Özel kuvvet kullanmadan Süleymani’nin
uzaktan kumandalı hava aracı füzeleriyle öldürülmesi, USA’nın sorumsuzluğunu azamiye
taşırken, aslında aşağıdan almakta olduğunun da göstergesiydi. Mademki USA Dev bir
güçtü ve bir rövanş peşindeydi, o halde bu cinayeti ordu malı özel kuvvet elamanlarıyla
göstere göstere yapması, kendi gücü adına daha büyük ve ses getiren bir gösteri
olmaz mıydı? İşte Trumph bunu yapamadı. Çünkü Dünya ne o eski Dünya ne de USA o
eski Amerika’ydı artık. Demek ki Trumph da bol keseden sallayarak, blöften blöfe
sarkarken yine de kendi gerçeğinin farkındaydı.
Ve bu aksiyonla da işi, blöfle idare
edeceğinin açık işaretini de veriyordu. Elbette eski tüfek İran bu davranışı iyi
analiz edecek ve anlaşmasız, zahmetsiz, senetsiz, sepetsiz ilk önce de bir
nükleer güç olduğunu bütün Dünya ya kabul ettirecektir nihayet. İşte sadece bu
dahi İran’ın, oluşan yeni şartlar gereği, engellenemez haklı bir kazancı
olacaktır. Anlamında ise USA’nın bundan böyle Ortadoğu’da, istediği bir Devletin
toprağında, Texas çiftliğinde olduğu gibi at oynatmasına, yerleşip üs kurmasına
da olanak kalmayacaktır.
Neticede
baş provokatör USA’nın kendisi provokasyona gelmiş ve BOP, MOP derken Ortadoğu’da
BOK çukuruna kendisi düşmüştür. Türk ordusuna istihbarı güçlerle, askeri
malzemeyle de danışmanlık yapmak kendisini kurtarmaz. Ki Erdoğan’ın ‘içimizde
olacak yabancılar’ mesajından bu anlaşılmaktadır. Dünya savaşı filan çıkaramadan
- ki bu onu aşar- yine uzak denizin arkasına savuşacaktır sonuçta, ne ki arkada
faturayı toprak sahibi olan bizler öderiz bu defa.
Büyük emperyalistin bu trajikomik
durumuna, inanıyorum ki Avrupalı sözde yandaşı küçük emperyalistler, kıs kıs
gülüyor ve durumdan derhal yeni çıkarlar kazanma hesaplarına başlamış bulunuyorlardır.
Önceki yazımda bahsettiğim İran gibi bir provokasyon da bizim başımıza gelirse,
Türk’ün damarına basınca ne olduğu iyi bilindiğinden, bizim ordumuzda kendisini,
ateş topuna dönen Ortadoğu’da bir anda alev denizinin ortasında buluverir.
Ve
ne olduğunu bile Millet anlayamadan, muhtemel bir Kore tipi yeni bir Amerikan emperyal
savaşının ortasında, Amerikan askerinin yine kıçını kollayan Lejyoneri durumuna
düşürülmüş evlatlarının, sağlık haberlerini umutla bekleyen, Şehit ve
yaralılarına canhıraş feryatlarla ağlayan anaların, babaların evlat ve eşlerin
avazları, yüreklerimizi yine kanatır. O zamanda bize ‘ey Erdoğan muhtemel bir ayarlı
provokasyonda ordumuzu, Amerikan yanlı bir tarafgirlikle Amerikan menfaat savaşına
dahil edersen; bil ki Türk ulusunu karşında bulursun’ demek farz olur.
1950
de yeni Hükümet kurmuş Menderes’in, dostluk yaftası altında Amerika’dan kredi almak
hesabıyla, Meclise bile danışmadan ordumuzu, Kuzey-Güney Kore arasındaki 1953
yılına kadar süren Savaşa, hiçbiriyle ilgimiz ve hiçbirinden menfaatimiz olmadığı
halde; Güneyi tutan Amerikalı askerlerin arkasını kollamak üzere Kore’ye yollaması
ile bugün yine ordumuzun Erdoğan marifetiyle, daha Suriye kanı kurumadan 2000
Km uzaktaki Libya’ya yollanması, aynı sorumsuzluk bileşkesindedir.
O
dönem kredi numarası tutmamış ve Menderes, Mehmetlerimiz sayesinde hezimetten
kurtulan Amerika’dan, istediği kredileri dahi alamamıştı. Bugün Erdoğan’la Trumph
arasında, yine kredi ve/veya dış borçların affı konulu bir gizli anlaşma olduğu
var kabul edilmektedir. Çünkü Hükümet Hazineyi sıfırlamıştır ve genel
seçimlerden önce içi boş bir hazineyle de havlu atmak üzere, Cumhuriyet
tarihimizin bir ilkini yaşamak tehlikesiyle karşı karşıyadır. Menderes’in
kabaran sorumsuzluk dosyasının sonda kendisini nereye götürdüğü ise malumdur.
Nereden
bakılırsa bakılsın Erdoğan dosyası da artık hayli kabarmış ve aynı yolda devamdadır.
Öyle ki Menderese bile rahmet okutmaktadır. Çünkü Menderes’in dosyası Erdoğan
da klasöre dönüşmüştür. Tek adam yetki ve ihtirası, kendi silahlı ordusunun
bile olması, hiçbir muktediri bugüne kadar koruyamamıştır. Tarih benzer
emsallerle doludur. Ve aynı bağlamda bir eksik veya fazla da hiç fark etmez.
İnanın
kimsenin kılı bile kıpırdamaz, insanlar farkında bile olmaz. Yalnız muktedire
bütün sorumluluğu yıkarak, arkasında yükünü tutmuş olan uyanık yandaşları, bir
süreliğine daha arazi olabilirlerse olurlar. Sonra onların da hesabı nasıl olsa
kesilir. Valla bilmem, bu anlattıklarım sadece tarihten alıntılardır.
Aslında
asla unutulmaması gereken bir gerçek, bu koca evrende varlık bile olamayan bir Âdemoğlu
olarak ihtirasların, arzuların ve sahip olduğu zannedilen gücün, fazla
abartılmamasıdır. Çünkü insanın kendisinden sonra sahip olduğu her şeyin artık
başkalarının olacağı ve sahip olabileceği tek değerin, aslında insan olarak anılabilmesi
ve arkasından ‘İNSANDI’ denilebilmesi olduğudur.
Tarihse
bir tekerrür değil; ama birbirine benzeyen lakin kendi içinde farklı sonlarla
biten spiral dönemler devinimidir. Bana, sen nereden biliyorsun diye sorabilirler.
O zamanda bu soru, 60 yıl önce bugün öğlen yemeğinde ne yemiştin sorusuyla eş
anlam taşır. Öyle ya mevcut şartlar gerçeği, en ümmi olanımıza bile anlatmıyor
mu?
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder