15 Haziran 2021 Salı

SALYA PARADİGMASI..

 

            İnşaat ateşiyle kavrulan AKP gasp yıllarının, lebalep doldurarak kimyasını bozduğu ve artık doğası isyan eden ve üstüne bir de Kanal usturasıyla yüzü hacamat edilecek olan güzelim İstanbul’un, şimdi de kanalizasyona dönen ve bir zamanların rakı sofralarına bile meze olmuş şiirsel Marmara’mızın kusmuğunda, sonunda birlikte boğulmaya başladık düşüncesi dahi, aslen kolay bir sahadan kaçış yoludur.

 

Siz yine de bilimci geçinenlerin yapay bulgularına fazla aldırmayın. Lakin simülaj bahanesi yanında bu atığın bu kadar kısa bir süre içinde İstanbul’un deniz çevresini neredeyse yaşanamaz hale dönüştürmesi, akla çakma kanalın yapılmasını amaçlayan tankerli bir kirletme paradigmasını da ister istemez getiriyor hani. Ya da toplu gider vidanjörleri veya filitrasyon sistemi açılarak biriken atık, direk denize boşaltıldı herhalde. Anlayacağınız yaşanan felaket aslında emperyalist bir kurgu ve imalattır; lakin kesinlikle bir komplo değil.

 

Çünkü tam da deniz mevsiminin başında bu afetin yaklaşık bir gecede zuhur etmesinin başka da bir izahı yoktur bana göre. Milletimiz bağlamında en iyisi ve verimlisi bu durumun teknik olarak gerçekçi araştırılması ve gelecek için de şimdiden acil önlem alınmasıdır.

 

NATO zirvesinden umut var olmak bile boşluğu kulaçlamak demektir. Zira müşteki Erdoğan’ın esasen olmayan siyasası bile artık tamamen bitmiştir. Hedef aldığı ve modası geçmiş absürt veya UCUBE tek adam felsefesi, kendisini sonunda bitirmiştir. Erdoğan’ın yol yakınken ülkeyi terk etmesi en akılcı işi olacaktır bundan böyle. Çünkü neticede ipi çekilmiş olan AKP’de hala yeni bir arayış içinde kalacaksa, bir Babacan veya Davutoğlu bile olamayacağını böylece ya bilmek ya da bilmek zorundadır artık. Ve özgüven eksikliğiyle NATO zirvesine, kişisel destek amacıyla avenesiyle birlikte gidişi, bu görüşümüzü doğrulamaktadır.

 

Danışmanlarından da en başından itibaren olduğu gibi şimdi de bir fayda olmayacaktır kendisine. Hatta en güvendiği danışmanı bile Brütüs olmayı tercihleyerek akıl vermeye kalkmaz bile kendisine. Çünkü sonra sıranın kendilerine geleceğini de nasıl olsa etraflıca hesaplamıştır bu epiküristler. Hatta öyle ki bütün yandaş saydıkları ve bağrına bastıkları bile kendisini, sonuna kadar tek taraflı kullanmak zorunda olduklarını kurnazca hesaplamışlardır, nasıl olsa da esas fatura ona yazılacağından, hiç kuşkunuz olmasın.

 

Lakin yine de çok kapsamlı kalkule edilmelidir ki bunların bazıları, Erdoğan’dan bile önce ülkeden kaybolacaklardır. Çünkü kalan sağların sonunda, yüce Yargının olacağını da çok iyi bilir bunlar inanın! Ee ne yaparsın, risk taşıyan ya da taşımayı seven sonunda kalan borçlarıyla da yüzleşecektir. Ya da Bankacı ağzıyla ‘korumacı’ olacaksın ki risk almayarak kimseye de borcun olmasın. Zira her borç ki adı kredi, taksit, kira vs. her ne olursa olsun kendi mealinde risktir aslında. Ve boyunu aşan her risk de sonunda yargıyla sahibini hep karşı karşıya bırakacaktır, bu da asla unutulmasın!

 

Biden USA’sının Türkiye Cumhuriyeti’ne değil; ama tartışmalı tek adam Türkiye’sine vereceği ve karşılığında hayalini kurduğu Eyaletler Türkiye’sinden ve beslediği Mafyacı AKP şürekasından hiyerarşik olarak ne alacağı bellidir. Bunları burada tek tek sıralamaya hiç gerek yok. Dikkatli ve bilinçli okur, bunların ne olduğunu nasılsa bilecektir. Bu yazıyı hemen zirveden önce yazıyorsam; nasıl olsa söylemeye özen gösterdiklerimden fazla da bir şeyi zirve oluşumundan beklemediğimdendir.

 

Okumak için okuyor gözükenlere ya da sadece haberleri veya meallerini anlayamayacakları makalelerin başlıklarını okuyanlara ise esasen söyleyecek sözümüz yoktur. Böylece klasik bir NATO-Biden ile Erdoğan’ın Timsah gülücüklü buluşmasını ne abartın ne de abartanlara yol gösterin derim ben. Amerika ise siyası bileşkede bildiğiniz Amerika’dır lakin o da artık bir Atlantik fırtınası olmaktan çok uzaktır. Ve belki de İzmir yöresinin İmbatına dönmüştür artık. İşte hepsi de budur prensipte.

 

AB ve ‘Drang nach Osten’ özlemindeki Almanya ise zaten Anadolu Türkiye’sinden ve Türk atalarından istese de vazgeçemez. Yoksa genetiği bozulur. Sizi bilmem; ama Almanya da yaşadığım yıllar ve yaptığım diyaloglarda entelektüel Alman dostlarımdan bunu çok iyi öğrenmiştim.

 

Ne var ki bizim yeniden Atatürk Cumhuriyeti kimliğimizi alabilmemizin ve karşı fırtına yaratabilmemizin ilk şartı ise önce AKP külliyesi ve Erdoğan şürekasına yol vererek, ilk önce de kurucu anayasayı ve yüce Yargıyı bir daha benzer ve asosyal maceralara açık vermeyecek uygarlıkla revize ederek, sonra da milli, bağımsız bir siyasi ve yeminli birlikteliği, tıpkı kuruluşta olduğu gibi yine TBMM sıralarında bir araya getirmekten geçer…

 

Serendip Altındal

Özün Kişiliğinin Aynasıdır...

serendipaltindal.blogspot.com

serendipaltindal@gmail.com                      

Video Kanalım & Şiirlerim

 

2 Haziran 2021 Çarşamba

ULUSA ODAKLANMAK..

 



              Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı olursa ne olur? En azından bir Erdoğan olmaz. Öyleyse bu bile yeterli olmaz mı? Ayrıca kendisinin dürüstlüğünü tartışmak, erdeme büyük bir hakaret olur. Hak meselesi, doğrular, çirkef Devlet oyunları vs. vb. konu olduğunda, ülkeyi ve milleti suç örgütü lideri mi kurtaracaktır. Yok mudur bu milletin akıllı ve aydın milli temsilcileri, hak savunucuları. Yani herkesin ağzı ve yorumu vardır iyi de bu, bütün sorunların çözümüne yeterli midir?

 

            Geçiniz! Ne var ki Peker’in yorumlu açıklamaları olmalıydı ve oldu da. Lakin neresinden bakılırsa bakılsın, kendisi de bir suç örgütü lideriydi. Ama bir Mafya lideri değil. Çünkü Hükümeti bile Mafya Devleti yapamaz Türkiye Cumhuriyeti’ni. Yalnız Mafya benzerine bile el uzatırsan kolunu da kaptırmışsın artık demektir. Ki bu da seni bitirir.

 

Köroğlu, Karacaoğlan, Dadaloğlu vs. gibi menkıbe olmuş kişiler bile neticede dağa çıkmış Eşkıyalardı. Lakin hak ve adalet için adamışlardı kendilerini. Eskiden Kabadayılarda vardı ve bütün yaptıkları iş, gerekirse kaba kuvvetle de olsa korudukları kişinin adaletini savunmaktı. Ekmeklerini de haraçtan değil; ama sadece bağışlardan kazanırlardı, tıpkı muhtaç hastalarını bedava iyileştiren Doktor Hipokrat gibi.

 

            Bütün kirli işlere bulaşarak Çete Reisliği yapmak ise apayrı bir iştir ve yukarıda yazılanlarla mukayese bile edilemez. Lakin salt doğrucu Davutlara ise her zaman ihtiyaç olabilir arada sırada. Ki Peker de onlardan biridir sonuçta ve olması gereken açıklamalarıyla taşı da gediğine koymuştur. Yani adam yokluğunda, şaibeli durumuna rağmen yine de adam olmayı bilmiştir ve buna da ihtiyacımız vardır netice itibarıyla.

 

            Yalnız gönlüm isterdi ki bu işler tamamen, Atatürk’ümüz gibi kalıplı, aynı hamurdan ve anasının ak sütü gibi temiz, kendisini sadece ulusu yoluna adamış şaibesiz adamların olsundu. Bir ifadeyle de özgün milletlerinin hak savunuculuğunu, sadece temiz Cumhuriyet Hakimleri ve Savcıları yapsaydı. Ne ki bu iş Pekerlere kaldıysa ne diyelim, onlara da helal olsun.

 

            Peker videolarının en faydalı yanı ise dün sessizce ve saman altından cukka götürenlerin, bugün kendilerini ispatı olmayan aklamalara kalkışmak amacıyla ağızlarını açmaya başlamış olmalarıdır. Ve bu Peker irticalinin, diğer konuşması gerekenlere de virüs gibi yayılarak, kapalı ağızlarını artık açmaya başlamalarına neden olmasıdır.

 

            Bir de AKP’nin artık Fabrika ayarlarına dönmesi söylenmiyor mu? Yahu hangi Fabrika, hangi ayar. Hangisi vardı veya olan da kaldı mı? Abramovic ve şürekası tarafından merdiven altı bir imalattır bu Parti. Her parametresiyle işleyen ve 20 yıldır da evirilip çevirilip döndürülen bir dönme dolap olmadı mı bunlar. Bugüne kadar sanki ülkenin içine küllen etmemişler gibi, şimdi de Kanal yaftasıyla İstanbul’u emperyaliste satmaya kalkmıyorlar mı?

 

            Başta Erdoğan ailesi olmak üzere birkaç paydaş ailenin vergisiz Atlantik hesaplarının evreni uğruna, milli kaynakların ve onların asıl sahibi olan Türk milletinin sırtından hüpletilen milyarların hesabı soruluyor burada. En başta da hesap vericiler olmak üzere herkes gözünü açmalıdır. İşte bütün sorun da budur neticede. Ve bütün sorunlar gibi çözümü de yine kendi içindedir.

 

            Sözün özü demek gerekirse; bir cezalı örgüt adamı şayet milletini savunmaya kalkıyorsa, hele de bu durum Cumhuriyetçi Demokrat bir ülkede yapılıyorsa, başta muhalefet olmak üzere bütün sivil ve resmî kurumların milli egolarının, işlemediğinin de göstergesi olmuş demektir. Ki buna asla inanmak istemiyor ve işin sonunu merakla bekliyorum.

 

            Binali, Erdoğan ve bazı diğerlerinin yola çıkarken neden ilk önce de denizcilik filolarını büyüttükleri şimdi daha iyi anlaşılıyor. Neden mi? Elbette pahada ağır çok değerli ve kaçak elementlerin, hem de vergisiz yurtiçine sokularak elde edilen astronomik kazançların başka türlü izahı olamazdı da ondan.

 

            Ben, Serdar Saçan gibi adamları neden çok severim. Çünkü cetvel gibi doğrudurlar da ondan. Ve 25 Mayıs 2021 tarihli Halk TV konuşmasını şayet izlemediyseniz, mutlaka izleyin derim.

 

            Esas Şahini ağabey yapıyor, sonra da kargaları avlıyor ve kendine de delikanlıyım diyorsun. Öyleyse sevsinler seni Sedat Efendi. Saçan görselini sen de bir zahmet izleyiver istersen, belki sende bir şeyler öğrenirsin. Demek ülkem bu günlere geldi! O halde bize de Türk evladına yakışır olanı yaparak, akıl almaz olan bir üslupla bu sorunu bitirmek düşüyor demektir artık…

 

Serendip Altındal

Özün Kişiliğinin Aynasıdır...

serendipaltindal.blogspot.com

serendipaltindal@gmail.com                      

Video Kanalım & Şiirlerim