Trump’ın
Erdoğan’la konuşmasından sonra USA güçlerinin Suriye’den çekileceği kararının
alınması, yeni bir gündem açılmasına işaret ediyor sadece. Yoksa bu durumun
Ortadoğu ve dolayısıyla da hepimizin hesabına bir huzur ortamı oluşturacağını
ummak elbette boşa kürek sallamak olacaktır yine. Hele de konunun başlığı ABD
ile başlıyorsa.
Çünkü o Devletin dünden bugüne,
geceden sabaha ne yapacağı hiç belli olmaz. Ve bu sürpriz kararın arkasında
yeni bir hesabın, ince bir entrikanın gizlendiği asla gözardı edilemez. Vazgeçilmez
ülke olan Türkiye’mizin uzatmalı Sultan’ının yeni bir temdit alabilmesi için
bütün Amerikancı iş dünyasını, yarı Hükümet değişikliği demek olan Belediye
seçimleri öncesi arkasına alması aciliyet kazanmıştı. Elbette kader ortağı
Trump’ın bu durumu da yadsıması beklenemezdi.
Bir diğer olasılık da Türkiyesiz
olamayacaklarını ve ülkenin kontrolünü de asla kaybetmek istemedikleri için
Erdoğan’ı sonuna kadar desteklemek zorunluluğu bilincidir. Bu zorunluluk aynı
şekilde Rusya için de geçerlidir. O halde iki Dünya gücünün vazgeçilmezleri
listesinde yer aldığını bilen Erdoğan, tecrübeli bir tüccar olarak bu kredisini
azami kullanmak isteyecektir şüphesiz.
İşte tam da bu nokta, ikinci Cihan
harbi döneminde olduğu gibi en hayati bir dönemdir hepimiz için. Ve şaşmaz
öngörülü Atatürk’ün bağımsız, tarafsız ve diğer devletlerle, saldırıya uğramamak
kaydıyla saldırmazlık antlaşmalarının yapılması ve yurtta sulh cihanda sulh
politikasına yeniden dört elle sarılılınmasının da tam zamanıdır.
Ne ki aynı bağlamda dışımızdaki, Ortadoğu
zemininde kirli amaçlara yönelik her türlü karanlık silahlı grup ve
teşkilatlarla da bütün ilişiklerin kesilmesi gerekmektedir. İşte Hükümetin
kirli ilişkileri ve Panislamist hizipçiliği, kendisine güvensizliğin işte bu noktada
ana kaynağını oluşturuyor.
Bu kontra ilişkiye rağmen yine de USA,
bu tehlikeli zeminde asla karşısına alamayacağı Türkiye’yi her ne pahasına olursa,
safında tutma zorunluğunun bilincini taşıyor. Ki bunun böyle olduğunu, en
verimli zamanında reformcu III Selimi bile karga tulumba tahtından indiren
Kabakçı Mustafa bile aracısız öngörebilirdi, şayet yaşıyor olsaydı.
Rusya’ya göre USA – ki ABD demek bile
artık içimden gelmiyor bunlara – birliklerinin Suriye’den tamamen
çekilmeyeceği, çekilenlerin de Afganistan’a kaydırılacağı öngörülüyor. Öyle ya
Ortadoğu, Avrasya, Asya balansının kendi aleyhine bozulmasını istemeyecektir de
kuşkusuz.
Bu gelişmelerde Erdoğan’la Trump
ilişkisinin (Ortaklığının) ne yönde gelişeceğine Rusya şimdilik bir polemik
oluşturmak istemiyor ve sadece beklemeyi tercih ediyor. Sonuçlara göre de tavrını
ortaya koyacağı anlaşılıyor elbette bu sessizlikten.
USA’ya zerre kadar güvenmememin,
Rusya’ya ise her şeye rağmen güvenmemin ana nedeni kendi adıma: Rusya’nın her
şeyden önce vazgeçilemez komşumuz olduğu, ırksal, kültürel ve geleneksel olarak
da akraba olduğumuz, ortak bir geçmişe de sahip olduğumuzdur.
Ayrıca iki öz komşu Devlet olarak
milli bir konsensüs oluşturup kendi ortak gelecek mevcudiyetlerimizi de
planlayabiliriz hatta buna mecburuzdur da. Oysa USA ile böyle bir gelecek söz
konusu bile olamaz. Lakin hiç olmaz denmemelidir; ama şayet olursa da Dünya bu
Dünya değildir artık.
Yakın tarihine de bakıldığında;
Atatürk’ten sonra, yardım adı altında verdiği uzun vadeli kredilerle, iç, dış
ilişkilerimizden, savunmamıza ve milli eğitimimize kadar bizi ‘oltadaki balık
olarak görüp’ ve kontrol altında tutarak, akıl ve mal varlığımıza kadar nasıl sömürdüğüne
dair tanıklığımızdan başka da ne vermiştir, USA bize. İşte burada artık elimizi
akli vicdanımıza bastırıp yorumu da size bırakalım…
Lakin herhalde bu yeni doğrultuda,
elindeki kozu iyi kullanmak ve artık salt yandaş takımıyla yola devam
edemeyeceğini, Türk ulusunun genel anlamda oluruna da ihtiyacı olduğunun
farkında olan Erdoğan’ın eğreti Hükümeti, yeni Meclis yasalarıyla hukuksal
güveni tazeleyerek kalıcı bir demokratik revizyonun olmazsa olmaz olduğunu ve
aksi durumda önündeki ilk virajda savrulacağını da mutlaka anlamış olmalıdır.
Amerika bize vurmayı hesapladığı son
darbeyi vurmadan önce, Başkanlığı yetmediği için Erdoğan’ın kahraman yapılması
da gerekiyordu. Çünkü bir bu eksik kalmıştı. Atatürk’le tartıya çıkabilmesi
için. Ehliyetsiz, cahil vatandaşı, yandaşı, yundaşı vs. ise ‘koca Amerika
Erdoğan’a havlu attı’ aldatmacasıyla kandırmak çok kolaydı. Hâlbuki geleceğini
bile Ortadoğu’da ki gücüne bağlamış bir Amerika’nın, hayat memat menfaatlerinden
asla vazgeçemeyeceğini Kafkas Dağlarının kurtları bile biliyorlardır kuşkusuz.
Böylece oynamak zorunda olduğu son
perdenin de bir ‘replay’i (tekrarı) olamayacağından, son perdeyi azami dikkat
ve özenle oynaması gerekiyordu. İşte şimdi son perdeyi izliyoruz artık Sayın
izleyiciler. Hep böyle değil miydi zaten, filmleri bile bu ‘Hollywood’cuların.
Eh onların yolu varsa uğurlar olsun. Lakin elbette kadim Türk ulusunun da yolu
vardır. Ve kendi yolumuz bizi bugünlere getirdiyse, sonsuza da götürecektir
elbette. Doğru değil mi, aziz milletim!!!
Yeni
yılınızı en içten dileklerimle kutlar tüm aile bireylerinizle birlikte size
sağlık ve esenlikler dilerim…
Sevgiler,
saygılar
Serendip
Altındal