30 Eylül 2013 Pazartesi

BAKIŞ AÇISI VEYA ÖZGÜVEN..

Yakın çevrenizde veya ailenizde bile mutlaka vardır. Hatta bizatihen onlardan biri de olabilirsiniz. Hani batıl, nazara, boncuğa, fala inanan, muska yazdıran, kurşun filan döktüren vs. aşırı duygusal, alıngan, kırılgan ve dolayısıyla da genelde kötümser olan insan tiplerinden. Bir halk deyişiyle de "yıldızı zayıf” olanlardan. Yani aslında her tasavvur ve tezahürün kafanızda, kendi şuurunuzun ürünü olduğunu bilmeden veya düşünmeden, falcıları, muskacıları besleyenlerden, şuurunu Şeytana teslim edip, zevkle enselerinde boza pişirmesini sağlayanlardan olabilirsiniz.
            Başınıza gelen her türlü, en küçük sıkıntının bile arkasında, nazar, kötü bakış(!) batılı ile hemen mistik bir ilişki kuruyor olabilirsiniz. Oysa atladığınız sadece, aslında bakış açınızı değiştirmeniz olduğu ve bunun da en ufak gizemli bir desteğe(!) ihtiyacının olmadığıdır. Unutmayın ki kişinin bakış açısı, aynı bağlamda özgüvenini de yansıtan bir aynadır.
            Kendinizde böyle bir revizyonu muhtemelen, kemikleşmiş alışkanlıklarınızdan dolayı kolayca yapamıyor olabilirsiniz. O zaman şöyle de başlayabilirsiniz: Mesela başınıza gelen her türlü tahammül edilebilir neviden aksiliği (bela), aslında koruyucu meleklerinizin, başınıza gelecek çok daha kötüleriyle değiştirmiş olabileceklerini de bir düşünün. O zaman daha fazla mutlu olacak ve ufkunuzun da biranda genişlediğini, önünüzün açıldığını hissedeceksiniz.

            İşte bunlardan ötürü her konuya iki tür bakış açısı vardır, iyimser veya kötümser. Şimdi aşağıda, ismi artık daha da parlayan rahmetli fedaimiz Hablemitoğlu’ndan yaptığım alıntıda, yüce Atatürk'ün, kadim Cumhuriyet hâkimi ve savcılarından neler beklediğini, betimlediği bir konuşmayı okuyacaksınız.

            Şimdi de sadece böyle bir yazıya dahi atılacak olan iki türlü bakış arasındaki farkları görelim:
            A- Pesimist; pekiyi nerede şimdi bu hâkim ve savcılar, adaletin yok edildiği ülkemizde, bundan sonra hangi adalet kurumundan haklarımızı talep edebileceğiz. Diyerek birden umutsuzluğa kapılacak ve kara düşüncelere dalarken, gününü daha da karartacaktır muhtemelen. Üstüne, gününü karartanları da kıs kıs güldürecek, ekmeklerine yağ sürecektir.
            B- Optimist; durumun geçici olduğunu, bahse konu hâkim ve savcıların şimdi daha da bilenmiş olarak mevcut olduklarını ve kendi günlerini beklediklerini bilecektir herhalde. Bu arada tüm Cumhuriyet düşmanlarının, bizim optimistleri hiç sevmediklerini bilmem söylemeye de gerek var mı?
            Öyle ya, daha düne kadar mevcut olan, aynı Cumhuriyetin erdem sahibi tüm hâkim ve savcıları, bugün yer yarıldı da içinde mi kayboldular. Sadece bir kısmı erken emekli edildi, büyük bir kısmı da pasif görevlere atandılar. Ne yapsaydılar yani, ellerine silahlarını alıp dağlara çıkarak Köroğlu dizileri mi çevirseydiler. Şimdi her zamankinden daha da bilinçli ve bilenmiş olarak, yakında yine gelecek olan kendi günlerini büyük bir iştiyakla bekliyorlar. Ne mi yapıyorlar? Adalet kılıçlarını bileyip, parlatıyorlar. Öyle ki, havadan keskin yüzlerine bırakılan kaz tüyü bile ortadan ikiye bölünüyor.
            İyi de, onları böylesine pasifize eden Cumhuriyet düşmanları mı ne yapıyorlar? Bakın çevrelerinizde ki tanıdık olanlarına, yakın geleceklerinin farkında olduklarından, nasıl ellerinin ayaklarına dolaştığını, paçaları tutuştuğu için de nasıl telaşa kapıldıklarını hemen anlarsınız. Esasen bu durum son günlerde, panikleyen iktidar Mormonları’nın, takım taraftarlarına kadar uzanan korkularından, birbirini tutmaz icraatlarından da açıkça belli olmuyor mu?

Şimdi lütfen aşağıda ki yazıyı sonuna kadar dikkatle okuyun ve tarzınıza göre de yorumlayın. Yukarda söylediklerimi, ciddiye alıp almamaksa artık tamamen size kalıyor.

§ Türkiye’de hâlâ “kadı”lık sisteminin özlemini çeken, hâkimleri “kiralanacak bir meta” olarak gören ve nitelendiren benzeri şeriatçı sapkınlara karşı, Büyük Atatürk, 9 Ekim 1925'de, sanki bugünü görerek, Cumhuriyet Savcılarına şöyle sesleniyordu:
"Her uygar ve çağdaş devlette olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti Adliyesi'nde de,
Cumhuriyet Savcılarını yüksek ve son derece önemli bir görev ve makamın temsilcileri olmak üzere tanırım. Devrim savcılarının, kendilerine verilen bu büyük görevin önemine uygun olarak gayretli ve çalışkan olmaları konusunu, adliyemizin başarı ve üstünlüğünün en önemli etkenlerinden sayarım. Laik Türk Devrimi, çağımızın uluslara yaşama ve yükselme yeteneği veren en son ve en uygar ilkelerin bir ifadesi ve Türk Ulusu'nun büyük fedakârlıklarıyla sürdürülen ve kazanılan büyük mücadelenin eseridir. Devrimlerin gerçekleşmesi, kararları ve kanunlarıyla, ulusal irade ve ulusal egemenliğin bir görünümü; bütünü itibarıyla da Türk Ulusu'nun bütün haklarıdır. Devrimlerin her biri, ulusun emeği ve hakkı ile gerçekleşmiştir. Cumhuriyet Savcılarımızın, DEVRİM GEREKLERİ ETRAFINDA, EN KISKANÇ VE UZAKLARI GÖREN HASSAS NÖBETÇİLER OLMALARINI, ASIL GÖREVLERİNDEN SAYARIM.... YÜKSEK AMA YÖNELİK HERHANGİ BİR SUİKAST FAİLİNİN DURMAKSIZIN KOVUŞTURULMASI VE KOVUŞTURMANIN, ULUSUN BÜTÜN HAKLARI TATMİN VE TAZMİN EDİLİNCEYE KADAR, HÂKİM ÖNÜNDE DE KAYGI VE ISRARLA SÜRDÜRÜLMESİNİ VE SONUÇLANDIRILMASINI İSTERİM.... YAKIN TARİHİMİZDE VE ESKİ ZAMANLARDA, DİNLERİN; ZORBA HÜKÜMDARLARIN, RAHİPLER VE ÇIKAR SAĞLIYANLARIN ELİNDE BİR BASKI ARACI OLMASI GİBİ, ÇAĞIMIZDA KESİNLİKLE İZİN VERİLEMEZ VE HOŞ GÖRÜLEMEZ. DEVRİME KARŞI KOYAN MUHALEFETİN ÖZGÜRLÜKTEN VE YASADAN YARARLANMAYA HAKKI YOKTUR. BİREYİN DEĞİL, BİREYLERİN TAMAMINI İFADE EDEN TOPLUMUN VE DEVLETİN YARARI, HER DÜŞÜNCE VE KAYGIDAN ÖNCE GELMELİDİR. SINIRSIZ BİREYSEL ÖZGÜRLÜK VE KİŞİSEL ÇIKAR PEŞİNDE OLANLAR, KENDİ EMELLERİNİ, ÇIKARLARINI ULUSUN YÜKSEK ÇIKARLARI VE ÖZGÜRLÜĞÜNDEN ÜSTÜN TUTANLARDIR. SINIRSIZ KİŞİSEL ÖZGÜRLÜKLER, KİŞİSEL ÇIKARLAR, UYGAR VE DÜZENLİ TOPLUMLARI, DEVLETLERİ YIKARAK ANARŞİYİ VE ÇOĞUNLUKLA DA ZORBALIĞI YARATIR..." (Köstebek – Necip Hablemitoğlu)

Serendip Altındal
Video Kanalım

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder