Emperyalistin yapay saadet zinciri, her bulanın elinde değersiz teneke kırıntılar bırakarak şimdilik yoluna devam ediyor. Ne var ki izlenen, bununda sonunun artık gelmekte olduğudur. Ortanızdan ikiye de ayrılsanız, Dünya’nın kaderinin bundan sonra, en başında olduğu gibi yine Doğuda olacağını artık kendinize yeni bir din haline getirmelisiniz.
Hangi birisini sayalım ki, Rusya’mı,
Çin ‘mi hatta yapay bir Batılı görüntüde olan ve silah envanteri hiç bilinmeyen
Japonya mı, Kore veya Hindistan, Vietnam ya da Malezya’mı. Bütün kalkınmış ve
kalkınmakta olan ülkelerin bugün Doğuda olduğunu, AB ve USA’nın ise artık gün
saydığını nasıl göremiyor veya görmek istemiyorsunuz. Şimdilik Doğu
yıldızlarının arasında size pek bir şey verecek ve umut olabilecek olan görünmüyor.
Yani bilesiniz ki oluşacak yeni
Dünya da Biden ve ekollerine artık yer olmayacaktır. Son taşlar da yerine
oturunca belki dinler de yok olacak veya tek düze bir Evren demeyelim; ama
Güneş dini oluşacaktır muhtemelen. Vaktiyle de Türklerin sahip olduğu gibi. Zira
gidiş bu gidiştir artık. O halde buna göre yeni planlar yapılacak ve tanrı
maddesi (kara madde) yeryüzü ve uzay araçlarına da yakıt olacak, mekân ve zaman
mefhumunu da ortadan kaldıracaktır.
Herhalde böylesi bir Dünya da CC
(cennet/cehennem) kavramlarından ve fonlarından da kurtulmuş olacaktır Homosapien
işin sonunda. İşte böyle bir gelecekte Türkiye’miz hangi noktada olacaktır.
Bunu asla Erdoğan ve ekibinden öğrenemezsiniz. Bunu ise Dünya insanlığının
başlangıcında, külliyenin esasını teşkil eden Türk varlığınız söyleyebilecektir
size ancak.
Rahmetli Atatürk de bunun ne demek
olduğunu çok iyi açıklardı size. O halde onun gibi düşünün yeter. Bakın o zaman,
artık yaşam statünüz olmuş bütün bu kargaşanın içinden, nasıl yine kolayca
çıkacağınıza siz de şaşıracaksınız.
Yapay İslami dürtüler, yeni AKP
Kıbrıs çıkarması, İslam terörünü ölüm nefesinde olan emperyalizmin kurtarıcı
gibi gördüğü paradoksuyla oluşan kargaşalar asla kafanızı karıştırmasın. Zira
ölümlülerin gitmek zorunda oldukları ve olacakları sadece tek bir yol vardır. O
da bazılarının yürüyerek, bazılarının sürünerek bazılarınınsa uçarak bitirecekleri
yaşam yoludur. Ve sonunda her şey, bugün bize bırakılanları bulduğumuz gibi
gelecekte başkalarının bulacağı harabelere dönüşmek zorundadır. Yani Evrendeki
her şey gibi biz de bizimle uğraşanlar da yokluğu tanımak zorunda
kalacaklardır, bilesiniz. Ne var ki yokluk da aslında göreceli bir kavramdır. Ki
aslını ancak daha önce gitmiş olanlar gibi bizde gidince öğrenebileceğiz.
Ne ki işin özünde en önemli olan,
kayıplardan kazançlar çıkartarak gelecek nesillerimize sağlam bir müktesebat bırakmaktır
ki Atatürk gibi ebedileşebilelim. Ayrıca koca Türk Milleti, öyle birkaç eşkıya
kırığıyla hesaba çekilebilecek bir Millet asla değildir. Hele de yüce Atatürk’e
bile müktesep kimliğini onaylattıktan sonra. Öyleyse Atatürk Dağında çakıl taşı
bile olamayacak Erdoğan ve diğerleriyle yapılacak bir mukayese ya da Atatürk’le
yaptığımız bir öz diyalog nasıl mümkün olabilir ki.
DP döneminde, Menderes ve Zorlu’nun
USA ile imzaladıkları tek taraflı ve Devletten habersiz yapılan anlaşmaların
ceremesini, ikisi de darağacında ödemişti. Şimdi ise Erdoğan’ın Biden ile TBMM
dışı ve Kavakçı kızıyla yaptığı gizli anlaşmalarının faturasını, bakalım Erdoğan
nasıl ödeyecek. Bana göre bu mesele de vatandaşlar arasında bir iddia konusu
olmuştur artık.
Uluslararası antlaşmalar dışında
salt bir Biden ivmesiyle Türkiye’nin, Afganistan’a asker yollamasının ardında
oluşabilecek kaotik durumda Türkiye’mizin yasa dışı kalarak tek başına yedi
düvele hesap verip vermeyeceği ve USA’nın o zaman Türkiye’mizin yanında yer
alıp almayacağı da aynı bağlamda bir iddia konusu yapılabilir hatta.
Ayrıca asla unutmayalım ki sonucunda
yine hava alacağımız ve kardeş bildiğimiz Afganistan ile pisi pisine, çok
sayıda Şehit verdiğimiz bir Kore Savaşını yeniden yaşamayı hiç istemiyoruz. Artık
Erdoğan ve ekibine dur denmesi zorunlu hale gelmiştir. Çünkü bu defa, bütün
orta Asya ve Avrasya’yı bile karıştırabilecek bir külfetin üstümüze yıkacağı
ağır hesabın sonunda, Kore Savaşını bile mumla arar hale geleceğimiz kesindir. Ki
o zaman hesap verecek bir Erdoğan da çoktan dağların arkasında kaybolmuş olacaktır.
İşte bu durum asla yadsınamaz bir uyumsuzluktur. Veya yeşili kırmızıya
perçinlersen kanın bile bozulur, yeşil akar.
Göçmen sanrısıyla çapulcudan ziyade
vurucu piyade görüntüsü veren bir sürü ipsizi ülkeye sokuyor, hatta bunlara
pasaport bile veriyorlar, öyle ki bunları vurucu güç haline getirip baskı aracı
yaparak ve seçmene karşı kullanarak, önce içeride erkene alınacak seçimlerin
bile oldubittiye getirilip getirilmeyeceğini kimse söyleyemez. Emperyalistin ve
baş sözcü Merkel’in Erdoğan’ı nasıl övdüğüne empati oluşturun, ne demek istediğimi
daha iyi anlarsınız. Yani AB ve USA’nın bile her ne pahasına bunu beklediğine sizde
inanabilirsiniz. Ve neticede emperyalist bekçi köpeği ve USA üssü olacak çakma İslami
bir Devlete hudutlarında asla izin vermeyecek bir Rusya ve arkasındaki diğer
Doğu Devletlerine aklen ve şeklen herhalde siz de hak verebilirsiniz.
Çünkü göçmen denen yurtsuzların sadece
AB’den uzak tutulması değildir mesele ayrıca Türkiye’mizi sonuçta emperyaliste sömürge
yapacak bir İktidarında ülkemizin başında tutulmasıdır daha da önemli olan
mesele. Ayrıca göçmenlerin AB’den ırak tutulması için ödedikleri paranın muhtaçlara
ödenip ödenmediğini de sorguluyor mu aynı emperyalistler ve bilhassa da Merkel.
Anlaşılan AB Liderleri de gelecek tarihte, geçmişte kendi milli hazinesini bile
boşaltan bir Erdoğan Hükümeti ortağı olmaktan, Vebalı gibi anılacaklarını da
düşünemiyorlar herhalde. Çünkü Milletine sorumsuz bir Erdoğan Hükümetiyle aynı
kulvarda koştuklarını da görmek istemiyorlar herhalde bu sahte Demokratlar.
Son duruma gelince; Biden paradoksunun
girdabına kapılan ve ülkelerinden bir şekilde savrulan göçmenlerin artık tek
hedefi haline gelmiş olan ülkemizin ortaya çıkardığı tercümeye göre ikbalini
kaybetmekte olan Erdoğan ve İktidarı, ülkeyi tamamen satmadan ülkeden ayrılmayacağını
da tartışmasız ortaya koymuştur. Bu durumunsa herkesten ve her şeyden önce AKP
bakiyesine en ağır hasarı vereceği hususunu da aynı açıklıkla ortaya çıkarttığı
görülüyor.
Son günlerde değerli ormanlarımızda
birdenbire ve çevresel çıkan yangınların, bütün diğer mundarlıkların bize karşı
üst üste planlandığı bu günlerde dış kaynaklı olmadığına, sizi bilemem; ama ben
şahsen ve asla inanmıyorum. Öyle ya, Güney ormanlarımız yakılıp yer açılarak, acele
vatandaş yapılacak göçmenlere prefabrik gettoların tıpkı üçüncü dünya Devletlerinde
olduğu gibi yapılmayacağına nasıl bu kadar emin olabiliriz. Nasılsa TOKİ bu işler
için var değil mi? Lütfen anımsayın emperyalist gettoların oluştuğu Güney Amerika
Devletlerini. Filmlerde bile görürüz hep, ne çirkin manzaralardır onlar değil mi.
Hatta bizim modern İzmir’in eski tepeler demografisi bile aynı çirkin getto
manzaralarıyla Dünyaya adeta sırıtır.
Ya da topraklarımızı satanlara çok
daha büyük kazançlar sağlayacak olan satışlar, uluslararası turizm şirketlerinin
yeni bir dizaynla tatil köyleri yapabilmeleri için yapılıyorsa, durum çok daha
vahimdir. Ayrıca bilhassa da Bodrumun tepelerindeki son evlerden sonrasında
çıkan yangınlarda bitki ve hayvanların ‘bizi doymak bilmez müta(it)ler yakıyor’
diyen feryatlarını, acaba sizde benim gibi duyabiliyor musunuz? Demek oluyor ki
konu, ülkeme kan emici çok çeşitli hortumlarıyla kene gibi yapışan AKP Hükümeti
olunca, bütün bu ihtimalleri ve hatta çok daha fazlasını düşünmemek, inanın
vatana ihanet olur…
Serendip Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder