10 Mart 2013 Pazar

CEVAP HAKKI..

             Birilerine (Yahudiler) Güney Doğumuzda toprak vaat edilmiş, bak hele. Birileri de (Ermeniler), Arafat (Ağrı) bizim diyorlar. Sağ olsunlar iyi ki Ankara’mızdan itibaren kalan toprağımızı(!) da talep etmiyorlar. Muhtemelen de bizim bu yapılanları önce bir hazmetmemizi bekliyorlardır, sonra oralarımıza da el atacaklardır nasıl olsa. Bir yanda bunlar oluşurken, kendilerine Kürt diyen bir takım ayrılımcı sömürgeci devşirmeleri de, bu paylaşımdan bizde nema alırız hesabı içindeler. Yani anlayacağınız, bu toprakların asırlardır egemeni olan gerçek sahiplerinin fikrini almak nezaketini(!) bile lütuf edip gösteremiyorlar. Oldu olacak, ülkede ki bütün ipsiz sapsızlar, işsiz güçsüzler, çeşitli dernek, tarikat ve vakıf devşirmeleri, biz de toprak isterük deyip çıksınlar ortaya, nasılsa batan geminin malları bunlar. Başka sıkıntınız varmı efendiler söyleyin, paşa gönülleriniz arzu ederse millet halinde kucaklarınıza da oturalım bari.
            Ulan çitlenbik beyinler, kimin malını paylaşmaya kalkıyorsunuz. Onbinlerce yılın tarihini yazmış, aslında sizin de atalarınız olanlara, çakma tarihinizle ne öğretmeye kalkıyorsunuz. Arkalarınızda ki, kendilerine Avrupalı denilen - ki bunlara eski Avrupalı yeni Amerikalı olanlar da dâhildir - bir zamanların taş devri klanlarını, ilkel güncelerinden çekip çıkararak, onları medeniyet kapısından içeri sokan Asena Türklerine (Etrüskler denilen Oğuz boyunun aşağı Türkeli kavmi), bir şeyler öğretebileceğinizi mi düşünüyordunuz yoksa. Ne anlatacaksınız ki, Türkten çalıntı tarihinizden başka hangi geçmişiniz var ki, bunu hiç sorguladınız mı?

            Merkantalist evrede sömürgelerinden aşırdıkları altın, gümüş gibi asil metallerle para manyağı olan; ama tarihi şecereden yoksun kalan yeni zengin Avrupalılar, doğal olarak, bütün sonradan olma zenginler gibi, kendilerine şecere yaratma sevdasına düştüler. Kökleri tarih öncelerine uzanan (Nuh peygamberin torunları), bazen büyük imparatorluklar kurarak, zaman zaman da boylar halinde yaşayan Türkleri, sanki ayrı milletlermiş gibi yerleştikleri bölgelere göre (Lidyalı, İyonyalı, Fenikeli, Giritli vs.) adlandırarak eritmeye, yok etmeye çalışmışlardır. Asya da (Yukarı Türkeli) ise, Kırgız, Uygur, Peçenek, Moğol, Tatar, Gürcü, Çerkez vs. gibi Türk boylarını ayrı isimlerle, farklı milletler gibi göstermişlerdir 1. Türklerin, Amerikada ki Aztek, Maya, Kızılderili akrabalıklarını ise saymaya gerek kalmıyor.
            Bu bağlamda da, Roma İmparatorluğunun kurucusu Etrüsklerin (Lidyalı), Helenizm dedikleri Türklerden çalıntı çakma tarihlerinin ise, İyonyalı (Yunanlı); Hıristiyan oldukları nedeniyle tercih edilen Yunanlılara (İyonyalı) ve İtalyanlara (Romalı) mal edilmesi de hep bu şecere özentileri nedeniyledir. Gerçek tarihlerinin bilincinde olan objektif Yunanlıların (İyonyalı), arada sırada Yunanlılarla Türkler kardeştir demeleri de boşuna değildir; ama diğer Avrupalı, çakma şecerelerine kendileri de inanmış patronları, bu söylemlerden pek hoşlanmazlar. Ne var ki bilim dili olarak Batı dünyasına lanse ettikleri Latincenin bile kaynağının, aslında Türklerin runik alfabesi olduğunu da ne hikmetse(!) bir türlü anlamak istemezler.
            Gerek Roma, gerekse Grek cemiyetlerinde erkeğiyle anılırdı ve hiçbir kıymeti harbiyesi yoktu kedinin, pardon kadının. Yani ha kedi ha kadın. Oysa Türklerde, erkeğe eş değerde savaşçı (Amazon), yabgu, lider hanımefendi olabilen, kendi adına karar verebilen, erkeğini kendi seçebilen kadın, Türk cemiyetlerinde en saygın bireydi.  Bu nedenle de esasen, Asenaların (Etrüskler) kendilerine aşk ve bereket tanrıçası yaptıkları kadınları Turan’ın 2 çakma Avrupa tarihine, İtalyanlarca Venüs, Greklerce Afrodit adıyla aktarıldığını da anımsayalım.
            Kadını sadece nesillerini üreten doğurgan, bir süs ve seks oyuncağı olarak gören, kadınlar arası lezbiyen ilişkiler bile yasaklanırken, erkekler arasında olanların yasallaştırıldığı ve asillerin saray yavrusu konaklarında, erkek cariyelerinin fazlalığı ile birbirlerine hava attığı medeni(!) bir kültür düzeyinde, hem de kadından tanrıça olması maskaralığına veya trajikomedisine, gülünmez de ne yapılır. Bu alışkanlıklarını tarihi filmlerinde de her fırsatta görebilirsiniz. Bu arada içimize soktukları bazı dernek, vakıf ve cemaatlerinde bugün bile hala kadın, ikinci sınıf vatandaş olarak dahi kabul görmemektedir.
            Çakma tarihleriyle bile çelişkili, gülünecek örneklerin bolluğunda, hangi birinden bahsedelim ki. Mesela Yunanca yazdıklarını söyledikleri evrelerde, daha alfabeyi bile, onu icat eden Türklerden henüz almamış oldukları vs. gibi komiklikler sıralamakla bitmez. Bunları biz söylemiyoruz. Sitelerine girişin, başımızdaki hükümet tarafından nedense(!) yasaklandığı, kendi objektif tarihçileri belgeliyor. Fizikçi olarak tanınan Newton’un bile, çakma Avrupa tarihini sorguladığı gibi. Cumhuriyetle başlayan toplumsal devrimde, önce kadının onore edilmesi, onun haklarının verilmesi biraz da, kendi tarihini çok iyi bilen yüce Atatürk’ün, kendi Türk özünde ki asal nedenlere de dayanmıyor’mu acaba.
            Her şeyimizin olduğu gibi özümüzün kaynağı da ‘BİLGİMİZ’ değilmidir. İşte bu bilgimiz bile, kendilerine mal ettikleri tarihimizi bize çok gören Avrupalı eski hırsızlar tarafından şimdi bizden çalınmaktadır. İşte AKP ile birlikte başlatılan milli tarihimizde ki erozyon, bu amaca hizmet etmektedir. Küçük akıllarınca, kâbusları olmuş Türk adından uzun vadede kurtulmak adına, tarihi Haçlı küstahlığını, artık bu son aşamaya taşımışlardır. Hele sömürgeleri de Atatürk destanıyla, gözlerini birer birer açıp, eski kaynakları da ellerinden peş peşe kayıp gitmeye başlayınca, başka da çareleri kalmamıştır esasen.

            Avrupa’ya medeniyeti getiren Türklerin, bugün Avrupa kapısının dışında tutulması, yüzyılların büyük korkusunu ve içlerinde taşıdıkları nedametin tarifsiz kompleksini yansıtıyor aslında. Medeniyetlerinin banisi Türklerle uğraşmak yerine kendi anomalilerinin, Türk korkularının, psikolojik ana nedenlerini 3 araştırsalar, dertlerine çözüm üretseler daha akılcı olmazlar mı acaba. Bu safcanların düşünemedikleri ise, Türklerin kendilerinden çok öncesi Avrupanın asıl sahipleri oldukları ve belki de yakın bir gelecekte, Avrupa’yı yeniden aydınlığa çıkarabilecek olduklarıdır.
            Ne var ki, bizim geleceğimiz kendi kâbusları olduğu için, gelişmemizi durdurmak, engellemek adına heykellerimizi, sanat eserlerimizi bile ‘ucubeleştirip’, vakıflarıyla aydınlarımızı bile özümüze yabancılaştırırken, bizden aşırdıkları çalıntı tarihli süreçlerinde, kendilerini geliştirmeyi, vaktiyle atalarımızdan öğrendiklerini, bugün onların torunları olan bizlere satmayı da bilmişlerdir. Bunu da ne yazık ki kabul etmek gerekir.

            Şimdi de keskin bir ‘U’ virajıyla sana dönelim ulan Apo! Anlaşılan bugünlerde sensiz olmuyor. Tipin bir hayli karışık söyle bakalım! Söylendiği gibi sende Ermeni’misin yoksa? Güneydoğu Anadolu Kürtlerini temsil ediyor yaftası altında, aslında PKK şablonu içine kamufle edilmiş Ermeni militanlarını mı temsil ediyorsun. Ki bunların gece ile gündüz gibi ortada sırıtan varlığını, kimseden saklayabilecek durumda değilsiniz. Şayet aksini iddia ederseniz, buna ilk mektep çocukları bile güler artık bu ülkede. Kuzey Iraklı Kürtlerle aranızdaki çift sesliliğin ana kaynağı bumudur yoksa. Göründüğü üzere Amerikalının Kürtleri Kuzey Iraktakilerdir aslında. Sizler Avrupanın Ermeni/Yahudileri, bir diğer tabirle de kripto Kürtlerisiniz. Kuzey ıraktakiler de esasen size Kürt gözüyle bakmıyorlar ki.
            Onlarda aslında Siyonist, Ermeni paylaşımı Güneydoğu Anadolu’da, bir nasiplerinin olamayacağının hanidir farkındalar. Şimdilik ortak menfaat adına suskunlar. İlk ihtilaflar gün ışığına çıktığında kopacak asıl kıyamet, siz seyreyleyin o zaman cümbüşü. Yol yakınken bizdeki saftirik Kürtler, kendilerini temsil ettiklerine inandıkları, Ermeni bozması BDP lilerin de şeceresini bir sorgulayıversinler bakalım altından neler çıkacak.

            Bu arada BDP li çakma vekil, İmralı tutanaklarını biz açıkladık deyip duruyor. Ne oldu Erdoğan, suskun kalıyorsun. Yoksa sana cevap hakkı doğmadı mı? Demek ki sallamakla yürümüyormuş bu işler. BDP lilere de hatırlatmak gerekirse; Erdoğan’a fazla da yüklenip nankörlük etmesinler. Unutmasınlar ki, onun sayesinde bu günleri de görebildiler. Ama iyice belleklerine soksunlar ki, heyulalarını, 'hayal ettiğin kadar yaşarsın misali’, Türk Ulusu’nun vatanında realize edebilmeleri için, değil bir tane Erdoğan, düzinesi de onlara yetmez.

1)       Bak. Hablemitoğlu
2)       Bak. Türkbilim Şubat 2013
3)       Bak.  Perseküsyon
                                                                           
                                                                            Serendip Altındal


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder