23 Eylül 2011 Cuma

TEK YOL VAR..

            Siz bana göre muhalif, ben size göre muhalif olabiliriz. Farklı renkler de favorimiz olabilir. Çok ayrı zevklerimizin de olacağı kesindir. Hatta ağzımızla kuş tutsak bile, birbirimize yetersiz de kalabiliriz. Ne ki, daha önce tanımadığımız bir insanla ilk tanıştığımızda, kim olduğu, nasıl göründüğü veya hakkında hiçbir fikrimizin olmadığı iç bütünlüğünün (birey kimliğinin), sadece dışına akseden formatıdır bizi ilk ilgilendiren. Zira aklın yolu her zaman birdir.
            Sonra giderek ve kişiyi daha da iyi tanıdıkça, zamanla yeni veriler birbirini bütünleyerek kafamızda ki imajını şekillendirmeye başlar. Böylece, o kişi ve kişiliği hakkında artık bir karar verebilme hakkı – daha dorusu yetisi, çünkü hakkı adalet teslim eder -, bizde kendiliğinden oluşmaya başlar. Normal olan da budur. Bu durum ise, insan olarak hiç birimizin yadsıyamayacağı ortak paydamızdır esasen. Bir de daha ilk tanışmada o kişi hakkında karar verme opsiyonuna(!), ya da yargısız infaz hakkına(!) sahip olanlar vardır ki, öyleleri hakkımızda çok müspet kararlar vermiş olsalar dahi, Allah onlardan cümlemizi korusun demekle yetinelim şimdilik.
           
            Konu VATANSA ve gıyabımızda MİSAK I MİLLİMİZ tartışılıyorsa(!), bütün milliyetçi katmanların, hangi parti, cemiyet ve ilke aidiyetinde olurlarsa olsunlar, tek ve ortak milli payda da, yüzde yüz uyum içinde olmaları gerekmektedir. Tıpkı mukaddes Kurtuluş Savaşı günlerinde olduğu gibi, yalnız durum bugün daha da farklı ve aldatıcıdır. Çünkü düşman o düşman değildir, çok daha sinsi, kalleş ve art niyetlidir. Ve bugün yurdumuzu, önce kendi devşirmesi oligarklara teslim edip, sonra köpeklerini üstümüze yollarken ve yurdumuz da, yaratılan kurgu teröre teslim edilmiş ve bir iç kavgaya doğru sürüklenirken, tüm sivil, asker milliyetçi yiğitlerimizi, sanal gerekçelerle de sundurmalara kapattırmıştır. Ve en önemlisi, bu iki dönem arasında çok benzerlik olduğu halde, bugün bir Mustafa Kemal’imiz ve o mentalda dava adamlarımız yoktur. Yalnız yine atladıkları ve hesaba katmadıkları, Türk Ulusunun ‘ZOR GÜNLERİN MİLLETİ’ kimliğidir.
            Bugün yeni küreselci formasyonu ile karşımıza çıkan eski düşman, ülkemizi aklınca, güçsüz ve korumasız bırakarak, yavaş yavaş işgal ederken, görünürde belden aşağı yöntemlerle ve arkadan dolanarak, dost kisvesi altında ama kalleşçe dostluğumuza oynamaktadır. Maalesef de bu işgali silah atmadan gerçekleştirmektedir. Çünkü çok iyi bilmektedir ki şayet bunu hemen – vaktinden önce – silahla yapmaya kalksa, bütün Türk Milletini karşısında bulur ve hayalleri daha başlamadan biterdi.
            İyi niyetli ve saf, herkesi kendisi gibi bilen vatandaşımızı iğfal eden de, bu kalleşçe aldatmacadır aslında. Silahı kendi adına, Osmanlı döneminden beri her fırsatta sömürgeci maşası olmuş, şimdi de liderlerini Dolara boğduğu PKK yaftalı bazı(!) Kürt oldukları bile tartışılan, sırtlan sürülerine attırtmaktadır. Olayın farkında olmayan bu aymazlar da, sözde kendi muhtariyetleri adına attıklarını sandıkları silahı, aslında Ermeni ve Yahudi adına atıp, boşu boşuna telef olduklarının ne hikmetse(!) hala farkında değillerdir.
            İşte bu nedenlerden dolayı, yukarda ki insan tariflerimize giren, yargısız infaz yapanlarla ki, şayet bunlar milli ortak paydayı, bizimle birlikte bünyelerinde hisseden TC vatandaşları iseler, onlarla bile mutlaka yüzde yüz bir mutabakat sağlanmalıdır.
            Buraya koyabileceğimiz bütün belgesel alıntılardan ve aziz Atamızın sanki bugünler için biçilmiş hitabelerinden sarfınazar ederek, kendimize sadece diyelim ki; gelin 90 yıl önce benzer ama daha da ağır şartlarda inleyen aziz rahmetlilerimizin his dünyasına, zihinlerimizde bir empati köprüsü oluşturalım. Hep birlikte o köprülerden, onların günlerine ulaşalım ve o insanlarımızla el tutuşalım. Bu bile bize yetecektir. Kimbilir, belki de huşu ile titreyerek kendimize geliriz.

            Öyle ya da böyle, sırtında bizi taşıyan milli fundament, aziz Kurtuluş şehitlerimiz ve diğer rahmetlilerimizin taciz ettiğimiz ruhlarıyla galeyana gelip, şiddetle silkinerek ve 10 kuvvetlerinde bir milli zelzeleye dönüşerek, hepimizi yutmadan evvel, bir an önce bir şeyler yapmak zorundayız.
         Hadi bakalım o zaman göreve. Başlarken de ilk önce yapılması gereken, içimizde ki devşirmelerden ve yerli Coniler’den(!) bir an evvel kurtulmaktır. Çünkü Kuvayi Milliye ruhu önce bunu şart koşar. Bakalım yüreciklerimizde, binlerce yıllık ilk bağımsız devlet kurma kültürünün sahibi, özgür başı hep yukarda, adam gibi adam yüce Türk’ün kan mirasından neler kalmış. Hep birlikte bir daha görelim ve yedi düvele de hep birlikte bir daha gösterelim.

                                                                        Serendip Altındal