Mezarımı
içimde taşıyorum nasıl olsa. Mekân, zaman fark etmiyor gerçekte. Soğurularak
Kuantlarımıza - tanrı maddeleri veya atom altı parçacıklarımız – ayrışmaya
başlamak üzere ölüm denilen kara deliğimize düşmeye başladığımızda; ölüyken,
diriyken de içimizde taşıdığımız mikro evrenimize doğru bizatihi yolculuğa da başlamış
oluyoruz aslında.
Dünyevi işlere kafayı haliyle fazlaca
takarken, diğer tarafın enformasyonlarını da son yolculuğa çıkmadan araştırmakta
yarar vardır. Herkes kendi bildiği, inandığı biçimde yapar bunu bir şekilde.
Kendi yolunu arayanlar ruh mu çağırsın o zaman. Hayır, sadece akıllarını kullanıp
maddeyi anlamaya başlasınlar yeter. O bize nasıl olsa bütün gerçeği
anlatacaktır.
Nasıl
ruh (üst akıl) taşıdığını, sayısız ışık hızlarında nasıl her objeden geçebildiğini,
mesafe tanımadığını, nasıl diğer materiyle iletişime geçtiğini ve nasıl hep bir
arada kuantlar halinde ve yeni evren MADDELERİ olarak sonsuz yaşama sahip olunacağını
öğretecektir. Bir şekilde tekrar makro evrene dönüşüm – geçiş değil, çünkü
mikro olan aslında makronun içindedir – olup, olmayacağını vs. bize
anlatacaktır mutlaka. Paralel evrenlerse ayrı bir paragraftır. Ona el atmaya
kalkarsak bu yazıyı bitiremeyiz. Paralel evrende bizim aksi kutbumuzda bir
özdeşimiz olduğunu ve asla birbirimizle kucaklaşmamamız gerektiğini bilelim
yeter. Yoksa ikimizde yok oluveririz.
Bu
kadar beyin jimnastiği yaptıktan sonra burada nokta koyup biraz da güncel
fiktife dönelim isterseniz. Güncele dönünce de hangi konuya girelim. İnanınki
hepsi gırtlağıma oturan temcid pilavının da ötesinde ikrah getirici. Yani konu iktidar
mı, yoksa muhalefet mi olsun? Bana sorarsanız hepsi meraklılarının olsun. Ben
kendi adıma sadece öyle kelime tarifi ile olana değil; ama öz (Kemalist) MİLLİ
olan ve beni ikna edebilecek icraata bakıyorum artık sadece; yani boş lafa
değil.
Milli
olmayanın sizinde gırtlağınıza oturduğunu biliyorum. Ve sen en iyisi yine başa
sar dediğinizi de duyar gibiyim. Ne var ki yine başa dönersek artık bu yazıyı
bitirebilmek nasip olmaz bana. Biz en iyisi yeni bir şampiyonluğu daha arkasına
alan son UEFA şampiyonasından bahsedelim biraz.
Egemenlerin
sahneye koyduğu, rotasyonunu hep güncel tuttuğu ve çeşitli rantların yine tavan
yaptığı şampiyonalardan birisi daha sonlandı. Sahada koşanlar arasında en
akılda kalanlar, yaratıcılık, sürat, atletik güç, dayanıklılık gibi her türlü
sporun en olmazsa olmaz öğelerini çeşitli biçimlerde ortaya koyan siyahî oyunculardı
kuşkusuz. Eskiden biz onlara arap
derdik, şimdi dersek hemen rasist derler diye söylemiyoruz. Anlayacağınız artık
siyaset de sporun içinde temel bir unsur oldu çıktı. Alet kutuları için çakma
araçlar, terim ve deyimler yaratma uzmanı olan sömürgecileri, bir zamanlar köle
yaparak etlerini bile sattıkları o Afrikalı Arapları pardon siyahîleri şimdi
büyük paralarla transfer edip sahada coşku ile alkışlayabiliyorlar sadece.
İlahlarının
gadrine uğrayan Alman takımının patronu Löw, yine Almanca bir gaf yapmış “çok
takımın iştirak ettirilmesi kaliteyi bozdu” diyerek saçmalamış. Hangi kaliteden
bahsediyormuş acaba? Demek ki daha önceki rakipler azınlığı tam dişlerine
göreymiş. Şimdi rakiplerin artınca ve sen bundan mağdur olduysan, senin de
gerçek kaliten ortaya çıktı demezler mi adama sonra? Kim ne derse desin. Ben
Portekiz’in şampiyonluğuna müthiş sevindim.
Çünkü
ezikler de kazanmaya başlamalı artık bu dünyada. Ve çalışıp haklarını kopara
kopara da aldı o çocuklar. Bir şey daha öğrettiler teknik zevata. Hele de bizim
muhterem İMPARATOR’a, malum bizde de bolca vardır bunlardan. Yani hep
istatistiklere göre ayak uzatanlardan. Demek ki bütün aleyhte istatistiklere
rağmen ne yapılacağını iyi bilen şampiyon da olabiliyormuş.
Beyin
jimnastiği derken, Erdoğan tarifli jimnastik figürlerine de el atmadan olmuyor
şimdilerde. Yani Erdoğan Hükümeti tarafından üst üste satışa geldiğimiz ve
Erdoğangiller artık gırtlağımızda oturduğu halde, bunlardan ne zaman
kurtulacağına karar veremedi hala bu illet. Oysa zaman müthiş bir hızla
soğruluyor ve her şey kendi sonuna yaklaşıyor. Ve bu evrende ki son da, mikrosunda
yeni bir başlangıç oluşturuyor.
Her
gün, her saat kahır, kahır küpü olduk artık. Daha yetmedim i i i??? Biraz da tuluata saralım dedik, fena mı ettik
dostlar.
Sağlıkla, saygıyla; ama kaygısız
kalın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder