Kanal
İstanbul açmazıyla yine bir anda balansı bozulan, kafaları karıştırılan
insanlarımızın kafalarına yeni yüklemeler de yapılırsa durum iyice sarpa sarar.
Şöyle ki: Montrö antlaşmasının arkasından dolaşacak bu kanalın, bir de Akdeniz
gazına oturduğu yerden sahip çıkmaya kalkan İsrail hırsının, Türkiye’nin de talebi
karşısında, Siyonist lobisiyle kanal projesini hızlandırarak, bir an önce USA ve
NATO donanmasını Karadeniz de görme tezahürlü bir rövanş mahiyeti taşıdığı da pekâlâ
akla gelebilir. Öyle ya akıl torba değil ki yakasını büzesin.
Analizi daha da derinleştirince; böylelikle
bir taşla iki veya daha da fazla kuş vuracak olan İsrail’in, tipik Musevi
pragmatizmiyle aslında en fazla kazanan olacağı, fazla kafa yormaya gerek
kalmadan da anlaşılır. Ayrıca bir yanda Ege adalarımızda Yunan işgalinin hızla
artması – ki adaların sessizce Yunan’a terk edilmesi de anımsandığında – ve herkesle
kavgalı olan Erdoğan’ın, tam da bu esnada ne hikmetse İsrail’den hiç söz
etmemesi, acaba İsrail ile de sessiz ve derinden bu bağlamda bir antlaşma yapılmış
olup olmadığını, nasıl akla getirmez.
Bizi bu düşüncelere sevk eden ise Erdoğan
Reisliğindeki AKP İktidarının 17 yıldır içinde bulunduğu ilkeli Devlet
mevcudiyetini inkâr eden ve de Türkiye Cumhuriyeti’ni, kurucu Anayasayı, Atatürk
Devrimlerini yok sayan, ikircikli siyasa kültürüdür.
Türkiye’de Parlamenter sistem işlemediğinde,
önceden de bilindiği ve beklendiği üzere hayat duracaktı. Nitekim öyle de
olmuştur. Peki Parlamento neden işlemedi? O şaibeli Referandumdan sonra, menfur
tek adam Başkanlık sistemine geçildi de ondan. Muhalefetin bu eksikliğin nasılsa
farkına vardığı şu günlerde, Akşener’in bir ifadesi ise kulağımı tırmaladı. Basın
toplantısında Akşener; Erdoğan’la ilgili olarak, ‘üç defa Başkan seçilmesi
Anayasaya göre mümkün olamaz, öyle değil mi’ mealindeki soruya, ‘burası Türkiye,
yani ne çıkar bilinmez’ şeklinde bir cevap verdi.
İşte bu ifade, ileride Cumhurbaşkanı
adaylığına da soyunacak hem bir muhalefet Partisi lideri hem de bir kadın
siyasetçinin ağzına hiş yakışmadı. Zira bu ifade ancak sokaktaki sıradan bir
vatandaşın yorumuna uygun düşerdi. Şayet lider ve en üst siyaset makamına da aday
olan bir siyasetçi, böyle bir ifade kullanırsa, daha seçimden önce seçilme şansını
kaybeder.
Zira
bir siyasetçinin asal görevi, kendi egosunu bir kenara bırakıp, önce her şeyini
ortaya koyarak Anayasa yemini ettiği ülkesini, örnek bir konuma yükseltmeye
çalışmaktır. Şayet ülkesini daha yolunun başında aşağılıyorsa, o ülkenin seçmeninden
nasıl bir seçilme şansı bulacaktı ki?
Akşener
gibi aydın bir siyasetçi nasıl bu gafı yapabildi. Yoksa AKP ile olan
birlikteliği, onun da mı öz kontrol balansını bozdu. Çünkü en basit ve anlaşılır
ifadeyle de bu durum, seçmen de, ‘gitti Gülsüm, geldi Gülsüm’ antipatisini
yaratır.
Bu
yazıyı hazırlarken vuku bulan, hayli uzakta olduğumuz halde bizi de sarsan Elâzığ
Depremiyle korku ve acılarımız bir kere daha depreşirken, AKP İktidarının kayıplarla
geçen döneminin, nasıl kadim Devletini yok etmeye yönelik art niyetli
Devletçilik örneğinde yaşattığı ilklerle, Dünya Şampiyonu olduğunu, esefle bir
kere daha anımsadık.
Çünkü
bugüne kadar birikmiş olması gereken Milyarlara
rağmen, sayısız mesajlarla, vatandaşlardan talep edilen yeni yardımlar;
Devletin ne yazık ki bütün kurumlarında yardım sandıklarının içinin boşaltılmış
olduğunun da Dünya tarihinde yine bir ilk olduğunu sanki yüzümüze haykıran bir
ifadesiydi.
Eh
geldik sağlığa: Şimdi de başımıza AIDS gibi bir Corona virüsünü sardı,
uluslararası para babası ilaç Mafyasının, Laboratuvar tetikçileri. Hele Dünya da yeteri kadar hasta oluşsun; ondan
sonra milyarlarca Doları ceplerine indirmek üzere bu hastalığın da kökünü
kurutacak olan ilaçları, piyasaya süreceklerdir nasılsa yine. Hiç kuşkunuz
olmasın.
Hatta
ilaç bile çoktan hazır ve stoklarda bekletiliyordur muhtemel. Çünkü zehir bile yapılırken
ilk önce panzehri imal edilir. İlaç emperyalisti ise bunu çok iyi bilir. Ve bu
yeni yaratığın da şimdi eski laboratuvar virüsü AIDS gibi bir afet haline gelmesi
beklenmektedir.
Bakın
AIDS’ten bugün tık bile çıkmıyor artık. Ve yeteri kadar cukka kazanıldıktan
sonra Corona da yerini yeni yaratıklara bırakacaktır, merak etmeyin. Ne
yaparsınız dünyada bu kadar tarihten öğreti çıkarmayan enayi var oldukça ve insan
denen genom kaçağı aciz yaratık, ayrı bir türü olan ilkel kanibal Paganların en
kolay avı olmayı sürdürdükçe…
Serendip
Altındal