15 Ağustos 2021 Pazar

İKİLİ POLİTİKA KOMEDYASI..

 


            BOP Projesi şimdilerde BAP (Büyük Asya Projesi) olarak yön ve eylem değiştirmeye başladı. Demek ki Erdoğan’ın Orta Asya Eş Başkanlığına atanması da vacip oldu. O halde emperyalist artık ciddi olarak rüzgâra karşı tükürmeye(!) karar verdi herhalde, başka da ne denebilir ki dostlar. Tabii sağlık yapısı bu kadar baskıya dayanabilir mi, bilinmez.

 

Lakin adı geçenin ben merkezi, daha da fazla tahammül edemeyeceğinden ve sahip olduğu yeterinden fazla para ve mülk varlığından, ondan öte de “çok şükür” torunları bile USA vatandaşı olduğundan ve hakkında çeşitli senaryolar üretiliyorken, bir gece ansızın her şeyi bırakıp yeter artık feryadıyla, bütün bu badireden kurtulmak üzere büyük denizlerin ardında, kayıplara karışmayacağını da kimse garanti edemez.

 

            USA güdümlü emperyalistler, Özbek, Uygur, Tacik, Kırım, Türkistan, Pakistan, Afganistan, Hindistan vs. derken, gelişen Doğuya köstek olur düşüncesiyle sonuçta bütün Türkleri kaşımaya karar verdiklerine göre, işleri de bayağı bitik ve tarihte hiç yenemedikleri aynı düşmanı da karşılarına almaya bile olur dediler desenize.

 

            Lakin Rusya, Çin, Kore, Vietnam hatta Japonya’nın diğerlerini nasıl yönlendirip kendi selametleri bileşkesinde bütün Türklerin yanlarında duracaklarını da düşünmek zorunda kalacaklardır elbette. Ayrıca AB için büyük bir engel teşkil eden İsrail & USA Siyonist Mafyasından da her halükârda kurtulmak zorunluluğu daha da yakındır şüphesiz ki AB emperyalistlerinin.

 

            İşte bu yakın gelecek paralelinde oluşacak Projeler zinciri açıldığında, Biden mütevelli heyetinin ateşle oynamaya karar verdiği derhal görülüyor. Ne var ki bu teamül kendilerini daha da çabuk bitirecektir. Zira bir blöf olmaktan öteye gitmeyecek böylesi bir uğraşın, Orta Asya’nın göbeğinde Taliban adlı İslam bozgunu bir hırdavat sürüsünü de beslemeye kararlı olması, yarın Rusya ve Çin’i daha da büyütecek olan bir yaklaşımdır sadece. Rusya, gerekse de Çin’in ve diğerlerinin dönem ve plan dışı böylesi ve ne idüğü belirsiz bir çağdışı oldubittiye uzun ara ev sahipliği yapabileceklerini düşünmek bile doğru akla isyandır.

 

            Suçluların bizatihi Başkan ve Bakan veya yardımcısı olabileceği ve hem de bu ülkenin Türkiye olacağı asla aklımıza gelmezdi. Öyleyse ‘bunun üstünde durmalıyız’ diyen muhalefete bizim de sormamız gerekmez mi? Kardeşler bugüne kadar tavan yapmış bu yolsuzluğun üstünde durmadığınız hatta tahammül dışı büyümesine bile göz yumduğunuz halde, şimdi mi üstünde durmaya karar verdiniz? Aferin, öpüldünüz doğrusu…

 

            Ey yüce Atatürk, Bursa Nutkun da dahil olmak üzere bütün söylediklerin bir bir gerçek oldu. Ve şimdi ülkene yine ve yeni bir Devrim yapılması farz oldu. Oysa sen yoksun, lakin bir Devrim için önce bir milliyet ve onun milleti lazımdı ki onun da yine senin sayende insanlığın başından beri var olduğu anımsanmış, Osmanlı uykusundan uyandırılmış ve yeniden ayaklarının üstüne dikilmiştir Türkiye’mizde. O halde haydi Arslanlar, Emmioğullarım yeni Devrim nöbetine, başınız dik ve yolunuz aydınlık olsun.

 

            İşte adı BOP veya BAP olsun bütün emperyalist projelerde milli görüşün ne demek olduğu ve de neden önemli olduğunu anlayabilmek için, yüce Atatürk’ün aşağıdaki milli politikasına empati oluşturmamızın önemi bir kere daha ortaya çıkıyor. O zaman şu asil Devlet adamının milli siyasasına, derinliğini hissederek bakalım, onu emsal alalım da çevremizdeki insan kılığındaki bir halta yaramazların, kendilerine bile yararı olmayan müstevlilerin ve ruh sağlığı bozukların abesleriyle boşuna uğraşmaktan artık utanalım dostlar:

§             İttihat ve Terakki partisi ve Genç Türklerin İslâmcı ve Turancı olan bu çifte politikayı gereken bilgi, tecrübe ve maharetle uygulayamamalarından ve Osmanlı Devleti’nin hayatına mal olmasından dersler çıkaran ve her ikisini de benimsemeyen Atatürk, İslâm Birliği ve Panturanizm’i reddederek ve millî unsurlara sıklıklarına, kalabalıklarına göre hayat ve vatan hakkı tanıyan Wilson prensiplerini dikkate alarak millî iradeye dayanan millî politikayı ilke olarak benimsemiş ve zamanının uluslararası güç dengeleri ve şartlarına göre millî politikayı şöyle tarif etmişti: “Millî politika demek, millî sınırlarımız içinde her şeyden önce kendi gücümüze dayanarak varlığımızı muhafaza edip, millet ve vatanın hakiki saadet ve ümranına çalışmak, türlü emeller peşinde koşarak milleti işgal ve zarara uğratmamak, medeni dünyadan medeni ve insani muameleye ve karşılıklı dostluğa bakmaktır” (Akşin, 1991, 42-43).

 

Serendip Altındal

Özün Kişiliğinin Aynasıdır...

serendipaltindal.blogspot.com

serendipaltindal@gmail.com                      

Video Kanalım & Şiirlerim

 

1 Ağustos 2021 Pazar

YADSINAMAZ UYUMSUZLUK..

 


            Emperyalistin yapay saadet zinciri, her bulanın elinde değersiz teneke kırıntılar bırakarak şimdilik yoluna devam ediyor. Ne var ki izlenen, bununda sonunun artık gelmekte olduğudur. Ortanızdan ikiye de ayrılsanız, Dünya’nın kaderinin bundan sonra, en başında olduğu gibi yine Doğuda olacağını artık kendinize yeni bir din haline getirmelisiniz.

 

            Hangi birisini sayalım ki, Rusya’mı, Çin ‘mi hatta yapay bir Batılı görüntüde olan ve silah envanteri hiç bilinmeyen Japonya mı, Kore veya Hindistan, Vietnam ya da Malezya’mı. Bütün kalkınmış ve kalkınmakta olan ülkelerin bugün Doğuda olduğunu, AB ve USA’nın ise artık gün saydığını nasıl göremiyor veya görmek istemiyorsunuz. Şimdilik Doğu yıldızlarının arasında size pek bir şey verecek ve umut olabilecek olan görünmüyor.

 

            Yani bilesiniz ki oluşacak yeni Dünya da Biden ve ekollerine artık yer olmayacaktır. Son taşlar da yerine oturunca belki dinler de yok olacak veya tek düze bir Evren demeyelim; ama Güneş dini oluşacaktır muhtemelen. Vaktiyle de Türklerin sahip olduğu gibi. Zira gidiş bu gidiştir artık. O halde buna göre yeni planlar yapılacak ve tanrı maddesi (kara madde) yeryüzü ve uzay araçlarına da yakıt olacak, mekân ve zaman mefhumunu da ortadan kaldıracaktır.

 

            Herhalde böylesi bir Dünya da CC (cennet/cehennem) kavramlarından ve fonlarından da kurtulmuş olacaktır Homosapien işin sonunda. İşte böyle bir gelecekte Türkiye’miz hangi noktada olacaktır. Bunu asla Erdoğan ve ekibinden öğrenemezsiniz. Bunu ise Dünya insanlığının başlangıcında, külliyenin esasını teşkil eden Türk varlığınız söyleyebilecektir size ancak.  

 

            Rahmetli Atatürk de bunun ne demek olduğunu çok iyi açıklardı size. O halde onun gibi düşünün yeter. Bakın o zaman, artık yaşam statünüz olmuş bütün bu kargaşanın içinden, nasıl yine kolayca çıkacağınıza siz de şaşıracaksınız.

 

            Yapay İslami dürtüler, yeni AKP Kıbrıs çıkarması, İslam terörünü ölüm nefesinde olan emperyalizmin kurtarıcı gibi gördüğü paradoksuyla oluşan kargaşalar asla kafanızı karıştırmasın. Zira ölümlülerin gitmek zorunda oldukları ve olacakları sadece tek bir yol vardır. O da bazılarının yürüyerek, bazılarının sürünerek bazılarınınsa uçarak bitirecekleri yaşam yoludur. Ve sonunda her şey, bugün bize bırakılanları bulduğumuz gibi gelecekte başkalarının bulacağı harabelere dönüşmek zorundadır. Yani Evrendeki her şey gibi biz de bizimle uğraşanlar da yokluğu tanımak zorunda kalacaklardır, bilesiniz. Ne var ki yokluk da aslında göreceli bir kavramdır. Ki aslını ancak daha önce gitmiş olanlar gibi bizde gidince öğrenebileceğiz.

 

            Ne ki işin özünde en önemli olan, kayıplardan kazançlar çıkartarak gelecek nesillerimize sağlam bir müktesebat bırakmaktır ki Atatürk gibi ebedileşebilelim. Ayrıca koca Türk Milleti, öyle birkaç eşkıya kırığıyla hesaba çekilebilecek bir Millet asla değildir. Hele de yüce Atatürk’e bile müktesep kimliğini onaylattıktan sonra. Öyleyse Atatürk Dağında çakıl taşı bile olamayacak Erdoğan ve diğerleriyle yapılacak bir mukayese ya da Atatürk’le yaptığımız bir öz diyalog nasıl mümkün olabilir ki.

 

            DP döneminde, Menderes ve Zorlu’nun USA ile imzaladıkları tek taraflı ve Devletten habersiz yapılan anlaşmaların ceremesini, ikisi de darağacında ödemişti. Şimdi ise Erdoğan’ın Biden ile TBMM dışı ve Kavakçı kızıyla yaptığı gizli anlaşmalarının faturasını, bakalım Erdoğan nasıl ödeyecek. Bana göre bu mesele de vatandaşlar arasında bir iddia konusu olmuştur artık.

 

            Uluslararası antlaşmalar dışında salt bir Biden ivmesiyle Türkiye’nin, Afganistan’a asker yollamasının ardında oluşabilecek kaotik durumda Türkiye’mizin yasa dışı kalarak tek başına yedi düvele hesap verip vermeyeceği ve USA’nın o zaman Türkiye’mizin yanında yer alıp almayacağı da aynı bağlamda bir iddia konusu yapılabilir hatta.

 

            Ayrıca asla unutmayalım ki sonucunda yine hava alacağımız ve kardeş bildiğimiz Afganistan ile pisi pisine, çok sayıda Şehit verdiğimiz bir Kore Savaşını yeniden yaşamayı hiç istemiyoruz. Artık Erdoğan ve ekibine dur denmesi zorunlu hale gelmiştir. Çünkü bu defa, bütün orta Asya ve Avrasya’yı bile karıştırabilecek bir külfetin üstümüze yıkacağı ağır hesabın sonunda, Kore Savaşını bile mumla arar hale geleceğimiz kesindir. Ki o zaman hesap verecek bir Erdoğan da çoktan dağların arkasında kaybolmuş olacaktır. İşte bu durum asla yadsınamaz bir uyumsuzluktur. Veya yeşili kırmızıya perçinlersen kanın bile bozulur, yeşil akar.

 

            Göçmen sanrısıyla çapulcudan ziyade vurucu piyade görüntüsü veren bir sürü ipsizi ülkeye sokuyor, hatta bunlara pasaport bile veriyorlar, öyle ki bunları vurucu güç haline getirip baskı aracı yaparak ve seçmene karşı kullanarak, önce içeride erkene alınacak seçimlerin bile oldubittiye getirilip getirilmeyeceğini kimse söyleyemez. Emperyalistin ve baş sözcü Merkel’in Erdoğan’ı nasıl övdüğüne empati oluşturun, ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Yani AB ve USA’nın bile her ne pahasına bunu beklediğine sizde inanabilirsiniz. Ve neticede emperyalist bekçi köpeği ve USA üssü olacak çakma İslami bir Devlete hudutlarında asla izin vermeyecek bir Rusya ve arkasındaki diğer Doğu Devletlerine aklen ve şeklen herhalde siz de hak verebilirsiniz.

 

            Çünkü göçmen denen yurtsuzların sadece AB’den uzak tutulması değildir mesele ayrıca Türkiye’mizi sonuçta emperyaliste sömürge yapacak bir İktidarında ülkemizin başında tutulmasıdır daha da önemli olan mesele. Ayrıca göçmenlerin AB’den ırak tutulması için ödedikleri paranın muhtaçlara ödenip ödenmediğini de sorguluyor mu aynı emperyalistler ve bilhassa da Merkel. Anlaşılan AB Liderleri de gelecek tarihte, geçmişte kendi milli hazinesini bile boşaltan bir Erdoğan Hükümeti ortağı olmaktan, Vebalı gibi anılacaklarını da düşünemiyorlar herhalde. Çünkü Milletine sorumsuz bir Erdoğan Hükümetiyle aynı kulvarda koştuklarını da görmek istemiyorlar herhalde bu sahte Demokratlar.

 

            Son duruma gelince; Biden paradoksunun girdabına kapılan ve ülkelerinden bir şekilde savrulan göçmenlerin artık tek hedefi haline gelmiş olan ülkemizin ortaya çıkardığı tercümeye göre ikbalini kaybetmekte olan Erdoğan ve İktidarı, ülkeyi tamamen satmadan ülkeden ayrılmayacağını da tartışmasız ortaya koymuştur. Bu durumunsa herkesten ve her şeyden önce AKP bakiyesine en ağır hasarı vereceği hususunu da aynı açıklıkla ortaya çıkarttığı görülüyor.

 

            Son günlerde değerli ormanlarımızda birdenbire ve çevresel çıkan yangınların, bütün diğer mundarlıkların bize karşı üst üste planlandığı bu günlerde dış kaynaklı olmadığına, sizi bilemem; ama ben şahsen ve asla inanmıyorum. Öyle ya, Güney ormanlarımız yakılıp yer açılarak, acele vatandaş yapılacak göçmenlere prefabrik gettoların tıpkı üçüncü dünya Devletlerinde olduğu gibi yapılmayacağına nasıl bu kadar emin olabiliriz. Nasılsa TOKİ bu işler için var değil mi? Lütfen anımsayın emperyalist gettoların oluştuğu Güney Amerika Devletlerini. Filmlerde bile görürüz hep, ne çirkin manzaralardır onlar değil mi. Hatta bizim modern İzmir’in eski tepeler demografisi bile aynı çirkin getto manzaralarıyla Dünyaya adeta sırıtır.

 

            Ya da topraklarımızı satanlara çok daha büyük kazançlar sağlayacak olan satışlar, uluslararası turizm şirketlerinin yeni bir dizaynla tatil köyleri yapabilmeleri için yapılıyorsa, durum çok daha vahimdir. Ayrıca bilhassa da Bodrumun tepelerindeki son evlerden sonrasında çıkan yangınlarda bitki ve hayvanların ‘bizi doymak bilmez müta(it)ler yakıyor’ diyen feryatlarını, acaba sizde benim gibi duyabiliyor musunuz? Demek oluyor ki konu, ülkeme kan emici çok çeşitli hortumlarıyla kene gibi yapışan AKP Hükümeti olunca, bütün bu ihtimalleri ve hatta çok daha fazlasını düşünmemek, inanın vatana ihanet olur…

 

Serendip Altındal

Özün Kişiliğinin Aynasıdır...

serendipaltindal.blogspot.com

serendipaltindal@gmail.com                      

Video Kanalım & Şiirlerim