Bidenle Erdoğan konuşmasının, T.C. Devletinin resmi bir simultane tercümanı aracılığıyla yapılmadan ve resmi Devlet kayıtlarında yerini almadan yapılmış olması, esasen resmî ve geçerli de sayılmayacağından Türkiye Cumhuriyeti’ni asla bağlamayacaktır.
Yani Erdoğan maalesef Cumhurbaşkanı
statüsüyle USA Başkanıyla resmi olmayan ve tamamen kendi kişisel sorunları
bağlamında bir konuşmayı sıfatına dayanarak yürütürken, aynı bağlamda bir T.C.
Cumhurbaşkanı olarak tarihi bir ilke de imza atmıştır.
Aslında yaşananlara bu perspektifle
bakıldığında Devleti temsil edenlerin gerçekte Türkiye Cumhuriyeti Devletini
temsil etmedikleri fiyaskosu çok daha net görülüyor. Aynı paralelde çeşitli, yüksek
meblağlara dayalı ihlaller, Mafya içerikli kara para transferleri ve başta
uyuşturucu olmak üzere çeşitli yasa dışı, kayıt altındaki kaçakçılıklara ortak
olan bir Devlet anlayışından daha fazla bahsetmek, suç aramak yerine su dolu
bir bardakta balık tutmaya kalkmak olmaz mı?
Öyleyse Türk Milletinin artık
şapkasını önüne koyup, uluslararası diplomaside temsil edilmeyen Devletinin,
eskiden olduğu gibi yeniden milli ve temsil gücü yüksek bir Devlet haline
getirilmesine ciddi olarak el atması gerekiyor.
Aynı paralel ve çalkantıda milli takımın
da başarısız olması, aslında yitirdiği ruhsuzluğundan kaynaklanıyor. Genç ve
yetenekli; ama Avrupa’da büyümüş ve yabancı takımlarda oynayan oyunculardan
kurulu milli takımda en önemli menfi tespit milli ruh zafiyetiydi. Şayet
epidemi nedeniyle seyircisiz oynanan hazırlık maçları seyircili oynansalardı bu
eksik en azından giderilecek ve çocuklarımız milli özgüvenle de beslenebileceklerdi.
Bu durum aynı zamanda Türk seyircisinin alışılmadık, daha önceden de
tanışmadıkları milli dinamizmiyle de kendilerinde, eminim doping etkisi yaratacaktı.
Yoksa teknik ve performans yönleri
rakiplerinden daha az olmadığı, hatta daha bile fazla olduğu halde, rakipleri de
takım ruhu taşıdıklarından, henüz milli takım olamayan bizim körpeler yetersiz
kaldılar. Yani seyirci desteğiyle pekişecek ve bir ruhsal terapiyi sağlayacak teknik
bir organizasyondan yoksundu bizim garipler aslında. Bu nedenle de aslen
istidatlı olan bu gençlerin affedilmeleri ve bundan sonrası için gerekli
uyarlamalar ve psikolojik terapileri yapılarak önlerinin, bir daha ki Bahara
kadar derhal açılması gerekiyor.
Bu durumda bize kalansa, elimizden
alınan çocuklarımızın vaktiyle de Osmanlının yaptığı gibi nasıl devşirilerek
milli düşünemeyeceklerine empati kurabileceğimiz düşüncesidir belki de. Biz hala
bize giydirilmeye kalkılan deli gömleğine tahammül etmeye çalışalım. Futbolun
ateknik oynandığı dönemlerde bile milli takımımızın bu kadar ruhsuz oynadığına,
daha ergin olanlar hiş şahit olmuşlar mıdır acaba? Bunu Şenol Güneş de çok iyi
bilmelidir aslında. Belki o da şimdi modaya uyup gazozuna oynuyordur artık kim
bilir? Yani günlük yaşam ve salt kişisel menfaatler bileşkesi anlayacağınız.
İktidar ortaklarının çakma yüksek
yargı taslağına karşı CHP’nin ‘Adil Yargılanma Hakkı’ kapsamında hazırladığı yüksek
yargı taslağı, bütün muhalefet ortaklarını da temsilen, AKP ve küçük ortak
Partisine fazla alan bırakmayacak gibi görünüyor. İleride güçlendirilmiş yeni
parlamenter sistemi de destekleyecek olan bu yargı reformunun hayırlara vesile
olmasını ve öncelikle adil yargı, bir gün bilhassa da kendilerine lazım
olacağından, bağnazlar da dileyerek taslağın akıbetini dikkatle izlemeli ve
akıllıca desteklemelidirler.
Daha Hükümetten çekilmeden siyasan, şeklen,
fikren, fiilen batmış olan AKP ve Erdoğan Hükümetini eleştirmek o kadar zahmetsiz
ve kolay hale geldi ki bilgisayarı olmayan bir ilk mektep çocuğu bile sırf
çevresinde büyüklerinin söylediği ahları vahları dinleyerek AKP Hükümetinin
hazin gerçeğini, herkesin anlayacağı bir şekilde ve eksiksiz ortaya dökebilir.
‘İşte hayat budur sevgilim, geçenler
hatırlanır’ şayet bunu bilmiyor ya da buna inanmıyorsanız; o zaman yaşamıyor
sayılırsınız. Çünkü hatıraları olmayan bir insan, insan bile sayılamaz. Böylece
sadece anılarımızın bizi ayakta tutabildiği ve tutabileceği gerçeğiyle Erdoğan’a
bir kere daha tavsiye olunur ki yol yakınken ve henüz açıkken ülkeyi acilen
terk etsin.
Zira
saati henüz bilinemeyen; ama çok yakın bir gelecekte çevresinde çoğunluğu teşkil
eden ve milletten aşırdıklarını çoktan yurtdışına kaçırmış olan bazı kanı bozukların
kefaretini de ödemek zorunda kalacaktır. Ve bilsin ki akıllı geçinen Erdoğan’a
bu akılsızlık, tahammül edemeyeceği kadar ağır gelecektir sonra. Ve bu devri
teslim işlemini de yeni uzatmaları oynamadan derhal yapmalıdır. Çünkü asıl neyse
nesil de odur. Ve aksini de hiç kimse yemez artık. Yoksa saplandığı batağa bir
daha çıkamamak üzere batacaktır. Akıllı olansa büyük sözü dinleyendir. Tıpkı da
Türk nesli gibi. Yani erenlerden icazet almadan Başbuğun kılıç çekemediği unutulmamalıdır.
Ne
var ki AKP yandaş kadrosuna da söylemek gerekirse; epey haram yemiş olsanız da
hatta AKP’yi değiştirip PAK bile yapsanız, bundan sonra hiçbir siyasi Parti de
hurda fiyatına bile işlem göremeyeceksiniz. Sonra da ancak dış ülkelerde çeşitli
emperyalist oyunlarla bütün varlıklarınız elinizden alınıncaya kadar, ki eski
Osmanlı atıklarında da olduğu gibi biraz daha yaşayabilirsiniz ancak. Vaktaki
bunlar SBK gibi bir piyasa cambazı, hacıyatmaz bir kakaduli bile olsalar
akıbetleri değişmeyecektir. Çünkü böyle durumlarda daha başka türlü de bir son görülmedi
bugüne kadar. Haydan gelen yani hak edilmeyen hep huya gitmiştir.
Atatürk
bile Cumhuriyeti kurarken demokrat demedi, halkçı dedi. Çünkü halkçılığın
içinde tam bağımsız, lakin antiemperyalist bir demokrasi de mevcuttur. Muhalefet
Parti Liderleri konuşmalarında bu esaslara da itibar ederlerse, yeni bir
Amerikancı Demokrasiyi yani kıssadan emperyalist demokrasiyi atlayarak ülkeyi
yine ve yeniden bir Amerikan sömürgesi yapmayacak olduklarını da ifade etmiş
olurlar. Bizden hatırlatması!
Mağlup
Osmanlının Kapitülasyon borçlarını bile Düyunu Umumi söke söke alamadı. Bugünde
Latin borçlarını hem de yorgun ve süngüsü düşmüş bir İngiltere’nin söke söke geri
alabilmesi imkân dahilinde görünmüyor. Ayrıca şerefli Türk’ün borcu şayet
sahiden varsa asla kalmaz. Ve bu borçlar da Atatürk Cumhuriyetinin yaptığı gibi
maniple edilmiş artı artık emperyalist değerlerle değil; ama nominal
değerleriyle nasıl olsa yine geri ödenir, hiç kuşkunuz olmasın.
Ne
var ki gırtlağına kadar soyulmuş, ümüğüne çökülmüş, a…na konulmuş milletimin hakkı,
‘hiç merak edilmesin ki’ asıllarının yanında, geride kalacak olan AKP atığından
bile EZE EZE geri alınacaktır elbette ve hiç şüphesiz…
Serendip Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder