25 Haziran 2014 Çarşamba

KUKLACI TERÖRİST..

             Düne kadar her fırsatta, emperyalist dünya liderliği imajını parlatmak ihtirasıyla, hiç bir gövde gösterisinden kaçınmayan ABD; ama başını yaktığı ülkelerden şamar üstüne şamar yedikçe, geçmiş yıllar içinde astronomik harcamalarla inşa ettiği imajını, artık sıfırlama noktasına geldiğinden, şimdi elinde kalana son bir hayat öpücüğü vermek üzere, hele de tutmayan BOP operetinden sonra, şimdi sütre gerisinden çaktırmadan - çevrim içi, maskeli - Lejyoner kuklalarıyla, en son oyununu sahneye koyarken de, Orta Doğu da ganimeti götürmenin hesapları içine girmiştir.
            Bu bağlamda eliyle yarattığı terör canavarını bir yandan kendisi, diğer yandan da AKP hükümetine semirtirken, dünya kamu oyunu sözde anti terörist beyanlarla yanıltmaya da devam etmektedir paralelinde. İsrail'in de Türkiye'yi suçlayan "ak kaşık" rolü, aslında ABD den kopyadır. Neticede turşucunun arkadaşı da hıyarcı olacaktır kuşkusuz. Yeni oyunda ki rolümüzü ise, lütfen kendinize sorun, bana değil. Çünkü cevabını siz de çok iyi biliyorsunuz şüphesiz...
           
              Bu dönüşüm neresinden bakılsa, Avrupalı hempalarına artık liderleri olamayacağını, kendilerine başka tetikçi bulmaları sinyalini vermiş demektir de aslında. Netekim Orta Doğu paylaşımında, Amerika ile İsrail giderek yalnız biraderleri oynamaya başlamışlar ve aynı bağlamda AB küreselci liboşlar camiasında da hemen iki başlılık oluşmaya başlamıştır. Eskiden hem yazar hem de oynardı ABD. Şimdi kendisi de sonun başında olduğu için, sahne özgüvenini kaybetti ve artık taşeron kullanıyor. İşte bu durumda kalan eşyanın tabiatı gereği de, oluşmakta olan yeni yapılaşmayı yine, bilhassa da böylesi sahnelerin kaşarlı yıldızı, entrikalar Krallığı İngiltere tetiklerken, diğer paylaşımcılar da ister istemez "gemisini kurtaran kaptandır" siyasetine bir anda asılıvermişlerdir.
           
            Böyle bir gelişmede IŞİD gibi çift taraflı - ABD, İsrail, Türkiye - sacayağında semiren terörist giderek, ülkemizi de terörist ülkeler safahatına sürüklerken, ötede tertemiz ilk Sosyalist, Ehli Beyt Hz. Muhammed İslamına, terörist yaftası yapıştırmakta ve Hıristiyan-Siyonist-Mezhep kurgusunda kalan İslam dünyasını da birbirine düşürmektedir. Ne ki, bu durum yeni bir kaotik evrenin de habercisidir. Öyle görülüyor ki, olay vaktiyle Avrupa da yaşanan mezhep savaşlarının, İslam dünyasına gecikmeli bir transformasyonudur. Bu kaotik yapıdan evvel emirde sadece Orta Doğu sakinleri değil; ama Avrupalı gamsız Salipler de radikal etkileneceklerdir. Şayet fren tutmazsa da, herkesin beklediği gibi kaos Avrasyaya, Asyaya değil; ama muhtemelen önce Avrupaya ve Amerikaya sıçrayacaktır. Çünkü zaman 1940 lar değildir artık. Ve bu gidişle ABD bizatihen kendi evinde, yarattığı canavarın eliyle can verecek bir görüntü de vermektedir. Buna Avrupalılar da sadece sessiz seyirci kalamayacaklardır isteselerde.

             Bir öngörü de Türkiyemiz için sallarsak - madem ki sadece bolca sallanıyor şu sıralar - şayet sorumluluk bilincinde, aklı başında milli bir hükümet yakın gelecekte görünen kaotik dönemde ülkemizin başında olursa; inanıyorum ki, iki başlı devi yemekten başlayarak, durumdan en karlı çıkacak devlet de bizimki olur diye düşünüyorum. Başbakanın "faizi indir" dediği ve yönettiğini sandığı devletin Merkez Bankasının, dış sermaye elitlerinin güdümünde ve kendi sayesinde oluşmuş bir sömürge devletinin finans kurumu haline getirildiği bir ülkede, bu nasıl olur diye sormayın.

        Bana da bunları düşündüren nedenler elbette vardır. Şu aralar öngörüleri bile paylaşmak, hırsıza yol göstermek gibi sanki düşman hesabına casusluk yapıyoruz intibaı uyandırıyor bende. Hoş madem ki de sallıyoruz, biz de biraz optimist takılalım arada sırada. Lütfen bunu da kendimize çok görmeyelim dostlar. Bu kadar da lüksümüz her şeye rağmen olsun hiç olmazsa...
                                                                                                                                            

                        Kâh gözlerimi bağlar karalar
                        Kâh anılarımın anası ağlar
                        Asıl vatan ağlarken
                        Yoldan çıkanlar
                        Seninde benimde yüreğimizi dağlar

                        Çağların ötesinden
                        Rüzgârın ve bu toprakların çığlıklarını dinliyorum
                        Bak rüyasız oldular artık gecelerim
                        Çoğu zamanda uykusuz kalıyor gözlerim
                        Dön haydi gel artık acıyı bitir
                        Bil ki avuçlarımdaki başım seninledir
                        Ve hasretinle avdetini bekliyorum

                        Yanan köyünün dumanları arasında
                        Fidan gibi boynu bükük siluetini görebiliyorum
                        Ah o ırzına geçilen çocuk yaşta bakirem
                        Vah benim yüreciği vurgun yemiş güzelim
                        Umutları yaralı ceylanım
                        Öpemesem de yaşların çağladığı gözlerini
                        Tutamasam da titreyen ellerini
                        İnan ki senin acınla hırsımdan titriyorum…


                                                                                                                                                                                                                                                     Serendip Altındal



20 Haziran 2014 Cuma

ALLAH ALDIKÇA ALIYOR..

          Allah aldıkça da alıyor. Sonunda Balyoz da kırıldı. Başka ne olacaktı ki. Yalancının mumu hep yatsıya kadar yanmadı mı şimdiye kadar. Şimdi diğeri gelsin demek gerekiyor artık. Hukuktu, guguktu derken bizim Adalet teyze de gaflet uykusundan nihayet uyandı ve tokadını eteğine işeyenlerin suratına hışımla çarpıverdi...

            Birilerinin var kuvvet kendi istasyonlarına makaslamaya kalktıkları Adalet trenini, vicdan muhasebeli diğerleri yeniden kendi güzergâhına döndürmeyi başardılar. Tren hırsızlarının unuttukları veya hiç bilmedikleri ise, kendi yolunda gitmesi gereken Adalet trenine aslında kendilerinin herkesten fazla ihtiyaçları olduğudur. Tecrübe de göstermiştir ki son treni kaçıranlar her zaman, ona en fazla ihtiyacı olanlardır. İşte o treni kaçıranlar, yarın tarafsız yargı önünde kahırla, hesap terleri dökerken, muhtemel ki ne demek istediğimizi daha iyi anlayacaklardır.

            Acıları, gözyaşları, kolpo ve tuzaklarıyla çok sıkıntılı; ama her şerde hayır vardır bağlamında, o kadar da eğitici bir dönem geçirmekteyiz. Çünkü geleceğimiz olan bugünlerin Gezi ve Gazi gençliği, yarınlarını inşa ederken, bugünlerin acılı öğretilerini fazlasıyla değerlendireceklerdir nasılsa. Her ne kadar bizatihen acılı aileler hepimizden fazla üzülenler olmuşlarsa da, yine de filmin sonunun iyi gelmesi, hepimiz için teselli kaynağı olmaktadır. Engin Alan Paşa, bütün acılı aileler ve arkadaşları adına mevcut durumu, en duyarlı ve özlenilen konuşmayı bütün sıcaklığı(!) ile yaparak özetlemiştir. Görüşlerine tam destek verirken, yüreğindeki derin nefreti aynen kendi yüreğimizde de hissediyor ve kendisini canı gönülden kutluyoruz. Aynı bağlamda, kaldığı noktadan yola devam edeceğini, Kemalist coşkusuyla objektiflerin gözüne sokan Çetin Doğan Paşanın da o mübarek alnından öpüyorum.

            İsimlere fazla takılmadan, olayları baz almak daha hayırlı olur diye düşünüyorum. Çünkü iyi biten filmin sonunun trajediye dönmemesine yargı makamında emeği geçenlerin, çekilen acıların yıllardır sessiz izleyicileri de oldukları unutulmamalıdır. Ayrıca AKP belasından çok daha evvel kurtulunmuş olunsaydı, bugünlerin sıkıntıları yaşanmış olmaz ve halen de bıçak sırtında yürüyor olmazdık ki aynı yargı bu fırsatı da kullanamadı. Ne var ki yüce Türk Milleti nasıl olsa bugünleri de unutacaktır fakat birileri mutlaka hesaplarını son kuruşuna kadar ödeyeceklerdir.

            Yeni Sevr Saliplerinin Balyoz barutları da neticede ellerinde patlamıştır. Demek ki emperyalizm yaşadıkça ve herifler aşka geldikçe, dönüp dolaşıp her vesilede bize çelme atacaklar anlaşılan. Hani yenilen pehlivan güreşe doymazmış ya, işte bunlarınki de o hesap.

            Yeni Saliplerden bahsederken hemen bizim Ekmeleddin biradere keskin bir U dönüşü yapalım; tarihçesi ve kitapları bizi ilgilendirmiyor. Son kelamları ve icrasıdır bizim için matlup olan kendi adıma. Atatürk'ü, Napolyon veya Washington’la aynı paralelde görmesi, korkumun da teyidiydi aslında. Çünkü onun da salon Atatürkçülerinden olduğu ve Kemalist gerçeğin yanından bile geçmediği kanım pekişti maalesef. Atatürk'ü salt kronolojik bir tarihsel klişe perspektifiyle algılaması, bende farklı kuşkularda uyandırdı doğrusu. Çünkü Atatürk fenomenini gereğiyle irdelemeden veya bizatihen anlayamadan diğer liderlerle aynı saflara oturtmak, sadece tarihte emsali olmayan "Atatürk liderliği" özeğine haksızlık değil; ama cehalet ötesidir de.

            Diyoruz; ama diğer yandan, şayet başka seçenek kalmadıysa da elimiz mahkûm. Tayibi seçmediğimiz halde, Çankayaya üflemekten yine de kırk defa evladır, mütedeyyin Ekmeleddini tepe köşke oylamak. Atatürk kutsallaştırılmasın derken sen geleceğine ışık tutmuştun aslında Ekmeleddin. Oysa kimse sana "biz öyle yapıyoruz" dememişti. Ve bu yorumu sana neyin söylettiğini herhalde sen daha iyi biliyor olmalısın. Ama bunu sana ben söylüyorum. Atatürk bizim için kutsaldır da, bunu bilesin. Sen uzakta doğup büyüdüğün için bunu bizim gibi hissedemezsin Ekmeleddin birader. Unutma ki etiğin, etnisiten, aile geçmişin değil bizi alakadar edenler. Atatürk Cumhuriyetinin Kemalist müktesebatını, ne kadar temsil edebileceğindir. Bu bağlamda bir sorunun yoksa ancak, bu göreve talip olmalısın. Yoksa acısı fena çıkar ona göre...

            Napolyon, Washington yüzeyselliğinde marjinal mentalist düzeyden, Atatürk ifade edilemez. Hele Kemalist olunmadan, Atatürk'ün de tüm dünyaya öğrettiği gibi, tam bağımsız ve antiemperyalist hiç olunamaz. Pekiyi bu konu hakkındaki fikrin nedir arkadaşım...

                                                                                                 Serendip Altındal

Video Kanalım

17 Haziran 2014 Salı

BUMUYDU..

            CHP’liler neler oluyor sizin mahallede. Müsaade buyurunda aile geleneği itibarıyla yüce Atatürk’ün CHP’si ile büyümüş bir vatandaşınız ve seçmeniniz olarak bu soruyu sorma hakkım olsun. Bunca zamandır ketum bir inatla sakladığınız adayınız bumuydu? Kuş mu, civciv mi çıkacak derken, birde baktık yumurta çatlamış ve umutlar da piç olmuş. Aman ki ne aman. Yazık ki, hem de kaymaklısı…
           
            Yani sonunda göstere göstere, sizlerin de mi kanınıza girdiler. Bu kadar mı içiniz boşalmıştı artık, yazıklar olsun. İnkılâpçılıkta, Atatürk’ün yolundan sapan Terakkiperver fırkaya bile rahmet okuttunuz. Herhalde artık bundan sonra sadece Tayyipler değil, hepiniz siyaseti bırakınca bu ülke huzura kavuşacak anlaşılan.

            § Biz fevkaladeden alınan, kanuni olan tedbirleri, hiçbir vakit ve hiçbir suretle, kanunun üstüne çıkmak için vasıta olarak kullanmadık. (Mustafa Kemal, Nutuk s. 541 1927).

            Derken, dünyada hangi diktatörün bunları söyleyebileceğine de empati oluşturan Atatürk gibi bir istisna lideri bile, diktatör olarak tanımlama gafletinde bulunan 360 derece Makyavelist Erdoğan’ın önüne; bula bula Türkiye Cumhuriyetinde tanınmayan, Kahire doğumlu ve dışarıda okumuş, yaşamış ve uluslar arası organizasyonlarda uzun yıllar görev almış bir adayı, tavuk yemi gibi atıveriyorsunuz. Türkiye Cumhuriyetini temsil edecek bir çatı adayının, önce bütün Türk Milleti tarafından tanınması, benimsenmesi ve tarafsız; ama milli birlikçi, Kemalist bir saygınlık kazanmış olması gerekmez mi?
            Muhafazakâr adam senaryonuz da netice itibarıyla elinizde patlayacak gibi gözüküyor. İsmini dahi yeni duyduğum, sadece kronolojik verilerini okuduğum birisi hakkında ne olumlu ne de olumsuz bir şey söylememe etiğimi, tenzih ediyorum kuşkusuz. Ne ki, AKP tabanından da - ki parti içinde de bir çoğunluğun, RTE destekçisi olmadığı biliniyor - belki destek alırız umudu ve önerisiyle - ki bu önerinin kimden geldiği sizce malumdur!!! - ABD BOP genetiğindeki kurmaylardan birini, Çankaya adayı yapmakla acaba kendinize ve ülkenize neler kazandıracağınızı(!) düşünüyorsunuz. Yoksa “temelsiz çatı olur mu?” diyen Erdoğan’a bu durumu, kuşlar daha önceden duyurmuşlar mıydı acaba? Çünkü kopyacılarının o lafı boşuna söyletmedikleri de malum…

            Gel de şimdi Perinçeğin alnından öpme. Adam son konuşmasında; "IŞİD'ı Irağa sürenler, Ekmeleddin İhsanoğlunu da Türkiye’de devreye sokmuşlardır" ifadesi bağlamında, olayın aynı zamanda Kemal Derviş emsali de olduğu şeklinde yorum da yapmıştı. Ki adı geçen muhteremin sadece UNESCO çalışmaları ele alındığında, emperyalist kaşığını ziyadesiyle yaladığı da anlaşılıyor aslında. Yani bağımsız adayınızı bile kendi adınıza seçemiyorsunuz. Bu demek oluyor ki, sahipleriniz hep yularınızdan çekmelidir. Yenileri bilmem; ama içinizde çok sayıda eski CHP'linin de bu görüşlere iştirak ettiğine fazlasıyla inanıyorum.

            Diğer yandan da Irakta ki Türkmen kardeşlerimize yazık oluyor şüphesiz. Türk'ün Türk'e el uzatmaması kalleşlikten de ötedir ve hiç affedilemez. Ama ne yazık ki, bugün Türkiye Cumhuriyetinin başında olanlar Türk'üm diyemeyen ve Türk’le sorunu olan adamlar oldukları için suçlu onlardır. Yoksa bizatihen biz Türkler değil. Ne var ki sizlere de akıl erdirmek mümkün değil kardeşler.
            Böyle karışık bir bölgede yaşıyor, böylesi sıkıntılarla iç içe aile sarmalındasınız; ama hala kendi kendinizi korumaktan acizsiniz. Adam gibi bir milis gücünüz bile yok; ama Türküz diyebiliyorsunuz. Bilin ki bu da Türk kimliği taşıyanlara hiç yakışmaz. Ulan katillerinizin önüne kurbanlık kuzular gibi yatı yatıveriyorsunuz. Nasıl olsa yolcusunuz, götürsenize bir kaç puştu da beraberinizde. Eğer hedef mankeni gibi vurulanlardan her biri, beraberinde iki hergele götürseydi, diğer kardeşlerini vuracak adam bile kalmazdı be ortalıkta.

            Canınız bu kadar ucuz mu, yoksa sizi kiloyla mı satıyorlar? Silah atmasını bilen de mi yok aranızda da komşudan medet umuyorsunuz. Biraz da siz yürek ortaya koyun ki, komşu utancından el uzatsaydı bari. Çünkü Türk'üm diyebilenler, yürekli adamı severler. Ayrıca karşınızda ki çapulcular çoğunlukla Avrupa atıkları, işsiz güçsüz takımı, parayla alınmış Gâvurlardır. Bakmayın siz Müslüman ayağına. Bir kaç tanesini temizleyip siz de onların çıplak ölülerine baksanız, muhtemelen çoğunun sünnetsiz olduklarını da göreceksiniz.
            Çünkü hiçbir Müslüman ki hangi mezhepten olursa olsun, yamyam olamaz, ölü kafalarıyla top oynayamaz. Bu İslam doğasının tabiatına aykırıdır ve ölülerin sırtından da şov yapmaz. Hele Sözcüde ki son katliam resimlerine bakınca sanki kâbus gibi, 1700 aslan gibi adam, 3 paranoyak, aslında kendi kıçından korkan eşkıya tarafından delik deşik ediliyor, adam olana çok yazık. Oysa ölüleriniz bile o hayvan sürüsüne yetmeliydi aslında. Hele de gerçekten Emmioğlu iseniz. Çünkü işin aslını bilenler Türk'ün ölüsünden bile korkarlar.

            Her Ulusun can güvenliği kendi sorumluluğundadır. Can güvenliğini sağlayamayan toplumlara ulus denmez. Onlar canlarını kasaplarının insafına terk etmiş kurbanlıklardır olsa olsa. Yoksa siz de karıncaezmez, çiçek çocukları yerleşkesisiniz de, Türk'üz diye bizi mi kafaya alıyorsunuz. Nasıl güvenlikçiyse sizinkiler; kendisine canlar emanet edilmiş güvenlikçi, son mermisini kendisi için saklayan ve gerektiğinde de kullanarak düşman eliyle ölmeyen adama denir.
            Bu durumda hamaset hayranı bizim çocuklar da belki galeyana gelir, gönüllü olarak size yardıma koşarlardı mutlaka. Sayılamayacak kadar çok örneğimiz arasından; tıpkı bir zamanlar İstanbul da, terörist baskını yiyen; ama aslında yok olası Amerikan konsolosluğunda, kendilerine emanet edilen canlar uğruna kendi canlarından olan bizim aslan parçası güvenlikçilerimiz gibi demek istiyorum yani, anlatabildim mi???
           
            Son söz değil; ama son dua olsun: Allahım ne olur beni yanıltmış olsunlar da, yukarda yazdıklarımın hepsini yutmak zorunda kalayım. Ne ki, yanılmam imkânsız görünüyor; ama şayet yanılırsam, yemin ederim ki içinizde en bahtiyar ben olurdum. Çünkü konu vatanımsa, gerisi benim için tevatür bile olamaz.

                                                                                  Serendip Altındal



11 Haziran 2014 Çarşamba

ONUR MESELESİ..

            Yazının başlığına onur meselesi dedik; ama hangi onur. Kim kaybetmiş de onlar bulmuş. Güney Doğumuzda bir takım besleme kapı kullarının kıçına tutunup federe Kanton sevdasında olan ve vatandaş dediğimiz aslında hepsini beslediğimiz (ki kaçak elektrik borçlarını bile yok halimizle ödüyoruz) sağduyusuz safdiller var ki hiç sormayın. Ulan oturun oturduğunuz yerde. Açın gözlerinizi de önce çevrenizdeki Amerikalının elini attığı tüm topraklara bir bakıverin.
         Hangisi iflah etti ki, bakın da görün sizin gibilerden olma bahtsızlığına düşürdüğünüz evlatlarınızın ve kendi gelecek melalinizi. Vaktaki bu maya tutsa bile bilin ki yarın, bugünün Filistin inden bile daha acınacak bir duruma düşersiniz. Ve tüm emperyalist dolmuşuna binip de sürüden ayrılanların başına neler geldiğini bana değil, tarihe sorun. Kapı gibi yüce bir devletin vatandaşlığını rafa kaldırıp, idüğü belirsiz çapulcular kervanından nasıl bir gelecek beklediğiniz ise, inanın embesiller için dahi soru olmaz.

            Sizler idrak özürlü de olsanız, sizin gibi ahde vefa yoksunu nankörlere bile vatandaşım diyerek bağrına basıp güvenliğinizden kendisini sorumlu tutan yüce bir Türk ulusu var iyi ki arkanızda. Nasıl olsa sizleri yine, vaktiyle de olduğu gibi, emperyalistinizin size reva gördüğü kadersizliğe terk etmeyecektir. Ama dikkatli olun da onunla da papaz olmayın. Zira size kızıp da bu defa "Allah belanızı versin, ne haliniz varsa görün" diyerek vatandaşlığından çıkarırsa, hapı yuttuğunuzun resmidir. Hoş eninde sonunda çalacağınız kapı yine Türk'ün kapısı olacaktır. Ne var ki o zaman da verilenle yetinmek zorunda kalırsınız. Bunu da bir düşünün, vatandaşlığınızın kaybı ayrıca size neler kaybettirecektir. Bir anda vatansız kalıverdiğinizi anlar ve tıpkı korkulu bir rüyadan silkinerek uyanmış gibi hissedersiniz kendinizi. Ki hiç tavsiye edilmez.

            Çok bel bağladınız ve sizi ömür boyu besleyeceğini düşündüğünüz Amerikalı ise, bugün artık kendi ülkesini bile savunabilecek durumda değildir. Sadece bütün yaptığı, gece gündüz karşılıksız bastığı ve artık dünya üstünde bile itibarı kalmamış Dolarları ceplerine doldurduğu çapulcu, lejyoner çetelerini oraya buraya sürerek dünyayı karıştırırken, son bir gayretle kendi ömrünü uzatmaya çalışmak. İşte büyük Amerikan gerçeği budur, bugün artık. Hoş sizi bir süreliğine beslese bile, bilin ki her hayat kadınının sadakati kadarlık bir süre olacaktır bu. Yani ilk yeni müşteriye kadar. Diğer yandan baskı yiyen ve Tayyiplerin şerrinden korkan milli sanayiciler de bir süreliğine daha, kendilerine hiçbir getirisi olmayan bir bölgeye yatırım yapacaklardır. Pekiyi el mahkûm; ama ya Tayyiplerden sonra, herhalde bütün maymunların gözleri yine bir anda açılıverecektir.

            Bir de karargâh nöbeti esnasında, canından önce savunması gerektiği bayrağını, sefil piçlerine kaptıranlar var ki, gaflet ötesi, tam bir liyakatsizlik ve vatana ihanetle eşdeğerli, askeri jargonda ise çok ağır bir suç olarak betimlenir. Hele seferi durumda olmuşsa, cezası derhal kurşuna dizilmektir. Kendi nöbetimde böyle bir durumla karşılaşsaydım, şerefim üzerine and içerim ki, o direğin üstündeki, çocuk yaşta bebe bile olsa tereddütsüz zımbalardım, biline.

         Biz burada garip nöbetçiyi bile eşyanın etik kuralı ve tabiatı nedeniyle, kurşuna dizmekten bahsederken, hele komutanına ve o "GENKUR'un başındakine ne yapılmalıdır" sorusunun cevabını ise yorumlarınıza bırakıyorum. Çünkü çok iyi biliyoruz ki, beyinin bekçi köpeği bile daha fazla onur taşırdı. Hele birde böylesi bir zatı evladiyeliğin, Çanakkale de "ben size ölmeyi emrediyorum" diyerek İstiklal harbinin de kazanılacağının, sanki daha o zaman müjdesini veren, emsalsiz bir liderin emir komuta zincirinde olduğunu bir an düşünürsek; bu herhalde abes bile olamazdı. Neyse unutun gitsin. Başbakandan bahse ise hiç gerek yok. Çünkü değmez...
                                                                                                                                                                                                                                                               Serendip Altındal

Video Kanalım

9 Haziran 2014 Pazartesi

KILIÇ KALKAN..

              
              Koruma alayın ne kadar büyürse sen o kadar ufalırsın. Adamsan başkasının kalkanının ardına sığınma. Kendi kılıcını kendin kuşan. Bak çevrene, sıkça eleştirdiğin muhaliflerin arasında böylelerinin olduğunu da göreceksin. Ne var ki sen onlardan değilsin ve olamazsın kendini sıksan da. Zira bu senin fıtratında mevcut değildir. Ülkenin başındaki hükümet bireylerinin en başındakinden sonundakine kadar, hiç birinin özel hayat sorunsalı olamaz.


            Çünkü vatandaş canını, namusunu, malını ve tüm sosyal gelecek güvenliğini emanet ettiği zevatın, özel hayatını da bilakis araştırmak ve her türlü makama yakışmaz onursuzlukların da hesabını sormak zorunda ve haklılığındadır. Kişisel tapeler iyi ki çıkmış - mutlaka sanal olanları tenzih etmek kaydıyla - ve toplumla da paylaşılmıştır.


          Asla unutulmasın ki hükümetin başına talip olanlar, kendi risklerini de bizatihen taşımak zorundadırlar. Çünkü onları bulundukları görevlere, tahakküm etmeye kalktıkları vatandaşları silah zoruyla ve arzuları hilafına getirmemişlerdir. Ve işte bu yüzden:

                                   Sakla samanı
                            Bırak eyyamı
                            Duy artık kapının önünde çalan zamanı
                            Sorma nedir nedendir
                            Bil ki illetin nedeni sendendir
                            Etme eyleme, büzme büzülme
                            Anla ki bu âlem sensiz daha da güzeldir

                            Yettin gari
                            Çektirme daha fazla çile
                            Dertli bülbül bile bak gülüyor haline
                            Her ne kadar kulun seni sevse
                            Ve yularını verse de eline
                            Sonun başındasın
                            Bak âlemde gülüyor sana nedense
                            Bu senin fıtratın
                            Desem de inanma sakın
                            Ama sen yinede kendini adam olanın şerrinden sakın

                            Artık gel imana ya Seydi
                            Bitsin gari bu oyun
                            Uzatmalarsa hiç çekilmezdi
                            Kokulu pabucu yemeden sende kafana
                            Akıllı ol
                            Gel indir şu perdeyi haydi...
        
         Bu şiirimi, benim gibi bugün doğum günü olanlara ve tüm kendi yaradılışından sorumlu olmadığını; ama yarattığından sorumlu olduğunu bilenlere de armağan ediyorum…

                                                                                                                                                                                                                                                                        Serendip Altındal

2 Haziran 2014 Pazartesi

GERGEF ÜZERİNE..

            Ruhat Mengü’nün Halk TV de, dünkü misafirli söyleşisinde, yine gıcık olmamak için açık havaya çıkmak zorunda kaldım. İsimler üzerinde durmayalım da reklam olmasın. Ayrıca tipik AKP mağduru vatandaş garabetimizle bir de yanlış yorumlanmayalım. Son günlerde gergef haline gelmiş sinir sistemimizi, daha da germek için elinden geleni ardına koymayan; ama yine de bazı duygusal nedenlerle, iyi niyetine inanmak istediğim moderatör kızımız, öylesi birbirine kontra tipleri bir araya getiriyor ki - muhtemelen de daha fazla izlenme kurnazlığı adına - yeme de yanında yat.

            Ülkemde esasen, bir tarafta Tayyiplerin A takımı, karşısında da tüm muhalefetin B, C, D vs. takımlar birliği federasyonu, yaşamı çekilmez hale yeterinden fazla getiriyorlar aslında. Biri neden "A" takımı, çünkü bizatihen hükümet olduğundan. Yani ülkenin boştaki bütün borazanları ve gırnataları kendi safında toplanmışlar da o yüzden.
            Ayrıca bunlara elinde tuttuğu hükümet erkini de dâhil edersek, ‘A’nın hakkını ister istemez vermemiz gerekir. Geriye kalan bizim muhalifler cenahından ise arada sırada, aslında karşı saftan duyulması gereken, detone nağmeler de duyulmuyor değil hani! İşte bugünkü programda da, bu nağmelerden bolca işitmek zorunda kaldık yine. Neyse sonunda ister istemez ortak paydada anlaştılar sanırım; ama yine de emin değilim.

            Ne var ki, konuşmacılardan birisinin; şimdi kenevir toplama zamanı, dikkatleri başka mecralara kaydırmak için, silahlı oyunlar tertipliyorlar, mealinde ki açıklaması, benim için de ilkti, dolayısıyla bir şey daha öğrenmiş olduk. Üzerine yapılan açıklamada ise, toplanan kenevirlerin derhal işlenerek, çeşitli uyuşturucular haline getirildikten sonra, PKK mafyasının iç ve dış pazarlardan müthiş getiriler elde ettiğinin ve Güney Doğumuzun PKK koruması altında, baştanbaşa kenevir tarlası olduğunun, bildiğimiz üzere; ama bir kere daha teyidini de almış olduk.
            Güney Doğumuzu merkez üssü yaptıkları uyuşturucu imalatının uluslararası satışlarından, ülkemizde ki ve dışarıdaki para babalarının büyük kazançlar sağladıklarını, bizde aşağı yukarı biliyorduk. Dolayısıyla tekrar duymak bizi hiç şaşırtmadı. Esasen Güney Doğumuzun, adı hükümet olan ve toplam icraattan muhtemelen avantasını da alan, ortaklar gurubu tarafından, PKK adlı Amerikan Lejyoner bölüğüne, anahtar teslimi yapılmamışmıydı?

            Her ne yapılırsa yapılmış olsun; ama kendileri de çok iyi biliyorlar ki, içi boşalmış AB’nin, göbek bağı nedeniyle taşeronu olan ABD ile birlikte topunu bir araya paketleseniz, yine de hepsi, bize layık bir rakip takım çıkaramazlar. Ne var ki, bizim çocukları devşirmesinler. İşte şimdi de bunu yapmaya çalışıyorlar, çok uyanık olmak zorundayız. TSK’ mıza kurulan kumpasın ardında ne olduğunu sanıyorsunuz…
            Bölücü çetenin, meclisteki baş koltuğu işgal eden inisyatörü ise; hatırını hak ettiği ölçüde soran milli hukukçularımıza, cübbeni çıkar siyasete soyun da boyunun ölçüsünü alalım - ya da benzer - demeyi biliyor. Bizim tarafta oldukları intibaını yaratanların içinde de menşei karışık olanlar, aslında kendisine muhalif olmaları gerekirken, o zat ı muhteremle aynı görüşleri savunabiliyorlar. Nasıl muhalefetse bu! Ne var ki bunlar amatör bile olamayacak çocuklar olmalılar. Çünkü rakip takımın formasıyla bizim takımda oynayamayacaklarını bilmiyorlar anlaşılan. İşte bu programdan böylesi izlenimler de alındı.

            Diğer yandan her fırsatta, demokrasi, sandık, seçim, hak, hukuk, adalet teranelerini temcit pilavı niyetine kaşıklayanlarsa; sanki bu ülkede bu kavramlara yaşam hakkı bırakmışlar gibi çatlak zurnalarını, hala utanmadan üfleyip duruyorlar. Ulan seçmenle, sıçmanı denk düşürdüğün ülkende - diyar ı gırnata - hangi adil seçimden bahsedebiliyorsun. Bir taraf ümmi hane berduşu, kömür çuvalcısı, erzak torbacısı, diğer bir kısmı da vergilerini bile işçinin, emeklinin ödediği yandaş inşaatçı patronların ve taşeronlarının atıklarıyla, yaşam savaşı vermeye çalışan ve başka iş bırakmadığın amele toplumu. İşte senin seçmenin bunlar.
            Asrısaadet İslamının (Ehli Beyt) – herhangi cemaat, tarikat vs. aidiyetleri olmayan -, gerçek mütedeyyinlerini ve milli sanayi patronlarını da tenzih ettik, şayet onların içinde de aklı yitikler varsa, vebali kendi boyunlarına artık. Geriye kalanlarsa, gelişmiş ülkelerdeki bilinçli seçmen statüsünde, saf ve tertemiz, bağımsız Atatürk Cumhuriyetinin gerçek aydınları ve misak ı çekirdeğimizi teşkil eden milli özü ki, Türk Ulusunun da çoğunluğunu temsil ediyorlar.
            Denk kuvvetlerin olmadığı bir ortamda, şayet azınlık çoğunluk üzerinde oligark bir hâkimiyet kurmaya kalkarsa, gerektiğinde kan dökülmesi de, Türk Ulusunun bile ataerkil iyi niyetine, hoşgörüsüne rağmen, meşru ve kaçınılmaz bir noktaya gelebilir. Çünkü neticede ev sahibi ile hırsız kapışmak zorunda kalacak ve söz konusu olan da, nefsi müdafaa adını alacaktır artık.
            O zaman da; Tayyip Efendi çıkar bakalım şu evde zorla tuttuğun yüzde ellini de - ki bu neyin yarısı ise artık - sokağa, görelim, bakalım. O vakit kafamı yarılacak, gözmü yoksa civciv mi çıkacak. Bakalım el mi yaman bey mi, demezler mi adama sonra.   Haa inadım inat... Dedin ve Doğuda devlet bile yok olmuşken, ülkenin bütün polislerini Taksimlere koşturdun. Korkundan çocuklarımızı bloke ettirdin de ne oldu. Kendini mi ispat ettin. Sanki korkunun ecele faydası olurmuş gibi, yoksa yok oluşun son çığlığımıydı bu. Yoksa da "ben ne diyorsam o" mu demiştin kalan aklınca acaba.

            Söz demişken, sen sahiden bir şeyler söyleyebiliyor musun birader. Ya da müşterek neşriyatınızdan, mugalâtadan başka somut bir argüman çıkarabilen oldu mu acaba şimdiye kadar. Veya 12 yıldır dinleyicine anlatmaya çalıştıklarından, kendin de dâhil olmak üzere, acaba bir şey anlayabilen oldu mu? Aslında deyişlerin(!) hepsi kronolojik sırada anekdotlar halinde, bir kitapçık içinde toplanırsa, derleyicisine komik parodiler almanağı olarak iyi para kazandırır sanıyorum. Ve bir ağabey tavsiyesinde bulunmak gerekirse; yayın hakkını önceden almakla işe başla istersen. Belki bir gün bu getiriye bile ihtiyacın olabilir…
                                                                                            
                                                                                     Serendip Altındal

Video Kanalım