24 Nisan 2019 Çarşamba

KIZGIN DEMİR..


            Ajan provokatörlerin mihmandarlığında, eski çağlarda olsa; kızgın demirle dağlanacak, gözlerine mil çekilecek veya derileri yüzülüp içlerine saman doldurularak açık Pazar yerlerinde teşhir edilecek bir takım vatan haini şaki piçlerinin, Kılıçdaroğlu’na darp gerekçeli uzanan elleri, acaba ne yapmayı, neyi amaçlamaya kalkmışlardı.

            Ülkemizi bölmek için fırsat kollayan emperyalist eşkıyanın müdahalesini kılıfına uydurmak için bir iç savaşı mı tetikleyebileceklerini umuyorlardı acaba? Ulan bunu daha çok beklersiniz, kanı kokuşmuş şerefsizler. Ulan Türk’ün eli Türk’e kalkar mı, bre gafiller. Hayal kurmaya devam edin bakalım. Nereye kadar. Yalnız hiç unutmayın ki Türk(ya)’nın öz Türkmen evladı elbette bir gün alayınızı duvarın önüne çekecektir yine. Hiç kuşkunuz olmasın.

            Belki vaktiyle olduğu gibi derileriniz yüzülüp içinize saman doldurulup, nesli tükenmiş hayvanlar gibi teşhir edilmeyeceksiniz; ama nasılsa uygun bir şekilde topunuz yine layığınızı bulacaksınız hiç merak etmeyin. Vatansız, ulus, millet, birlik, dirlik kısaca DEVLET mefhumu olmayan hergeleler! İşte bu tablo, ülkenin yönetimini böylesi vahim bir iç kavganın ve total çöküşün eşiğine taşıyan Bahçeli, Erdoğan ve AKP’sinin yakında Türk Ulusuna birlikte ödeyeceği ağır faturayı, tartışmasız ikiyle çarpmaktadır.

            Bağlamında asla unutulmasın ki vaktiyle DP sona ererken, İstiklal gazisi İnönü’ye atılan yumruğun bile faturası, baş patronları tarafından darağacında ödenmişti.  Ve düşüncesizce sarf edilen  ‘Türkiye İttifakı’ söylemi aslında Erdoğan’ın ‘İktidarımızı sağlamlaştırın’ çağrısının üstü örtülü ifadesidir. Ulan her şeyiniz fiyasko hala akıllanamadınız. Ne eğreti adamlarınız be yazıklar olsun. Eh artık bundan sonra yapılacak yorum da akıl ehli vatandaşımın olsun.

            Hele Akar’ın basın beyanında ki ‘Biz Kılıçdaroğlu’nun saldırıya uğramasını tasvip mi ediyoruz’ mealindeki açık ifadesi, derhal açıklanmaya gereksinim duyar.

            Şöyle ki: Elbette statün gereği tasvip edemezsin. Çünkü o makamda bundan sonra oturmaman gerekir. Lakin kendi tasvirinle gerçekten tasvip etmediğine de bir türlü ikna olamadı ne hikmetse bu ülkenin akil vatandaşı. Hele de galiz saldırıyı gaz sıkışmasıyla eşleyen ise, acep nerede(!) oturmaya gereksinim duyar. 

            Bir de Perinçeğin 23 Nisan'ı balon Bayramına dönüştürmesi, aslında sadece erdem duyarsızlığı değil; ama dünyada anlam ve taşıdığı yüksek değerler itibarıyla bir başka emsali daha olmayan uluslararası ve nesillerin geleceği olan çocuk kavramı üstüne, tarihsel sulh ve empati birlikteliğini idrakten yoksun bir akla sahip olduğunun da göstergesidir. Bir tarafını kaparken iki tarafını birden açıyorsun, ne anlaşılmaz adamsın be birader...

                                                                       Serendip Altındal




19 Nisan 2019 Cuma

UZATMALI ÇİLE..


Yerel seçimlerde beklenildiği gibi tipik AKP klasiği ile bitti. Durum malum, e hal böyle olunca da artık son çare, sapı dönen AKP keseri ve Cumhur ittifakı şablonunu terk ederek milli cephede kendisine daha fazla yer açmaya çalışmak ve milliyetçi zincirinin bir ucundan sıkıca tutmak olacaktır herhalde.

             İşte epikürist aklını kullanmayı çok iyi bilen Erdoğan’ın bundan sonraki vizyonunun artık bu olduğunu, sizi bilmem; ama ben adım gibi biliyorum. Ve işte o zaman da kara kara düşünmesi gereken Bahçeli olacaktır. Çünkü ona artık ne iktidar ne de muhalefette yer olmadığını, kendisi de çok iyi idrak ediyordur da ondan.

            Aslında İmamoğlu’nun seçim sonrası YSK’ya verdiği ’82 milyonun gözü, kulağı üstünüzde ve tarihi bir sorumluluk taşıyorsunuz’ mealindeki mesajı, gayet açık ve netti.  2019 yılının mahalli seçimlerinden sonra bir seçim galibinin şu beyanına bakınca; aşağıda ki alıntıyı neden koymak zorunda kaldığıma empati oluşturmak belki daha kolaylaşır.

            Demek ki aradaki 50 yıla rağmen, bilinçli halk kitleleriyle elele, tarihte artık külleri bile kalmayan eskimiş feodal düzeni yok edecek bir Devrim bileşkesinde bir arpa boyu bile yol alamamışız. Yani seçmen kitlelerinde artık varsıl hale gelen iradi uyanış ve bütün iyi niyete rağmen.

§ 12 Mart darbesinden on gün önce: “Günümüzün koşullarında bir kurtuluş sıçraması, ancak örgütlü ve bilinçli halk kitleleri eliyle gerçekleştirilebilir.” (Devrim, sayı 71, 2 Mart 1971 – Doğan Avcıoğlu)

12 Marttan dört gün sonra Avcıoğlu şunları yazar: “Türkiye’mizin içine düşürüldüğü anti Kemalist bataklıktan çıkarılması ve çağdaş uygarlık düzeyine kapitalist ve feodal yapıları kıracak bir devrimci şahlanışı gerektirir.” (Devrim, sayı 73, 16 Mart 1971 - Doğan Avcıoğlu)

         Bir de Ticani’nin tepe yaptığı şu dönemde, biraz da sufizm tasavvufuna girmeden olmaz. Hele din sahtekârlığının veba gibi yayıldığı elemli günlerde, gel de şimdi aşağıdaki doğruları yüceltme.

Şair Ahmedî, ibadet için meyhanenin camiden çok daha uygun
bir yer olduğunu belirtiyor:
Eğer yer ve gök Allahınsa, neden burada ibadet etmemeli. Sevenler için ibadet yeri meyhanedir. Oraya içi temiz olanlar gider. Meyhanede ne sahtekârlık vardır ne yalan. Allahı aşağılamak istemeyenler meyhaneye gitmelidir. Çünkü ne kadar sahtekâr, kâfir ve imansız varsa hepsi şeriatın çatısı altında toplanmıştır.

        
         Atatürk’ten sonra feri sönmüş bir nazar boncuğu gibi yakamızda sallanıp duran klasik ataletimizi elimizin tersiyle bir yana itelim ve Cumhur otokratına diyelim ki; Bahçelinin ipiyle sakın gösterdiği kuyuya inme. Zira o seni, işler sarpa sarınca hemen terk edecektir. Çünkü senin gibi sabıka kaydıyla kabarık dosyası yoktur bu nedenle de tuzu kurudur. Anlayacağın ikinizden oluşan cumhur ittifakının hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur ve kalmamıştır da. Hele de elini verdiğin ittifakçın, Bahçeli gibi başka da gailesi olmayan bir ikbal tutkunu ise.


            Mahalli seçimlerde tarih oldu ve bütün avantajlarınıza rağmen yine de kaybeden taraftasınız. Sonunuz yaklaşıyor artık ve gün sayıyorsunuz hep birlikte bilesiniz. Her yanından su almaya başlayan AKP gemisini batmadan, atlayıp kurtulacak olan uyanık taifeler arasında sadece Bahçeli en temiz ve şaibesiz bir sicile sahiptir aranızda muhtemel ve tek güvencesi de budur aslında. Geride kalanlarınızı tanrının bile terk edeceği, su götürmez ve hakça bir realite olacaktır.


            Okulun birinde bir Atatürk yarışması, milli eğitim tarafından yasaklanıyor. İcraatın sahibi şakilerin isimleri, cisimleri kendilerinin olsun. Bize lazım değil. Suçlu da aramıyoruz, çünkü iflah olmazlar için zahmete değmez. Lakin bu Milli Eğitim Müdürünün milli olmadığını iddia etmek hakkımızı da elbette ve en azından mahfuz tutuyoruz.


             Bize gelince, sonunda Seferihisarlı da olduk. Göç modasına uyup mekân değiştirmedik. Bizimkisi sadece zorunlu olan bir göçerlikti aslında. Mekânımızla birlikte vatan toprağımızda, sadece çevremiz değişti. Vatan, millet fark bile etmedi; ama bizim için bir hayli şey değişti dostlar. Ne diyelim, hayırlı olur İnşallah.



            Bu arada İmamoğlu’na helal olsun demek gerekiyor. Mızıkçıların tekrarlayan sayımlarını defalarca usanmadan birlikte sayıp, oylarına tekrar sahip çıktığı için kendisini de defalarca kutlamak lazım. Cumhurbaşkanı seçimlerinde kazandığı oyları bile eliyle Erdoğan’a teslim eden İnce de, İmamoğlu’nun sebatından, yüksek iradesinden bir şeyler öğrenmiştir İnşallah. 


            Bazıları için asosyal varlık değerleri kırmızıçizgiye varmıştır. Bu da ‘Bak yolcu yürümekte olduğun yolun sonu çıkmazdır’ uyarısıdır aslında, yanlış yolda yürüyen yolcuya. Yolcu bu uyarıyı ciddiye alır veya almaz, Valla paşa gönlü bilir. Biz hatırlatalım da.


            Anıtkabirde ziyaretçi yurttaşlara karşı artan fevri ve kaba davranışlar yoksa kaybedilen mahalli seçimlerin bir rövanşı olarak mı algılanmalıdır acaba? Esasen Damat Efendinin Trump sultasında, konu mankeni olarak, hiç vakit kaybetmeden teslimiyetçi el açışları ve münferit ödünlerin beklenen tezahürleri, elbette Anıtkabir davranışlarına da yansıyacaktı.


            Ne ki bu tezahürler, arkadan daha da radikal dozajda artarak gelecek olan emperyalist anti Atatürkçülüğün de habercisiydiler sanki. Yani bir süre daha uzatmalı çileye devamdayız sevgili dostlar. Yani biraz daha ‘çile bülbülüm çile’ anlayacağınız…


                                                                       Serendip Altındal