19 Nisan 2021 Pazartesi

ASIL MESELE..

 


            Ab Konseyinin Türkiye ile olan çözümü AKREJİM üstünden çözüyor olması, aslında beklenendi ve o da oldu. Yani sinsi USA ile birlik olan NATO AB’nin Erdoğan desteği, nedeni bileşkesinde bir kere daha ortaya çıktı. Yani ortadaki durum sadece milli bekamıza karşı olsa da Erdoğan Hükümetinin tavşan karşısında gaza getirilen tazı konumu bir daha teyit edilmiş oldu.

 

Demek oluyor ki AB her ne kadar Türkiye’yi AB’ne almasa da istediğini aldığı ve alacağı Erdoğan Hükümetini, bütün demokrasi ihlallerine rağmen sonuna kadar tek taraflı destekleyecektir. Onların ne kadar demokrat oldukları da artık yorumlarınıza bırakılmıştır.

 

            Son günlerde Corona ölümlerinde artmalar oldu. Anlaşılan muhtaç ve kronik hastalıkları olanları genç, yaşlı demeden SGK dışı bırakıyorlar demektir. Aynı bağlamda aşı keyfiyetinden de sıyrılmış olacaklarını hesaplamışlardır mutlaka.

 

            Bakın, giymeye çalıştığınız çizme size çok büyük gelir. Onunla dolaşamazsınız bile. Beyin ise insana sentez yapabilmesi için verilmiştir, lütfen onu salata olarak kabul etmeyin. Bırakın bütün suçları haklı olarak beka meselemizi irdelemek olan emekli Amiralleri de USA Montrö’ye rağmen boğaza neden gelmiştir. Çünkü neticede Hollywood aktörüdür ve bugüne kadar olduğu gibi paranoid filmlerle insanları hep etkilediğini ve etkileyeceğini düşünür. Bilinmesi gereken, USA önderliğindeki Şirket-Devletlerle, nefsi müdafaa savaşı veren Ulus-Devletler arasındaki kavganın başladığıdır.

 

            Oysa USA Cuba’dan itibaren bu Dünyanın kendisinin olmadığını, olamayacağını çoktan yemiştir. Vietnam, Kore vs. ise bu yemeğin sosudur. Bırakın şunu bunu da ASIL MESELE önce biz Türkleri ve Türk yurdunu alakadar ediyor. O halde akıllı olun ya da aklınızı başınıza alın. Çünkü Türkiye’miz elden gidiyor. Ve bu durum eskimiş Osmanlının yerine yenisini koymaya da hiç benzemiyor…

 

Rusya Büyük Elçisi Kehrkov’un TBMM de yaptığı duyarlı konuşmadan, dikkatimi çeken bazı bölümleri paylaşıyorum:

§          “Bugün Moskova Antlaşması’nın imzalanmasının 100. yıldönümünü kutluyoruz. Bu tarihi belgenin ismine dikkatinizi çekmek isterim; “Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması”. Bu, diplomasi alanında son derece seyrek kullanılan bir formüldür. Bu isim, o zor dönemin romantik ruhunu tam olarak yansıtmaktadır.”

-          “Genç Türkiye Cumhuriyeti için esas tehlike geçtikten sonra, Sovyet Rusya’ya müteşekkir olan Mustafa Kemal Atatürk, Vladimir Lenin’e yazdığı mektupta “Türkler ile Ruslar arasında yüzyıllar boyunca süren kanlı savaşların gürültüsüyle dolu tarih nedeniyle, bu kadar hızlı şekilde barışmamız, diğer milletleri şaşırttı.”

-          “1935 ve 1937 yıllarında Sovyet ekipmanlarının tedariki sayesinde, Türkiye Başbakanı İsmet İnönü’nün “Sovyet endüstrisinin harika eserleri ve ebedi dostluğun sembolleri” olarak nitelediği, Kayseri ve Nazilli’deki tekstil fabrikaları açıldı. Sovyetler Birliği, Türk ağır sanayisinin gelişimine daha sonraki dönemlerde de büyük katkı sundu”

-          “Ülkelerimiz arasında 100 yıl önce temeli atılan dostluk ilişkileri, bölgedeki istikrarın, iki ülke halkının gelişiminin ve refahının bu ilişkilere ciddi bir şekilde bağlı olduğu günümüzde özellikle önem taşımaktadır”

-          “İki halktan biri için ortaya çıkan her türlü zorluklar diğerinin durumunu kötüleştirir”

 

Yukarıdaki ifadeleri fazla uzatmaya da gerek yok. Sadece bu alıntılara bile bakıldığında iki Devlet ve iki millet arasındaki vazgeçilemez birliğin bozulmasına sebep olabilecek nedenlerin ve yaratıcılarının tarih boyu nasıl lanetleneceğini bilmem hatırlatmaya gerek var mı?

 

Montrö’yü kaldırma yanında Cumhuriyetle asla bağdaşmayan Hilafeti de yeniden sahiplenmeye kalkanların öngörüsüzlüğü, bırakın komşuları önce de kendilerine güven vermemektedir. Oysa deniz aşırılarının istemlerine kapılarak ülkeyi ateşe atmak, aynı bağlamda ayağına taş bağlayıp kendisini de denize atmakla eş anlamlıdır. Ve Devletin başındakilerinin bile intihar hakkı şahsa özel değildir. Yani intihar edecek siyasi dahi önce istifa etmelidir, çünkü aksi halde ettiği yemine aykırı düşer.

 

Muhalefet sözcüsü kaybolan 128 Milyar Doları cehaletle adlandırıyor. Oysa bu kayıp, milletin gözünün içine baka baka yapılan bilinçli bir soygunun en açık bir görüntüsüdür. Aslında AKP Hükümetinin yaptığı tek iş, Atatürk’ün yaptığı bütün işleri yeniden; ama tersine yorumlayarak yapmak oluyor. Ne var ki bunu yapabilmek için bile yanlış adamlara oynadıkları için işleri bütün bütün ters gidiyor ve yüzleri gözlerine bulaşıyor.

 

Cumhurbaşkanının, üniversite mezunlarının kalitesizlikleri nedeni, işsizliklerinin de nedeni oluyor ifadesi, acaba kendisinin ve avenesinin kalitesini mi yansıtıyor? Bunu anlayamadık, hiç de yorumlayamadık doğrusu. Ayrıca kalitenin iş tecrübesi demek olduğuna göre de hangi üretim sahasına, hangi istihdamı yarattığının da envanterini hangi belgeyle ve nasıl vermeyi düşünüyor acaba?

 

Bugün serbest dolaşımda bolca okuduğumuz yabancı ülkelerdeki insanlarımızın heyecanını anlıyor ve takdirle karşılıyoruz. Benim de Almanya da yaklaşık 20 yıl yaşanmış, eğitim ve meslek hayatım olduğu için, özden uzaklığın ne demek olduğunu çok iyi bilirim. Lakin Tanzimat, Meşrutiyet ve İttihadı Terakki dönemlerini de yaşamıştır bu ülke. Ve Allahtan ki Türkiye de bir Atatürk ve onun ekolü vardı. Bugün de çok iyi biliyor ve görüyorum ki Türkiye’mizi yine Türkiyeli Türkler kurtaracaktır…   

 

                                                                        Serendip Altındal

Özün Kişiliğinin Aynasıdır...

serendipaltindal.blogspot.com

serendipaltindal@gmail.com

Video Kanalım & Şiirlerim

 

2 Nisan 2021 Cuma

YOLUN SONU..

 


              Şimdi AKP tayfasının Erdoğan rejisörlüğünde çevirmeye çalıştığı filmi biz daha önce de görmüştük. İkinci Dünya Harbinde Almanların gaza getirdiği Enver Paşa Büyük Turan (Kızılelma) rüyasına dalarak Rusya Türklerini aynı Bayrak altında toplamak, sonra da Türkiye’ye yönelip Atatürk’ten liderliği alma ve Büyük İslam Türkiye’sini kurma amacıyla yalın kılıç Rusya içlerine girmişti.

 

            Sonuç malumdur. Büyük Türk kıyamına ki başta Enver Paşa dahil olmak üzere hepsinin hayatına mal olan bu megalo hezeyan, o zamanlar yeteri kadar bakar körün ve beyinsizin yeniden aklını başına getirmişti sanırım. Ki bütün maceracıların hepsi birden yeniden Atatürk’ün değerini anladılar ve onun yoluna döndüler. İnsan beyni neticede Bilgisayar olmadığı için içine aldığını sonradan unutur veya virgülüne kadar da hatırlayamaz.

 

            İşte böylesi tutarsız saplantılarla yola çıkan siyasi İkbal sahipleri, sadece kendilerine değil ülkelerine de zarar verirler. Oysa Kızılelma’yı önce tasavvur eden Atatürk’tü lakin neyin nasıl yapılabileceğini de bilen yine kendisiydi. Ortada bir Sarıkamış hezimeti varken ikinci bir faciayı daha Türk milletine yaşatacak olan Enver Paşa bu eyleme kalktığında, Allahtan ki Anadolu da bir Atatürk vardı. İşte bu da Türkiye’mizin en büyük şansıydı. Yoksa bugün kim bilir nerelerde olurduk.

 

            Lakin bugün durum farklıdır. Yurdumuzda Atatürk gibi bir lider de şimdilik olmadığından ülkemiz ve milletimiz sadece zarar görür. Bu nedenle de durumun ciddiyeti bütün vatandaşlarca benimsenerek ihtiyati önlemlerin alınmasına, bir milli birlik şemsiyesi altında acilen başlanmalıdır. Aslında Montrö ’süz asla sahip olamayacağımız Boğazlarımızın konumu bile, BOP Projesinin de ana konusu ve hatta tek ve nihai hedefidir. O halde yeni İstanbul Kanalı gibi bir komplo Projesinin lafı bile edilmemelidir.

 

Aslında ülkemizin her şeyi vardır. Bütün mesele, sadece muhalefet partisi Başkanlarının Atatürk gibi düşünerek bir milli birliktelikle, kurucu anayasa ve TBMM bileşkesinde yeniden düzgün bir başlangıç yapılmasını sağlamalarıdır. Yani çıkış yolunun yüce Rahmetlimizin de söylediği gibi hepimizin Atatürk gibi düşünmesinden geçtiğini de asla unutmamalıyız. Demek oluyor ki Atatürk’ün, dolayısıyla da milli müktesebatımızın yok edilmemesi için milletçe Atatürk olma zorunluluğumuz vardır.

 

            Çünkü aslında Montrö ve Lozan’ı kabul etmeyen USA ve çömez AB, İstanbul’u hala Doğu Roma Başkenti Bizans olarak kabul ediyor ve bu eski rüyayı da hala görmeye devam ediyorlar. İşte mademki diğer çömez AKP de Montrö ve Lozan’dan vazgeçmeyi diline doladığına ve ‘iş Başkanın onayına bakar’ dediğine göre; genel seçimlerin, bırakın öne alınmasını, üstüne birer bardak da ayran içersiniz artık demeye getiriyor herhalde Yurttaşlarına.

 

Ne var ki asıl tehlike arz eden Asya komşularımızdan şimdilik tık yok. Sessiz ve dikkatli; ama asla taviz vermeyecek kadar da kararlı olarak şimdilik ve sadece bizim Hükümetin son kararını bekliyorlar. Bana kalırsa birileri de fena harcanacakmış gibi görünüyor. Eh artık kendi düşen ağlamaz tabii.

 

            Anlayacağınız AKP asıl misyonu gereği, alıştıra alıştıra emperyalist Muhipleri Derneğine dönüşmektedir giderek. Yakında isim de değiştirirlerse hiç şaşırmayalım. Bir sabah uyandığımızda bütün stratejik noktalarımızın gizlice açılan kale kapılarımız nedeniyle, dış güçler tarafından işgal altında olduğunu görürsek de sakın küçük dilimizi yutmayalım. Öyle ya 15 Temmuz’u bile bu millet, sadece izlemedi mi? Zira bu gidiş o gidiştir. Yani yolun sonu göründü artık bunu belleyelim.

 

            Örneğin; zamanında ki bırakalım DP dönemindeki sayısız gizli antlaşmaları, yakın zamandaki Gül ile USA Başkanı Powel arasında yapılmış olan ve halen de geçerliliğini muhafaza eden antlaşmanın bugünkü vasisinin, AKP ile Erdoğan olduğu kesinlikle unutulmamalıdır. Bir de bunun üstüne BOP eş Başkanı resmi yapıştırılırsa; eh artık her şey çok daha açık olmuyor mu dostlar.

 

            NATO ve AB askısıyla gardıroba asılmakta ısrar edenlere de söylemek gerekirse; Şanghay Antlaşmasına imza koyan Devletlerin hangisinin durumu, bizden ve birçok AB ülkesi Devletinden daha iyi değildir. O halde hala AB de ısrar etmenin ne abuk ve de nasıl bir satılmışlık değeri vardır acaba?

 

            Aptal, bana göre defalarca bilimsel argümanlarla ortaya konmuş olan doğruyu idrak etmeyen veya edemeyen insana denir. Oysa herkesin doğuştan itibaren bilinçsiz veya aptal bir dönemi vardır yaşamında ve olacaktır da. Ne ki artık doğru olanı anlamış ve benimsemişse ona aptal denemez. Yani doğuştan ne akıllı ne de aptaldır, sadece bilinçsizdir insanlar. Öyleyse doğruları takip edince de bir Padişah’ın bile 600 yıllık Saray Saltanatından sonra bir anda nasıl çıplak kaldığı ve kalabileceği de derhal kabul edilebilir.

 

Hele de son Abdülhamit dönemi, şayet görmek isteneni gösteren at gözlüğü ile değil de normal gözlükle okunup özümsenirse, ne de güzel bir örnek olur bu çıplak kalışa. Ve şimdi artık bunu da anlayıp idrak edebilenlere nasıl aptal denebilir ki.

 

 Şerefli kocaman tarihine ihanet içinde olan tribündeki o yalnız adam, acaba kendi vahim durumunun da farkında mıydı? Bilemem; ama televizyondan milli maçı izlerken bana verdiği ilham buydu Muhteremin. Sordum kendime, ödüllü yandaş Kongrelerinde olduğu kadar rahat mıydı acaba, halkından soyutlanmış sessiz tribünlerde de tek başına iken. Kendisini de halkından soyutlayarak, ne acınası duruma düşürdüğünün de bilince miydi bağlamında.

 

Halkının arasında ne korumasız dolaşmaya cesareti ne de istidadı olmayan o yalnız adam; kendisini de bugün siyasi ikbal sahibi özgün bir Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı yapan ülkesine karşı işlediği büyük günahın bilincini ve de azıcık da olsa nedametini, vicdanında taşıyabilecek miydi acaba yolun sonunda…

                                                                         Serendip Altındal

Özün Kişiliğinin Aynasıdır...

serendipaltindal.blogspot.com

serendipaltindal@gmail.com

Video Kanalım & Şiirlerim