26 Eylül 2013 Perşembe

YAŞAM ALGISI..

           Kapitalist ve Politikacısından oldum olası tiksinti duyarım. Çünkü tenyanın kancalısıdır bu parazitler. İstediğiniz kadar ıkının, ola ki müshil dahi almış olsanız dışarıya atamazsınız tamamen. Hatta tenya alerjimden, çiğ köfte bile yiyemem; ama başka yiyeceklerden bulaşması yine de olasılıdır. Bakın iç ve dış çevrenize, sizi kimlerin yönettiğine, başka seçeneğinizin olmadığına ve neden ısrarla aynı seriden partnerlerle dans etmek zorunda bırakıldığınıza akıl yürütün. Ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Ve çok iyi düşünün ki, sadece bu güruhun yaşam algısı yüzünden, içinde hep birlikte bulunduğumuz bu açmazda değilmiyiz aslında.
Bu ikiliden başka sizi hasta eden, kendi yaşamınıza bile küstüren, başka da iğrenç bir mikrop türü daha var mı çevrenizde acaba. Şayet bu mikroplar olmasaydı dünya denen bu muhteşem mavi planet, daha yaşanılır olmazmıydı, çoğunluğu kalender, aklı başında, doygun ve içinde esnafları da olan insan toplulukları için. Çünkü esnaf kendisine işveren emekçi demektir gerçekte. Dolayısıyla da ayrı tutulmalıdır. Tarih öncesinde liberal kapitalist ve tetikçisi (ekonomi-politikacı) belki bugünkü kadar müptezel seviyede değildiler; ama bugünde olduğu gibi gönlü tok, kazancıyla yetinmesini bilen esnaf ve küçük ticaret erbabı her zaman vardı. Ki Peygamberiniz bile onlardan biriydi.

Dininden, eğitimine, sağlığından, sporuna, etniğine vs. her sahaya el atıp toplumların yaşamını, ahretten önce daha yeryüzünde şirazesinden çıkarıp cehenneme çeviren,  hep bu aynı mikroplar değil mi? (BK,  c1-m1). Bu bağlamda küresel hastalık olan emperyalizmin nedeninin de bu mikroplar olmadığını söyleyebilirmisiniz?
Demek ki kendilerine liberalist diyen bu mayası bozuklar olmasaydı, toplumsal afetlerin hiç biri yaşanmayacak, insanlık huzur bulacaktı. Şimdi bu durumda ise, neresinden bakılsa insanlığın geleceği adına, faiz ve tefeciliği yok eden, sadece emeğin karşılığını, işveren ve alan seviyesinde adilce karşılayan, komşumuz Rusya’da da hanidir uygulanmaya başlayan, Prof. Dr. Haydar Baş’ın Milli Ekonomi Modeli (oku. MEM), hemen elimizin altında ki tek çözüm olarak gözüküyor.

            Şimdi bu uyumlu(!) ikilinin al birini çak öbürünün üstüne, sonra da Allaha emanet ol. Yani bunların eline kaldıysan ya Tanrın ya da ELOHIM yardımcın olsun artık. Ki hâlihazırda ki durumumuz da budur.

§ Küreselleştirmeciler nerede sorusu abes sorusudur. Suriye’ye saldıralım, İran’a ambargo koyalım, Rusya ile aramızı açalım, Açılım yapalım diyenlerin hepsi, eski küreselleşmecilerdir. Ulusal pazarların yabancılara satılmasını ve özelleştirmeleri hazmettirdiğine inanan siyasi iktidar, şimdi bölünmeyi hazmettirecek girişimleri sürdürüyor. Halkın, daha önce yediği yalanlardan ötürü midesi bozulduğundan, demokratikleşme yalanını mideleri almamaktadır. Tunceli’nin adını Dersim yaparak, Mustafa Kemal’e karşı yeni bir cephe açmanın peşindedirler. Dersim Mustafa Kemal’i yargılamanın başlangıç salvolarıdır. (Bülent Esinoğlu)
Yukarda taşı gediğine tam isabetle oturtan, Sayın Esinoğlu’nun yazısından yaptığım alıntıyı okuyunca da anlamış olacağınız gibi, kanımızı emen şu meşhur küresel soygunun mimarları da bu ikili ve tıpkı bizde olduğu gibi diğer sömürgelerde ki çömezleridir.  

Şimdi soyuta inip de, hakkolar, vakkolar(!) vs. gibi hadlerini aşan bazı şaşkın tefecileri muhatap alıp da adam sınıfına sokmamak için, olayı somut olarak alalım. O halde mademki hepimiz İbrahim oğullarıyız, yani “Türk” veya “Törük” Tanrı soylu, töre ve ata bağımlısı  (Türk sözcüğünün aslı, Törük” tür. Bunun iki anlamı vardır. Birincisi; örgütlü topluluk demek, ikinci anlamı ise “Ök” ten(gökten, Tanrı’dan) doğma bir “tür” demektir. Ök, ise “Tanrı” ya da “Baba” demektir(öksüz: babasız) (1 oku. Ön Türkler - Haluk Tarcan), kendilerine uzaylı da denilen bir soydan geliyoruz, o zaman siz ne diyorsunuz bu işlere bakalım, Musevi akrabalarımız. Esasen Hıristiyanların Musevilerden aşırdığı ve İsa’yla özdeşleştirdikleri baba, oğul, kutsal ruh üçleminin ki, Tevrat ve İncil’in de ön Türkçe olarak yazıldığını, bu dinlerin de ilk ibadetlerinin ön Türkçe yapıldığını bilimsel olarak da kabul etmek gerekince (1 oku.), aslında nereden gelmiş olabileceğinin de belki bir açıklamasıdır bu.

Oysa sizleri de tarihler boyu dümensiz bir gemi gibi sahilden sahile savuran bu ezeli ikili değilmiydi. Sizde bu Şeytan tohumlular yüzünden asırlardır çile çekmediniz mi? Elçisi Musa ile atalarınızı Firavun’un şerrinden kurtaran ELOHIM (aslı ön Türkçe ILAHIM – sonra da AL-ILAH’ tan değişerek Allah olmuş (1 oku.)), sonrasında içlerinde ki bu doyumsuzların ihaneti yüzünden onları cezalandırdığı için, vatansız kalmadınız mı aslında.
Şimdi de aynı oyunlarla bizi yok etmeye kalkan bu kanı bozukları, eski Ahit öncesinden beri ayinlerinizi ön-Türkçe yaparken, bütün tarihimizi kendilerine kopya ederek intihal yapan bu çakma tarihçileri ve neden Türk tarihini yok etmeye kalktıklarını, kendi tarihiniz de yok edileceğinden, herkesten önce sizler sorgulamalısınız.
Ne var ki bu çapsızların gemi daha da azıya alıp, aynı soydan gelen ve dili bir olan Türkleri, anavatanlarında bile etnilere ayırma küstahlığına kalkıp, bilinen 39 Türkçeden bazılarına göre de eğitmenler yetiştirerek, bölmeye kalkmalarının muhtemel sonucu, hepinizi yakar. Çok dikkatli olmalısınız kardeşler, mademki hepimiz Türküz.

O halde aranızdan, arada sırada çıkan yukarda belirttiğim türden, kendilerini kuyruklarından yemeye başlamış toplum kemirgenleri, bir matah olduklarını sanarak, aslında oturup hallerine şükredecekleri yerde, aksine toplum içinde limuzinleriyle böyle aşırı hız(!) yaparken, gerçekte hepinize zarar veriyorlar. Çünkü uzakta belirmiş olan kara bulutların, yine azgın bir fırtınaya dönüşerek, dümensiz kalan bu eski ‘Yĕhovah’ adlı gemiyi nerelere savuracağını hiç bilemezsiniz. Onun için birlikte yaşadığınız ve nemalandığınız, biz diğer kardeşlerinizle kenetlenmeye bakın. Zira bundan sonra kendi sorunlarıyla tarumar olacak Amerikalıya güvenmekse, Kabala labirentlerinde onunla birlikte yok olmak demek olacaktır. En iyisi, tek kurtuluş yolu olan hepinizin Türk vatanında birleşerek ebedileşin. Eski gemiyi ve fırtınaları da unutun. Bunu sadece bir hatırlatayım istedim.

Bu paragrafı beğenirsiniz, beğenmezsiniz; ama yine de delikanlı olduğunu düşündüğüm Fatih Terime ayırmak istiyorum. Derbi maçı sonunda takımından ayrıldığına bakınca: “Ne haliniz varsa görün. Beni şerefsizliklerinizin içine daha fazla çekemezsiniz” dediğini, duyar gibi oldum sanki. Belki de bana öyle geldi. Nedense bu duruşu ona yakıştırıyorum. Bunun da bir nedeni vardır herhalde. Eski artistlere(!) bir sormalı. Onlar kendilerini ve bu nedenleri iyi bilir.

Bir not daha düşmek gerekirse; yaklaşık 100.000 kişinin bilfiil iştirak ettiği Pazar günkü Derbiden, bu satırları yazarken gözüme ilişen bir TV haberine göre, suçlu olarak sadece 20 kadar tutuklu varmış. Şimdi koyun gerçek müsebbip olan çakma BJK’lı 1453’cüleri (ki neden 1903 değil, bu da ayrı bir itiraftır) bir kenara, tutuklananların muhtemelen hepsi, aslında sahaya fizik kanunlarına göre de girmesi mümkün olmayan Çarşı grubundan seçilmişlerdir kesin(!)…

Serendip Altındal





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder