Yakın
çevrenizde veya ailenizde bile mutlaka vardır. Hatta bizatihen onlardan biri de
olabilirsiniz. Hani batıl, nazara, boncuğa, fala inanan, muska yazdıran, kurşun
filan döktüren vs. aşırı duygusal, alıngan, kırılgan ve dolayısıyla da genelde
kötümser olan insan tiplerinden. Bir halk deyişiyle de "yıldızı zayıf” olanlardan.
Yani aslında her tasavvur ve tezahürün kafanızda, kendi şuurunuzun ürünü
olduğunu bilmeden veya düşünmeden, falcıları, muskacıları besleyenlerden, şuurunu
Şeytana teslim edip, zevkle enselerinde boza pişirmesini sağlayanlardan olabilirsiniz.
Başınıza gelen her türlü, en küçük
sıkıntının bile arkasında, nazar, kötü bakış(!) batılı ile hemen mistik bir
ilişki kuruyor olabilirsiniz. Oysa atladığınız sadece, aslında bakış açınızı
değiştirmeniz olduğu ve bunun da en ufak gizemli bir desteğe(!) ihtiyacının
olmadığıdır. Unutmayın ki kişinin bakış açısı, aynı bağlamda özgüvenini de
yansıtan bir aynadır.
Kendinizde böyle bir revizyonu
muhtemelen, kemikleşmiş alışkanlıklarınızdan dolayı kolayca yapamıyor
olabilirsiniz. O zaman şöyle de başlayabilirsiniz: Mesela
başınıza gelen her türlü tahammül edilebilir neviden aksiliği (bela), aslında
koruyucu meleklerinizin, başınıza gelecek çok daha kötüleriyle değiştirmiş olabileceklerini
de bir düşünün. O zaman daha fazla mutlu olacak ve ufkunuzun da biranda
genişlediğini, önünüzün açıldığını hissedeceksiniz.
İşte bunlardan ötürü her konuya iki
tür bakış açısı vardır, iyimser veya kötümser. Şimdi aşağıda, ismi artık daha
da parlayan rahmetli fedaimiz Hablemitoğlu’ndan yaptığım alıntıda, yüce
Atatürk'ün, kadim Cumhuriyet hâkimi ve savcılarından neler beklediğini, betimlediği
bir konuşmayı okuyacaksınız.
Şimdi de sadece böyle bir yazıya
dahi atılacak olan iki türlü bakış arasındaki farkları görelim:
A- Pesimist; pekiyi nerede şimdi bu
hâkim ve savcılar, adaletin yok edildiği ülkemizde, bundan sonra hangi adalet
kurumundan haklarımızı talep edebileceğiz. Diyerek birden umutsuzluğa kapılacak
ve kara düşüncelere dalarken, gününü daha da karartacaktır muhtemelen. Üstüne,
gününü karartanları da kıs kıs güldürecek, ekmeklerine yağ sürecektir.
B- Optimist; durumun geçici
olduğunu, bahse konu hâkim ve savcıların şimdi daha da bilenmiş olarak mevcut
olduklarını ve kendi günlerini beklediklerini bilecektir herhalde. Bu arada tüm
Cumhuriyet düşmanlarının, bizim optimistleri hiç sevmediklerini bilmem
söylemeye de gerek var mı?
Öyle ya, daha düne kadar mevcut olan,
aynı Cumhuriyetin erdem sahibi tüm hâkim ve savcıları, bugün yer yarıldı da
içinde mi kayboldular. Sadece bir kısmı erken emekli edildi, büyük bir kısmı da
pasif görevlere atandılar. Ne yapsaydılar yani, ellerine silahlarını alıp
dağlara çıkarak Köroğlu dizileri mi çevirseydiler. Şimdi her zamankinden daha
da bilinçli ve bilenmiş olarak, yakında yine gelecek olan kendi günlerini büyük
bir iştiyakla bekliyorlar. Ne mi yapıyorlar? Adalet kılıçlarını bileyip,
parlatıyorlar. Öyle ki, havadan keskin yüzlerine bırakılan kaz tüyü bile
ortadan ikiye bölünüyor.
İyi de, onları böylesine pasifize
eden Cumhuriyet düşmanları mı ne yapıyorlar? Bakın çevrelerinizde ki tanıdık
olanlarına, yakın geleceklerinin farkında olduklarından, nasıl ellerinin
ayaklarına dolaştığını, paçaları tutuştuğu için de nasıl telaşa kapıldıklarını
hemen anlarsınız. Esasen bu durum son günlerde, panikleyen iktidar Mormonları’nın,
takım taraftarlarına kadar uzanan korkularından, birbirini tutmaz
icraatlarından da açıkça belli olmuyor mu?
Şimdi
lütfen aşağıda ki yazıyı sonuna kadar dikkatle okuyun ve tarzınıza göre de
yorumlayın. Yukarda söylediklerimi, ciddiye alıp almamaksa artık tamamen size
kalıyor.
§ Türkiye’de
hâlâ “kadı”lık sisteminin özlemini çeken, hâkimleri “kiralanacak bir meta”
olarak gören ve nitelendiren benzeri şeriatçı sapkınlara karşı, Büyük Atatürk, 9
Ekim 1925'de, sanki bugünü görerek, Cumhuriyet Savcılarına şöyle
sesleniyordu:
"Her uygar ve çağdaş devlette olduğu gibi,
Türkiye Cumhuriyeti Adliyesi'nde de,
Cumhuriyet Savcılarını yüksek ve son derece
önemli bir görev ve makamın temsilcileri olmak üzere tanırım. Devrim savcılarının, kendilerine verilen
bu büyük görevin önemine uygun olarak gayretli ve çalışkan olmaları konusunu, adliyemizin başarı
ve üstünlüğünün en önemli etkenlerinden sayarım. Laik Türk Devrimi, çağımızın
uluslara yaşama ve yükselme yeteneği veren en son ve en uygar ilkelerin bir
ifadesi ve Türk Ulusu'nun büyük fedakârlıklarıyla sürdürülen ve kazanılan büyük
mücadelenin eseridir. Devrimlerin gerçekleşmesi, kararları ve kanunlarıyla,
ulusal irade ve ulusal egemenliğin bir görünümü; bütünü itibarıyla da Türk Ulusu'nun
bütün haklarıdır. Devrimlerin her biri, ulusun emeği ve hakkı ile
gerçekleşmiştir. Cumhuriyet Savcılarımızın, DEVRİM GEREKLERİ ETRAFINDA, EN
KISKANÇ VE UZAKLARI GÖREN HASSAS NÖBETÇİLER OLMALARINI, ASIL GÖREVLERİNDEN
SAYARIM.... YÜKSEK AMA YÖNELİK HERHANGİ BİR SUİKAST FAİLİNİN DURMAKSIZIN
KOVUŞTURULMASI VE KOVUŞTURMANIN, ULUSUN BÜTÜN HAKLARI TATMİN VE TAZMİN
EDİLİNCEYE KADAR, HÂKİM ÖNÜNDE DE KAYGI VE ISRARLA
SÜRDÜRÜLMESİNİ VE SONUÇLANDIRILMASINI İSTERİM.... YAKIN TARİHİMİZDE VE ESKİ
ZAMANLARDA, DİNLERİN; ZORBA HÜKÜMDARLARIN, RAHİPLER VE ÇIKAR
SAĞLIYANLARIN ELİNDE BİR BASKI ARACI OLMASI GİBİ, ÇAĞIMIZDA KESİNLİKLE İZİN
VERİLEMEZ VE HOŞ GÖRÜLEMEZ. DEVRİME KARŞI KOYAN
MUHALEFETİN ÖZGÜRLÜKTEN VE YASADAN YARARLANMAYA HAKKI YOKTUR. BİREYİN DEĞİL,
BİREYLERİN TAMAMINI İFADE EDEN TOPLUMUN VE DEVLETİN YARARI, HER DÜŞÜNCE VE
KAYGIDAN ÖNCE GELMELİDİR. SINIRSIZ BİREYSEL ÖZGÜRLÜK VE KİŞİSEL ÇIKAR PEŞİNDE
OLANLAR, KENDİ EMELLERİNİ, ÇIKARLARINI ULUSUN YÜKSEK ÇIKARLARI VE ÖZGÜRLÜĞÜNDEN
ÜSTÜN TUTANLARDIR. SINIRSIZ KİŞİSEL ÖZGÜRLÜKLER, KİŞİSEL ÇIKARLAR, UYGAR VE
DÜZENLİ TOPLUMLARI, DEVLETLERİ YIKARAK ANARŞİYİ VE ÇOĞUNLUKLA DA
ZORBALIĞI YARATIR..." (Köstebek – Necip
Hablemitoğlu)
Serendip Altındal
Video Kanalım