2 Nisan 2021 Cuma

YOLUN SONU..

 


              Şimdi AKP tayfasının Erdoğan rejisörlüğünde çevirmeye çalıştığı filmi biz daha önce de görmüştük. İkinci Dünya Harbinde Almanların gaza getirdiği Enver Paşa Büyük Turan (Kızılelma) rüyasına dalarak Rusya Türklerini aynı Bayrak altında toplamak, sonra da Türkiye’ye yönelip Atatürk’ten liderliği alma ve Büyük İslam Türkiye’sini kurma amacıyla yalın kılıç Rusya içlerine girmişti.

 

            Sonuç malumdur. Büyük Türk kıyamına ki başta Enver Paşa dahil olmak üzere hepsinin hayatına mal olan bu megalo hezeyan, o zamanlar yeteri kadar bakar körün ve beyinsizin yeniden aklını başına getirmişti sanırım. Ki bütün maceracıların hepsi birden yeniden Atatürk’ün değerini anladılar ve onun yoluna döndüler. İnsan beyni neticede Bilgisayar olmadığı için içine aldığını sonradan unutur veya virgülüne kadar da hatırlayamaz.

 

            İşte böylesi tutarsız saplantılarla yola çıkan siyasi İkbal sahipleri, sadece kendilerine değil ülkelerine de zarar verirler. Oysa Kızılelma’yı önce tasavvur eden Atatürk’tü lakin neyin nasıl yapılabileceğini de bilen yine kendisiydi. Ortada bir Sarıkamış hezimeti varken ikinci bir faciayı daha Türk milletine yaşatacak olan Enver Paşa bu eyleme kalktığında, Allahtan ki Anadolu da bir Atatürk vardı. İşte bu da Türkiye’mizin en büyük şansıydı. Yoksa bugün kim bilir nerelerde olurduk.

 

            Lakin bugün durum farklıdır. Yurdumuzda Atatürk gibi bir lider de şimdilik olmadığından ülkemiz ve milletimiz sadece zarar görür. Bu nedenle de durumun ciddiyeti bütün vatandaşlarca benimsenerek ihtiyati önlemlerin alınmasına, bir milli birlik şemsiyesi altında acilen başlanmalıdır. Aslında Montrö ’süz asla sahip olamayacağımız Boğazlarımızın konumu bile, BOP Projesinin de ana konusu ve hatta tek ve nihai hedefidir. O halde yeni İstanbul Kanalı gibi bir komplo Projesinin lafı bile edilmemelidir.

 

Aslında ülkemizin her şeyi vardır. Bütün mesele, sadece muhalefet partisi Başkanlarının Atatürk gibi düşünerek bir milli birliktelikle, kurucu anayasa ve TBMM bileşkesinde yeniden düzgün bir başlangıç yapılmasını sağlamalarıdır. Yani çıkış yolunun yüce Rahmetlimizin de söylediği gibi hepimizin Atatürk gibi düşünmesinden geçtiğini de asla unutmamalıyız. Demek oluyor ki Atatürk’ün, dolayısıyla da milli müktesebatımızın yok edilmemesi için milletçe Atatürk olma zorunluluğumuz vardır.

 

            Çünkü aslında Montrö ve Lozan’ı kabul etmeyen USA ve çömez AB, İstanbul’u hala Doğu Roma Başkenti Bizans olarak kabul ediyor ve bu eski rüyayı da hala görmeye devam ediyorlar. İşte mademki diğer çömez AKP de Montrö ve Lozan’dan vazgeçmeyi diline doladığına ve ‘iş Başkanın onayına bakar’ dediğine göre; genel seçimlerin, bırakın öne alınmasını, üstüne birer bardak da ayran içersiniz artık demeye getiriyor herhalde Yurttaşlarına.

 

Ne var ki asıl tehlike arz eden Asya komşularımızdan şimdilik tık yok. Sessiz ve dikkatli; ama asla taviz vermeyecek kadar da kararlı olarak şimdilik ve sadece bizim Hükümetin son kararını bekliyorlar. Bana kalırsa birileri de fena harcanacakmış gibi görünüyor. Eh artık kendi düşen ağlamaz tabii.

 

            Anlayacağınız AKP asıl misyonu gereği, alıştıra alıştıra emperyalist Muhipleri Derneğine dönüşmektedir giderek. Yakında isim de değiştirirlerse hiç şaşırmayalım. Bir sabah uyandığımızda bütün stratejik noktalarımızın gizlice açılan kale kapılarımız nedeniyle, dış güçler tarafından işgal altında olduğunu görürsek de sakın küçük dilimizi yutmayalım. Öyle ya 15 Temmuz’u bile bu millet, sadece izlemedi mi? Zira bu gidiş o gidiştir. Yani yolun sonu göründü artık bunu belleyelim.

 

            Örneğin; zamanında ki bırakalım DP dönemindeki sayısız gizli antlaşmaları, yakın zamandaki Gül ile USA Başkanı Powel arasında yapılmış olan ve halen de geçerliliğini muhafaza eden antlaşmanın bugünkü vasisinin, AKP ile Erdoğan olduğu kesinlikle unutulmamalıdır. Bir de bunun üstüne BOP eş Başkanı resmi yapıştırılırsa; eh artık her şey çok daha açık olmuyor mu dostlar.

 

            NATO ve AB askısıyla gardıroba asılmakta ısrar edenlere de söylemek gerekirse; Şanghay Antlaşmasına imza koyan Devletlerin hangisinin durumu, bizden ve birçok AB ülkesi Devletinden daha iyi değildir. O halde hala AB de ısrar etmenin ne abuk ve de nasıl bir satılmışlık değeri vardır acaba?

 

            Aptal, bana göre defalarca bilimsel argümanlarla ortaya konmuş olan doğruyu idrak etmeyen veya edemeyen insana denir. Oysa herkesin doğuştan itibaren bilinçsiz veya aptal bir dönemi vardır yaşamında ve olacaktır da. Ne ki artık doğru olanı anlamış ve benimsemişse ona aptal denemez. Yani doğuştan ne akıllı ne de aptaldır, sadece bilinçsizdir insanlar. Öyleyse doğruları takip edince de bir Padişah’ın bile 600 yıllık Saray Saltanatından sonra bir anda nasıl çıplak kaldığı ve kalabileceği de derhal kabul edilebilir.

 

Hele de son Abdülhamit dönemi, şayet görmek isteneni gösteren at gözlüğü ile değil de normal gözlükle okunup özümsenirse, ne de güzel bir örnek olur bu çıplak kalışa. Ve şimdi artık bunu da anlayıp idrak edebilenlere nasıl aptal denebilir ki.

 

 Şerefli kocaman tarihine ihanet içinde olan tribündeki o yalnız adam, acaba kendi vahim durumunun da farkında mıydı? Bilemem; ama televizyondan milli maçı izlerken bana verdiği ilham buydu Muhteremin. Sordum kendime, ödüllü yandaş Kongrelerinde olduğu kadar rahat mıydı acaba, halkından soyutlanmış sessiz tribünlerde de tek başına iken. Kendisini de halkından soyutlayarak, ne acınası duruma düşürdüğünün de bilince miydi bağlamında.

 

Halkının arasında ne korumasız dolaşmaya cesareti ne de istidadı olmayan o yalnız adam; kendisini de bugün siyasi ikbal sahibi özgün bir Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı yapan ülkesine karşı işlediği büyük günahın bilincini ve de azıcık da olsa nedametini, vicdanında taşıyabilecek miydi acaba yolun sonunda…

                                                                         Serendip Altındal

Özün Kişiliğinin Aynasıdır...

serendipaltindal.blogspot.com

serendipaltindal@gmail.com

Video Kanalım & Şiirlerim

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder