26 Aralık 2018 Çarşamba

SON PERDE..


            Trump’ın Erdoğan’la konuşmasından sonra USA güçlerinin Suriye’den çekileceği kararının alınması, yeni bir gündem açılmasına işaret ediyor sadece. Yoksa bu durumun Ortadoğu ve dolayısıyla da hepimizin hesabına bir huzur ortamı oluşturacağını ummak elbette boşa kürek sallamak olacaktır yine. Hele de konunun başlığı ABD ile başlıyorsa.

            Çünkü o Devletin dünden bugüne, geceden sabaha ne yapacağı hiç belli olmaz. Ve bu sürpriz kararın arkasında yeni bir hesabın, ince bir entrikanın gizlendiği asla gözardı edilemez. Vazgeçilmez ülke olan Türkiye’mizin uzatmalı Sultan’ının yeni bir temdit alabilmesi için bütün Amerikancı iş dünyasını, yarı Hükümet değişikliği demek olan Belediye seçimleri öncesi arkasına alması aciliyet kazanmıştı. Elbette kader ortağı Trump’ın bu durumu da yadsıması beklenemezdi.

            Bir diğer olasılık da Türkiyesiz olamayacaklarını ve ülkenin kontrolünü de asla kaybetmek istemedikleri için Erdoğan’ı sonuna kadar desteklemek zorunluluğu bilincidir. Bu zorunluluk aynı şekilde Rusya için de geçerlidir. O halde iki Dünya gücünün vazgeçilmezleri listesinde yer aldığını bilen Erdoğan, tecrübeli bir tüccar olarak bu kredisini azami kullanmak isteyecektir şüphesiz.

            İşte tam da bu nokta, ikinci Cihan harbi döneminde olduğu gibi en hayati bir dönemdir hepimiz için. Ve şaşmaz öngörülü Atatürk’ün bağımsız, tarafsız ve diğer devletlerle, saldırıya uğramamak kaydıyla saldırmazlık antlaşmalarının yapılması ve yurtta sulh cihanda sulh politikasına yeniden dört elle sarılılınmasının da tam zamanıdır.

            Ne ki aynı bağlamda dışımızdaki, Ortadoğu zemininde kirli amaçlara yönelik her türlü karanlık silahlı grup ve teşkilatlarla da bütün ilişiklerin kesilmesi gerekmektedir. İşte Hükümetin kirli ilişkileri ve Panislamist hizipçiliği, kendisine güvensizliğin işte bu noktada ana kaynağını oluşturuyor.

            Bu kontra ilişkiye rağmen yine de USA, bu tehlikeli zeminde asla karşısına alamayacağı Türkiye’yi her ne pahasına olursa, safında tutma zorunluğunun bilincini taşıyor. Ki bunun böyle olduğunu, en verimli zamanında reformcu III Selimi bile karga tulumba tahtından indiren Kabakçı Mustafa bile aracısız öngörebilirdi, şayet yaşıyor olsaydı.


            Rusya’ya göre USA – ki ABD demek bile artık içimden gelmiyor bunlara – birliklerinin Suriye’den tamamen çekilmeyeceği, çekilenlerin de Afganistan’a kaydırılacağı öngörülüyor. Öyle ya Ortadoğu, Avrasya, Asya balansının kendi aleyhine bozulmasını istemeyecektir de kuşkusuz.

            Bu gelişmelerde Erdoğan’la Trump ilişkisinin (Ortaklığının) ne yönde gelişeceğine Rusya şimdilik bir polemik oluşturmak istemiyor ve sadece beklemeyi tercih ediyor. Sonuçlara göre de tavrını ortaya koyacağı anlaşılıyor elbette bu sessizlikten.

            USA’ya zerre kadar güvenmememin, Rusya’ya ise her şeye rağmen güvenmemin ana nedeni kendi adıma: Rusya’nın her şeyden önce vazgeçilemez komşumuz olduğu, ırksal, kültürel ve geleneksel olarak da akraba olduğumuz, ortak bir geçmişe de sahip olduğumuzdur.

            Ayrıca iki öz komşu Devlet olarak milli bir konsensüs oluşturup kendi ortak gelecek mevcudiyetlerimizi de planlayabiliriz hatta buna mecburuzdur da. Oysa USA ile böyle bir gelecek söz konusu bile olamaz. Lakin hiç olmaz denmemelidir; ama şayet olursa da Dünya bu Dünya değildir artık.

            Yakın tarihine de bakıldığında; Atatürk’ten sonra, yardım adı altında verdiği uzun vadeli kredilerle, iç, dış ilişkilerimizden, savunmamıza ve milli eğitimimize kadar bizi ‘oltadaki balık olarak görüp’ ve kontrol altında tutarak, akıl ve mal varlığımıza kadar nasıl sömürdüğüne dair tanıklığımızdan başka da ne vermiştir, USA bize. İşte burada artık elimizi akli vicdanımıza bastırıp yorumu da size bırakalım…


            Lakin herhalde bu yeni doğrultuda, elindeki kozu iyi kullanmak ve artık salt yandaş takımıyla yola devam edemeyeceğini, Türk ulusunun genel anlamda oluruna da ihtiyacı olduğunun farkında olan Erdoğan’ın eğreti Hükümeti, yeni Meclis yasalarıyla hukuksal güveni tazeleyerek kalıcı bir demokratik revizyonun olmazsa olmaz olduğunu ve aksi durumda önündeki ilk virajda savrulacağını da mutlaka anlamış olmalıdır.

            Amerika bize vurmayı hesapladığı son darbeyi vurmadan önce, Başkanlığı yetmediği için Erdoğan’ın kahraman yapılması da gerekiyordu. Çünkü bir bu eksik kalmıştı. Atatürk’le tartıya çıkabilmesi için. Ehliyetsiz, cahil vatandaşı, yandaşı, yundaşı vs. ise ‘koca Amerika Erdoğan’a havlu attı’ aldatmacasıyla kandırmak çok kolaydı. Hâlbuki geleceğini bile Ortadoğu’da ki gücüne bağlamış bir Amerika’nın, hayat memat menfaatlerinden asla vazgeçemeyeceğini Kafkas Dağlarının kurtları bile biliyorlardır kuşkusuz.

            Böylece oynamak zorunda olduğu son perdenin de bir ‘replay’i (tekrarı) olamayacağından, son perdeyi azami dikkat ve özenle oynaması gerekiyordu. İşte şimdi son perdeyi izliyoruz artık Sayın izleyiciler. Hep böyle değil miydi zaten, filmleri bile bu ‘Hollywood’cuların. Eh onların yolu varsa uğurlar olsun. Lakin elbette kadim Türk ulusunun da yolu vardır. Ve kendi yolumuz bizi bugünlere getirdiyse, sonsuza da götürecektir elbette. Doğru değil mi, aziz milletim!!!

            Yeni yılınızı en içten dileklerimle kutlar tüm aile bireylerinizle birlikte size sağlık ve esenlikler dilerim…

                                                                                   Sevgiler, saygılar
                                                                                   Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder