Askerimizin
böyle bir ağlanası vodvile piyon edilmesi utanç ötesi bir kepazeliktir. Vah
benim Mehmet’im, bu da mı gelecekti o erdemli, ahde vefa sahibi başına. Üstünde
ki şerefsiz oyunların faturası, emir komuta halkasının en altındaki emir kulu olan
sana nasıl yazılabilirdi ki. Bundan daha büyük bir şerefsizlik ve vicdansızlık olabilir
miydi hiç.
Sana vurmaya kalkan yandaş
piçlerinin o kırılası kafaları sana muhtaç olacaktır nasılsa yine ve yakında bir
gün. Hiç kuşkun olmasın aslanım. Bir kömür şilebinin 3 cü sınıf lostromosu
haletinde ki Genel Kurmay Başkanın, seni nasıl böylesi bir utanca,
vicdansızlığa alet edebildi. 3 cü sınıf lostromo bile bu yazımı okusa “bula
bula beni, böyle bir boka yaramaz ansıza mı benzettin’ diye tavır koyardı bana kesin.
O kardeşim sakın kusura bakmasın.
Çünkü
senin bu çaresizliğinden ülkeyi yönetenler kadar, ordu komutanların da
sorumludur. Hele de önce, o komuta kademesinin en başında oturanı. Çünkü hepsi
bu kadar delalet içinde olup, bu kadar da sorumsuz ve sorumluluk alanlarında
olup bitene bu denli lakayt, ötesinde de ansız kalabilmişlerdir. Ayrıca bilesin
ki içinize de bir sürü IŞID ve/veya CIA piçi hergele de katılmıştı. Çünkü
üstlerinde ki iğreti üniformalar adeta üstlerinden akıyordu, onları
taşıyamıyorlardı bile. Zira Türk askeri öyle kayıkçı üniforması taşımazdı,
taşıyamazdı.
Askeri darbe adıyla prezante edilen
olay açık, bir o kadar da acemice ve enayice hazırlanmış bir tertipti.
Olayların başında ki Erdoğan’ın, mutlaka önceden haberdar olduğu, Genel Kurmay
ve Mit’in de ortak bir ürünüydü olay muhtemelen. Yani paralelci Fetoya
atfedilen darbe sanrısı, aslında ordu içinde ondan daha da güçlü hale gelmiş
Erdoğan cemaatinin bir kurgusuydu şüphesiz. Bunun için yeterinden fazla indis
mevcuttur.
Bir kere, 1560 askerle 80 milyonluk
hem de bir Türkiye Cumhuriyetinde, hiçbir darbe yapılamaz. Yapılamadığı gibi bir
mehteran yürüyüşü bile seyirci toplayamazdı. Yapmaya kalkarsanız da kendinize,
bırakın ilk mektep 1-2 sınıf çocuklarını; ama sokak finolarını bile işte böyle güldürürsünüz.
Olay
anında ve daha kimse işin ne olduğunu anlayamamışken, saraylı muhterem hemen
halkı (aslında yandaşlarını) sokağa çağırdı. Ve derhal Hükümetin kontrolü
elinde tuttuğu haberi yayınlandı. Haberler başlangıçta ulusalcı kanallardan da;
ama yandaş yorumlarıyla verilirken, sonra nedense onlarda kararıverdi. Konuşan,
haber neşreden sadece yandaş kanallardı artık. Hele bir de Mekke resimlerini,
güncelmiş gibi yayınlayan Canlar TV var ki deme gitsin.
Oysa
bir milli darbede asla böyle olamazdı. Çocuklar bilmez; ama en azından bizler böyle
olmadığına defalarca şahit olmuştuk. Bunun böyle olduğunu Erdoğanların, binbir
Alilerin jenerasyonu da iyi bilmelidir aslında. Ulusalcı kanallar gümbür gümbür
milli sloganlar atarlardı. Ulusalcılar hemen sokaklara çıkmamakta, temkinli ve
akılcı oldukları için de işin sonunu beklemekteydiler kuşkusuz. Nitekim
çağrının hemen ardından, bir takım yandaş yumurta topuklunun hemen tankların
üstüne fırlamaları da anında gerçekleşti. BMM’ne bir bomba atılması ise zararsız;
ama aynı bağlamda acemice verilen göstermelik bir başka mesajdı.
Camilerden
okunan uzatmalı salaların avaz avaz, sabahlara kadar vatandaşı uyutmaması ise
apayrı bir başka maksatlı tasarımdı. Ve sanki özlenen Şeriatın ayak
sesleriydiler, boş sokaklarda yankılanan. Öyle ya, yandaş mümini nasıl sokağa
taşıyacaktınız. Maçtan, pardon çakma
darbeden sonra bizim binbir Ali’nin hemen çenesi açıldı, ufku genişleyiverdi. Ve
alışılmadık otoriter tavrını adeta herkesin gözüne sokarcasına, buyruklar
atmaya başladı. Yaptırımcılıkla suçlanan ABD’nin bu kadar acemice, enayice
darbe yapacağına inanmak ise ayrı bir ahmaklıktır.
Artık
etki kaybına düçar olan ABD, elbette Hükümetin üstünde bütün kontrole sahip
olmak isterdi ve isteyecektir de. Ne ki ABD’nin B, C, D vs. planları da çoktan
hazırdır şüphesiz; ama bu kadar acemice ve enayice değil. Öyle veya böyle,
sonuçta asıl nemalanacak olan yine kendisi değil miydi esasen. Bir yandan da
aslında Erdoğan’ı anlaşmalı beslemiyor muydu? Bu kadarı da yenmezdi artık be
birader. Kimse kimseyi kandırmaya da kalkmasın. Ve ABD istediği kadar da
akıllıca planlasın, bütün planları tam bağımsız gerçek bir Atatürk Ordusunun
önünde, akamete uğramaya mahkûmdur...
Oysa
bu çakma darbe aslında, Erdoğan’ın ille de başkanlık tutkusunun bir ürünü
olasılığını da barındırıyor bünyesinde. Nitekim yakın günlerde, ‘Bakın Başkan
olsaydık böyle darbelere maruz kalmazdık. Bütün kontrol bizde olurdu.” mealinde
mesajları da duymaya, okumaya başlayacağız hemen ardından. Nitekim binbir Ali’nin
Erdoğan’a, derhal fırsatı kaçırmadan “Baş Komutan” diye hitap etmesi de bu vurgunun
bir ön çağrısıdır aslında.
Ayrıca bir şeye daha dikkat ettiysek; yüksek yargı
mensuplarının cübbe ile sokağa inmelerinden hemen sonra bu darbenin gelmesi de
hayli ilginçtir. 11 Yargıtay ve 4 HSYK üyesinin de bu fırsatta hemen gözaltına
alınması ve devamında ki yargı kıyamı sizce de asal nedeni açıklamıyor mu? Velhasıl
bu en taze balığı da yine yutmuş mu olduk şimdi. O halde bu son balığın üstüne iştahla
atılan, bilhassa da ulusalcı olan bütün balıkçıl kuşlarına afiyet olsun.
Pekiyi,
başarısız ve aslında yine yüzlerine gözlerine bulaştırdıkları bu acemi vodvilden,
yine de bazı kazanımlar çıkarmak mümkün olmaz mı acaba. Mesela ordumuzda ki
bütün cemaat atıklarından ki bunlara Erdoğan’ın ki de dâhil olmak üzere, bu
vesileyle bir kere de arınmak mümkün olabilir.
Hükümete
de acılı bir deklarasyon vererek, bundan böyle TSK’nın kendi milli ve bağımsız
otonomisine derhal ve yeniden tam sahip olması gerektiğini, ordu üstünde onu
rencide edecek, itibar kaybına uğratacak bütün oyunlara derhal son verilmesini,
elbette anayasal kurallara uyulacağını; ama fazlasının ordu mensuplarından beklenmemesi
gereğini filan ortak deklarasyona paketleyebilirler de mesela.
Burada
amaç, ordunun üstünden siyaset elinin tamamen çekilmesi ve ordunun kendi sahasında
alması gerektiği kararları alması ve olmazsa olmaz emir komuta yetkilerini, hiç
bir sivili bulaştırmadan, tam bağımsız olarak kullanabilmesinin de yeniden
sağlanması olmalıdır. Sonuç olarak da, Türk Milletinin ve bağımsız Türkiye
Cumhuriyetinin ihtiyacı olan böylesi bir Atatürk ordusu, tekrar ortaya
çıkacaktır sadece. Ki bu da bize
fazlasıyla yeter…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder