Bir takım şerefsiz, sırasıyla da çapsız, kimliksiz, atılanı yemeyi,
önüne promptlananı söyleyip, yazmayı ahlak edinen, besleme ve kansız yazarlar,
oluşamadan çürümüş yarı aydınlar var bu ülkede. Hepsi de kafalarında beyin
yerine taşıdıkları mukozadan oluşan sümüksü dışkıları, fikir(!) adına kâğıtlara
döküp okurlarını kirletiyorlar aslında. Başına başlık, birde bu psiko(a)patik
dışkılar gazete dedikleri paçavralarında, manşetlere, köşe yazılarına
dönüşerek, adeta okurlarına salladıkları küfürler haline geliyorlar. Ama
neticede, nasıl olsa eldeki mevcut okur(!) ve yazar(!) seviyesi, bir bağlamda
da örtüşüyor.
Mesela ar ve hayâ yoksunu, angutun biri,
çıkıp ta "Ölenler acemi, öldürenler usta" diyebiliyor, hükümetinin
yok olduğu ülkede. Ulan kanı kokuşmuş! Bu ülke çok şehit verdi, daha çooklarını
da verecektir. Sömürgeci sırtlanların nesli kurumadığı sürece bu dünyada.
Türkoğlularının - ki kızlarına da (Amazonlar) oğullar denirdi - en yüce onuru,
Misak ı Milliyeyi, yani ANAVATANIM dediği ve biricik anacığına özdeş tuttuğu en
değerli varlığının uğruna, gerektiğinde en önde koşarak başını bırakmaya hazır
olmaktır. Bu soruyu senin gibi kanı bozuklara hiç şüphesiz sormazlar; ama sen
bana şayet " Sen hazır mısın" diye sorabilseydin, " Hem de evlatlarımdan
önce ve hemen şu anda, ulan şerefsiz" derdim sana inan.
Yedi
düvel ne yaptıysa, eline aldığı her tarihi taşın ve bulgunun altında imzası
olan Türk den, acemi(!) olduğu için mi kurtulamadı. Siz hiç merak etmeyin.
Bundan sonra da kurtulabilmeleri asla mümkün olmayacaktır. Dört Haçlı
kucaklaşmasından, Çanakkale de ki et, kemik ve çelik yığınlarına, oralardan da
bugünlere, biz çok iyi tanırız birbirimizi. Ruhlarını ezbere biliyoruz artık
onların. Dikkat etsinler de, her ne kadar onlar gibi olmak karakter yapımıza
uymasa da, biz de yanılıp kendileri gibi düşünmeyelim!
Nevruz denilen, eski Şamanist Türk bayramı
şenliklerinde toplanan Liceliler arasında, kaç tane yöre sakini vatandaşımız
vardı sanıyorsunuz? Gelen sayılı adettekilerin bile çoğunluğunu, işi gücü
olmayan meraklılar teşkil ediyordu. Geriye kalan çoğunluk mu? Bu ise sizlerin
söylemek, hele de yazmak isteseniz de yapamayacağınız bir şeydir. Yoksa
sahipleriniz sizleri yaşatmaz. Yerinize biz yazalım bari; Suriyeli ve kanımızla
beslenen zorunlu göçmenler, sömürgecinin paralı askerleri ki bunların içinde,
silahlarıyla birlikte saklandıkları inlerden alelacele paketlenerek sahaya
sürülen ve kendilerine PKK'lı denilen çoparlar da dâhildir. Tüm bahsi
geçenlerin bu gösteri için kaç para harcırah aldıklarını bilmiyorum doğrusu.
Herhalde hatırı sayılı bir meblağ ödenmiştir toplamda.
İşte
sizin gibilere ancak biçilecek ve eşyanızın tabiatıyla örtüşecek görevse,
bizimle zerre alakası olmayan tüm bu taşıma güruhları, çöplük gazetelerinizde,
magazinlerinizde, bağımsızlık isteyen halklar diye tanımlamak ve tanıtmaktır.
Sanki baskıcı bir sömürgeci devletiymişiz gibi. Nesiyle, neresiyle Türkiye
Cumhuriyeti Halkı ulan bunlar. Hepsi A dan Z ye emperyalist piyonu kaşalotlar.
Sen halk mı arıyorsun. Çevir de kafanı arkana, etrafına bak o halde, korkma! Ne
var ki, korkunun ecellerinize de faydası olmayacaktır. Kalan sayılı zor
günlerini tespih dizesi gibi bir bir çeken, Türkiye Cumhuriyetinin saygın
vatandaşları olan yüce Türk Ulusunu, istemesen de temaşa alanına al. Akıllı ol,
başka da bir alternatifin var mı? Biraz da bunu sor istersen kendine ve yeni;
ama daha akılcı kelime dizeleri kurgula, belki ilerde faydası olur sana...
§ Sağlığında olduğu gibi,
sadece sırtında ki emanet kefeniyle bu dünyayı terk ederken bile, çulsuzdu yüce
rahmetlimiz. Oysa 600 yıl ruhuna işlemiş ümmet kimliğinden alışkanlığıyla,
başında yeni bir sultan (TEKADAM) olduğuna inanan ezik milletin, ona yaranmak
adına bütün varlıklarının anahtarını Atatürk’e eliyle teslim ettiği, bütün
araştırmanlarca da kabul edilen bir gerçektir. Atatürk kendi emrine tahsis
edilen bu servetlerle, kişisel en ufak bir ayrım yapmadan, bütün bağışlarla
hazine ve milletinin geleceği adına planlar yaparken, servetlerini emrine
tahsis edenleri de, haklarında başka kuşkular uyanmasın düşüncesiyle himaye
altına alıp, deşifre etmeyecek kadar da asil bir insandı.
Ayrıca Tayyip gibi çakma bir liderin
ve takım arkadaşlarının malı hamutuyla götürdüğü ve kimsenin hesap soramadığı
bir ülkede, utanmadan Atatürk gibi, aslında hepimizin efendisi, kimlik babası
ve dürüstlük abidesi havass bir insana mal varlığı sormak, adam olana hiç yakışmaz.
Geçen akşam Ulusal Kanal da işte böyle bir Cevizoğlu tartışması vardı. Ahde
vefa yolumuza emekleri ödenemez Sinan Meydan’a, ‘Argümanlarla tatmin olmadım,
adamların ağzını daha somut belgelerle kapamak lazım’ derken, hiç kuşkusuz
haklıydı Cevizoğlu.
Ne var ki, yönetim kademesinde veya yakın ilişkilerde olan ve kraldan
fazla kralcı geçinenlerin; kendilerine sorulan aynı bağlamda ki sorulara, cevap
vermek yerine takiyeci zırvalarıyla hedef saptırdığı bir ülkede, hep birlikte
çile çekiyoruz. Yalnız dikkatli olmak gerekirse; efsane olgusu, milletinin
göbeğine kadar yerleşmiş bir Mustafa Kemal’e, mal varlığı soruşturması açarken,
dürüstlük sınırlarını zorlayıp, adeta bir histeri havasında, aynı bağlamda da
ciddi başlayan programı, kahve tartışması seviyesine sokunca, ister istemez
adamın aklına başka şeyler de geliverir.
Mesela Genel Kurmay Başkanının dahi tutuklu(!) olduğu bir ülkede;
birader senin de bu konularda bir sürü araştırma yazın, belgeselin var; ama
bugüne kadar hiç istintak edildiğini veya tutuklandığını duymadık. Acaba
birileri tarafından özel himaye mi görüyorsun diyenler de olabilir adama sonra.
Bu tehlikeleri de göz ardı etmemek gerekir.
Serendip Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder