11 Temmuz 2016 Pazartesi

JİMNASTİK..

            Mezarımı içimde taşıyorum nasıl olsa. Mekân, zaman fark etmiyor gerçekte. Soğurularak Kuantlarımıza - tanrı maddeleri veya atom altı parçacıklarımız – ayrışmaya başlamak üzere ölüm denilen kara deliğimize düşmeye başladığımızda; ölüyken, diriyken de içimizde taşıdığımız mikro evrenimize doğru bizatihi yolculuğa da başlamış oluyoruz aslında.

            Dünyevi işlere kafayı haliyle fazlaca takarken, diğer tarafın enformasyonlarını da son yolculuğa çıkmadan araştırmakta yarar vardır. Herkes kendi bildiği, inandığı biçimde yapar bunu bir şekilde. Kendi yolunu arayanlar ruh mu çağırsın o zaman. Hayır, sadece akıllarını kullanıp maddeyi anlamaya başlasınlar yeter. O bize nasıl olsa bütün gerçeği anlatacaktır.

Nasıl ruh (üst akıl) taşıdığını, sayısız ışık hızlarında nasıl her objeden geçebildiğini, mesafe tanımadığını, nasıl diğer materiyle iletişime geçtiğini ve nasıl hep bir arada kuantlar halinde ve yeni evren MADDELERİ olarak sonsuz yaşama sahip olunacağını öğretecektir. Bir şekilde tekrar makro evrene dönüşüm – geçiş değil, çünkü mikro olan aslında makronun içindedir – olup, olmayacağını vs. bize anlatacaktır mutlaka. Paralel evrenlerse ayrı bir paragraftır. Ona el atmaya kalkarsak bu yazıyı bitiremeyiz. Paralel evrende bizim aksi kutbumuzda bir özdeşimiz olduğunu ve asla birbirimizle kucaklaşmamamız gerektiğini bilelim yeter. Yoksa ikimizde yok oluveririz.

Bu kadar beyin jimnastiği yaptıktan sonra burada nokta koyup biraz da güncel fiktife dönelim isterseniz. Güncele dönünce de hangi konuya girelim. İnanınki hepsi gırtlağıma oturan temcid pilavının da ötesinde ikrah getirici. Yani konu iktidar mı, yoksa muhalefet mi olsun? Bana sorarsanız hepsi meraklılarının olsun. Ben kendi adıma sadece öyle kelime tarifi ile olana değil; ama öz (Kemalist) MİLLİ olan ve beni ikna edebilecek icraata bakıyorum artık sadece; yani boş lafa değil.

Milli olmayanın sizinde gırtlağınıza oturduğunu biliyorum. Ve sen en iyisi yine başa sar dediğinizi de duyar gibiyim. Ne var ki yine başa dönersek artık bu yazıyı bitirebilmek nasip olmaz bana. Biz en iyisi yeni bir şampiyonluğu daha arkasına alan son UEFA şampiyonasından bahsedelim biraz.

Egemenlerin sahneye koyduğu, rotasyonunu hep güncel tuttuğu ve çeşitli rantların yine tavan yaptığı şampiyonalardan birisi daha sonlandı. Sahada koşanlar arasında en akılda kalanlar, yaratıcılık, sürat, atletik güç, dayanıklılık gibi her türlü sporun en olmazsa olmaz öğelerini çeşitli biçimlerde ortaya koyan siyahî oyunculardı kuşkusuz.  Eskiden biz onlara arap derdik, şimdi dersek hemen rasist derler diye söylemiyoruz. Anlayacağınız artık siyaset de sporun içinde temel bir unsur oldu çıktı. Alet kutuları için çakma araçlar, terim ve deyimler yaratma uzmanı olan sömürgecileri, bir zamanlar köle yaparak etlerini bile sattıkları o Afrikalı Arapları pardon siyahîleri şimdi büyük paralarla transfer edip sahada coşku ile alkışlayabiliyorlar sadece.

İlahlarının gadrine uğrayan Alman takımının patronu Löw, yine Almanca bir gaf yapmış “çok takımın iştirak ettirilmesi kaliteyi bozdu” diyerek saçmalamış. Hangi kaliteden bahsediyormuş acaba? Demek ki daha önceki rakipler azınlığı tam dişlerine göreymiş. Şimdi rakiplerin artınca ve sen bundan mağdur olduysan, senin de gerçek kaliten ortaya çıktı demezler mi adama sonra? Kim ne derse desin. Ben Portekiz’in şampiyonluğuna müthiş sevindim.

Çünkü ezikler de kazanmaya başlamalı artık bu dünyada. Ve çalışıp haklarını kopara kopara da aldı o çocuklar. Bir şey daha öğrettiler teknik zevata. Hele de bizim muhterem İMPARATOR’a, malum bizde de bolca vardır bunlardan. Yani hep istatistiklere göre ayak uzatanlardan. Demek ki bütün aleyhte istatistiklere rağmen ne yapılacağını iyi bilen şampiyon da olabiliyormuş.

Beyin jimnastiği derken, Erdoğan tarifli jimnastik figürlerine de el atmadan olmuyor şimdilerde. Yani Erdoğan Hükümeti tarafından üst üste satışa geldiğimiz ve Erdoğangiller artık gırtlağımızda oturduğu halde, bunlardan ne zaman kurtulacağına karar veremedi hala bu illet. Oysa zaman müthiş bir hızla soğruluyor ve her şey kendi sonuna yaklaşıyor. Ve bu evrende ki son da, mikrosunda yeni bir başlangıç oluşturuyor.

Her gün, her saat kahır, kahır küpü olduk artık. Daha yetmedim i i i???  Biraz da tuluata saralım dedik, fena mı ettik dostlar.

Sağlıkla, saygıyla; ama kaygısız kalın…

                                                           Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder