Enteresandır, İmamoğlu, kurbanların
ihtiyaç sahiplerine dağıtılması için yapacağımız yardım kampanyasına, İç İşleri
Bakanlığı izin vermiyor dedi. Bu gerekçeli açıklamayla ilgili olarak Soylu’ya
sorulan soruya onun; ‘bütün kötülüklerin sahibi benim’ siz siyasete alet
olmayın’ şeklinde verdiği cevaba; ‘o halde açıklamaya cesaret edemediğiniz bu
duruma tahammül ederek, neden hala şimşekleri üstünüze çekmekte ısrar ediyorsunuz’
mealinde bir soruyla karşılık vermeye de gazetecilerin cesareti yoktu anlaşılan.
Ne var ki özgür medyada asla görev
alamayacak olan bu seriden gazetecileri adam yerine koyuyor ve onları dinlemeye,
okumaya devam ediyoruz. Esasen Soylunun dudaklarından hiç eksik olmaya timsah
gülücükleri, aslında siyasetten de ne anladığını ortaya koymuyor mu? Bizde
neler söylemeye çalışıyoruz burada hala!
Hele de Cumhurbaşkanının eşi Leydi
Cumhur bir zamanlar dış sosyetik alanlarda AVM ler bile kapatıyorken ne oldu da
şimdilerde porsiyonları ufaltmaktan söz ediyor. Hadi gelin de şimdi buna gülünür
mü yoksa ağlanır mı, siz karar verin.
Eski
CHP Başkanı Baykal’ın son Karaca haberleri bizde moral bozukluğu yaratırken,
CHP’nin sessiz kalması her halde yine de ahde vefa nedeniyle olmuştur şeklinde
düşünmek istiyor gönlüm. Ne ki bugünkü mevcudiyetini ve statüsünü tamamen
Baykal’a borçlu olan Erdoğan’sa ikbalini borçlu olduğu; ama en çok korktuğu
muhalifi Baykal’ı, video oyunlarıyla CHP’den bile tasfiye ettirip kendi irticai
yolunu açarken, ahde vefa olgunluğunun yanından bile geçmediği ve böylece tüm
kayıplar bakiyesini azamiye taşıdığı, seçmenleri tarafından bile bir kere daha
onaylanıyor.
Şeriklerin
bu kadar yüzsüzlüğüne, bırakın tık bile demeyen haysiyetlerini; ama utançtan yüz
derileri bile yere düşmeli ve maymun kıçına dönen suratları kıpkırmızı çıkmalıdır
ortaya işin özünde. Şayet göremiyorsanız lütfen empati oluşturun, o zaman bunu derhal
sizde göreceksiniz.
Şimdiden
yarısı devrik iktidarın yaşamını bir süreliğine de olsa uzatma çabası demek
olan yeni çapsız oyunlarına ve yandaşlarına değil; ama milletin ve seçmen denen
kütlenin tamamına odaklanırsanız, İktidarı boyunca hiç Devlet olamamış ve
olamayacak olan siyasilerin daha ne kadar ömürlerinin kaldığını da derhal
anlarsınız. Gerisi ise sadece lafı güzaf olmaktan öteye gidemeyecektir artık,
biline. Bahçeli nam küçük ortağın ise çaresizliği gözlerinden okunuyor,
omuzları çöküyor ve boyu daha da kısalırken zırh olarak kullandığı sahtekâr pişkinliğinden
nedense hala ödün vermediği de derhâl fark ediliyor.
Sahillerin
özelleştirilmesiyle ilgili yeni sömürge kararlarının, Hükümet cephesinin hali
pür melalini tartışmasız ortaya koyması, bağımsız Devlet torbasının da ne kadar
boşaltıldığının göstergesidir aynı bağlamda. İşte tam da bu bileşkede, üst Bürokrasiye
yıllarını hem de yüksek bir liyakatle adamış olan bir milli Kılıçdaroğlu ile
Erdoğan arasında Cumhurbaşkanlığı adaylığı bağlamında da geceyle gündüz farkı çıkmaktadır
ortaya.
Bu
arada torba yasalı 3 yıllık OHAL uzatmasıyla seçimleri zorunlu olarak erkene
bile almaya gerek kalmadan, gününde yapılacak genel seçimleri dahi katakulliyle
muhalefetin elinden almayı hesaplayan Erdoğan’a karşı acaba nasıl mücadele
edileceği düşünülüyor?
Türk
askerinin Biden ve son deminde sırtlandığı para babası mütevelli heyetine
Lejyoner atanarak Afganistan’da kiraya verilmesi, üstüne de Afganistan ve diğer
terör topraklarından gelen ve kontrolsüz giriş yapan göçmenlerin topraklarımızda
depone edilmesi, sonuçta da OHAL uzatmalarının seçimlere nasıl bir oldu/bitti
etkisi yaratacağı elbette vatandaşın en büyük merak konusudur artık.
Ne
var ki yine önceden söylemek gerekirse; bakın daha neler neler olacak izleyin. Ve asla da unutmayın ki sonuçta, seçimler de
yeterli olmayınca yine de bu başı bozuk ve müstevli kitle, Türk dayağı yemeden
gitmeyecektir. Aynı bağlamda emperyalizm şimdi de Avrasya kavşağında İslam terörünü
yapılandırmak için Suriye de olduğu gibi Türkiye de de göçmen silahını kullanmaktadır.
Çaresizliğinden, bir tarafınla Doğuya diğer tarafınla da Batıya yaslanırsan, verdiğin
güvensizliğinle sonun, kırk katır mı, kırk satır mı olmaktan öteye gidemez.
Serendip Altındal