15 Aralık 2021 Çarşamba

BİR AN EVVEL..

            Yeni bir ülke, yeni sosyal çevre, yeni ekonomi ve var olan kalan ömrü kadar yeni bir geleceği yeni bir doğada araması, Erdoğan’a ve münasip yanında kıl olmaya bile razı yandaşlarına her halde bundan sonra tavsiye edilebilecek en tutarlı çözüm olacaktır. Yeter ki düşsünler Türk milletinin yakasından bir an evvel artık. Zira herkes için de en akılcı çözüm bu olacaktır inanın. Bu nedenle de geçen yazımda belirttiğim gibi kabile Devletçikleri pazarı olan Afrika en iyi seçim olacaktır.

 

            Ve kendisi oraya yanında götürebileceği hempalarından başka Afgan, Suriyeli Afrikalı, uzak Doğulu ihtiyaç sahibi, hatta macera düşkünü yeni taraftarlarla artık adı her neyse, yeni bir tek adam devletçiğini de kuracaktır. Olası ticari anlaşmaları Türkiye ile dahi yapabilmesi mümkün olacaktır. Çünkü yirmi yıllık tek adam tecrübesi kendisine bu potansiyeli sağlamıştır muhtemelen. Bilsin ki Türkiye de eşyanın tabiatı nedeniyle asla kuramayacağı tek adam sultasını orada kurabilecek ve kafasında tasarladığı tek adam rejimini yeni topraklarda çok daha özgürce sağlayabilecektir belki de. Öyle ya yeni Dünya denilen Amerika da böyle kurulmamış mıydı? Bunu bir düşünsün isterse. Yalnız oraya ilk gidenler, göçer oldukları, çadırlarda yaşadıkları, toprak ve avcılıkla uğraştıkları için tunç yanığı olduklarından, Kızılderili olarak bilinen ön Türklerdi.

 

            CHP Mersin mitinginin ve Kılıçdaroğlu’nun ‘beklenenin gelmekte olduğu’ mesajı; adeta bir yeni İktidar Çağrısı oluştururken aynı bağlamda ülkenin kımıldamayan yelkenlerini de yeni bir umut rüzgarıyla yeniden doldurmuştur. Miting, halktan seçilen konuşmacıların, halkın bağrının nasıl yanık olduğunu yedi düvele bile göstermesi bakımından çok başarılı olmuştur. Ne var ki CHP tek başına İktidar olsa bile Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarının bütün iyi niyetlerine rağmen yapacakları çok zor işler vardır. Ve bunların tek tek yapılabilmesi ise elbette geceden sabaha olmayacaktır. Dolayısıyla gereken sabrın önce gösterilmesi gereğinin de bilinmesi elzemdir. Hiçbir şey olmasa bile emperyalistin yeni milli Hükümet tablosu içinde bile usanmadan yeni hedefler aramaya hatta yaratmaya kalkacağı da asla unutulmamalıdır. Ki hep böyle de olmamış mıdır?

 

            Şahsi olarak benim sapına kadar dürüst Sayın Kılıçdaroğlu ve yakın arkadaşlarından yana hiçbir endişem yoktur. Lakin yine de insanoğlunun taşıdığı beynin bir tarafının Şeytana ait olduğu da asla unutulmamalıdır. Bakın Baykal’ı bile yaşarken nasıl Rahmetli yapıverdiler. Bu nedenle de yeni Hükümetin artık çok daha dikkatli olması ve bütün güvenlik tedbirlerini de alması gerekecektir. Yalnız Kılıçdaroğlu’nun dürüstlüğüne laf söylemeye kalkanlar, önce aynaya bakıp içlerine akan kendi gözyaşlarına empati oluştursunlar. Çünkü bu elini vicdanına koymak da demektir. Tabi anlayabilenler için. Ayrıca bu durum taşla toprağın mukayesesi gibidir. Zira Kılıçdaroğlu gibi insanlar her zaman ihtiyacımız olacak toprağa benzerler.

 

            Hatta İnönü’nün bile başlangıçta Amerikan mandacısı olduğu, 1938 yılına kadarda Atatürk’le süren arkadaşlığından sonra ondan çok şeyler öğrendiği ve vasiyet olarak da üstlendiği birçok şeyi olmuştur. Nitekim emperyaliste karşı yürütülen İstiklal Harbinde bile Kahramanlık Madalyaları kazanması, Türkiye’yi Cemiyeti Akvama sokan Lozan Zaferini yaratması ve bütün müttefik baskılarına, harbi çıkaran Hitler’in tehditlerine rağmen Türkiye’yi II Dünya Harbine sokmadığı asla unutulmamalıdır. Lakin İnönü’yü de kendisinden sonra ikinci adam olarak yetiştiren Atatürk’tür. Demek ki herkesin cahil bir dönemi vardır. Mühim olansa öğrenip kendisini aşarak, alacağı tavırla ortaya koyacağı icraatıdır. Keşke anasının ak sütünü emmiş aklı başında herkesin Atatürk gibi bir danışmanı olabilseydi. Çünkü Atatürk döneminde bile bizden olmayan ve çoğunluğu kara cahil vatan hainleri vardı.

 

            Asırlık Cumhuriyet tarihimizde benzeri daha önce hiç yaşanmamış bir Erdoğan İktidarının artık tasfiye edilme zamanı gelmiştir. İster istemez yakınlarda yapılması zorunlu hale gelen seçimlerden sonra Türkiye gemisinin yolu, Demokrasi denizinde yeni kazanımlara doğru derhal açılmalıdır. Ülkenin yaşamak ve milletini de yaşatmak zorunda olan milli kaynaklarının satılmasının, şayet olursa ki alıcılarını fazla memnun etmeyeceği de açıktır. Çünkü kurulacak milli Hükümetin tıpkı Atatürk döneminde olduğu gibi milli değerlerini yabancı ellerde bırakmaya hiç niyeti yoktur. Hele de İngiliz tefecilerinin veya düyunu umumiyecilerin buna söyleyebilecek lafı bile olamaz. Varsa da kendilerine çalar, kendilerine söylerler.

 

             Erdoğan’ın teğet geçeceğini söylediği enflasyon gerçeği, çaresiz kalan insanlarımızı bile intiharlara sürüklerken, nasıl teğet geçeceğini düşünebiliyor. Yoksa bunu söylerken mağdurların, kendisini tasfiye etmek üzere Saraya yürüyeceklerine, intihar ettiklerine bakarak mı bu düşünceye kapılıyor. 20 yıldır ‘sizi uçuracağım’ ve aralıksız ‘Rab bana’ diyene; ama neticede sadece kendini ve avenesini bankaların gizli hesaplarında sessizce büyüyen, Dolar kanatlarıyla Ağrı Dağının bile üstünden uçurana, işte böylece toplumu da devran döndüğünde ‘al sana’ der. Böyle bir durumda milletle uzlaşmak yerine, OHAL gibi akla zarar bir durumun akla getirilmesi ise uzatmaları oynayan AKP filmini daha da erken bitirir.

 

            Yeni Cumhurbaşkanı kim olacak sorusuna verilecek cevabın, aslında aday kimliğinden ziyade önce mevcut Başkanın ve ucube sisteminin gitmesiyle ilgili olduğuna bakıldığında, ikinci derecede bir kriter içerdiği mealinde olmalıdır. Ve görülen odur ki her kim seçilirse seçilsin asla yeni bir Erdoğan olmayacaktır. İşte bu nedenle de sadece ülkeyi manda yapmak üzere milli varlıklarını sattığı, ihracatını ithalatına maraba yaparak işsizliğini had safhaya çıkarttığı ülkenin, dış borçlarını da katlayıp, enflasyon silindiri altında milletin kamburunu büyüterek ve tavan yapan gini kat sayısıyla ülkeyi iflasın eşiğine getirirken, çalıştığı var sayılan Erdoğan İktidarının, gerçekte millete verdiği bu nefret eğitimi ise aslında en büyük hizmetidir.  

 

            Meclisteki kavgalı bütçe oturumlarının arkası kesilmiyor. Bir de suçu özründen büyük olduğu halde sıkılı yumruklarıyla gölge boksu yapanlar var. Canı burnuna gelen vatandaşın sonunda ‘sizi bize sayıyla mı verdiler’ diyerek o gölge boksörlerine patlaması vuku bulduğunda, onların suratlarını görmeli o zaman. Seçimin misyonu bellidir. O da vatanı satan müstevli İktidardan vatanı yeniden teslim alarak sandığı ve ülkeyi kurtarmaktır. Yani işin özü olan ikinci Kurtuluş Savaşı, işte o zaman tekrar yaşanacaktır. Görüldüğü üzere Erdoğan, afaki, kendi aklının da ermediği yönetim tarzına ve vatandaşın sabrını daha fazla test etmeye devam ettikçe, bizatihen daha da suçlu duruma düşecek ve bir önceki yazımda ifade ettiğim gibi muhtemelen şahsi avantası olabilecek ‘davasız ve engelsiz’ yurdu terk edebilme şansını da kaybedecektir.

 

            Otlağındaki son Keçilerini de kaçıran ve artık tedavilik bir duruma gelen, şimdi de Erdoğan’ın terör provokatörü cazgırlığına atanarak artık muhalefeti konuşturmama görevine soyunan bu vesileyle de daha önceki çakma siyasetçiliğinden de tepetaklak olan Soyluya, yeni görevinde başarılar dileriz. Yalnız şapkasını önüne koyarak biraz düşünmesini ve yine de kendisini önemli derecede aklayacak bir şeyler yapabileceğini hatırlatmak isterim. Mesela bir nedamet mektubu yazarak bütün yıkılışını hazırlayan nedenleri ve şahısları açık kalple ve en azından Peker gibi açıklayarak sonunda da istifasına imza atması gibi. Ancak bu şekilde yakın geleceğinin önünde, yeni bir parantez açılabileceğini düşünüyorum çünkü.

 

            Birleşik Yeni Dünya Sosyalizmine doğru koşar adım yol alan Biden’in çakma Dijital Dünya Devletleri sunusunun, aslında eski bildik Amerikan rüyasının bugünkü acınası ya da düşündürücü durumunu sergilemekten başka da bir becerisi olmadı. Biden Hükümetinin sadece ve şimdilik, koca bir milletle uğraşmaktansa, o milletin başına koyduğumuz tek adamla biraz menfaat ilişkilerine girerek ülkesini teslim almak, çok daha kolay ve verimlidir bağlamındaki Erdoğan projesi, halen yürürlüktedir. Lakin onunda sonu yakındır.

 

Hele de temcit pilavı haline getirdiği, çaresizliğinden aç ve yokluk içindeki insanları sabra davet eden ayetler referansına sarılmak zorunda kalması, özellikle de bunları önce AKP taifesine karşı kullanması gerekirken, yokluk içinde bıraktığı çaresiz vatandaşları hedef alması, artık bitmişliğinin de ifadesi olarak son pişmanlığın fayda etmeyeceğini de göstermektedir. Ayrıca mendeburlara, hırsızlara, katillere, sapıklara, uyuşturucu satıcıları ve müptelalarına vs. ayetleri refere etmekte imanla asla bağdaşmaz.

 

Sözün özü: Kılıçdaroğlu dünkü konuşmasında Atatürk’ün vecizesi olan ‘Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir’ sözünü bütün inancıyla ve yüreğiyle tekrar dillendirirken ve bütün sosyal, anayasal hakların – ki tam konuşma metni okunmalıdır- topluma yeniden kazandırılacağını beyan eden ifadelerini içtenlikle kutluyor ve dinleyenlerin vicdanlarını okşayıp gözlerini yaşartan bütün vaatlerinin gerçekleşmesini en samimi dileklerimle temenni ediyorum.  

                                                          

Serendip Altındal

 

Özün Kişiliğinin Aynasıdır...

serendipaltindal.blogspot.com

serendipaltindal@gmail.com

Video Kanalım & Şiirlerim

 

1 Aralık 2021 Çarşamba

ASLINDA UNUTULAN..

         


 

          Son 20 yılın haksız ve kurucu Anayasaya aykırı uygulamaları ve kararlarına karşı duran bütün adam gibi hukukçularına, milliyetçi askerlerine, bürokratlarına, vatansever aydınlarına dava açmış ve tüm mezalimi uygulamış bir İktidar, artık son siyaset günlerini yaşarken yakında devri sabık olduğunda kendilerini savunacak hukukçuları nasıl bulabileceğini de düşünüyor mu acaba?

 

            Aşırı para sever ve megaloman insandan asla vatansever çıkmaz. Çünkü vatanı sadece paradır bunların. Bir kere bunu asla unutmayalım. O halde faiz düşürülüp Dolar yükseltilirken de ilk bakılması gereken, TL tasarrufçusunun aylık takviye maaşı olan lakin Dolar Devalüasyonuna kurban edilen minimal faizleri değil, aslında Dolar mevduatçılarının kazanç durumudur. Çünkü halklarının ne yiyip içeceği, nasıl yaşayacağı asla umurlarında olmayan bu insanlar, başkalarının en doğal ihtiyaçlarını bile kendi doymak bilmez menfaatlerinin üstüne asla koymazlar.

 

O halde bu bir, ikincisi de bu gidişatın, artık bu ülkede işinin bittiğini anlayan Erdoğan’ın, erken bir seçim için bile önce kendi şartlarını(avantasını) ortaya koyacağını da teyit etmiş olmasıdır. Peki nedir bu şartlar. Bana göre ilk önce de bütün şahsım Davalarının ve soruşturmalarının düşürülmesi ve engelsiz seyahat ortamının kendisine sağlanmasıdır.

 

Ekonomiden anlamanıza veya Maliyede görev yapmanıza hiç gerek yoktur. Şöyle bir bakın etrafınıza, Dolar vurgununda kimlerin servetlerini daha da fakirleşen milletin sırtından katladığını, sizde derhal anlarsınız. Buna kapılıp sakın sizde küçük TL tasarruflarınızı Dolara yatırmayın. Zira yaşayabilmek için bile Dolar bozdurmak zorunda kalacağınızdan, var olan minimal varlığınızı da derhal kaybedersiniz. Çünkü örnek aldığınız büyük sermayedarlar, bütün yumurtalarını asla aynı sepete koymazlar. Ve bütün ihtiyaçları için ayırdıkları milli para fonlarını da asla ihmal etmezler.

 

Yani onlar Doları sadece spekülasyon kazancı olarak görür ve kullanırlar. Altın ve diğer pahalı metaller de aynı görevi görür. Bir farkla ki Altın TL in veya başka bir milli para biriminin değerini korumak için kullanılan uluslararası bir öz nominal değer birimidir. Bunu bilince de Merkez Bankasının altın rezervinin, yabancı – ki mesela alınan yüksek faizli dış borçlar nedeniyle İngiltere gibi- kasalarda tutulmasının bile ne anlama geldiğini artık siz düşünün. Yani hangi noktadan yola çıkarsanız çıkın bütün yolların milletin kanını emen aynı sermayedar sektörler durağında buluştuğunu göreceksiniz.

 

Şimdilerde bazı AKP eskileri ‘Allah’ın verdikçe verdiği’ dönemden itibaren şimdiye kadar olan bütün yolsuzlukları açıklamaya başladılar. Yoksa artık Allah’ın aldıkça alacağını da görüp günah mı çıkarmaya başladılar. Ki bunların içinde yolsuzluğa başından beri tahammül edemeyip AKP’den ayrılmış olanları tenzih etmeyi de asla göz ardı etmeyelim. Bu durumda ise bize düşen, herhalde en doğrusunu, içinde olmaları nedeniyle yine de bunlar biliyordur mealinde yorum yapmak kalıyor.

 

Ve aynı paralelde Afrika da birçok farklı yatırımları olan Reislerinin, Türkiye’den ister istemez ayrıldıktan sonra artık Afrika da mesken tutacağı anlaşılıyor. Beraberinde hangi yandaşlarını götüreceği de yakın zamanda netleşir nasıl olsa. Ve bu arada Akşener’le başlayan yeni seçmen buluşmaları, artık seçimlerin yaklaştığının da göstergesi oluyor. Hele de Kılıçdaroğlu’nun başlattığı ‘helalleşme’ döneminin, bütün taraflarca benimsenmesinin de aynı bağlamda dışarıya göçleri tetikleyeceği anlaşılmaktadır. Öyle ki; belki de seçimler muhtemelen İktidarsız bir ortam da yapılacaktır. Yani İktidarın adı geçenleri, davasız ve kamuya hesap vermeden ülkeyi terk etmiş olacaklardır. Ki bunun nasıl olacağını ben de çok merek ediyorum doğrusu! Hani biz söylememiş olmayalım da!

 

Ülkeyi terk etmesi menfaati icabı olan Erdoğan için en güvenli bölge muhtemelen kendisinin de tespit ettiği Afrika olacaktır. Esasen büyük yatırımlarını da orada boşuna yapmamıştır. Çünkü artık gücünü yitirmiş ve emperyal yanlı umutları da oldukça hiçleşmiş olan Erdoğan’ın AB veya USA’ya göç edeceğini hiç beklemiyorum. Avrasya bölgesi de kendisine uymaz. Çünkü bu bölgelerde sürekli kaşınacağını ve bütün kara servetine rağmen huzurlu ve bağımsız olamayacağını kendisinin de bildiğini düşünüyorum. O halde nispeten kendisi için en huzurlu ve izole bir bölge olarak Afrika’yı tercih edecektir şüphesiz.

 

            Yani görünen o ki Erdoğan’ın bundan böyle Türkiye de bir son araması, abesle iştigaldir ve sadece kendi sonunu erken getirecektir. Hatta etrafındaki menfaatperest danışmanlarına rağmen bu kadar düşünce yoksunu olabileceğini de düşünemiyorum. Dolayısıyla da bundan böyle kalan geleceğini, rahatsız olmadan Afrika’da ve yeni planlar yapmak doğrultusunda da kullanacağını öngörebiliyorum. Öyleyse solu sağı hiç belli olmayan Türk insanını güvenlik nedeniyle daha fazla tahrik etmeyi bir an önce bırakıp, kendi tayinini hemen Afrika’ya çıkartmalıdır daha da gecikmeden.

 

 

Bu arada CHP vesikayla ekmek verdi diyen tarih bilmezlere kısa bir anımsatmayla hatırlatalım. 1939-45 arasında vuku bulan II Dünya harbinin en buhranlı günlerinde ve bütün Avrupa yerle bir olmuş ve bağlamında taraf olan veya olmayan bütün dış güçler açlıkla boğuşurken, hatta bazı kürklü kadınlar bile sokaklardaki at leşlerinden et parçaları kopartırken çekilmiş tarihi fotoğraflar benim arşivimde de bulunuyor. Oysa ancak 1942 yılında harbin en yoğunlaştığı günlerde kısa bir dönem vesikayla ekmek alınabilme zorluğu yaşanan ve yüksek İnönü iradesinin Dünya Harbinden, getirdiği genel açlık ve yokluktan koruduğu Türkiye’mizde dahi bugün yaşanılan ekmek kuyruklarına rastlanılmamıştır.

 

            Bildiğiniz gibi AKP İktidarı yeterinin üstünde uzatmaları her yurttaş protestosuna rağmen oynarken devamlı olarak ‘dış güçler’ lafını kullandı ve hala da kullanıyor. Halbuki dış güçlerle uğraşmaya ne güçleri ne de misyonları yeterli olmadığı için bugüne kadar sadece kendi vatandaşlarıyla mücadelede karar kıldılar. Ve bu bağlamda ‘dış güçler’ lafı akla derhal Saray güçlerini getiriyor. Bu da demek olur ki Vatandaş, asıl dış güç olarak TC TBMM dışında karar alan merci olduğundan yalnız Beştepe Sarayından söz edildiğini düşünüyor artık.

 

            BOP eş Başkanlığı ve 20 yıllık AKP İktidarından sonra daha da bariz hale gelen ülkedeki emperyalist mevcudiyeti, Türkiye’de Atatürkçülüğün tasfiyesi ve yumuşak İslam paradigmasının iflasından sonra şimdilik ve son çıkış yolu olarak mandacı Dolar senaryoları fragmanlarını, Erdoğan gayretiyle pazarlıyor. Lakin ‘dış güçlerin’ daha başından beri Beştepe Sarayında oturduğu gerçeğinden başka da AKP ve Erdoğan’ın elinde bir şey kalmadı artık. O nedenle de zaten yerini yakında dijital paraya terk edecek olan Doları sürekli yükselterek, ülkemizi dibine kadar satmak için sınır kapılarını da kurda kuşa bile açmadı mı?

 

            Her şeyin mihrak, kurgu olduğunu söyleyen Erdoğan’ın aslında unuttuğu, her konuda iflas ettiği ve bütün Putlar, fetişler kırıldığı halde bu kadar süre Türkiye Cumhuriyeti gibi bir ülkenin başında nasıl olup da kalabildiğidir. İşte en büyük kurgu da budur aslında. Ne ki şimdi artık onun için ‘şahsım’ bitti ‘benden sonra tufan’ dönemi başladı artık. O halde sıkı durun! Ya da yukarıdaki öngörü ve tavsiyemizi tutar ve tayinini çıkartır da hem kendisine hem de ülkesine son bir hayır yapar belki, kim bilir!

 

                                                                       Serendip Altındal

 

Özün Kişiliğinin Aynasıdır...

serendipaltindal.blogspot.com

serendipaltindal@gmail.com

Video Kanalım & Şiirlerim

15 Kasım 2021 Pazartesi

BİRLİKTE BÜYÜMEK..

 

                    

SİB (Siyonist İttifak Birliği) yani emperyalistlerin şimdiki Patronu, hala bitmiş bir Erdoğan’dan ister istemez medet ummaya devam ediyor. Bu da demek oluyor ki ülkemizde hala Erdoğan gibi güvenilir bir vasi bulamadılar anlaşılan. Bu gözle bakınca da genel muhalefetin şerefinin bir anlamda, aklanmış olduğu görülüyor. En azından müsterih olmak gerekir o zaman.

 

Yalnız bu durumda yönetimi elinde tutan başka bir güçlü lidere gerek duyacaklardır. Çünkü başka türlü de izahı yoktur bunun. Aslında işin harfi tarifi ve öz Türkçesi de budur anlayacağımız. Ve şayet bu şahıs bulunduğunda veya çoktan eli sıkılmışsa, sil baştan bütün legal ve illegal araçlar kullanılarak yenisinin, bir şekilde popülize edileceği açıktır. Çünkü AKP İktidarının ülkemizi getirdiği durum budur bugün maalesef. Ne var ki ilk fırsatta mevcut ucube Başkanlık sistemi yıkılarak, TBMM otonomisinin yeniden güvence altına alınması şartıyla yeni bir oldu bitti den kurtulmak mümkün olabilir ancak.

 

Bu sözlerimiz, bütün bu işler olurken, Türk Milletinin ve genel muhalefetin bugüne kadar olduğu gibi uzayan konuşmalarla, ahlarla, oflarla ve yağmadan gürleseler de ‘konu mankeni gibi kalmaya devam edeceklerdir’, endişemize dayanılarak söylenmiştir. Yoksa genel muhalefetiyle – ki mevcut 6 Parti ortak bildirgesi gibi- aktif olacak bir Milli İttifak, kendi son sayfasını, diğer yanda milletçe yeşeren umutlarımız çerçevesinde, elbette yazmayı bilecektir. Çünkü bir dış müdahale, mevcut şartlar gereği, isteseler de olamayacağından; ama bizce malum olan çaresizlik bunalımındaki birileri, öngörüleceği gibi de içeriden oluşacak müspet gelişmelere müdahil olmaya kuşkusuz devam edeceklerdir.

 

Bugünün şartları ise bir Milli İttifak önünde yeni bir Atatürk’ü cepheye sürmek üzere aslında çok müsait bir rekabet ortamı yaratıyor. Zira hiç unutulmasın ki rahmeti Atatürk’ün Lider olduğu günlerde, değil Milli İttifak zeminini, o zeminin milleti bile ayakta değildi. Oysa uykuda olan koskoca bir ulusun nasıl yeniden dimdik ayağa kaldırılacağını, bugün anıt mezarında uyuyan en yüce muhteremin Dünyaya gösterdiği mucizevi eğitimin üstünden, tam bir Asır geçti.

 

Mehmet Eymür’ün gecikmeli açıklamalarına gelince; adam her şeyden önce bir Bürokrattır. Ve bugüne kadar hangi İktidar döneminde hele de bir üst Bürokratın, ki karşı görüşte olsa bile Hükümetini sokak jargonuyla eleştirdiği görülmüştür. İşte Eymür de önce bir halk çocuğu olan kendisini bile fazlasıyla rahatsız eden sonu gelmiş bir Hükümetin, artık değişmek zorunda olduğunu, yine de bir Bürokrat jargonuyla fazlasıyla ortaya koymuştur. Ve bu durumda Sedat Peker’in bir Bürokrat Şubesi olarak, Cumhuriyet Arşivindeki yerini almıştır. Ve bana göre de Eymür tam da AKP dönemi kapanırken kendini harbiden aklayan akıllı Bürokratlardan birisi olduğunu da ispat etmiştir. Darısı diğerlerinin başına!

 

Bu yanda her şeye rağmen Sayın Kılıçdaroğlu’nun Gençlik Birliğine yaptığı konuşmanın – ki tam metin mutlaka okunmalıdır- metninin tamimiyle Kemalist’çe olduğu intibaının bütün dinleyicilerde uyandığını söylersem, ne demek istediğimi ifade etmiş olduğumu düşünüyorum. Ki bu durum Erdoğan’ın vasisi olmadığını da açıkça gösteriyor.

 

Demek ki söylemle icraatın ne kadar tutarlı ve Atatürk CHP’sine yakışır olduğunu görmek için; muhtemelen de en geç 2022 yılında yapılması matematiksel olarak da ortaya konmuş olan seçimlerin, CHP ağırlıklı bir Hükümeti ortaya çıkarması gerekiyor artık. Kemalist Milliyetçilerin cevabını merakla beklediği, ‘acaba CHP Kemalist revizyonunu yaptı mı’ mealindeki sorunun Kılıçdaroğlu tarafından da olumlu yönde teyit edildiğinin intibaının bende uyandığını da söylemek zorundayım. Bundan sonra artık tek temennim, Allah utandırmasın demek olacaktır. Çünkü Kuvayı Milliye geleneği ne zaman umutsuz olmuştur da şimdi olsun? O halde bunu sakın unutma Sayın Kılıçdaroğlu!

 

Çünkü Kemalizm’in revizyona ihtiyacı yoktur. Devrimini hatta evrimini bile kendi içinde taşır. Böyle bir başka sistem de mevcut değildir sistemler almanağında. Bu nedenle de CHP aslında kendi özüne dönse dahi kendi Devrimler fırınına sahip olacaktır metelik bile harcamadan. Böylece ekmek yapar gibi küreğini soktukça o fırından yeni devrimleri zahmetsizce çıkarması ve milletine bedava hayır yapması sorun bile olmayacaktır. Şimdiye kadar böyle olmadı mı? Böyle öğretmemişiydi bütün bunları bize, baş Ustamız Atatürk.

 

Hangi fırından alırsam alayım masama ‘memleketimin halleri’ geliyor. Şöyle ki; yakında bağımsızlık talepleriyle Washington DC’nin başını çok ağrıtacak olan Amerikan Eyaletlerinden bizimde yakından tanıdığımız Pensilvanya Eyaletinin Senato Meclisine, Amerikalıların çok yakından tanıdığı şovmen Doktor Mehmet Öz aday yapılmak isteniyor. Öyleyse bizde çoktan defteri kapanan FETO yerine artık bu Doktoru, Diplomat çantasına da yeni tıbbi antlaşmalar koyarak bizim Tıp sektörü üstünden yeni ve pahalı tıbbi projeler yaparak paramızı almak gerekçeli ve Hükümetimizi de kafaya almak üzere müsait bir zamanda, diğerleri gibi ülkemize yollamayı ihmal etmeyecekleri de anlaşılıyor. Ee Amerikalı bu başka da ne beklenir ki? Ne diyelim hayrımıza neyse olsun.

 

Sonuç mu: Evet bir şeyler yapılacak ve hak yeniden milletin olacak. Kemalist’in başının eğildiği hiç görülmüş müdür? Çünkü Kemalist her 10 Kasım da Atatürk’le birlikte yeniden doğar ve onunla birlikte yeniden büyür…

 

                                                                                   Serendip Altındal                                     

 

Özün Kişiliğinin Aynasıdır...

serendipaltindal.blogspot.com

serendipaltindal@gmail.com

Video Kanalım & Şiirlerim

1 Kasım 2021 Pazartesi

HEPİMİZE KUTLU OLSUN..

 


            Muhtelif TV Programlarında AKP’nin sandıkla gelip sandıkla gideceği teşhir ediliyor hep. İyi de o şaibeli sandıktan, 2002 de nasıl çıktığını unutmadı daha bu millet. SEÇSİS namlı manipülasyon şampiyonu bir bilişim sisteminin gadrine uğradığınız halde ve bugüne kadar icra ettiği bütün sabıkalarına rağmen, sadece bizde kullanılan bu sistemle ne kadar uğraşırsanız uğraşın şayet muhalefetseniz, o sistemin sandığından kesin çıkamazsınız. Aslında bu sistem AKP’yi tek Parti yapmak için alelacele tasarlanmıştı. Ve bütün Dünya bunu biliyorken siz hala neyi bekliyor veya ispat etmeye çalışıyorsunuz, anlaşılır gibi değil.

 

            6 farklı Partinin ortak ve milli bir koalisyonda buluşması, aynı ilkeleri paylaşması, esasen sağa sola doğru sert virajların ve radikal dinsel sapmaların olmadığı bir bileşkede, tarafların yeni bir Hükümet, kurucu Anayasa ve TBMM şemsiyesi altında buluşmaları, esasen aklı henüz başında ve gelecek umudu taşıyan bir emperyalist bloğun dahi işine yarayacaktır. Bu nazariye, akıllı olmak ve ekstrem yanlıların menfaat rüzgârlarına kapılmama paralelinde, neresinden bakılsa 21Yüzyılın ilk çeyreğine doğru bütün Dünyanın hem de Epidemi sonrası yeniden nefes almasını sağlayacaktır.

 

            O halde gelecek Dünyanın en azından alıştığımız ve yaşanabilir bir seviyede kalabilmesinin açılış anahtarı da elbette küçük Asya olan Türkiye’mizde bulunmaktadır. Sadece bu neden bile Avrupa, Asya köprüsü olan ülkemizin jeopolitik ve stratejik önemini yadsınamaz bir kesinlikle ortaya koymaktadır. Öyleyse bütün tarafların Türkiye’miz üstünde oynamakta ve oynayacak oldukları oyunları en az iki defa düşünmeleri gerekmektedir. Çünkü atacakları her yanlış adım, bizatihi kendi bekalarını da çok yakından ilgilendirmektedir.

 

            Bu durumda ise Akşener’in ‘Erdoğan artık vakit tamam’ sözleri, işin gerçek doğrusunu ve varılan mutabakatın da Batılı, Doğulu büyükler tarafından da hakkı verilerek ele alınması; şüphesiz ki bizden bile önce kendi menfaatleri icabına olacaktır.

 

            Afrika’daki kara para külliyesi haline gelen Diktatörlükleri ziyaret eden Cumhurbaşkanının, oralardaki yeşili siyahla yer değiştirmiş Dolarlara da el atmasının ve bu zihniyetin 20 yılda koca Türkiye Cumhuriyeti’ni ne hale getirdiğini de içine koyarsak, AKP suç dosyasının artık Cumhuriyet Mahkemesi Arşivine bile sığmayacağı kendiliğinden görülecektir. Bırakın ta başından beri, Başkanlık Referandumu dahil farklı manipülasyonlarla ayakta kalanların seçimle gitmesini, AKP Partisinin anayasal olarak çoktan kapatılması gerekiyordu. İşte Anayasayı değiştirmeye kalkmalarının ana nedeni de budur. Dolayıyla da bugün Akşener’in ‘haydi Erdoğan vakit tamam’ Abbas’ iyesi asla yadsınmamalı hatta çerçevelenip Meclisin kapısına da asılmalıdır.

 

            Kaderinin nedeni insanın kendi özeğidir. Kişisel otokritiğinizi yaptığınızda kabul etmeseniz veya edemeseniz de anlamak zorunda kalacağınız tek doğru, başınıza gelen bütün hadiselerin tek sorumlusunun, karar vermek için bir akılla yaratılmış olan kendinizin olduğudur. Öyleyse kendi kaderini aslında sen yaratmışındır, bilesin! Yani Tanrı ya da annen veya baban değil…

 

            Emperyalizmin bugün vardığı nokta, hudutlarımızda oluşan kaotik ötesi katastrofik yapının, göçmenlerin giderek ülkemizde üstlenmesi ve örgütlenmesinde aradıkları menfaatlere dayanmıştır. Öyle ki bu da acele vatandaş yapılmış ve yapılacak göçmenlerle bizi, Erdoğan Hükümetiyle sonunda resmi olarak sömürgeleştirecek olgunun emperyalistcesidir. İşte Erdoğan’ın sözde dışladığı AB elçilerinin aslen Viyana Antlaşmasına (41 Madde) uygun düşmeyen bildirgeleri, Sayın Öymen’e göre de tipik bir uyumsuzluk göstergesidir.

 

            O halde bu durumda benden sonra tufan diyen Erdoğan’a hak vermek mi gerekir. Yoksa ‘ben giderim; ama arkamdan gelenler uğraşır’ demesi veya olmayan Roma’yı yakacak olması mı doğruya yazılmalıdır. Hoş o da bilir ki kendisinden sonra arkasında her zaman olduğu gibi ne dili epeyi uzamış yapay dinci tellal ne de kendini besleyen ve ülkeyi sömüren yandaş ihaleci kalacaktır artık.

 

Ayrıca bunlara ilaveten son Biden görüşmesinde Erdoğan’ın acınası ve el açmaya yönelik duruşu, tükenmişliğinin de ifadesi olurken USA’da son günlerde kendi durumu da tartışmalı hale gelen Biden’ in ekrandaki silueti de pek umut var bakmıyordu doğrusu. Beklendiği gibi de Erdoğan yine oyalanırken Biden de tekrar tipik bir Amerikan klasiğini oynadı, sözüm ona o buluşma sahnesinde. Bizi alakadar etmiyor olsa da yine de Trumph’ın milletine ‘beni özlediniz mi’ diyen sözlerini, gülerek anımsamadan geçemedim nedense.

 

Çünkü Trumph en azından ne olduğunu ve nerede durduğunu açıkça ortaya koyabiliyordu. Şimdi ortak bühtana burada noktayı koyalım. Koca Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden ve aczinin bana verdiği utancı yüreğime gömerken, hasta ve bitmiş bir insanın arkasına gizlenip, hala ondan medet bekleyen bütün yandaş, korkak ve asalaklara lanet okumak zorunda kaldım.

 

Türkiye de konuşlanacak yabancı güçlerin de Komutanı Erdoğan olursa, seçim falan da zor görülür artık. İşte bu neden bile CHP’yi, aslında A dan Z ye gereksiz olan Suriye’deki askeri tezkereyi 2 sene daha uzatmayı onaylamamakla sapına kadar haklı çıkarır. Şimdi nasılsa oldu bitti ve çakma Meclisten acele onay çıktı. Ee bundan sonra ne mi olur? Onu da okur düşünsün artık. Eh komşularımız da bunu şimdiden gündemlerine alabilirlerse menfaatlerine olur şüphesiz.

 

Çünkü Anadolu Türkiye’si Afganistan’a benzemez. Ve Anadolu da sonuçta Rusya ve Çin desteğiyle USA’yı tasfiye eden Afganistan uyarlı bir kaotik yapı bu defa USA ve AB destekli oluşmaya başlarsa III. Dünya Harbi de kapı da gözükür. Lakin neticede korkulduğu gibi insanlık bitmez. En fazla 3/1 Dünya nüfusu telef olur; ama her hâlükârda emperyalist Batı tarihten silinir.

 

En anlamlı ve en büyük Bayramımızın, Milli bekamızın da simgesi olduğunu anlamış olmak üzere Cumhuriyet Bayramımızı; karar alan bir milli Meclisi yeniden görebilmek umuduyla kutluyorum. Çünkü Atatürk’le benimsediğimiz Cumhuriyet, sadece halkı egemen yapar ve aslen laiktir. Yoksa salt demokrasinin, önce kapitalisti sonra da emperyalisti egemen yaptığı gibi değil. Ve Cumhuriyet içinde demokrasi aslında her zaman vardır; ama Kapitalizm içinde Cumhuriyet oluşamaz, zira emperyalist buna asla geçit vermez.

 

Tarihinde bile bu kadar coşkuyla kutlanmamış Cumhuriyet Bayramımız 83 Milyonunun coşkusuyla Dünya ile birlikte bu sene de yaşanırken, HEPİMİZE TEKRAR KUTLU OLSUN…

 

                                                                                   Serendip Altındal

 

Özün Kişiliğinin Aynasıdır...

serendipaltindal.blogspot.com

serendipaltindal@gmail.com

Video Kanalım & Şiirlerim

 

15 Ekim 2021 Cuma

KORKU DAĞLARIMI BEKLİYOR..

  


            Her şeyin öncelikle de Biden, Erdoğan vb. gibi adamların yer aldığı bir Dünyada şayet sonsuz ömürler yaşanıyor olsaydı, Dünya ne kadar yaşanılmaz olurdu değil mi? Demek oluyor ki doğa işini biliyor ve her şeyin evet aralıksız olarak canlı, cansız her elementin pili, sonunda bitiyor veya güncel dünyayı terk ediş düdüğü vakti gelince çalıyor.

 

            Sağlığı nedeniyle yeniden adaylığını koyamayacak olduğu söylenen ve artık siyaset hayatına bile devam etmesi sakıncalı olup engellenmesi gereken Erdoğan’ın yerine emperyalist senaristler, yeni siyasa partnerlerini şimdiden ayarlamaya başladılar. Tabi ki yeni adayların her zaman olduğu gibi yine Türk Milletinin bekası hesabına değil; ama emperyalist menfaatlerinin ön plana taşınacağı bir tensip ve destekle seçileceği kesindir.

 

            Ne var ki bu yılı bile çıkaramayacağı düşünülen Erdoğan’ın artık şimdiden parasal yandaşlarıyla ilişkiyi kesmeye başlaması son menfaatinedir. Çünkü mevcut çakma demokrasi Hükümetinin bütün bakanları ve diğer yandaş ihale babaları Hükümet düştüğünde hesap verirken yapayalnız kalacakları için, olacak kayıplardan şimdilik korunabilmek üzere, bundan sonraki yaşamları bağlamında şimdiden dışarıda yeni vatandaşlıklar aramaya hazırlanmalı ve bu nedenle de ödemek zorunda olacakları hatırı sayılır meblağları şimdiden fonlamaya başlamalıdırlar ya da başlamışlardır çoktan.

 

Yoksa muhtemelen şimdi de Taliban’a pazarlanması düşünülen ülkemiz, onlar için de artık yaşanılır olmayacaktır. Ayrıca faizlerin düşürülüp Doların yükselmesinde, bilinen ekonomik nedenlerle tek kazanan, Dolar rezervi olan Erdoğan ve aynı paralelde sonraki yaşamlarında dışarıda Dolar sarf etmek zorunda kalacak diğer Dolar stokçusu yandaşlar olacağından ve artık seçim umutları da kalmadığından ülkeden savuşmanın hesabını, akıllarınca intikam almak üzere yine ülkemizin üstüne yıkmaya yönelik yaptıkları da çıkıyor ortaya. Yoksa ısrarla ve bütün riskleri üstüne alarak, aslında milli hesabına asla Cumhurbaşkanı dahil hiçbir siyaset adamının el atmaması gereken MB ile uğraşmasının sebebi nedir sanıyorsunuz? Ve anlaşılan ülkeden ayrılmadan önce bütün mal varlıklarını Dolarla satmayı düşünüyorlar ve muhtemelen de de çoktan yapıyorlardır bunu.

 

            Yalnız Erdoğan’ın hasta olduğunu ve fazla vaktinin de kalmadığını söyleyen dış kaynaklı yazarların ve onların ülkemizdeki basın ortaklarının, göreve başladığında bile 2 yıllık ömrü kaldığını söyledikleri şahsın, 20 yılda ülkenin ocağına incir dikmesinin de hazırlayıcıları oldukları asla unutulmamalıdır. Ve bu nedenle de yeni bir tufaya asla düşülmemelidir. Nitekim dış medya Erdoğan’ın bozuk olan sağlığından bahsedip AKP içinde en iyi adayın Akar olduğunu ve onunla daha iyi anlaşabileceklerini açıklarken, tartışmasız bir emperyalist algıyla da dikkatlerini çekmeye çalışıyordu okurların. Yani Gülsüm’ün gidip yeni Gülsüm’ün gelmesiydi kendileri için önemli olan ahval ve şerait sadece. Lakin acaba öyle mi olacaktı ya da olmalıydı!

 

            Yalnız yukarıda ifade etmeye çalıştıklarımı eskisi gibi açık ve kesin ortaya koyamıyorlar. Çünkü eskisi kadar güçlü olmadıklarını da çok iyi bildiklerinden artık kem, kümlerle işi idare etmeye çalışıyorlar anlayacağınız. İngiliz BP İmparatorluğunun son benzin çaresizliğine ve bir zamanların İngiliz ordusu mensuplarının şimdi yurttaşlarına benzin dağıtmakta olmasına bakılırsa; sadece USA’nın akıl önderi İngiltere’nin değil, AB’nin de ne durumda olduğu daha iyi anlaşılır. Yalnız Almanya şimdilik ısırgan tarlasındaki tek gül gibi duruyor. Hoş bakalım bu da ne kadar böyle devam edebilecek. Öyle ya daha şimdiden manipüle edilmeye çok daha müsait ilk siyasi değişim ve umutsuz olan yeni Hükümet adaylarında ilk istifalar başladı bile. Sosyal çerçeveye olabildiği kadar sıkıştırılmış bir (sosyal) liberal koalisyonla, neoliberalizm ve Küreselcilik ne kadar saf tutabilecek. Bu da beklenip görülecektir anlayacağınız.

 

            Bizde 6 Muhalefet Partisinin TBMM’yi bağımsız güçlendirmek üzere tek bir karar ve düşüncede birleşmeleri, aslında çoktan olması gereken bir olguyu gösterirken özgürlüğünden asla taviz vermeyen ve vermek istemeyen vatandaşları da mutlu ediyor şüphesiz. Bu arada süregelen sayısız yolsuzluklar, Vakıf kıyakları, Rektör, kayyum, diğer çeşitli bürokratik tayinler vs. gibi türlü liyakat dışı atamalar, olumsuz sataşmalar ve Temel fıkralarını anımsatan çeşitli diğer sahte gündem parodileri; ana sorunlarımız olmuş Adaletsizlik, Ekonomi, satılan kaynaklarımız, işsizlik, eğitim, sosyal içerikli el yakan sağlık, açlık ve özellikle de mutlaka Hükümetten bağımsız olması gereken Merkez Bankamızın içine giren çıkan elin belli olmadığı bir harami torbasına dönmüş milli kasası gibi yaşamsal ve rehabilite edilmeleri hayati noktaya gelen ana problemlerimizin nasıl askıya alınmasına çalışıldığına bakılırsa; AKP’nin artık son günlerini yaşadığı vasıtasız ve uzatmasız derhal anlaşılabiliyor.

 

            Bu durum ise yakın geleceğin, ilk önce de çakma Başbuğ da nasıl bir korku ve çaresizlik yaratmış olduğunu gösteriyor. Bu da korkusunun artık dağlara çıktığını akla getiriyor. Halbuki düşünemiyor ki soymak için fırsat kollayanlara da yol göstermeye devam ederse en çok varlığı olan ve ‘Ekonominin tek sorumlusu benim, ben’ diyen kendi şahsını ana hedef yapacaktır kuşkusuz. Zira siyasetin gerekirse kan dökerek devam ettirilmeye çalışılması tarihte, buna teşebbüs eden tek adamların sonuçta hep kendilerini yok etmiştir. Yani sözün özü dersek; diktasını cinayetle devam ettirmeye çalışan her Liderin, biricik çıkar yolu, sonuçta kalan ömründen vazgeçmek olmuş ve olacaktır da sadece…

                                                                                   Serendip Altındal

 

Özün Kişiliğinin Aynasıdır...

serendipaltindal.blogspot.com

serendipaltindal@gmail.com

Video Kanalım & Şiirlerim

1 Ekim 2021 Cuma

YAPAY OLANA DESTEK..

 


            Kabul edilebilecek bir gerekçeye dayanmayan elim bir şekilde iki Türk askerinin, Vatikan İslam’ı çerçevesinde hayat bulmuş ve maalesef Hükümetimiz tarafından da destek gören terör örgütleri tarafından ketledilmesinin, hiçbir tevili olamaz. Şayet kılıçların savaş silahları olduğu mertlik döneminde yaşıyor olsaydık, bilin ki bu vahşete sebep olanlar ülkenin Başbuğu sülalesinden bile olsalar aynı yöntemlerle çoktan telef edilmiş olurlardı. Gel de o dönemi arama şimdi. İşte bu görüş benim gibi sapına kadar Türk milliyetçisi olan bütün Türk vatandaşlarımın da müşterek bakış açısıdır.

 

            Bugün HDP ile konuşmayı, gerekirse de ittifak yapmayı düşünenler, yarın açık ara bir Eyalet Hükümeti kurmaya yönelik bir paradigmaya verecekleri desteklerin de önünün açılacağını hesap edemiyorlar mı? Ve bu durumda Türk Milletine nasıl hesap verebileceklerini düşünüyorlar acaba? Erdoğan’ı bugün Hükümetin başına oturtan Baykal, nasıl sütten çıkmış ak kaşık olamıyorsa, o zaman kendilerinin de ne olarak anılacaklarının şimdiden hesabını yapıversinler bir zahmet.

 

            Orduda ve İdlib gibi harekât bölgelerinde, önce ülkelerinin bekası sonra da kendileri için bir gelecek göremeyen Generaller istifa etmeye başladı. Tıpkı USA Ordusunda da artık kendi gelecekleri bağlamında bir beklenti göremeyen ve aile hayatlarından da ödün vermeye başlayan Subay ve elit askerlerin giderek Vatandaşlık bile değiştirdikleri gibi. Bizde de milli savunma metabolizmasındaki tutarsızlık ve emir komuta zincirindeki belirsizlikler, istifa edenler gibi diğer askerlerimizin de kafasını karıştırmaktadır.

 

            Onlarda bazı askeri pilotlarımız gibi yakında dış kaynaklı ödemelere kapılık parayı ödeyenlerin tetikçiliğine soyunurlarsa hiç şaşırmamalı. Yani Orhan Velinin söylediği gibi ‘denizi görünce şaşırmamalıyız’ anlayacağınız. İşte o zaman da artık Kemalin askerlerini arayın ki bulasınız. Görünen köyün kılavuz istemediği bu olgunun vahim boyutuna, İnşallah güzel ülkeleri ve milli bekaları için vicdanları sızlayanlar, empati oluşturabilirler.

 

            Yıllardır PKK aslında ülkemizin de içinde olduğu, bir Kürt-Ermeni bileşkeli panonun resmini oluşturduğu için bilhassa da Atatürk’ün Partisi olan CHP azami dikkat kesilmelidir. Şayet yıllarca Şehitler verdiğimiz ve Güneydoğumuzda Kürdistan ve bileşkesi Ermenistan’a da emperyalist ajanı bir yapılanma sağlayacak böyle bir oyuna alet olup emperyalist Lejyoneri bu teşkilatla hatta diyalog ve olası bir ittifak kurmaya kalkarsa bu da yakın bir gelecekte ülkemizi yerle bir eder. Sonrasında da arayın ki CHP’yi de bulabilesiniz. Aynı bağlamda bütün Kemalist milliyetçilerin, esasen bölünmüşlüğün başlangıcı olacak böylesi bir dönemde, Kuvayı milliyeci adrenalin seviyelerinin tavan yapacağı da kaçınılmaz olacaktır.

 

            Bir önceki yazımda Biden’in Erdoğan’la bizatihen asla bir görüşme yapmayacağını neden ifade etmiştim. Bu düşüncenin derinliği ve nedeni; artık askeri gücü bile yardım arama konumuna düşmüş olan USA’nın, aynı nedenle de hem de Vatikan İmamlı çeşitli terör örgütlerinin işvereni olduktan sonra, gizli suç ortağı olan Erdoğan’la neden umuma açık bir görüşme yapmak istemediğinin de kanımca anlaşılır bir ifadesi olmuştur. Herhalde ‘aslında görüş ayrılığımız yok’ diyen Erdoğan dahi bunu anlaşılır bir dille ifade etmiş olmuyor mu?

 

            HDP Kemalist Türkiye Milli Birliğinin giderek genişleyen duyarlılığı nedeniyle ‘ittifaklarda yokuz’ açıklaması yaptı. Bu da gösteriyor ki muhalif güçlerle ittifak yapmakla, aslında Mecliste bile işlemez hale getirilerek tavşan tuzağına düşürüleceğini kendisi de fark etmiştir muhtemelen. O halde Milli İttifaka verilebilecek en iyi nasihat, HDP’ni tamamen yalnız bırakarak gerekirse ve hatta AKP ile ittifak yapmasını sağlayıp aslında iki Partiyi birden Kürt vatandaşlarının da bütünleştirdiği Türk Milletinin karşısında bir it dalaşına sürüklemektir. Aslında bu durum emperyalisti de muhtemelen ülkemize açık müdahaleye mecbur(!) bırakarak maskelerini düşürecektir. Böylece çok daha kesin olarak ve elzem olduğu gibi de Batı ve Doğu birbirinden ayırılacaktır artık. Çünkü Türkiye, Batılı emperyalistin güvendiği son kaledir.

 

            Diğer tarafta aslında içine sokulan bazı bölücü ajanların – ki HDP aslında Ermeni & yapay Kürt bileşkeli bir katkıdır- dışındaki Türkmen/Kürtlerimizin ne bölünmeyle ne de HDP ve tasarımlı emperyalist projeleriyle ilgisi vardır. Onlar sadece bağımsız ve laik bir Atatürk Cumhuriyeti Türkiye’sinden yanadırlar. Ve bunun için hayatlarını bile seve seve verebilirler, şimdiye kadar olduğu gibi. Dolayısıyla hepimiz bu vatanın evladıyız ve anlaşıldığı gibi de herhangi bir Kürt sorunumuz yoktur. Demek ki ülkemizde bir Kürt sorunu değil; ama bahaneli bir emperyalist sorunu vardır gerçekte ve sadece.

 

            Putin’le buluşan Erdoğan’ın vücut dili bezgin, çaresiz ve bağımlı olduğunu gösterirken, her halükârda kendisiyle bizatihi görüşmede tamamen alnı açık olarak ve Biden gibi hiçbir sakıncası da olmayan Putin’in vücut dili ise nereden bakılırsa bakılsın bağlayıcı şartları koyan olduğunu göstermekteydi. Yani kısaca ifade etmek gerekirse Putin’in taleplerine verecek hiçbir karşılığı, beklendiği gibi de yoktu ve olamazdı da Erdoğan’ın. Çünkü kendi yaşam süreci uzatmaları için de son kaleydi Putin Rusya’sı.

 

Ayrıca yurttaşlarına ‘her zaman Rusya ile saldırmazlık paktını öne alın ‘diyen bir Atatürk örneği de vardı önünde. Yani işi kolaydı özünde. Lakin kendisine ne kadar güvenilebilirdi. Bunu da artık Putin’e bırakalım. Çünkü ülkesinin ikbali için çalışanla karşısında ülkesini satanın çaresizlik utancı, kendiliğinden anlaşılıyordu esasen. Ve ne yazık ki Putin’in milletinin bile saygıyla tepe noktasına taşıdığı Atatürk’ü de yetiştiren kendi milletimiz, tarihinde ilk defa karşılaşıyordu böyle bir durumla.

 

            Son günlerde Halk TV de fazlalığı artan HDP görselli reklamsal programlar, her ne kadar CHP Amerikancı olmadığını beyan ediyorsa da yoksa yine de emperyalist karargâhla yapılmakta olan bir seçim oynaşı çabası mıdır acaba, diyerek sorgulamadan geçmek mümkün değildir? Bu arada her şeye rağmen bilesiniz ki şayet HDP ile ittifak yaparsanız bölücüleri Partiniz aracılığıyla Meclise taşıyacak olduğunuzu da sakın aklınızdan çıkarmayın. Hani biz söylemiş olalım da!

                                                                       Serendip Altındal

 

Özün Kişiliğinin Aynasıdır...

serendipaltindal.blogspot.com

serendipaltindal@gmail.com

Video Kanalım & Şiirlerim