Marmara ayağında Selimpaşa ve Karadeniz
ayağında Karaköy arasında oluşturulacak Kanal İstanbul Projesi, uçuk, kaçık
yakıştırmasıyla şaka ile karışık ortaya atılıp, yavaş yavaş sinsice
geliştirilmekte olan bir hain projedir aslında. Her ne kadar Manhattan yaftalı projenin
ve maliyetin büyüklüğü nedeniyle salt bir rant meselesi olarak algı yaratılmak
isteniyor olsa da, aslında çok daha sinsi ve melun bir amaca yönelik olduğu da
ortadadır.
Kanalın konumuna dikkat edilirse;
İstanbul’umuzun Trakya yakasının, Anadolu’muzdan tamamen koparılmakta olduğu
görülür. Bu durumsa, oluşan yeni kanalıyla İstanbul’un Trakya yakasının, projeye
akacak Batı finansmanı da hesaba katılınca, Uluslararası statüde ve Misak ı
Milli statüsünün de dışında kalan evrensel bir format kazandığının da
göstergesidir aynı bağlamda. Arkasından da hemen kitabına uydurulacak BM
merkezli yeni evrensel(!) çakma anlaşmaların ve emperyalist yasaların peş peşe
gündeme geleceği ve bizi köşeye sıkıştıracağı kendiliğinden anlaşılır olacaktır
herhalde.
Yani proje emperyalist adına, Sevr beklentisinin
bile dışında ve üstünde yeni bir kazanç hanesi açarken, uluslararası statüde
tarifsiz bir yeni kayıplar anlaşmasına da zorunlu olarak imza koymamıza neden
olacak, bir geri dönüşüm olur kendi adımıza. Ki bu defa kayıp topraklarımız
için yapacağımız Ulusal bir savaş da bizi, tekrar kazansak bile haksız çıkartır.
Kurtuluş zaferimizden sonra bile boğazlarımızın evrensel statüleri çeşitli
aşamalardan ve uyarlamalardan sonra ancak bugünkü konumlarına gelebilmişti.
Anlayacağınız
iki toprak parçası arasına girecek ve iki denizi birleştirecek olan bir
evrensel kanal, o ülkenin temel haklarını tamamen değiştirir. Sanki İstanbul ve
Çanakkale boğazlarıyla yeterli sorumluluk sahibi değilmişiz sanılıyor herhalde.
Ne var ki sandık başında bu handikaplar da ele alındığında, Haçlı Lejyoneri AKP
iktidarından biran önce kurtulmanın önemi, daha da güçlü vurgulanmış olmuyor mu?
Her fırsata
balıklama atlamaya hazır AB&D emperyalist Gladyosunun
eline, tarihi değerine yaklaşılamaz bile olan İstanbul boğazımızın yanına,
üstelik kendi elimiz ve kelepir emek gücümüzle, içinde boğulacağımız bir tuzak
kanalı açmakla, nasıl bir koz vermiş oluyoruz. Taş devri ulusları bile yapmazdı
bu aptallığı. Bunu bir düşünün şimdi. İşin çok daha da vahim yanı ise, büyük
Asya komşularımızla da papaz olmanın yanı sıra, binlerce vatan evladımızın kanlarıyla
yeniden kazanmış olduğumuz vatan topraklarını, bu defa toprak altı ve üstü servetleriyle
beraber Haçlı haramilere, kendi ellerimizle teslim etmiş oluruz. Bu nasıl bir
gaflet olur Yarabbi, anlaşılır gibi değil. Vah ki ne vah!
Aslında kabul edildiğinden çok daha
ciddi olarak ele alınması gereken ve gelecek müktesebatımızı da çok derinden
etkileyecek olan bu mesele, görülüyor ki, sadece salt bir rant meselesi
değildir. Ve anlaşıldığına göre de Latinler, İstanbul’umuzun en değerli Trakya
toprağını 600 yıl sonra, tek tırnak bile kırmadan geri almayı
planlamaktadırlar. Ergenekon tuzağına düştüğümüz gibi, şayet bu ketenpereye de gelirsek,
yaşamak zorunda kalacağımız trajikomediyi ise tasvir etmeye, tarihi senaryolar
da yetersiz kalacaktır.
O
halde şimdi en başta da CHP ye düşen görev, seçim sonunda AKP ile birlikte
Kanal projesi adlı tavşan tuzağını bir kenara savurup, Türkiye’mizin geleceği
olan Mega projesini onların üstüne yayarak ülkenin ufkunu açmak olacaktır.
Esasen Uğur Dündar’ın Halk TV de, dün geceki Arena programında Sayın
Kılıçdaroğlu, kendilerinin Atatürk’ün partisi ve askerleri olduğu
doğrultusunda, özlenen mesajını bastıra bastıra verip, ortaksız tek parti
olarak iktidar olmak istediklerini de beyan ederken, aynı zamanda partisinin
fundamental Kemalist özeğinde, yeşermek üzere bekleyen mevcut umutlarımızı, lohusa
şerbetine de dönüştürdü…
Serendip
Altındal