BOP Projesi şimdilerde BAP (Büyük
Asya Projesi) olarak yön ve eylem değiştirmeye başladı. Demek ki Erdoğan’ın
Orta Asya Eş Başkanlığına atanması da vacip oldu. O halde emperyalist artık
ciddi olarak rüzgâra karşı tükürmeye(!) karar verdi herhalde, başka da ne
denebilir ki dostlar. Tabii sağlık yapısı bu kadar baskıya dayanabilir mi,
bilinmez.
Lakin
adı geçenin ben merkezi, daha da fazla tahammül edemeyeceğinden ve sahip olduğu
yeterinden fazla para ve mülk varlığından, ondan öte de “çok şükür” torunları
bile USA vatandaşı olduğundan ve hakkında çeşitli senaryolar üretiliyorken, bir
gece ansızın her şeyi bırakıp yeter artık feryadıyla, bütün bu badireden
kurtulmak üzere büyük denizlerin ardında, kayıplara karışmayacağını da kimse
garanti edemez.
USA güdümlü emperyalistler, Özbek, Uygur,
Tacik, Kırım, Türkistan, Pakistan, Afganistan, Hindistan vs. derken, gelişen
Doğuya köstek olur düşüncesiyle sonuçta bütün Türkleri kaşımaya karar
verdiklerine göre, işleri de bayağı bitik ve tarihte hiç yenemedikleri aynı
düşmanı da karşılarına almaya bile olur dediler desenize.
Lakin Rusya, Çin, Kore, Vietnam
hatta Japonya’nın diğerlerini nasıl yönlendirip kendi selametleri bileşkesinde bütün
Türklerin yanlarında duracaklarını da düşünmek zorunda kalacaklardır elbette. Ayrıca
AB için büyük bir engel teşkil eden İsrail & USA Siyonist Mafyasından da
her halükârda kurtulmak zorunluluğu daha da yakındır şüphesiz ki AB emperyalistlerinin.
İşte bu yakın gelecek paralelinde
oluşacak Projeler zinciri açıldığında, Biden mütevelli heyetinin ateşle
oynamaya karar verdiği derhal görülüyor. Ne var ki bu teamül kendilerini daha da
çabuk bitirecektir. Zira bir blöf olmaktan öteye gitmeyecek böylesi bir uğraşın,
Orta Asya’nın göbeğinde Taliban adlı İslam bozgunu bir hırdavat sürüsünü de beslemeye
kararlı olması, yarın Rusya ve Çin’i daha da büyütecek olan bir yaklaşımdır
sadece. Rusya, gerekse de Çin’in ve diğerlerinin dönem ve plan dışı böylesi ve
ne idüğü belirsiz bir çağdışı oldubittiye uzun ara ev sahipliği yapabileceklerini
düşünmek bile doğru akla isyandır.
Suçluların bizatihi Başkan ve Bakan veya
yardımcısı olabileceği ve hem de bu ülkenin Türkiye olacağı asla aklımıza
gelmezdi. Öyleyse ‘bunun üstünde durmalıyız’ diyen muhalefete bizim de sormamız
gerekmez mi? Kardeşler bugüne kadar tavan yapmış bu yolsuzluğun üstünde durmadığınız
hatta tahammül dışı büyümesine bile göz yumduğunuz halde, şimdi mi üstünde
durmaya karar verdiniz? Aferin, öpüldünüz doğrusu…
Ey yüce Atatürk, Bursa Nutkun da
dahil olmak üzere bütün söylediklerin bir bir gerçek oldu. Ve şimdi ülkene yine
ve yeni bir Devrim yapılması farz oldu. Oysa sen yoksun, lakin bir Devrim için
önce bir milliyet ve onun milleti lazımdı ki onun da yine senin sayende insanlığın
başından beri var olduğu anımsanmış, Osmanlı uykusundan uyandırılmış ve yeniden
ayaklarının üstüne dikilmiştir Türkiye’mizde. O halde haydi Arslanlar,
Emmioğullarım yeni Devrim nöbetine, başınız dik ve yolunuz aydınlık olsun.
İşte adı BOP veya BAP olsun bütün emperyalist
projelerde milli görüşün ne demek olduğu ve de neden önemli olduğunu anlayabilmek
için, yüce Atatürk’ün aşağıdaki milli politikasına empati oluşturmamızın önemi
bir kere daha ortaya çıkıyor. O zaman şu asil Devlet adamının milli siyasasına,
derinliğini hissederek bakalım, onu emsal alalım da çevremizdeki insan
kılığındaki bir halta yaramazların, kendilerine bile yararı olmayan
müstevlilerin ve ruh sağlığı bozukların abesleriyle boşuna uğraşmaktan artık
utanalım dostlar:
§ İttihat ve Terakki
partisi ve Genç Türklerin İslâmcı ve Turancı olan bu çifte politikayı gereken
bilgi, tecrübe ve maharetle uygulayamamalarından ve Osmanlı Devleti’nin
hayatına mal olmasından dersler çıkaran ve her ikisini de benimsemeyen Atatürk,
İslâm Birliği ve Panturanizm’i reddederek ve millî unsurlara sıklıklarına,
kalabalıklarına göre hayat ve vatan hakkı tanıyan Wilson prensiplerini dikkate
alarak millî iradeye dayanan millî politikayı ilke olarak benimsemiş ve
zamanının uluslararası güç dengeleri ve şartlarına göre millî politikayı şöyle
tarif etmişti: “Millî politika
demek, millî sınırlarımız içinde her şeyden önce kendi gücümüze dayanarak varlığımızı
muhafaza edip, millet ve vatanın hakiki saadet ve ümranına çalışmak, türlü
emeller peşinde koşarak milleti işgal ve zarara uğratmamak, medeni dünyadan
medeni ve insani muameleye ve karşılıklı dostluğa bakmaktır” (Akşin, 1991,
42-43).
Serendip Altındal