25 Mayıs 2015 Pazartesi

KANALDAKİ TUZAK..


 
             
           Marmara ayağında Selimpaşa ve Karadeniz ayağında Karaköy arasında oluşturulacak Kanal İstanbul Projesi, uçuk, kaçık yakıştırmasıyla şaka ile karışık ortaya atılıp, yavaş yavaş sinsice geliştirilmekte olan bir hain projedir aslında. Her ne kadar Manhattan yaftalı projenin ve maliyetin büyüklüğü nedeniyle salt bir rant meselesi olarak algı yaratılmak isteniyor olsa da, aslında çok daha sinsi ve melun bir amaca yönelik olduğu da ortadadır.

            Kanalın konumuna dikkat edilirse; İstanbul’umuzun Trakya yakasının, Anadolu’muzdan tamamen koparılmakta olduğu görülür. Bu durumsa, oluşan yeni kanalıyla İstanbul’un Trakya yakasının, projeye akacak Batı finansmanı da hesaba katılınca, Uluslararası statüde ve Misak ı Milli statüsünün de dışında kalan evrensel bir format kazandığının da göstergesidir aynı bağlamda. Arkasından da hemen kitabına uydurulacak BM merkezli yeni evrensel(!) çakma anlaşmaların ve emperyalist yasaların peş peşe gündeme geleceği ve bizi köşeye sıkıştıracağı kendiliğinden anlaşılır olacaktır herhalde.

            Yani proje emperyalist adına, Sevr beklentisinin bile dışında ve üstünde yeni bir kazanç hanesi açarken, uluslararası statüde tarifsiz bir yeni kayıplar anlaşmasına da zorunlu olarak imza koymamıza neden olacak, bir geri dönüşüm olur kendi adımıza. Ki bu defa kayıp topraklarımız için yapacağımız Ulusal bir savaş da bizi, tekrar kazansak bile haksız çıkartır. Kurtuluş zaferimizden sonra bile boğazlarımızın evrensel statüleri çeşitli aşamalardan ve uyarlamalardan sonra ancak bugünkü konumlarına gelebilmişti.

Anlayacağınız iki toprak parçası arasına girecek ve iki denizi birleştirecek olan bir evrensel kanal, o ülkenin temel haklarını tamamen değiştirir. Sanki İstanbul ve Çanakkale boğazlarıyla yeterli sorumluluk sahibi değilmişiz sanılıyor herhalde. Ne var ki sandık başında bu handikaplar da ele alındığında, Haçlı Lejyoneri AKP iktidarından biran önce kurtulmanın önemi, daha da güçlü vurgulanmış olmuyor mu?

            Her fırsata balıklama atlamaya hazır AB&D emperyalist Gladyosunun eline, tarihi değerine yaklaşılamaz bile olan İstanbul boğazımızın yanına, üstelik kendi elimiz ve kelepir emek gücümüzle, içinde boğulacağımız bir tuzak kanalı açmakla, nasıl bir koz vermiş oluyoruz. Taş devri ulusları bile yapmazdı bu aptallığı. Bunu bir düşünün şimdi. İşin çok daha da vahim yanı ise, büyük Asya komşularımızla da papaz olmanın yanı sıra, binlerce vatan evladımızın kanlarıyla yeniden kazanmış olduğumuz vatan topraklarını, bu defa toprak altı ve üstü servetleriyle beraber Haçlı haramilere, kendi ellerimizle teslim etmiş oluruz. Bu nasıl bir gaflet olur Yarabbi, anlaşılır gibi değil. Vah ki ne vah!


            Aslında kabul edildiğinden çok daha ciddi olarak ele alınması gereken ve gelecek müktesebatımızı da çok derinden etkileyecek olan bu mesele, görülüyor ki, sadece salt bir rant meselesi değildir. Ve anlaşıldığına göre de Latinler, İstanbul’umuzun en değerli Trakya toprağını 600 yıl sonra, tek tırnak bile kırmadan geri almayı planlamaktadırlar. Ergenekon tuzağına düştüğümüz gibi, şayet bu ketenpereye de gelirsek, yaşamak zorunda kalacağımız trajikomediyi ise tasvir etmeye, tarihi senaryolar da yetersiz kalacaktır.

O halde şimdi en başta da CHP ye düşen görev, seçim sonunda AKP ile birlikte Kanal projesi adlı tavşan tuzağını bir kenara savurup, Türkiye’mizin geleceği olan Mega projesini onların üstüne yayarak ülkenin ufkunu açmak olacaktır. Esasen Uğur Dündar’ın Halk TV de, dün geceki Arena programında Sayın Kılıçdaroğlu, kendilerinin Atatürk’ün partisi ve askerleri olduğu doğrultusunda, özlenen mesajını bastıra bastıra verip, ortaksız tek parti olarak iktidar olmak istediklerini de beyan ederken, aynı zamanda partisinin fundamental Kemalist özeğinde, yeşermek üzere bekleyen mevcut umutlarımızı, lohusa şerbetine de dönüştürdü…

                                                                      Serendip Altındal

Video Kanalım

18 Mayıs 2015 Pazartesi

DEĞNEĞİN İKİ UCU..

           Amerika’nın elinde, Ortadoğu adlı bir sicim yumağı var ve bu yumağı sürekli karıştırarak, akılların açamayacağı bir kördüğüm halinde tutmaya çalışıyor. Ne ki bu arada özenle dikkat ettiği tek husus, düğümün iki ucunun da kendi elinde olmasıdır. Çünkü böyle olursa, durumun kontrolü de kendi merkezinde kalacaktır. Bu nedenle de düğümün iki ucunu, daha doğrusu da iki ucu boklu değneğini, hep kendi elinde tutmak istiyor. Çünkü kendisinin pislediği; ama neticede kendi tasarrufunda kullanacağı diğer ucunu, yine kendisinin temizlemesi, adına da elbette en doğru olandır.

            Dolayısıyla sonuçta kendisi için de, her ne kadar zahmetli olacak olsa da, o düğümü de açanın yine kendisi olması tercihidir kuşkusuz. Düğümün diğer ucunun, kontrolü dışında olanların eline geçmesi ise, görmek isteyeceği en son kâbusu olur. İşte bu hususun da çok iyi bilincindedir. Dolaylı olarak da iki ucu da elinden kaptırmamaya fazlasıyla konsantre olmaktadır. Diğer yanda aşırı telaşı, kararsızlığı, gittikçe de artan ümitsiz huzursuzluğu ve gerginliği de, yenidünyanın giderek zorlaşan sömürü şartları yüzünden artan fazla mesai yorgunluğundandır.

            Olmayan dostlarına da, gün geçtikçe artan düşmanlarına da güven vermeyen, ne idüğü belirsiz ikili, üçlü vb. kompozisyonlarla kafalarımızı daha da karıştırıp, kendi oyuncularını da çıkmaza sokan senaryoları, peş peşe sahnelerimize koyma uğraşı da aynı mesaide yer alır. Çünkü oluşan kaotik çıkmazın ve biriken endişelerin toplamında tüm çevresini, yine kendi menfaatleri doğrultusunda en uygun bir çözüme ikna edeceğini ve fazla mesaisinin de artı artığını fazlasıyla alacağını hesaplamaktadır.


            Aslında yaşam mecburiyetimiz olması nedeniyle, Okyanus öteliden de çok daha fazla bizi alakadar eden bu kördüğüm çıkmazı, uçlarının ikisi de elimizde olmadığı halde, bakarsınız yine kendi elimizle, tam ortasından kesilerek çözülecektir. Ne ki, genel görüntü bizim için de şimdilik yukardaki olumsuz tasvire uymaktadır. Bundan nasıl bir sonuç çıkacağı ise, seçimlerden sonra, içinde bulunduğumuz tünelin sonuna doğru bakıldığında, daha net görülecektir.

            Seçim güncelinde mitinglerde izlediğimiz Kılıçdaroğlu perspektifi, programından ödün vermeden ve polemiklere girmeden beklenildiği gibi artan bir ivmeyle, Erdoğan Partisinin yoğun bel altı siyasetine rağmen, hızla sonuca doğru yaklaşıyor. Her ne kadar kendi adıma gümbür gümbür duymak istediğim ifadeler, tarafından nedense(!) çok dikkatli kullanılıyor olsalar da, İnşallah da son güne kadar artan bir yoğunlukla, seçmenin duymak istediği seçim melodisinin huzur veren namelerini işlemeye ve her sınıftan seçmenin beynine yerleşmeye devam edeceklerdir.

Bunun sonucu da sadece CHP mesaisine, belki de ortaksız bir artı olarak değil; ama olumsuz AKP ekonomisi ve ihanet bıçağının, kemiğine dayandığı ve artık yeter diyen vatandaş vicdanına, yeni bir umut, yeni bir yaşam iksiri olarak da yansıyacaktır.


            Bu arada, Ortadoğu’muza şayet ABD, AB görüş açısıyla bakacak olursak; ABD ve AB partnerleri, hatta Israil dışında kimse Atom fiziğiyle uğraşamayacak ve Atom silahı yapamayacak demektir. İşte misalden basit bir Ortadoğu sorusu: Kendileri yapınca güvenlik adına oluyor da, İran veya Türkiye ya da bir başka devlet kendi konvansiyonel güvenliğini sağlamaya kalkınca, neden acaba problem(!) oluyor ve kendi güvenliklerini tehlikede(!) hissediyorlar? Yoksa art niyetli oldukları için mi? Bu adamlara kim veriyor veya nereden alıyorlar, “bizden sonra tufan” deme haklarını acaba? Sömürgeci biraderlerde gerginlik yaratan, onları fazla mesaiye zorlayan bu soruları sormayalım mı yani şimdi.

            Atatürk gününde ve Türklerin Vatanında, Ulusal Birliğini beynine kazımış aziz Türk Milleti adına o halde şimdi, içimizde ki müstevlilerin topuna birden ortak bir mesaj verelim:

            KEMALİZM BİZİM UTANCIMIZ DEĞİL, AKSİNE HER ZAMAN ALNIMIZ YUKARIDA GURURLA TAŞIYABİLECEĞİMİZ EN ŞEREFLİ ONUR BELGEMİZDİR.
            ŞAYET GOCUNMASI GEREKENLER VARSA; ONLAR, KANLARIMIZLA KORUDUĞUMUZ MİSAK I MİLLİMİZİ, BİZİMLE PAYLAŞMAYA KALKTIKLARI HALDE, BİZDEN OLMAYANLAR, BİZİMLE AYNI HİSSEDEMEYENLER VE BU YÜCE ONURU TAŞIYAMAYANLARDIR…


Sömürgeciler, yandaşları ve devşirmeleri, bütün ince hesaplarına rağmen çok iyi bilmek zorundalar ki; yarından başlamak üzere gerektiğinde bütün 19 Mayıslarda, Sahillerimizden Anadolu’muza, ebediyete kadar sürecek Kuvayı milliye yürüyüşlerimize yeminliyiz, kararlıyız ve hazırız.

1)  1915 Yılı 19 Mayıs Bayramımız kutlu olsun diyerek başlayalım o halde…

           
            Seçimler sonunda da güncelimiz olacak olana, neresinden bakarsak bakalım, ortamızdan ikiye de çatlamak zorunda kalsak; bizim için en hayati önemde olan tek olasılık, Erdoğan ve tüm Servet i millimize el koymuş Hükümetinden, biran evvel kurtulmak olacaktır.
Kendi Ulusal birlik yolumuzda, yaşatmak mecburiyetinde olduğumuz egemenlik iddiamızın ve milli müktesebat haklarımızın, istikbalde de sürdürülebilmesi için bütün yollar, Haziran seçimlerinde reylerin akıllıca bu doğrultuda plase edilmesi ve aynı bağlamda da sandıklara sahip olunmasından geçecektir…

                                                                      Serendip Altındal




12 Mayıs 2015 Salı

SESSİZ DARBE..

            Org. Necdet Özel, ani bir sağlık iznine çıkmakla, anlaşılacağı üzere Erdoğan hükümetine, tek başına sessiz bir darbe de yapmış oldu. İyi de yaptı. Baskılarla zorunlu bir Suriye oldubitti sine yönelik oyunları, böylelikle kendi adına akamete uğratmış da oldu. Bir başka ifadeyle de kendisini, yarın tarih önünde şimdiden temize çıkardı.

            Hakkında ister istemez oluşan, türlü menfi görüş ve söylentileri, elinin tersiyle bir anda sahiplerine iade ederken - ki hepimiz bundan bir miktar nasipleniriz kuşkusuz - aslında güvenilir bir Atatürk askeri olduğunu, dosta da, düşmana da ispat ettiğini, o halde şimdi kabul ederek günah çıkarmamız da gerekir.

Paşa bu icraatıyla başta Erdoğan Hükümetine ve diğer alması gerekenlere, “şimdi istediklerinizi yapacak bir CIA Generalini, artık engelsiz olarak ordunuzun başına atayabilirsiniz; ama Türk Milleti buna ne der” mesajını da vermiştir aynı zamanda.


Ne yazık ki Türkiye’miz başta Erdoğan ve sonra da AKP Hükümeti nedeniyle, bugün bir CIA oyun parkına dönüşmüştür aslında. Bu durum nedeniyle bölgemizde, gerçek sebebi olduğumuz bu balistik yozlaşmanın, Asya komşularımız bağlamında da, daha başımıza çok işler açacak olduğu ortadadır. Dolayısıyla gelişecek olaylar çok dikkatle izlenmeli; ama ilk izlenimler, sonra da yanılmamak için hemen de paradigman bir kalıba oturtulmamalıdır. Çünkü sonunda yaşanacak olan hüsran, tek kazancımız olur.

Artık farz olan durum ve imaj düzeltilmesi adına önümüzde ki seçimler, şimdi tek ve mükemmel bir fırsat olarak algılanmalıdır. Ve bu nedenle de esasen Haziran seçimlerinin hayati önemi ve önceliği çok daha fazla artmıştır…


Cevabını önceden kestirmek mümkün olmayan daha pek çok soru, CIA parkında oyuncu olarak kalındıkça, kasıtlı olarak önümüze peş peşe sürülüp duracaktır. Bunda ki amaç ise, bir şekilde AKP Hükümetinin devamını sağlamaktır. Pekiyi bu sorun nasıl çözülmelidir. İşte odaklanmak zorunda olduğumuz tek soru da budur aslında. Bunun da tek cevabı, YSK’dan medet ummayı bir kenara bırakıp, hatta AKP Hükümetinden bile daha önce, Erdoğan’dan kurtulmak demek olur.

Fiktif vatandaş sorunlarını çözmeye odaklı CHP seçim ivmesiyle, tansiyonları tavan yapıp başlarına vurunca, arka arkaya sürülen çakma sorunlar, Erdoğan Başbakanlığında olduğu gibi birden yine güncele sarılmaya başlandı. Diğer yanda ise Kılıçdaroğlu provoke edilmeye çalışılırken, dikkati başlangıçta olduğu gibi yine olumsuz tartışmalara, kayıkçı kavgalarına çekilerek, seviye kaybına uğratılmaya ve dolaylı olarak da kendisine puan kaybettirme gayreti içine girilmiştir.

Bu bağlamda da Kılıçdaroğlu’nun tufaya gelerek sabit kafalılarla ikili diyalog polemiklerine asla girmemesi, açık ve doğru rakamlarla bezediği seçim programından son güne kadar, kesinlikle en ufak bir taviz dahi vermemesi gerekmektedir. Bırakınız AKP belden aşağı alışık olunduğu ve kendisine de yakıştığı üzere beklenen icraatlarına devam edip dursun. CHP’nin ise sadece bizatihi seçim programını, ikna edici açıklamalarıyla son güne kadar ortaya koyması yeterli olacaktır. Veya AKP çalsın CHP oynasın, bu da kâfidir. Çünkü burası Türkiye’dir bizim vatandaş buna bakar. Ve sonuçta alkışı her zaman oynayan alır.

Ayrıca her vesileyle Kürt dediklerinizin; Türk Milletinin Kürtleri olduğunu, altı okun Türk Milletinin asla değiştirilemez bağımsız, milli bütünlüğünün ebedi simgesi olduğunu ifade eden betiklerin, CHP seçim programında mutlaka vurgulanması da gerekmektedir ki, resim mükemmele doğru tamamlanabilsin.

Çünkü Atatürk bu başlıkları boşuna kullanmadı. Ve ancak bunların sayesinde bir emsali daha olmayan İstiklal Savaşı ve bağlamında ki Misak ı Milliyemiz, bu yüksek emeller doğrultusunda canlarını seve seve feda eden vatan evlatlarımızın asil kanlarıyla boşuna kazanılmadı. İşte emperyalistin, şimdi gençliğimizin verasetinde ki bu yüce kavramlara göz dikmesi, onları geleceğimiz adına boşuna yok etmeye çalışması da bu yüzdendir. Şimdi Milli iradeyi dimdik ayakta tutarak bu oyuna asla gelmemek gerekiyor.  Yoksa AKP hükümetinden ve yandaşlarından ne farkımız kalır ki.


Gerçek CHP seçmeni, esasen Türk Milletinin özü demektir. Tüm bu insanlarımızın da CHP programında görüp, duymak istedikleri de işte tamı tamına bu kavramlardır. Şayet bu kavramlar parti programında anlam önemleri itibarıyla vurgulanırsa, görülecektir ki, kalan 25 günlük süreçte bile CHP’nin itibarı, geçen yıllarda hiç olmadığı kadar ve bir anda yüzde yüzlerin bile üstünde artacaktır. Bu durumda ise tek başına iktidar olabilmesinin de önünde hiçbir engel kalmayacaktır.

Ayrımcı bir Kürt politikasına ise hiç gerek yoktur. Bunun düşüncesinden bile en fazla rahatsız olacak olanlar da sizin Kürt dedikleriniz olacaktır, inanın. O insanlarımız esasen hep birlikte Türk Milletimizin, tüm haklar bağlamında da vatandaşları değiller midir? Ayrıca hiç birisi de bunun aksini iddia etmiyor ki.

Güneydoğumuzda ki Kürdistan masalının altında yatan, aslında örtülü bir Ermeni varlığıdır. Esasen çakma Kürt liderlerinin ki bunlara APO denilen de dâhildir, Ermeni asıllı oldukları hanidir belgeleriyle ortaya konmadı mı? Daha neyi sorguluyorsunuz. Gerçekte HDP’nin örtülü kimliğini de bir araştırıverin, kim bilir daha neler çıkacaktır altlarından. Bulacaklarınızla seçmenlerini de bir zahmet aydınlatıverirsiniz artık.

İşte tüm vatandaşlar, yani aynı zamanda seçmen de olan Türk Milleti bu gerçekleri sadece Atatürk’ün partisi olan CHP’nin programında okumak, duymak istiyor, diğer partilerin değil. O halde mevcut tek ekmeğinizi de onların masalarına itelemekten vazgeçin efendiler. Unutmayın ki birkaç reel rakam kullanmak bile ne istediğini bilen vatandaşın indinde, partiye hiç olmadığı kadar ivme kazandırdı. Bir de CHP’yi CHP yapan asal gerçekler, Türk Milletinin beklediği gibi programda yer alırsa, neler olur bir düşünün…


Evren Paşaya gelirsek; zamanında bu toplumun yüzde doksanlarının bir kurtarıcı olarak gördüğü Evren Paşa döneminde, kıçını bile yalamaya hazır olanların bugün adamın arkasından gazladığı görülüyor. Ayıptır, biraz utanmanız, sıkılmanız olsun. İnsan bu kadar da düşmez ki. Kendisi mademki çoğunluğun kedisiz, manipülasyonsuz reyleriyle Türkiye Cumhuriyetinin bir dönem Cumhurbaşkanı da olmuştur; kendi adıma Kılıçdaroğlu’nun yerinde olsaydım, cenazesinde mutlaka yer alırdım. Ayrıca şerefli Türk Ordumuzun da bir emekli generalidir, biraz saygı duyalım. Şayet sorun birkaç kişinin asılmasıysa, unutmayalım ki bugün çok daha fazla asılacak vatan haini vardır aynı ülkede…


Sonuç olarak; geriye kalan son günler için, seçim öncesi senaryoları hemen hemen belli olmuştur. Öte yanda emperyalistin bize nasıl baktığı ve bizden ne istediği de bellidir. Ne var ki CIA oyun parkında her an, sonuca etken olacak yeni ve ekstrem manevralar da ayrıca beklenir olacağından, bu durumda oluşacak olası sürprizlere de özenle ve alternatifleriyle hazırlıklı olunmalıdır…

                                                                      Serendip Altındal



7 Mayıs 2015 Perşembe

VAH GİDENE..

           68 kuşağı dinamikleri, bugün hala kafa karıştırmaya, hüzünle iç geçirtmeye devam ediyor anlaşılan. Oysa o günlerde Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının mütevazı milliyetçilikleri, anarşist yafta altında mahkûm edilince, ne yazık ki sonuçta pisipisine harcanan, kendi körpe gençlikleri olmuştu. Tek günahları vatanseverlik olan ahde vefa özeğindeki bakir bedenleri ise, elbette anavatanlarını emperyaliste sömürge kılanların kefaretini ödeyemezdi, ödememeliydi. Esasen hepimizin tesadüfen yaşadığımız ülkemizde, o güzelim çocuklar da o hengâmede gönüllerimizde hala sıcak duran anılarını bırakarak, boşuna harcanıp gittiler.

            Konuyu buradan alınca, o zamanlar o gençlerin körpe canlarının ferini söndürenler, şayet bugün görev başında olsalardı, demek ki; neredeyse bütün Türk Ulusunun ışığını söndürmeye kalkacaklardı dememiz gerekiyor. Mekânlar aynı gözükse de zaman değişti artık. O dönemlerde şartlar gereği sadece askeri aksiyonlara endeksli emperyalist baskı politikaları, şimdi renk, koku ve format değiştirerek, masa altı senaryolarıyla, klasik Haçlı soygunlarının, soykırımcı Lejyoner trajedilerine dönüştüler.

            Dini aranjmanlar da yine, masa altında yenen ana yemeğin, sosu oluyor tabiatıyla. Çünkü dinlerini pazarlamadan kara cehilleri kafaya almak da mümkün olmuyor her zamanki gibi. Yani eski haramilerin soygun sahaları ve hedefleri hep aynı; ama kullandıkları silahları değişime uğradı anlayacağınız.


            Son yazımda ifade ettiğim, Y-CHP ile Y-AKP muhtemel koalisyonu varsayımı, anlaşılan çok ses getirdi. Baksanıza bu senaryo bayağı tuttu ve herkesin ağzında artık. Yani aklın yolu, yine aynı noktada buluştu görüldüğü üzere. Daha iyi bir alternatifin ne yazık ki ufukta bile gözükmediği bir güncelde, bundan iyi bir seçenek, önümüzdeki kısıtlı süreçte esasen kalmadı da artık. Ne var ki neresinden bakılsa böyle bir koalisyonun, her halükarda tek başına veya HDP ile olasılı bir AKP iktidarından, ülke demokrasimiz adına çok daha olumlu sonuç vereceği de aşikârdır.

            Çünkü bu koalisyonla her şeyden önce de, başımızdaki haramilerden kurtulup, hanidir yokluğunu şiddetle hissettiğimiz adil düzene, bir geri dönüş söz konusu olabilir. Bu mealde de bireysel olarak düzeltilen alt gelir düzeyleri, bütün toplum geneline ve önce de iç piyasa ekonomisine pozitif yansıyacaktır. Bu da kısa vadede mutlaka bir rahatlama demektir. Esasen bugünkü şartlarda, ortak mekânımız olan ve fokur fokur kaynayan Ortadoğu’nun bir dokunuşla huzur ortamına dönüşmesi mucizesini, Musa’nın bastonu bile sağlayamaz. O halde ne kalıyor geriye…


            Artık köprüden önceki son çıkış noktasındayız. Bunu da kaçırırsak öbür tarafta açacağız 8 Haziranda birdenbire gözlerimizi artık. O da olası yeni bir sürprizle – mesela ani bir Suriye harekâtı gibi – engellenmemişse tabii. O halde şimdi soralım bakalım. Artık iyice tanıdığınız(!) AKP ile bir HDP ortaklığını mı, yoksa Y-AKP ile Y-CHP ortaklığını mı tercih edersiniz. Bilin ki bunların dışında bir halk devriminden başka da bir üçüncü olasılık şimdilik yoktur ve bu yokluğun nedeni de, bizatihen tekrar bir karar vermeye hazırlanan yine bizleriz aslında.

             Başta bu kaotik ortamın vebalini boynunda taşıyan emperyalistin bile kafasının karıştığı, çözüm üstüne çözüm falı baktığı ve bizden fazla da zamana ihtiyacı olduğu bu günlerde, kâbus gibi yaşadığımız 13 yılın ardından, hep birlikte artık, önce huzur ve sükûnete ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda da yoğun stratejik konumumuz nedeniyle de acilen önümüzü görmeye, yakın vade planları yapmaya, yaralarımızı sarmaya, en başta da iç ve dış devlet güvenliğimizi sağlama almaya şiddetle ihtiyacımız vardır.


            Kendi adıma kafamı taktığım tek konu ise; bir toprak kaybına uğramadan, sürekli ısıtılan bu Kürdistan kazanını, üstümüze boşalmadan hudutlarımın dışına nasıl taşıyacağımdır. Bu nedenle de bir Kemalist olarak ilk önce, yüce önder bugün yaşıyor olsaydı, acaba bu sorunu nasıl çözerdi diyerek, ona empati oluşturup işe başlardım mesela. Ve aynı bağlamda da hemen analizlerimi yapar, çözümleri önceliklerine göre sıralar ve bu bağlamda arkadaşlarımla da hemen tartışmaya otururdum kuşkusuz.

            Bana vereceğiniz Bayram harçlığı da kursağıma oturur kardeş. Şayet anavatanımda “Ben de Türk’üm diyemeyen” vatan hainleriyle aynı havayı teneffüs ederek yaşayacaksam. Hele de toprağımda bir takım beslemeler, vatan sevdalısı emekli subaylarımızın bile üstüne yürütülüyor ve “Sizi saydılar mı ulan! Çakma etniğinizin a..sına koydurtmayın” demek de o kafalara ilaç olamıyorsa artık.

            Bakın ABD li herifçioğlu, ordusunun başına bir savaşçıyı getirmiş. Aman ne iyi diyelim. Belki bizimkilere yine çuval geçirmeye kalkarlar da, yükselen adrenalin değerleri, ordumuzun kurumuş damarlarına yeniden kan pompalar belki. Uyuyan maymunlar ülkesinin, üstlerine ölü toprağı serpilmiş iki ayaklı bireylerine de, belki yeni bir hayat öpücüğü olur bu ivme, kim bilir.


            Hepsine ilaveten ayrıca çok da iyi bilirdim ki; kendi hudutlarım içine konulacak bir Kürdistan ayağı, yakın bir gelecekte, bir Ermeni kampusuna veya Büyük Ermenistan masalına da dönüşürdü mutlaka. Bir de işin Türk’le dövüşmeden ve kanını dökmeden toprağına oturarak onun yüz karası olmak meselesi olurdu ki; bununsa asla yenir yutulur yanı olmazdı işte. Çünkü kafamı kaldırıp sokağa çıkamazdım da o zaman…
                                                                     
Serendip Altındal

Video Kanalım