mı acaba. Mesela ordumuzda ki bütün cemaat atıklarından ki bunlara Erdoğan’ın ki de dâhil olmak üzere, bu vesileyle bir kere de arınmak mümkün olabilir.

Hükümete de acılı bir deklarasyon vererek, bundan böyle TSK’nın kendi milli ve bağımsız otonomisine derhal ve yeniden tam sahip olması gerektiğini, ordu üstünde onu rencide edecek, itibar kaybına uğratacak bütün oyunlara derhal son verilmesini, elbette anayasal kurallara uyulacağını; ama fazlasının ordu mensuplarından beklenmemesi gereğini filan ortak deklarasyona paketleyebilirler de mesela.

Burada amaç, ordunun üstünden siyaset elinin tamamen çekilmesi ve ordunun kendi sahasında alması gerektiği kararları alması ve olmazsa olmaz emir komuta yetkilerini, hiç bir sivili bulaştırmadan, tam bağımsız olarak kullanabilmesinin de yeniden sağlanması olmalıdır. Sonuç olarak da, Türk Milletinin ve bağımsız Türkiye Cumhuriyetinin ihtiyacı olan böylesi bir Atatürk ordusu, tekrar ortaya çıkacaktır sadece.  Ki bu da bize fazlasıyla yeter…
                                                                     
                                                                                 Serendip Altındal



15 Temmuz 2016 Cuma

İLLÜZYONİST..

           Terör eken terör biçer. Ekenler, mağdur hep mağdur mu kalacak sanırlar acaba. Karşı tarafın da eli armut toplamıyor elbette. Hele de devamlı mağdur olan bir kere ayağa kalkarsa; ya hey! İşiniz sahiden de zor olur o zaman. Bizde patlıyorken, bombanın fitili yine Fransa da ateşleniverdi birden. Yarın Almanya da, ABD de filan falan. Bu döngü, yaratanların kendi başlarını yiyinceye kadar da böyle devam edeceğe benzer. Biz teröre alışmışız(!) nasıl olsa. Ve terörle Türk’ü yıldırmak da mümkün değildir aslında ve aksine.

            Nedir, ne yapılmak istenmektedir. Terörün tek nedeni olarak gösterilip, Müslümanlara karşı nihai ve evrensel bir Haçlı yürüyüşü tertipleyerek İslam’ın Ehli Beyt (sosyal Müslüman) özeğine, emperyalist Vatikan harmaniyesi (İslam’ın yumuşakçası - ne demekse) giydirilerek, böylece Sosyal İslam’dan da bir çırpıda kurtulmak mı istenmektedir. Gel de külahıma anlat sen bunu uyanık. Kendini yontulmuş elmas, bizi de ham şimşir mi sanırsın.

            Terörü tarafsız olarak mercek altına alıp, yaratıldığı gibi de emperyalist kaynaklarıyla birlikte bir anda ipini çekmek, dünya insanlığı adına artık vazgeçilemezdir. Yoksa bir salgın hastalık haline gelerek çığ gibi büyür ve yeni bir dünya harbinin de tetiği oluverir. Çünkü insan doğası; Şeytan/Tanrı özeğinden dolayı, bunalımlarından bir darbeyle kurtulmak için tek çıkış yolunun, çıldırmak olduğuna inanmaya da çok müsaittir.

            Herkes kendi kıçını kurtarsın, kendi yoluna gitsin diyorsan bu benim de işime gelir Fransız, Alman, İngiliz, Amerikalı ya da neysen. Bu da yeni ilahlar savaşı yaratarak daha ekopoli-kaotik bir yapıya dönüştürür ve bu kahırlı dünyayı insanlık için yaşanamaz hale getirir. Yakın bir gelecekte onlarca ışık hızıyla başka yıldızlara göçerek bu dünyadan kurtulamayacak olduğun için de, önce yine sen mustarip olursun, artık ona göre. Çünkü bizim kaybedecek fazla bir şeyimiz de yoktur.

Biz Türk olarak insanlık tarihinin babası olduğumuz halde, size kalırsa nasılsa 3000 yıllarında bile Avrupalı(!) olamayacağımıza göre, başlarınıza gelecekleri önce de sizlerin düşünmesi o halde daha doğru olmaz mı kardeşler. İnsanlık dışı vahşi terör, tekrar Fransa da patlayınca, bizde patlayıp günahsız insanlarımız telef olduğunda insanlığın farkında olmayanlar, herhalde yine insan olduklarını anlayıvermişlerdir yüksek olasılıkla.

Bu bir kıstas oluşturma, kıyaslama algısı yaratma veya rövanşe etmek değil, evrensel insani parametrelerin, aslında hepimizin ortak değerleri olması gereğine bir empati kurma çağrısıdır sadece. Ve artık aklımızı başımıza alalım ve evrensel menfaatlerimiz bağlamında, ortak değerlerimizin de farkında olalım lütfen. Yani birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için olmalıdır, tüm insanlığın geleceği adına bu koca evrende aslında. Çünkü toplumsuz bireyin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Hatta ona insan bile denemez. Bilmem anlayabildik mi bunu acaba…


Yenidünya illüzyonisti bilgiçliğiyle bugün; “Olmak istediğimiz yerin yakınında bile değiliz” diyen Obama, asla o muhayyel yerde olamayacağını ülkesinin 240 yıllık çapulcu tarihine bakıp da hala anlayamamışsa, yolun sonuna geldiğine göre, bundan sonra da anlama şansı bulamayacak demektir.

Oysa kendisi, 1776 dan beri demokratik özgürlük masalıyla kurulan; ama sonuçta dünya GSH sının %80 getirisini sadece %1 lik bir azınlığın(para babalarının) cebine akıtmayı becerebilen emperyalist patron hükümetleri kurgularıyla bugünlere gelebilmiş ve salaklaştırılarak, öncesi ön atalarımız olan Kızılderililerin elinden hunharca alınan topraklarda başlayan  240 yıllık büyük soygunun, hala farkında olamayan bir toplumun, ümmet bireyi olduğunu çoktan anlamış olmalıydı.

Bir zamanlar ülkelerinde başlayan kirli, anti hümanist ve vahşi Batı yapılaşmasına karşı bayrak açan, dünya barışı adına mesajlar veren, 5 yıllık gelecek planları bile yapamayan genç insanların oluşturduğu ve bütün ailelerinin de desteklediği, çiçek çocukları (Hippy) hareketi, bizdeki gezi yürüyüşlerini çağrıştırmaktadır.

Ne ki zamanın çiçek çocukları, yakın gelecekte federatif yapılar ve senato meclislerinde revizyonist sosyalleşme reformları geciktirilmekte ısrar edilirse; bir daha ki gelişlerinde çiçekleriyle değil; ama artık iyice anlaşıldığına göre de, silahlarıyla arzı endam edeceklerdir herhalde.   


            Bizde ise inatla ve döne döne süregitmekte olan Erdoğan rejiminin, artık kendi başı da dönmüştür. Sadece ölünceye kadar ülkemizde hesap vermek istemediği için histerik bir kaprisle ve kararlı bir tutuculukla ülkesinin başını yakacak, onu küllen satacak bir anlayışın artık damarlarına indiği Erdoğan ile de artık son istasyona gelinmiştir. Yani tramvay rayı bitmiştir artık.

Şimdi ABD yargısının Zarrap ve uluslararası terör şantajı altında olan Erdoğan, bir de uluslararası yüksek mahkemede, bir zamanlar Nürnberg te olduğu gibi, tarihi bir hesap verme tehlikesiyle de baskı altında tutulmakta ve bu bağlamda ABD ve hempası emperyalistlerin istediği ödünleri vermek zorunda bırakılmaktadır. Bu durumdan kurtulmak için de yapmayacağı yoktur muhteremin. Hal bu olduğuna göre de Türkiye’miz sadece tek bir Erdoğan yüzünden ne hallere düşürülmüştür. Acaba bu olduğundan da öte enayice; ama çözümü basit çelişki, sahiden layığı ile idrak edilmekte midir? İşte asıl soru da budur

                                                                       Serendip Altındal



11 Temmuz 2016 Pazartesi

JİMNASTİK..

            Mezarımı içimde taşıyorum nasıl olsa. Mekân, zaman fark etmiyor gerçekte. Soğurularak Kuantlarımıza - tanrı maddeleri veya atom altı parçacıklarımız – ayrışmaya başlamak üzere ölüm denilen kara deliğimize düşmeye başladığımızda; ölüyken, diriyken de içimizde taşıdığımız mikro evrenimize doğru bizatihi yolculuğa da başlamış oluyoruz aslında.

            Dünyevi işlere kafayı haliyle fazlaca takarken, diğer tarafın enformasyonlarını da son yolculuğa çıkmadan araştırmakta yarar vardır. Herkes kendi bildiği, inandığı biçimde yapar bunu bir şekilde. Kendi yolunu arayanlar ruh mu çağırsın o zaman. Hayır, sadece akıllarını kullanıp maddeyi anlamaya başlasınlar yeter. O bize nasıl olsa bütün gerçeği anlatacaktır.

Nasıl ruh (üst akıl) taşıdığını, sayısız ışık hızlarında nasıl her objeden geçebildiğini, mesafe tanımadığını, nasıl diğer materiyle iletişime geçtiğini ve nasıl hep bir arada kuantlar halinde ve yeni evren MADDELERİ olarak sonsuz yaşama sahip olunacağını öğretecektir. Bir şekilde tekrar makro evrene dönüşüm – geçiş değil, çünkü mikro olan aslında makronun içindedir – olup, olmayacağını vs. bize anlatacaktır mutlaka. Paralel evrenlerse ayrı bir paragraftır. Ona el atmaya kalkarsak bu yazıyı bitiremeyiz. Paralel evrende bizim aksi kutbumuzda bir özdeşimiz olduğunu ve asla birbirimizle kucaklaşmamamız gerektiğini bilelim yeter. Yoksa ikimizde yok oluveririz.

Bu kadar beyin jimnastiği yaptıktan sonra burada nokta koyup biraz da güncel fiktife dönelim isterseniz. Güncele dönünce de hangi konuya girelim. İnanınki hepsi gırtlağıma oturan temcid pilavının da ötesinde ikrah getirici. Yani konu iktidar mı, yoksa muhalefet mi olsun? Bana sorarsanız hepsi meraklılarının olsun. Ben kendi adıma sadece öyle kelime tarifi ile olana değil; ama öz (Kemalist) MİLLİ olan ve beni ikna edebilecek icraata bakıyorum artık sadece; yani boş lafa değil.

Milli olmayanın sizinde gırtlağınıza oturduğunu biliyorum. Ve sen en iyisi yine başa sar dediğinizi de duyar gibiyim. Ne var ki yine başa dönersek artık bu yazıyı bitirebilmek nasip olmaz bana. Biz en iyisi yeni bir şampiyonluğu daha arkasına alan son UEFA şampiyonasından bahsedelim biraz.

Egemenlerin sahneye koyduğu, rotasyonunu hep güncel tuttuğu ve çeşitli rantların yine tavan yaptığı şampiyonalardan birisi daha sonlandı. Sahada koşanlar arasında en akılda kalanlar, yaratıcılık, sürat, atletik güç, dayanıklılık gibi her türlü sporun en olmazsa olmaz öğelerini çeşitli biçimlerde ortaya koyan siyahî oyunculardı kuşkusuz.  Eskiden biz onlara arap derdik, şimdi dersek hemen rasist derler diye söylemiyoruz. Anlayacağınız artık siyaset de sporun içinde temel bir unsur oldu çıktı. Alet kutuları için çakma araçlar, terim ve deyimler yaratma uzmanı olan sömürgecileri, bir zamanlar köle yaparak etlerini bile sattıkları o Afrikalı Arapları pardon siyahîleri şimdi büyük paralarla transfer edip sahada coşku ile alkışlayabiliyorlar sadece.

İlahlarının gadrine uğrayan Alman takımının patronu Löw, yine Almanca bir gaf yapmış “çok takımın iştirak ettirilmesi kaliteyi bozdu” diyerek saçmalamış. Hangi kaliteden bahsediyormuş acaba? Demek ki daha önceki rakipler azınlığı tam dişlerine göreymiş. Şimdi rakiplerin artınca ve sen bundan mağdur olduysan, senin de gerçek kaliten ortaya çıktı demezler mi adama sonra? Kim ne derse desin. Ben Portekiz’in şampiyonluğuna müthiş sevindim.

Çünkü ezikler de kazanmaya başlamalı artık bu dünyada. Ve çalışıp haklarını kopara kopara da aldı o çocuklar. Bir şey daha öğrettiler teknik zevata. Hele de bizim muhterem İMPARATOR’a, malum bizde de bolca vardır bunlardan. Yani hep istatistiklere göre ayak uzatanlardan. Demek ki bütün aleyhte istatistiklere rağmen ne yapılacağını iyi bilen şampiyon da olabiliyormuş.

Beyin jimnastiği derken, Erdoğan tarifli jimnastik figürlerine de el atmadan olmuyor şimdilerde. Yani Erdoğan Hükümeti tarafından üst üste satışa geldiğimiz ve Erdoğangiller artık gırtlağımızda oturduğu halde, bunlardan ne zaman kurtulacağına karar veremedi hala bu illet. Oysa zaman müthiş bir hızla soğruluyor ve her şey kendi sonuna yaklaşıyor. Ve bu evrende ki son da, mikrosunda yeni bir başlangıç oluşturuyor.

Her gün, her saat kahır, kahır küpü olduk artık. Daha yetmedim i i i???  Biraz da tuluata saralım dedik, fena mı ettik dostlar.

Sağlıkla, saygıyla; ama kaygısız kalın…

                                                           Serendip Altındal