Yaklaşık bütün günlük ihtiyaçlar
için kullanılan tüm ürünlerin ülkemizde yapıldığını bildiğimiz halde, marka
isimleriyle anılan bu ürünlere deste deste patent ücreti olarak döviz ödemek
zorunda kalıyoruz. Aslında ağır sanayi ürünlerini de yurdumuzda rahatlıkla
üretebileceğimize rağmen cari açığımızı devamlı arttırarak belimizi büken bu
dış bağımlılığa, bu kafayla hendeseyle bile akıl erdirmek mümkün değildir. Ne
ki salt gerçek; tarım ürünleri ve madenlerini değerlendirmeyen bir Devletin, bir
sanayi ülkesi olabilmesine de imkân olmadığıdır.
Bilhassa da ağır sanayi ürünlerinin
millileştirilmesini – ki bunu Atatürk döneminde yapabildiğimiz halde – şimdi tekniğimizi
ve bilgimizi bu kadar geliştirdikten sonra bile hala yapamıyor olmamızın tek
nedeni, çoğunlukla da azınlık iş adamlarının yatırım adıyla kozmetik, yan
sanayi, şeker, çikolata vs. gibi prensipte yabancı patentli ürünleri, sermayeleri
ve kaynakları bile milli olduğu halde sırf patent ücretleri dövizle ödendiği için
anti milli olan ticari faaliyetleri nedeniyle, bağımsız olması gereken milli
sanayimiz bir türlü gelişememekte ve bizim olamamaktadır. Oysa imal ettiğimiz
halde bizim olmayan bu patent ürünlerinin acilen bizim olan ağır sanayii ve tarım
ürünleriyle yer değiştirmesi elzemdir. Ki bir an önce ayağa kalkabilelim.
İthalata yönelik imalat yapan ve
sürekli cari açığımızı kabartan yabancı ortaklı böyle işletmelerin kurulmasına dahi
müsaade vermeyen Atatürk Cumhuriyetinde, Atatürk onaylı Devlet desteği ancak milli
sanayicilerimize veriliyordu bir zamanlar yaşadığımız o akıl ve erdem günlerinde.
DPT antetli tarihi Cumhuriyet belgeleri, bu bağlamda ibretle okunmalıdır.
Bilelim ki o dönemde milli sanayileşmeyi, yatırımı bize yaptırıp patent payını
dövizle cukkalayan yabancı ve çakma yatırımcı ortaklı şimdikiler gibi geciktiren
ya da engelleyen anti milli sanayicilere, değil yandaş vatandaş bile denemezdi.
Son günlerin Biden meselesi yeni değildir
ki. Çünkü Biden gibilerin ve aynı emperyalist parkurda at koşturanların Türkiye
görüşleri hiç değişmez. Zira bu gibiler şayet sizin sandığınızı karıştıramazlarsa
ve çevrede başka el atacak sandık da bulamazlarsa yine gider kendi
yüklüklerindeki eski sandıklarını, içinde unutulmuş şeyler bulabilmek umuduyla
karıştırırlar. Paragöz dün ne idiyse bugünde odur yani. Zira paragöz (emperyalist)
kendinden başkasına yar olmaz. Dolayısıyla asla güvenilmez olmaktan başka da hiçbir
kıymeti harbîyesi yoktur bunların anlayacağınız. Amerikalı ya da liberal
kapitalist denince de adı ve milliyeti her neyse, ilk akla gelen budur.
Corona denen vampir tehlike mi arz
ediyor ülkede hala. O zaman suçluyu 65 yaş üstünde değil altında arayın. Çünkü
65 yaş üstü esasen bilinçli, tecrübeli ve yasalara saygılı bireylerdir. Oysa
yetişme ve yetiştirilme sorunu olan geçlerde sorumsuzluk, duyarsızlık, idraksizlik
ve lakaytlık kendilerinde, ileride 65 yaş üstünün deneyim ve tecrübe kültürünün
oluşmasına müsait bir alt yapıya dahi ne yazık ki olanak sağlamamaktadır. Korkarım
ki böylesi sahipsiz bir gençlik, Hitler döneminin kafası karıştırılmış ve gaza
getirilmiş gençliğine benzemektedir.
Hitler
döneminde olduğu gibi bugün de oligark Hükümetin koruma ordusu yapılan resmi
Polis güçleri, bizi böyle düşünmeye ne yazık ki sevk etmektedir. Yani çoğunluk umutsuz
vakadır. Nerede o bizim olan eski milli gençlik. Şimdikiler keşke 65 yaş üstünün
yarısı kadar duyarlı ve disiplinli olabilselerdi, bizde bunları konuşmuyor olsaydık
şimdi. Ne ki ben hala bulunduğum çevrede, maskesiz bir 65 yaş üstüne
rastlamadım. O halde sırf 65 yaş üstüne yeni yasaklar getirmeyi bırakın da biraz
da altına odaklanın Sayın çok bilir kişiler!
Alsancak’ta Atatürk’ün misafirlerini
ağırladığı, belgelerini imzaladığı tarihi Beyaz Vagonunun bile gece yarısı apar
topar yok edilmesi; Trump ile Erdoğan’ın arasının neden iyi olduğunun göstergesi
değil de nedir? Çünkü Atatürk’ümüz gece karanlığında Saygın bir Dünya Devleti
yaptığı kendi yurdunda, vatan mefhumu olmayan eller tarafından alıştıra
alıştıra tarihe gömülüyorsa, Erdoğan Başkanlı AKP misyonu, emperyalistin
talimatları doğrultusunda sinsice gerçekleşiyor demektir. O halde artık icraata
geçmekten başka da boş söze, gerek kalıyor mu?
Ha unutmayalım bir de sürpriz
yumurtamız vardı. İyi niyetli çoğunluk bu yumurtayı belki de işsize iş, aç
olana ekmek, dertliye derman, emekliye zam olarak öngörmüştü. Lakin böyle beklentilerin
Erdoğan Hükümetini çok aşacağını düşündüğüm için onları aklıma bile getirmedim.
Nitekim bu çakma sürprizin de muhtemel erken seçimi, 2023 yılına kadar erteleyecek
yeni bir cambaza bak avuntusu olduğu çıktı ortaya.
Maden kazanımları çok daha maliyetli
olan denizlerimize gelinceye kadar ülke toprağımızda açamadığımız, kendi
toprağımızı bile delmeye sömürgecimizden müsaade alamadığımız, bulup ta
kapatmak zorunda bırakıldığımız öyle milli servet kuyularımız var ki. Halbuki
çoktan, toprak servetleri bizimkilerle mukayese dahi edilemeyecek bir İngiltere
kadar olmuştuk en azından. Şimdi ise bize kalan yine; bu olumsuz şartlarda
çocuk büyütmeye çalışan analar, babalar üzerine oratoryalar, evlatlar için de
sevgi dolu lirik şiirlerle yola devam etmek oluyor…
Serendip
Altındal