Kapitalist
ve Politikacısından oldum olası tiksinti duyarım. Çünkü tenyanın kancalısıdır
bu parazitler. İstediğiniz kadar ıkının, ola ki müshil dahi almış olsanız dışarıya
atamazsınız tamamen. Hatta tenya alerjimden, çiğ köfte bile yiyemem; ama başka yiyeceklerden
bulaşması yine de olasılıdır. Bakın iç ve dış çevrenize, sizi kimlerin
yönettiğine, başka seçeneğinizin olmadığına ve neden ısrarla aynı seriden partnerlerle
dans etmek zorunda bırakıldığınıza akıl yürütün. Ne demek istediğimi daha iyi
anlayacaksınız. Ve çok iyi düşünün ki, sadece bu güruhun yaşam algısı yüzünden,
içinde hep birlikte bulunduğumuz bu açmazda değilmiyiz aslında.
Bu
ikiliden başka sizi hasta eden, kendi yaşamınıza bile küstüren, başka da iğrenç
bir mikrop türü daha var mı çevrenizde acaba. Şayet bu mikroplar olmasaydı
dünya denen bu muhteşem mavi planet, daha yaşanılır olmazmıydı, çoğunluğu
kalender, aklı başında, doygun ve içinde esnafları da olan insan toplulukları
için. Çünkü esnaf kendisine işveren emekçi demektir gerçekte. Dolayısıyla da
ayrı tutulmalıdır. Tarih öncesinde liberal kapitalist ve tetikçisi (ekonomi-politikacı)
belki bugünkü kadar müptezel seviyede değildiler; ama bugünde olduğu gibi gönlü
tok, kazancıyla yetinmesini bilen esnaf ve küçük ticaret erbabı her zaman
vardı. Ki Peygamberiniz bile onlardan biriydi.
Dininden,
eğitimine, sağlığından, sporuna, etniğine vs. her sahaya el atıp toplumların yaşamını,
ahretten önce daha yeryüzünde şirazesinden çıkarıp cehenneme çeviren, hep bu aynı mikroplar değil mi? (BK, c1-m1). Bu bağlamda küresel hastalık olan
emperyalizmin nedeninin de bu mikroplar olmadığını söyleyebilirmisiniz?
Demek
ki kendilerine liberalist diyen bu mayası bozuklar olmasaydı, toplumsal
afetlerin hiç biri yaşanmayacak, insanlık huzur bulacaktı. Şimdi bu durumda ise,
neresinden bakılsa insanlığın geleceği adına, faiz ve tefeciliği yok eden,
sadece emeğin karşılığını, işveren ve alan seviyesinde adilce karşılayan, komşumuz
Rusya’da da hanidir uygulanmaya başlayan, Prof. Dr. Haydar Baş’ın Milli Ekonomi
Modeli (oku. MEM), hemen elimizin altında ki tek çözüm olarak gözüküyor.
Şimdi bu uyumlu(!) ikilinin al
birini çak öbürünün üstüne, sonra da Allaha emanet ol. Yani bunların eline
kaldıysan ya Tanrın ya da ELOHIM yardımcın olsun artık. Ki hâlihazırda ki
durumumuz da budur.
§ Küreselleştirmeciler
nerede sorusu abes sorusudur. Suriye’ye saldıralım, İran’a ambargo koyalım, Rusya
ile aramızı açalım, Açılım yapalım diyenlerin hepsi, eski küreselleşmecilerdir.
Ulusal pazarların yabancılara satılmasını ve özelleştirmeleri hazmettirdiğine
inanan siyasi iktidar, şimdi bölünmeyi hazmettirecek girişimleri sürdürüyor. Halkın,
daha önce yediği yalanlardan ötürü midesi bozulduğundan, demokratikleşme
yalanını mideleri almamaktadır. Tunceli’nin adını Dersim yaparak, Mustafa
Kemal’e karşı yeni bir cephe açmanın peşindedirler. Dersim Mustafa Kemal’i yargılamanın
başlangıç salvolarıdır. (Bülent
Esinoğlu)
Yukarda taşı gediğine tam isabetle oturtan, Sayın
Esinoğlu’nun yazısından yaptığım alıntıyı okuyunca da anlamış olacağınız gibi,
kanımızı emen şu meşhur küresel soygunun mimarları da bu ikili ve tıpkı bizde
olduğu gibi diğer sömürgelerde ki çömezleridir.
Şimdi soyuta inip de, hakkolar, vakkolar(!)
vs. gibi hadlerini aşan bazı şaşkın tefecileri muhatap alıp da adam sınıfına
sokmamak için, olayı somut olarak alalım. O halde mademki hepimiz İbrahim
oğullarıyız, yani “Türk” veya “Törük” Tanrı soylu, töre ve ata bağımlısı (Türk sözcüğünün aslı, Törük” tür. Bunun iki anlamı vardır.
Birincisi; örgütlü topluluk demek, ikinci anlamı ise “Ök” ten(gökten,
Tanrı’dan) doğma bir “tür” demektir. Ök, ise “Tanrı” ya da “Baba”
demektir(öksüz: babasız) (1 oku. Ön
Türkler - Haluk Tarcan), kendilerine uzaylı da denilen bir
soydan geliyoruz, o zaman siz ne diyorsunuz bu işlere bakalım, Musevi akrabalarımız.
Esasen Hıristiyanların Musevilerden aşırdığı ve İsa’yla özdeşleştirdikleri baba, oğul, kutsal ruh üçleminin ki, Tevrat ve İncil’in de ön Türkçe
olarak yazıldığını, bu dinlerin de ilk ibadetlerinin ön Türkçe yapıldığını bilimsel
olarak da kabul etmek gerekince (1 oku.), aslında nereden gelmiş olabileceğinin
de belki bir açıklamasıdır bu.
Oysa sizleri de tarihler boyu dümensiz
bir gemi gibi sahilden sahile savuran bu ezeli ikili değilmiydi. Sizde bu
Şeytan tohumlular yüzünden asırlardır çile çekmediniz mi? Elçisi Musa ile
atalarınızı Firavun’un şerrinden kurtaran ELOHIM (aslı ön Türkçe ILAHIM – sonra
da AL-ILAH’ tan değişerek Allah olmuş (1 oku.)), sonrasında içlerinde ki bu
doyumsuzların ihaneti yüzünden onları cezalandırdığı için, vatansız kalmadınız
mı aslında.
Şimdi de aynı oyunlarla bizi yok etmeye
kalkan bu kanı bozukları, eski Ahit öncesinden beri ayinlerinizi ön-Türkçe
yaparken, bütün tarihimizi kendilerine kopya ederek intihal yapan bu çakma tarihçileri
ve neden Türk tarihini yok etmeye kalktıklarını, kendi tarihiniz de yok
edileceğinden, herkesten önce sizler sorgulamalısınız.
Ne var ki bu çapsızların gemi daha da
azıya alıp, aynı soydan gelen ve dili bir olan Türkleri, anavatanlarında bile etnilere
ayırma küstahlığına kalkıp, bilinen 39 Türkçeden bazılarına göre de eğitmenler
yetiştirerek, bölmeye kalkmalarının muhtemel sonucu, hepinizi yakar. Çok
dikkatli olmalısınız kardeşler, mademki hepimiz Türküz.
O halde aranızdan, arada sırada çıkan yukarda
belirttiğim türden, kendilerini kuyruklarından yemeye başlamış toplum
kemirgenleri, bir matah olduklarını sanarak, aslında oturup hallerine
şükredecekleri yerde, aksine toplum içinde limuzinleriyle böyle aşırı hız(!)
yaparken, gerçekte hepinize zarar veriyorlar. Çünkü uzakta belirmiş olan kara
bulutların, yine azgın bir fırtınaya dönüşerek, dümensiz kalan bu eski ‘Yĕhovah’ adlı
gemiyi nerelere savuracağını hiç bilemezsiniz. Onun için birlikte yaşadığınız
ve nemalandığınız, biz diğer kardeşlerinizle kenetlenmeye bakın. Zira bundan
sonra kendi sorunlarıyla tarumar olacak Amerikalıya güvenmekse, Kabala
labirentlerinde onunla birlikte yok olmak demek olacaktır. En iyisi, tek
kurtuluş yolu olan hepinizin Türk vatanında birleşerek ebedileşin. Eski gemiyi
ve fırtınaları da unutun. Bunu sadece bir hatırlatayım istedim.
Bu paragrafı beğenirsiniz,
beğenmezsiniz; ama yine de delikanlı olduğunu düşündüğüm Fatih Terime ayırmak
istiyorum. Derbi maçı sonunda takımından ayrıldığına bakınca: “Ne haliniz varsa görün. Beni
şerefsizliklerinizin içine daha fazla çekemezsiniz” dediğini, duyar gibi oldum sanki.
Belki de bana öyle geldi. Nedense bu duruşu ona yakıştırıyorum. Bunun da bir
nedeni vardır herhalde. Eski artistlere(!) bir sormalı. Onlar kendilerini ve bu
nedenleri iyi bilir.
Bir not daha düşmek gerekirse; yaklaşık
100.000 kişinin bilfiil iştirak ettiği Pazar günkü Derbiden, bu satırları
yazarken gözüme ilişen bir TV haberine göre, suçlu olarak sadece 20 kadar
tutuklu varmış. Şimdi koyun gerçek müsebbip olan çakma BJK’lı 1453’cüleri (ki neden 1903 değil, bu da ayrı bir
itiraftır) bir
kenara, tutuklananların muhtemelen hepsi, aslında sahaya fizik kanunlarına göre
de girmesi mümkün olmayan Çarşı grubundan seçilmişlerdir kesin(!)…
Serendip Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder