29 Mart 2013 Cuma

DEHLİZ..


                
Beynimin dehlizlerinde dün akşam yine gezinirken
Bir daha karşılaştık seninle
Elinde taşıdığın solmuş güllerinle
Yürüyordun sessiz adımlarla önümden
Dağılmıştılar ince telleriyle
Bembeyaz olmuş saçların gözlerinin üstüne
Sen miydin o, yoksa ben mi?
Ya da diğer aile bireyleri belki
Ötelerde bizi izleyen
Tam da geçmiş baharlarımızın ahengine dalmışken
Yoksa yeniden keşfettiğin babam mı
Ayak sesleri duyulan peşinden
Oysa beynin mekan değiştirmeye çoktan hazırdı
Kalbinse erken gelen göçe hala isyan ederken
Denir ki daha dün gibiydi
Minik torunun kabak başını okşadığın
Empatiyle anımsıyorum
Hilalin kucağında ki yıldızıyla
Dimdik duran o eski Marmara mehtaplarını
Ve şafağın süslediği, o bitmeyen beyin fırtınalarını
Birden ağlayan gözlerinle bana doğrulttuğun yüzün
Hiç sormaz olur muyum?
Nedendir Rab gönlüme dolan
Ve rüyamda bile yakamı bırakmayan bu hüzün

Hırsından titreyen bayrağın altında ki dağa kazınan
O haşmetli siluetinden kahırla bakan
Anamın olduğu yerde vatan
Vatanın olduğu yerde ATAM
Rüyalarımda bile seni hiç unutur muyum?

ADAM GİBİ ADAM
Ağlanacak durumda Misak ı vatanın adamları
TEK TABANCA ADAM
Kadim ulusun bağrında gömülü atam
Ah ben sana nasıl yanmam
İste nasıl yoluna kurban olmam…

Serendip Altındal


24 Mart 2013 Pazar

HANGİ HALK..

   Bir takım şerefsiz, sırasıyla da çapsız, kimliksiz, atılanı yemeyi, önüne promptlananı söyleyip, yazmayı ahlak edinen, besleme ve kansız yazarlar, oluşamadan çürümüş yarı aydınlar var bu ülkede. Hepsi de kafalarında beyin yerine taşıdıkları mukozadan oluşan sümüksü dışkıları, fikir(!) adına kâğıtlara döküp okurlarını kirletiyorlar aslında. Başına başlık, birde bu psiko(a)patik dışkılar gazete dedikleri paçavralarında, manşetlere, köşe yazılarına dönüşerek, adeta okurlarına salladıkları küfürler haline geliyorlar. Ama neticede, nasıl olsa eldeki mevcut okur(!) ve yazar(!) seviyesi, bir bağlamda da örtüşüyor.
            Mesela ar ve hayâ yoksunu, angutun biri, çıkıp ta "Ölenler acemi, öldürenler usta" diyebiliyor, hükümetinin yok olduğu ülkede. Ulan kanı kokuşmuş! Bu ülke çok şehit verdi, daha çooklarını da verecektir. Sömürgeci sırtlanların nesli kurumadığı sürece bu dünyada. Türkoğlularının - ki kızlarına da (Amazonlar) oğullar denirdi - en yüce onuru, Misak ı Milliyeyi, yani ANAVATANIM dediği ve biricik anacığına özdeş tuttuğu en değerli varlığının uğruna, gerektiğinde en önde koşarak başını bırakmaya hazır olmaktır. Bu soruyu senin gibi kanı bozuklara hiç şüphesiz sormazlar; ama sen bana şayet " Sen hazır mısın" diye sorabilseydin, " Hem de evlatlarımdan önce ve hemen şu anda, ulan şerefsiz" derdim sana inan.
  
            Yedi düvel ne yaptıysa, eline aldığı her tarihi taşın ve bulgunun altında imzası olan Türk den, acemi(!) olduğu için mi kurtulamadı. Siz hiç merak etmeyin. Bundan sonra da kurtulabilmeleri asla mümkün olmayacaktır. Dört Haçlı kucaklaşmasından, Çanakkale de ki et, kemik ve çelik yığınlarına, oralardan da bugünlere, biz çok iyi tanırız birbirimizi. Ruhlarını ezbere biliyoruz artık onların. Dikkat etsinler de, her ne kadar onlar gibi olmak karakter yapımıza uymasa da, biz de yanılıp kendileri gibi düşünmeyelim!

             Nevruz denilen, eski Şamanist Türk bayramı şenliklerinde toplanan Liceliler arasında, kaç tane yöre sakini vatandaşımız vardı sanıyorsunuz? Gelen sayılı adettekilerin bile çoğunluğunu, işi gücü olmayan meraklılar teşkil ediyordu. Geriye kalan çoğunluk mu? Bu ise sizlerin söylemek, hele de yazmak isteseniz de yapamayacağınız bir şeydir. Yoksa sahipleriniz sizleri yaşatmaz. Yerinize biz yazalım bari; Suriyeli ve kanımızla beslenen zorunlu göçmenler, sömürgecinin paralı askerleri ki bunların içinde, silahlarıyla birlikte saklandıkları inlerden alelacele paketlenerek sahaya sürülen ve kendilerine PKK'lı denilen çoparlar da dâhildir. Tüm bahsi geçenlerin bu gösteri için kaç para harcırah aldıklarını bilmiyorum doğrusu. Herhalde hatırı sayılı bir meblağ ödenmiştir toplamda.
            İşte sizin gibilere ancak biçilecek ve eşyanızın tabiatıyla örtüşecek görevse, bizimle zerre alakası olmayan tüm bu taşıma güruhları, çöplük gazetelerinizde, magazinlerinizde, bağımsızlık isteyen halklar diye tanımlamak ve tanıtmaktır. Sanki baskıcı bir sömürgeci devletiymişiz gibi. Nesiyle, neresiyle Türkiye Cumhuriyeti Halkı ulan bunlar. Hepsi A dan Z ye emperyalist piyonu kaşalotlar. Sen halk mı arıyorsun. Çevir de kafanı arkana, etrafına bak o halde, korkma! Ne var ki, korkunun ecellerinize de faydası olmayacaktır. Kalan sayılı zor günlerini tespih dizesi gibi bir bir çeken, Türkiye Cumhuriyetinin saygın vatandaşları olan yüce Türk Ulusunu, istemesen de temaşa alanına al. Akıllı ol, başka da bir alternatifin var mı? Biraz da bunu sor istersen kendine ve yeni; ama daha akılcı kelime dizeleri kurgula, belki ilerde faydası olur sana...


§   Sağlığında olduğu gibi, sadece sırtında ki emanet kefeniyle bu dünyayı terk ederken bile, çulsuzdu yüce rahmetlimiz. Oysa 600 yıl ruhuna işlemiş ümmet kimliğinden alışkanlığıyla, başında yeni bir sultan (TEKADAM) olduğuna inanan ezik milletin, ona yaranmak adına bütün varlıklarının anahtarını Atatürk’e eliyle teslim ettiği, bütün araştırmanlarca da kabul edilen bir gerçektir. Atatürk kendi emrine tahsis edilen bu servetlerle, kişisel en ufak bir ayrım yapmadan, bütün bağışlarla hazine ve milletinin geleceği adına planlar yaparken, servetlerini emrine tahsis edenleri de, haklarında başka kuşkular uyanmasın düşüncesiyle himaye altına alıp, deşifre etmeyecek kadar da asil bir insandı.
            Ayrıca Tayyip gibi çakma bir liderin ve takım arkadaşlarının malı hamutuyla götürdüğü ve kimsenin hesap soramadığı bir ülkede, utanmadan Atatürk gibi, aslında hepimizin efendisi, kimlik babası ve dürüstlük abidesi havass bir insana mal varlığı sormak, adam olana hiç yakışmaz. Geçen akşam Ulusal Kanal da işte böyle bir Cevizoğlu tartışması vardı. Ahde vefa yolumuza emekleri ödenemez Sinan Meydan’a, ‘Argümanlarla tatmin olmadım, adamların ağzını daha somut belgelerle kapamak lazım’ derken, hiç kuşkusuz haklıydı Cevizoğlu.
Ne var ki, yönetim kademesinde veya yakın ilişkilerde olan ve kraldan fazla kralcı geçinenlerin; kendilerine sorulan aynı bağlamda ki sorulara, cevap vermek yerine takiyeci zırvalarıyla hedef saptırdığı bir ülkede, hep birlikte çile çekiyoruz. Yalnız dikkatli olmak gerekirse; efsane olgusu, milletinin göbeğine kadar yerleşmiş bir Mustafa Kemal’e, mal varlığı soruşturması açarken, dürüstlük sınırlarını zorlayıp, adeta bir histeri havasında, aynı bağlamda da ciddi başlayan programı, kahve tartışması seviyesine sokunca, ister istemez adamın aklına başka şeyler de geliverir.
Mesela Genel Kurmay Başkanının dahi tutuklu(!) olduğu bir ülkede; birader senin de bu konularda bir sürü araştırma yazın, belgeselin var; ama bugüne kadar hiç istintak edildiğini veya tutuklandığını duymadık. Acaba birileri tarafından özel himaye mi görüyorsun diyenler de olabilir adama sonra. Bu tehlikeleri de göz ardı etmemek gerekir.

Serendip Altındal

19 Mart 2013 Salı

SEN ONDAN ÖĞREN SENİ..


            Yazışmalara bakıyorum da; sanki her şey bitti, şimdilerde birde Türkçüler(!) çıktı başımıza diyesim geliyor. “Türkçü” ne demekse, Türkoğlu Türk isem veya kendimi Türk gibi hissediyorsam ve bununla da sapıma kadar iftihar ediyorsam, yani kürkçüyüm filan mı demem gerekecek öz vatanımda, bak sen herifçioğlunun bize yutturmaya kalktığı acılı tavşan yahnisine! Akıllı geçinen vatan evlatları böyle derse, kendi misak ı vatanınızda birtakım beslemeler de çıkıp, Kürtçüler diyorlarsa, onlardan ne farkınız kalıyor o zaman. Hele bu lafları bu günlerde her vesilede kullananlar arasında, orta yaşların üstünde olanlar var ki, işte kafamı en fazla da onlar bozuyor. Sanki kendi gençliklerinde bunları söylüyorlarmış, sanki kendi beyinlerini karıştıran ağabeyleri, ablaları varmış gibi. Ne kadar da balık hafızalıymışlar.
            Hey Allahım günahım nedir ki beni, tam da destanların destanı Çanakkale güncemizde, şecaat dizeleri döktürmek yerine, merdikıpti ye sirkat soran satırlara mahkûm ediyorsun. Kendi adıma, kısa pantolonumu kendim giydiğimden beri, evimizde Türk kimliğimizin dışında, herhangi bir etnisite lafının bile edildiğini duyduğumu hatırlamıyorum. Bu, bu kadar zor mu? Veya rahatsızlık bunun neresinde, mutlu ve huzurlu olduktan sonra. Ne ki, içimize ekilmiş sömürgeci güdümlü birtakım mikroplar, toplumsal birlik huzurunu kaşımaya yeltenmesinler. İşte bu gerçeğe bigâne kalanlar, tam da sömürgeci jargonunu kullanarak, heriflere nasıl da bedava maliyetle taşeron olduklarını göremiyorlar veya görmek de istemiyorlar(!). Yazık ki, ne yazık.

            Haydi, çoluk çocuk bu lafları etse, özürleri zor da olsa kabul edilebilir. Çünkü başlarında ki koskoca(!) başbakanlarının ağzından; biber süreceğini düşündüğü Coniden korkusu nedeniyle, bir kere bile bizatihen betimlediği TÜRK adını duyamadıkları için, yaşadıkları toprakların TÜRKLERİN ANAVATANI olduğunu bilmiyor olabilirler. Üstüne bereket, milli eğitimleri de gasp edilirken, diğer bağlamda okuma ve araştırma özürlüdürler de bu çocuklar. Tabii ki TGB'li ve emsalleri gibi aslan parçalarımızı, helal süt emmiş, ahde vefa sahibi ana babalarımızın gümbür gümbür gelen çocuklarını ve bu vatanın tüm yeni yiğitlerini tenzih etmemiz kaydıyla.
            İşte tam da bu noktada, geri kalan çocuklarımızda, yeni Damat Feritler hükümetinin oluşturduğu milli eğitim erozyonunu onarmalarını beklediğimiz, aklı başında abla ve ağabeylerinin, küreselci çakalların ezberlettiği aynı zırvalarla yol almaları ise, anlaşılamazdan öte, kabul edilirde değildir.
            Bırakınız çocuklarımızın kafalarını daha da karıştırıp işleri daha da içinden çıkılmaz hale getirmeyi. Fırlatın bir halta yaramaz egosantrik, benmerkezci sürtüşmelerinizi. Unutun içi boş, incir çekirdeğini bile doldurmayan ukala bilgiçliklerinizi. Bir an önce el ele tutuşup sadede veya da imana gelin. Belki de hiç bir zaman yapmadığınız, düşünmediğiniz kadar bu birliğe ihtiyacınız var şimdi. Oysa hepinizin sözü, düşüncesi hemen hemen aynı prensiplerde.
            O halde nedir derdiniz, birbirinizden alıp veremediğiniz. Vatanınızla birlikte, yaşam nedeniniz olan "Milli Kimliğiniz" de – yani birey olabilme hakkınız - elinizden alınıyor, tıpkı emsalsiz tarihiniz gibi. Tek yumruk olup hala bunların hesabını sormayı düşünmüyor’musunuz küstahlara! Daha fazla ortak düşmanınızın oyununa gelmeyin. Unutmayın ki düşmanınız, artık Sevr döneminin düşmanı değildir. Bugün daha da bilinçlidir ve Türk'ün zaafları konusunda hayatının keşfini de yapmıştır. Sadece bu nedenlerle bile şimdi, daha da güncellenmiş yeni bir Atatürk'e ihtiyaç hâsıl olmuşken hem de. Çıkın uyku tulumlarınızdan, bırakın aymazlığı, uyanın! Şimdi zaman, hak eden suratlara yumruğu çakma zamanıdır artık. Varmısınız??...

            Oturun da bunları anlatın eksik bırakılmış çocuklarımıza. Bu bağlamda her biriniz bir taş koysa, kaderleri yapılmaya çalışılan erozyondan eser bile kalmaz. Ergenekon trajikomedisiyle, bu ülkenin gerçek evlatlarının nasıl tasfiye edilmeye çalışıldığını; belki de sahte Ergenekonla tahayyül edileni realize edemedikleri ve uluslarına bu sıkıntılı günleri yaşattıkları için, pisipisine tutuklanmış olan amcalarının, belki de tanrı tarafından cezalandırılmış olabileceklerini de anlatın onlara hatta.
            Çünkü gerçek ERGENEKON başka nasıl bir destan olurdu ki. Belki de Allah söyletiyor, ibret alalım diye kullanıyor bu adamları, yenisi ve çok daha görkemlisi de yoldadır belki. Kim bilebilir ki; ama gururlu başlarımız hep yukarıda olmak kaydıyla, bekleyelim ve görelim. Çünkü boyunlarımızın bükülmesi için en küçük bir neden bile yoktur. Çünkü bunları asla hak etmiyoruz ve bize son satırına kadar şerefle yazılmış, yüce bir tarih mirası bırakan büyüklerimizin torunları olarak, kendimizi sehven bile aşağılama hakkına sahip değiliz.
           
            Destanlar yazmış - ki hangi birini sayalım. Onlar bizden daha fazla biliyorlar nasıl olsa - ve daha da muhteşemlerini yazacak olan Yüce Türk Ulusu, özünden henüz bir şey kaybetmiş değil ki. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti bir Yugoslavya, kadim Türk Ulusu ise Yugoslav kampusu hiç değildir. Nasılsa bunu da yakında bir defa daha anlayacaklardır. Anlayacaklardır da, nasıl hazmedebilecekleri şüphelidir…

            §  Dizeler demiştik ya! Gönlümüze düştüğü üzre bir iki satır koyalım o halde. Yalnız yukarda ki ve aşağıda ki arasında oluşan üslup farkı, yukarıdakinin bize özel derin sumen altı, aşağıdakinin ise fiktif güncelimiz olmasındandır.   

                        VATANSAL

                        Ağla vatan
                        Yan vatan
                        Bugün efkâr günündür
                        Satılmışlarca göstermelik kutlanırken
                        ÇANAKKALEN
                        Lanetli bulutlardır
                        Benimse üstüme çöken
                        Ve beni kahreden

                        Size ölmeyi emrediyorum
                        Hattı müdafaa yoktur
                        Sathı müdafaa vardır
                        O satıh da vatandır diyen
                        Cephede ölmeyen
                        Ama şimdi emanetçileri eliyle
                        O tertemiz alnından vurulupta yatan
                        Ve gözyaşlarını sanki bağrıma döken

                        Daha ne anlatsam ki sana vatan
                        Yeter fazla kahretme beni
                        Ümmetten dönme
                        Sonradan olma
                        Vatanına eş değerde birey yaptığı
                        Ve vatandaşım dediği
                        Cehennemliklerin yoluna
                        Boşuna helak olan yiğitleriyle beraber
                        Bağrında yatıyorken atan
                        Yeter fazla kahretme beni
                        Sen ondan öğren seni…


                                                                                              Serendip Altındal


10 Mart 2013 Pazar

CEVAP HAKKI..

             Birilerine (Yahudiler) Güney Doğumuzda toprak vaat edilmiş, bak hele. Birileri de (Ermeniler), Arafat (Ağrı) bizim diyorlar. Sağ olsunlar iyi ki Ankara’mızdan itibaren kalan toprağımızı(!) da talep etmiyorlar. Muhtemelen de bizim bu yapılanları önce bir hazmetmemizi bekliyorlardır, sonra oralarımıza da el atacaklardır nasıl olsa. Bir yanda bunlar oluşurken, kendilerine Kürt diyen bir takım ayrılımcı sömürgeci devşirmeleri de, bu paylaşımdan bizde nema alırız hesabı içindeler. Yani anlayacağınız, bu toprakların asırlardır egemeni olan gerçek sahiplerinin fikrini almak nezaketini(!) bile lütuf edip gösteremiyorlar. Oldu olacak, ülkede ki bütün ipsiz sapsızlar, işsiz güçsüzler, çeşitli dernek, tarikat ve vakıf devşirmeleri, biz de toprak isterük deyip çıksınlar ortaya, nasılsa batan geminin malları bunlar. Başka sıkıntınız varmı efendiler söyleyin, paşa gönülleriniz arzu ederse millet halinde kucaklarınıza da oturalım bari.
            Ulan çitlenbik beyinler, kimin malını paylaşmaya kalkıyorsunuz. Onbinlerce yılın tarihini yazmış, aslında sizin de atalarınız olanlara, çakma tarihinizle ne öğretmeye kalkıyorsunuz. Arkalarınızda ki, kendilerine Avrupalı denilen - ki bunlara eski Avrupalı yeni Amerikalı olanlar da dâhildir - bir zamanların taş devri klanlarını, ilkel güncelerinden çekip çıkararak, onları medeniyet kapısından içeri sokan Asena Türklerine (Etrüskler denilen Oğuz boyunun aşağı Türkeli kavmi), bir şeyler öğretebileceğinizi mi düşünüyordunuz yoksa. Ne anlatacaksınız ki, Türkten çalıntı tarihinizden başka hangi geçmişiniz var ki, bunu hiç sorguladınız mı?

            Merkantalist evrede sömürgelerinden aşırdıkları altın, gümüş gibi asil metallerle para manyağı olan; ama tarihi şecereden yoksun kalan yeni zengin Avrupalılar, doğal olarak, bütün sonradan olma zenginler gibi, kendilerine şecere yaratma sevdasına düştüler. Kökleri tarih öncelerine uzanan (Nuh peygamberin torunları), bazen büyük imparatorluklar kurarak, zaman zaman da boylar halinde yaşayan Türkleri, sanki ayrı milletlermiş gibi yerleştikleri bölgelere göre (Lidyalı, İyonyalı, Fenikeli, Giritli vs.) adlandırarak eritmeye, yok etmeye çalışmışlardır. Asya da (Yukarı Türkeli) ise, Kırgız, Uygur, Peçenek, Moğol, Tatar, Gürcü, Çerkez vs. gibi Türk boylarını ayrı isimlerle, farklı milletler gibi göstermişlerdir 1. Türklerin, Amerikada ki Aztek, Maya, Kızılderili akrabalıklarını ise saymaya gerek kalmıyor.
            Bu bağlamda da, Roma İmparatorluğunun kurucusu Etrüsklerin (Lidyalı), Helenizm dedikleri Türklerden çalıntı çakma tarihlerinin ise, İyonyalı (Yunanlı); Hıristiyan oldukları nedeniyle tercih edilen Yunanlılara (İyonyalı) ve İtalyanlara (Romalı) mal edilmesi de hep bu şecere özentileri nedeniyledir. Gerçek tarihlerinin bilincinde olan objektif Yunanlıların (İyonyalı), arada sırada Yunanlılarla Türkler kardeştir demeleri de boşuna değildir; ama diğer Avrupalı, çakma şecerelerine kendileri de inanmış patronları, bu söylemlerden pek hoşlanmazlar. Ne var ki bilim dili olarak Batı dünyasına lanse ettikleri Latincenin bile kaynağının, aslında Türklerin runik alfabesi olduğunu da ne hikmetse(!) bir türlü anlamak istemezler.
            Gerek Roma, gerekse Grek cemiyetlerinde erkeğiyle anılırdı ve hiçbir kıymeti harbiyesi yoktu kedinin, pardon kadının. Yani ha kedi ha kadın. Oysa Türklerde, erkeğe eş değerde savaşçı (Amazon), yabgu, lider hanımefendi olabilen, kendi adına karar verebilen, erkeğini kendi seçebilen kadın, Türk cemiyetlerinde en saygın bireydi.  Bu nedenle de esasen, Asenaların (Etrüskler) kendilerine aşk ve bereket tanrıçası yaptıkları kadınları Turan’ın 2 çakma Avrupa tarihine, İtalyanlarca Venüs, Greklerce Afrodit adıyla aktarıldığını da anımsayalım.
            Kadını sadece nesillerini üreten doğurgan, bir süs ve seks oyuncağı olarak gören, kadınlar arası lezbiyen ilişkiler bile yasaklanırken, erkekler arasında olanların yasallaştırıldığı ve asillerin saray yavrusu konaklarında, erkek cariyelerinin fazlalığı ile birbirlerine hava attığı medeni(!) bir kültür düzeyinde, hem de kadından tanrıça olması maskaralığına veya trajikomedisine, gülünmez de ne yapılır. Bu alışkanlıklarını tarihi filmlerinde de her fırsatta görebilirsiniz. Bu arada içimize soktukları bazı dernek, vakıf ve cemaatlerinde bugün bile hala kadın, ikinci sınıf vatandaş olarak dahi kabul görmemektedir.
            Çakma tarihleriyle bile çelişkili, gülünecek örneklerin bolluğunda, hangi birinden bahsedelim ki. Mesela Yunanca yazdıklarını söyledikleri evrelerde, daha alfabeyi bile, onu icat eden Türklerden henüz almamış oldukları vs. gibi komiklikler sıralamakla bitmez. Bunları biz söylemiyoruz. Sitelerine girişin, başımızdaki hükümet tarafından nedense(!) yasaklandığı, kendi objektif tarihçileri belgeliyor. Fizikçi olarak tanınan Newton’un bile, çakma Avrupa tarihini sorguladığı gibi. Cumhuriyetle başlayan toplumsal devrimde, önce kadının onore edilmesi, onun haklarının verilmesi biraz da, kendi tarihini çok iyi bilen yüce Atatürk’ün, kendi Türk özünde ki asal nedenlere de dayanmıyor’mu acaba.
            Her şeyimizin olduğu gibi özümüzün kaynağı da ‘BİLGİMİZ’ değilmidir. İşte bu bilgimiz bile, kendilerine mal ettikleri tarihimizi bize çok gören Avrupalı eski hırsızlar tarafından şimdi bizden çalınmaktadır. İşte AKP ile birlikte başlatılan milli tarihimizde ki erozyon, bu amaca hizmet etmektedir. Küçük akıllarınca, kâbusları olmuş Türk adından uzun vadede kurtulmak adına, tarihi Haçlı küstahlığını, artık bu son aşamaya taşımışlardır. Hele sömürgeleri de Atatürk destanıyla, gözlerini birer birer açıp, eski kaynakları da ellerinden peş peşe kayıp gitmeye başlayınca, başka da çareleri kalmamıştır esasen.

            Avrupa’ya medeniyeti getiren Türklerin, bugün Avrupa kapısının dışında tutulması, yüzyılların büyük korkusunu ve içlerinde taşıdıkları nedametin tarifsiz kompleksini yansıtıyor aslında. Medeniyetlerinin banisi Türklerle uğraşmak yerine kendi anomalilerinin, Türk korkularının, psikolojik ana nedenlerini 3 araştırsalar, dertlerine çözüm üretseler daha akılcı olmazlar mı acaba. Bu safcanların düşünemedikleri ise, Türklerin kendilerinden çok öncesi Avrupanın asıl sahipleri oldukları ve belki de yakın bir gelecekte, Avrupa’yı yeniden aydınlığa çıkarabilecek olduklarıdır.
            Ne var ki, bizim geleceğimiz kendi kâbusları olduğu için, gelişmemizi durdurmak, engellemek adına heykellerimizi, sanat eserlerimizi bile ‘ucubeleştirip’, vakıflarıyla aydınlarımızı bile özümüze yabancılaştırırken, bizden aşırdıkları çalıntı tarihli süreçlerinde, kendilerini geliştirmeyi, vaktiyle atalarımızdan öğrendiklerini, bugün onların torunları olan bizlere satmayı da bilmişlerdir. Bunu da ne yazık ki kabul etmek gerekir.

            Şimdi de keskin bir ‘U’ virajıyla sana dönelim ulan Apo! Anlaşılan bugünlerde sensiz olmuyor. Tipin bir hayli karışık söyle bakalım! Söylendiği gibi sende Ermeni’misin yoksa? Güneydoğu Anadolu Kürtlerini temsil ediyor yaftası altında, aslında PKK şablonu içine kamufle edilmiş Ermeni militanlarını mı temsil ediyorsun. Ki bunların gece ile gündüz gibi ortada sırıtan varlığını, kimseden saklayabilecek durumda değilsiniz. Şayet aksini iddia ederseniz, buna ilk mektep çocukları bile güler artık bu ülkede. Kuzey Iraklı Kürtlerle aranızdaki çift sesliliğin ana kaynağı bumudur yoksa. Göründüğü üzere Amerikalının Kürtleri Kuzey Iraktakilerdir aslında. Sizler Avrupanın Ermeni/Yahudileri, bir diğer tabirle de kripto Kürtlerisiniz. Kuzey ıraktakiler de esasen size Kürt gözüyle bakmıyorlar ki.
            Onlarda aslında Siyonist, Ermeni paylaşımı Güneydoğu Anadolu’da, bir nasiplerinin olamayacağının hanidir farkındalar. Şimdilik ortak menfaat adına suskunlar. İlk ihtilaflar gün ışığına çıktığında kopacak asıl kıyamet, siz seyreyleyin o zaman cümbüşü. Yol yakınken bizdeki saftirik Kürtler, kendilerini temsil ettiklerine inandıkları, Ermeni bozması BDP lilerin de şeceresini bir sorgulayıversinler bakalım altından neler çıkacak.

            Bu arada BDP li çakma vekil, İmralı tutanaklarını biz açıkladık deyip duruyor. Ne oldu Erdoğan, suskun kalıyorsun. Yoksa sana cevap hakkı doğmadı mı? Demek ki sallamakla yürümüyormuş bu işler. BDP lilere de hatırlatmak gerekirse; Erdoğan’a fazla da yüklenip nankörlük etmesinler. Unutmasınlar ki, onun sayesinde bu günleri de görebildiler. Ama iyice belleklerine soksunlar ki, heyulalarını, 'hayal ettiğin kadar yaşarsın misali’, Türk Ulusu’nun vatanında realize edebilmeleri için, değil bir tane Erdoğan, düzinesi de onlara yetmez.

1)       Bak. Hablemitoğlu
2)       Bak. Türkbilim Şubat 2013
3)       Bak.  Perseküsyon
                                                                           
                                                                            Serendip Altındal


2 Mart 2013 Cumartesi

AFERİN SANA..

            Aferin ulan Apo! Kırk yılda nihayet doğru(!) konuşmuşsun. Şayet Sözcü gazetesinde okuduğum ve senin olduğuna inanmakta zorlandığım laflar seninse, valla sana bravo. Paket halinde derdest edilip, patates çuvalı gibi teslim edildiğin günleri anımsıyorum da, korkundan bir yanında kaybolmuş dilinin bile varlığına inanmamıştık.
            Ne oldu da şimdi dilin açıldı, bülbül kesiliverdin. Anlaşılan başımızdaki beslemeler seni adamakıllı havaya sokmuşlar. Herhalde kendi kumaşından partnerlerle daha kolay anlaşıyorsun. Yalnız unutma ki, Türkiye isimli ülke, kimlik yoksunu bir takım adamcıkların mekânı değil, kafası yukarıda, göğsünü gere gere, "Ben TÜRKÜM" diyebilen mangal yürekli insanların ANAVATANIDIR. Bu ülkenin gerçek sahiplerini de asla karşına almak istemezsin. Bunu sende çok iyi bilirsin zannedersem. Gecikmeli de olsa artık, ne zamandır duymayı beklediğimiz laflar da etmeye başladın. Aferin sana yine de. Şimdi ise sahiden de işe yaramaya başladın galiba. Uyuyan devi kaşıyor, onu provoke etmeye çalışıyorsun? Alırsın, hiç merak etme. Bizim de istediğimiz bu değil mi esasen. Biraz daha devam edin. Yakında bulursunuz layığınızı.
            Başımızda ki sömürge hükümeti sayesinde, ortam size doğru işliyor ŞİMDİLİK. Salla bakalım biraz daha, torban boşalıncaya kadar. Bakalım boşalınca ne sallayacaksın; unutma ki bunlar sayılı günlerinizdir. Her şeyin vakti saati vardır. Afet bile gelirken haber vermez. Her yüz sonunda ters olmak zorundadır. Öyle ya, hangi yüz ayni kaldı ki. Devinim göreliliğidir bu veya diyalektikçi materyalizm de diyebilirsin. Bunu senin gibi eski Marksistler çok iyi bilmelidir. Seninde saatin çalacak, tıpkı Tayyiplerin ki gibi, hiç kuşkunuz olmasın.
            Arkanızda ki Coniye de fazla bel bağlamayın. Onun da suyu ısındı ısınacak, aynı kurbağanınki gibi ve o da durumunun henüz farkında değil. Amerikalı gerçekte cebindeki paradan başka kimseyle dost değildir. Kendi kıçının sıkışacağı sinyalini aldığı anda, sizin kıçınıza tekmeyi hemen basacaktır. Aslında uyanık adamsın Apo, bunu sende biliyor olmalısın. Sizin büyük biraderin de kıçı iyice sıkışmaya başladı artık, haberin olsun.

            Zeytin çekirdeği beyninle, bizi korkutacağını(!) aman dedirteceğini sanıp, üstümüze salmayı düşündüğün - ki adedi senin olsun, bize fark etmez - yavru çakallarının başında, eline bizatihen silahını alıp adam gibi lider olacak yüreğe sahip olmadığını, defalarca ortaya koyduğuna göre; yine önce kendi kıçını kurtaracak, yine iğfal ettiğin çoluk çocuğu harcayacaksın demektir. Ne yapalım günah bizden gider o zaman. Haddini aşan temizlenir. Sende çok iyi bilirsin ki, Biz Türkler, konu meşru müdafaa, hele de Misak ı Milli’yemiz ise; buna itirazı olanın Allah’ının bile ensesine, bir anda şaplağı indiriveririz. Aslında bunun ne zaman ve nasıl olacağını önceden biz de bilemeyiz. Zira bu durum, doğamız gereği aniden ve kendiliğinden gelişir. Şimdi ne ola ki senin üç buçuk PKK enciğin. Demek oluyor ki saatiniz çaldığında, ABD, Feto, PKK sarmalınızla birlikte paketleneceksiniz desene be Apo!

            Günahsız dağ çiçeklerinin açamadan yok edilen hayatlarını, onlarca şehidimizin kanlarıyla sulanmış karanlık geçmişini, elbette sana kusturacaktır emmioğlum. Lanetli psikopat günlüğünün hesabını, mutlak emmioğluma bu dünyada vereceksin. Yürekleri hala kanayan, efkâr suskunu, acılı ana ve babalara elbette eski hesaplarını ödeyeceksin. Ki bunlara senin safında pisipisine helak olan, iğfal ettiğin körpe canlarda dâhildir.
            Onlara ise öbür tarafta ödeme yapacaksın. Biriken borçlarını cehennem zebanileri, fitil fitil burnundan söküp alacaklar ve oradaki ahvalin buradakinden çok daha ızdıraplı olacaktır. Yalnız bil ki, Türkler bu tarafın hesabını burada kapar, öbür tarafa karışmazlar. Şimdi bekle gününü Apo! Onu nasılsa yaşayacak, tanrının yarattığı beşeri iblisler safında ki yerini, partnerin ile birlikte nasıl olsa alacaksın, hiç merak etme. Şimdilik bu kadar ve sen kaldığın yerden sallamaya devam edebilirsin çakalım, kalan sürecinde.
           
            Ne var ki, başta kendinde dâhil olmak üzere, bize de yapabileceğin, belki de yapmakta olduğun en büyük iyilik, hepimizi, başımızda ki AKP belasından vaktiyle kurtarmak olacaktır, ne dersin Apo! Hani laf aramızda. Ha bu arada, Türkler çok vefalıdır. Düşmanlarından bile gelse, yapılan iyiliği unutmazlar.

                                                                                  Serendip Altındal