24 Mart 2013 Pazar

HANGİ HALK..

   Bir takım şerefsiz, sırasıyla da çapsız, kimliksiz, atılanı yemeyi, önüne promptlananı söyleyip, yazmayı ahlak edinen, besleme ve kansız yazarlar, oluşamadan çürümüş yarı aydınlar var bu ülkede. Hepsi de kafalarında beyin yerine taşıdıkları mukozadan oluşan sümüksü dışkıları, fikir(!) adına kâğıtlara döküp okurlarını kirletiyorlar aslında. Başına başlık, birde bu psiko(a)patik dışkılar gazete dedikleri paçavralarında, manşetlere, köşe yazılarına dönüşerek, adeta okurlarına salladıkları küfürler haline geliyorlar. Ama neticede, nasıl olsa eldeki mevcut okur(!) ve yazar(!) seviyesi, bir bağlamda da örtüşüyor.
            Mesela ar ve hayâ yoksunu, angutun biri, çıkıp ta "Ölenler acemi, öldürenler usta" diyebiliyor, hükümetinin yok olduğu ülkede. Ulan kanı kokuşmuş! Bu ülke çok şehit verdi, daha çooklarını da verecektir. Sömürgeci sırtlanların nesli kurumadığı sürece bu dünyada. Türkoğlularının - ki kızlarına da (Amazonlar) oğullar denirdi - en yüce onuru, Misak ı Milliyeyi, yani ANAVATANIM dediği ve biricik anacığına özdeş tuttuğu en değerli varlığının uğruna, gerektiğinde en önde koşarak başını bırakmaya hazır olmaktır. Bu soruyu senin gibi kanı bozuklara hiç şüphesiz sormazlar; ama sen bana şayet " Sen hazır mısın" diye sorabilseydin, " Hem de evlatlarımdan önce ve hemen şu anda, ulan şerefsiz" derdim sana inan.
  
            Yedi düvel ne yaptıysa, eline aldığı her tarihi taşın ve bulgunun altında imzası olan Türk den, acemi(!) olduğu için mi kurtulamadı. Siz hiç merak etmeyin. Bundan sonra da kurtulabilmeleri asla mümkün olmayacaktır. Dört Haçlı kucaklaşmasından, Çanakkale de ki et, kemik ve çelik yığınlarına, oralardan da bugünlere, biz çok iyi tanırız birbirimizi. Ruhlarını ezbere biliyoruz artık onların. Dikkat etsinler de, her ne kadar onlar gibi olmak karakter yapımıza uymasa da, biz de yanılıp kendileri gibi düşünmeyelim!

             Nevruz denilen, eski Şamanist Türk bayramı şenliklerinde toplanan Liceliler arasında, kaç tane yöre sakini vatandaşımız vardı sanıyorsunuz? Gelen sayılı adettekilerin bile çoğunluğunu, işi gücü olmayan meraklılar teşkil ediyordu. Geriye kalan çoğunluk mu? Bu ise sizlerin söylemek, hele de yazmak isteseniz de yapamayacağınız bir şeydir. Yoksa sahipleriniz sizleri yaşatmaz. Yerinize biz yazalım bari; Suriyeli ve kanımızla beslenen zorunlu göçmenler, sömürgecinin paralı askerleri ki bunların içinde, silahlarıyla birlikte saklandıkları inlerden alelacele paketlenerek sahaya sürülen ve kendilerine PKK'lı denilen çoparlar da dâhildir. Tüm bahsi geçenlerin bu gösteri için kaç para harcırah aldıklarını bilmiyorum doğrusu. Herhalde hatırı sayılı bir meblağ ödenmiştir toplamda.
            İşte sizin gibilere ancak biçilecek ve eşyanızın tabiatıyla örtüşecek görevse, bizimle zerre alakası olmayan tüm bu taşıma güruhları, çöplük gazetelerinizde, magazinlerinizde, bağımsızlık isteyen halklar diye tanımlamak ve tanıtmaktır. Sanki baskıcı bir sömürgeci devletiymişiz gibi. Nesiyle, neresiyle Türkiye Cumhuriyeti Halkı ulan bunlar. Hepsi A dan Z ye emperyalist piyonu kaşalotlar. Sen halk mı arıyorsun. Çevir de kafanı arkana, etrafına bak o halde, korkma! Ne var ki, korkunun ecellerinize de faydası olmayacaktır. Kalan sayılı zor günlerini tespih dizesi gibi bir bir çeken, Türkiye Cumhuriyetinin saygın vatandaşları olan yüce Türk Ulusunu, istemesen de temaşa alanına al. Akıllı ol, başka da bir alternatifin var mı? Biraz da bunu sor istersen kendine ve yeni; ama daha akılcı kelime dizeleri kurgula, belki ilerde faydası olur sana...


§   Sağlığında olduğu gibi, sadece sırtında ki emanet kefeniyle bu dünyayı terk ederken bile, çulsuzdu yüce rahmetlimiz. Oysa 600 yıl ruhuna işlemiş ümmet kimliğinden alışkanlığıyla, başında yeni bir sultan (TEKADAM) olduğuna inanan ezik milletin, ona yaranmak adına bütün varlıklarının anahtarını Atatürk’e eliyle teslim ettiği, bütün araştırmanlarca da kabul edilen bir gerçektir. Atatürk kendi emrine tahsis edilen bu servetlerle, kişisel en ufak bir ayrım yapmadan, bütün bağışlarla hazine ve milletinin geleceği adına planlar yaparken, servetlerini emrine tahsis edenleri de, haklarında başka kuşkular uyanmasın düşüncesiyle himaye altına alıp, deşifre etmeyecek kadar da asil bir insandı.
            Ayrıca Tayyip gibi çakma bir liderin ve takım arkadaşlarının malı hamutuyla götürdüğü ve kimsenin hesap soramadığı bir ülkede, utanmadan Atatürk gibi, aslında hepimizin efendisi, kimlik babası ve dürüstlük abidesi havass bir insana mal varlığı sormak, adam olana hiç yakışmaz. Geçen akşam Ulusal Kanal da işte böyle bir Cevizoğlu tartışması vardı. Ahde vefa yolumuza emekleri ödenemez Sinan Meydan’a, ‘Argümanlarla tatmin olmadım, adamların ağzını daha somut belgelerle kapamak lazım’ derken, hiç kuşkusuz haklıydı Cevizoğlu.
Ne var ki, yönetim kademesinde veya yakın ilişkilerde olan ve kraldan fazla kralcı geçinenlerin; kendilerine sorulan aynı bağlamda ki sorulara, cevap vermek yerine takiyeci zırvalarıyla hedef saptırdığı bir ülkede, hep birlikte çile çekiyoruz. Yalnız dikkatli olmak gerekirse; efsane olgusu, milletinin göbeğine kadar yerleşmiş bir Mustafa Kemal’e, mal varlığı soruşturması açarken, dürüstlük sınırlarını zorlayıp, adeta bir histeri havasında, aynı bağlamda da ciddi başlayan programı, kahve tartışması seviyesine sokunca, ister istemez adamın aklına başka şeyler de geliverir.
Mesela Genel Kurmay Başkanının dahi tutuklu(!) olduğu bir ülkede; birader senin de bu konularda bir sürü araştırma yazın, belgeselin var; ama bugüne kadar hiç istintak edildiğini veya tutuklandığını duymadık. Acaba birileri tarafından özel himaye mi görüyorsun diyenler de olabilir adama sonra. Bu tehlikeleri de göz ardı etmemek gerekir.

Serendip Altındal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder