25 Temmuz 2017 Salı

ORTAK AKIL..

           İktidarla muhalefetin ortak paydası artık kaybolmuştur. Ara ki bulasın. Çünkü iktidar tarafı bütün diyalog yollarını iletişime kapamıştır. Yüce Meclis çatısı altında da ortak akıl tıkandığı yani İmam bildiğini okuduğu için, iktidar bir şekilde tepetaklak olmadan, halen mevcut seçim sistemiyle de bir çıkış yolu olası görülmemektedir.

            Bugün muhteşem yalnızlıkları içinde, artık Pan’ın efkâr flütünü öttürmeye çalışan dünün iktidar borazancıları, önce adam gibi Devlet olunması mecburiyetini de anlamış olmalıdırlar artık. Çünkü Referandum, Adalet yürüyüşü gibi somut öğretiler var ortada. Ve Türkoğlu başında kendi hamurundan bir Devlet ister. Şayet bunu ona vermez ya da veremezsen ne mi olur. Bekle, o zaman birlikte kendi sonunu da görürsün. İşte belki de bunu anlamışlardır herhalde artık, kim bilir…


            Liberal emperyalistin zorlama Küreselcilik enkazının üstünde giderek oluşmakta olan Dünya Ulusları Ortak Pazarının – veya Yeni Dünya Çarşısının – kurulması amaçlı; Çin’in başlattığı yeni ipek yolu endeksli büyük ticaret projesinin ilk adımları atıldı. Bankacılık sektöründen, ulaşım ve lojistik sektörlerine kadar çeşitli branşlarda Türkiye’mizin de içinde bulunduğu sistem tasarımı, bilhassa ülkemizi jeopolitik konum ve gerçeği nedeniyle de bu projede çok önemli bir noktaya taşımaktadır.

            Ne ki bugüne kadar salt emperyalist projelerine tek taraflı imzalar atmak zorunda kalmış olan bizlerle, alışık olmadığımız düzeyde tam bağımsız ve karşılıklı işbirliğine soyunmuş, uzak Asyalı, Avrasyalı ve tüm bu evrensel projenin lider ve mimarı konumundaki devletlerin ise tek bir endişesi vardır. O da ülkemizin halen başındaki ikircikli Erdoğan sultasıdır. Bize altın tabakla hayatımızın fırsatını vermeye hazırlanıyorlarken; ama diğer taraftan da güvenmekte zorlanıyorlar anlayacağınız.

            Bu nedenle de Türkiye’mizin şimdi içinde bulunduğu durum; güvenilir bir ortak olarak aynı taşın altına elini uzatması beklenen bir aciliyeti de ortaya koymaktadır. İşte bu yüzdendir ki, Türk Milletinin şimdi, kendi geleceği adına bağımsız ve ortak kararlar alabilmesi için, yeni bir Erzurum Kongresine ve bütün sorumluluğu sırtında taşıyabilecek Atatürk hamurunda bir lidere hiç olmadığı kadar ihtiyacı vardır. O halde haydin bakalım lider namzetleri göreve. Ey yiğitler, sadece rüzgârlara eyyamcılık yapmayın, yani çıkın artık meydane…


            Rahmi Turan’ın 24 Temmuz tarihli yazısı maalesef bazı CHP’li Belediyeler açısından da üzüntü veren bir gerçeği yansıtıyor. Ne ki çoğunlukla AKP’li büyük şehir Belediyelerinin hizmet alanları içinde oldukları için mağdur edilen CHP’li bazı ilçe belediyelerin, Hizmet giderlerini arttırabilmek için gelir kaynaklarını zorladıkları, hatta fazla vergi borçları çıkardıkları da sabittir. Bu mağduriyet bile asla böylesi anti sosyal davranışların özrü olamaz.

Hepsinin üstünde, CHP yönetimin bu uygunsuzlukları göz ardı etme lüksü de yoktur. Yönetimin yapacağı ise adı çıkan Belediyelerini, sürekli; ama haber vermeden ani teftiş etmektir. Ve unutulmamalıdır ki itimat iyi; ama kontrol daha iyidir. Çünkü kontrol etmek zorunda olduğunuz teşkilat, sonuçta sizin de varoluş nedeninizdir.


Evrim yerine cihadı oturtursan, evrimin keskin pençeleri arasında ilk sen son bulacaksın demektir. Senin ölüm öten bile kendi kuantlarına (tanrı maddelerine) ayrışıp mikro kozmos ve evrim marifetiyle yeni materiye (canlı, cansız) enerji kaynağı olurken, bilmediğin halde evrim senin için de yine bir evrensel yaşam gerçeği olacaktır. Çünkü senden arta kalan tanrı parçacıkların, artık başka maddelerin enerji kaynakları olmak üzere yeni görevlerine çoktan başlamış olacaklardır.

Nasılsa vakti geldiğinde bunu sende anlayacaksın. Muhtemelen de özlemini çeken birilerinin, çoluk çocuğun ırzına geçerken onunla iğfal ettikleri eşekler cennetine göçerken veya yeni bir beyinle tekrar dünyaya geldiğinde kim bilir…

                                                                       Serendip Altındal


  

19 Temmuz 2017 Çarşamba

KOLPOCULAR..

Perinçek denen zatın, AKP ile herhalde Bahçeli gibi bilmediğimiz finansal bir göbek bağı var ki bu sayede kanalını ayakta tutabiliyor, imajını da parlatabiliyor anlaşılan. Yoksa astronomik harcamalar gerektiren uydu kanalını ayakta tutabilmek, öyle üç beş üye bağışlarıyla hiç olasılı görülmüyor. İyi de şayet böyle bir durum varsa, buna sebep olan şahıs, milli birliği oluşturduğunu iddia ederken, aslında milli cepheyi böldüğünü hiç mi fark edemiyor. O zaman kendisi, toplum indinde nasıl milli birlikçi olarak kabul görebilir ki. Acaba bunuda mı düşünemiyor. Yoksa düşünmek mi istemiyor.

Türk Milletinin yüzde yetmişlerinin onay verdiği, gönülden desteklediği, kısmen de olsa benim gibi de birlikte yürüdüğü ADALET yürüyüşüne, PKK yürüyüşü derken hepimize çamur attığının hesabını, eninde sonunda bir gün nasıl vermeyi düşünüyor acaba? Yoksa bu hesabı kapayacak kadar allame ciğeri mi olduğunu hesaplıyor. Gülerim o zaman haline. Makyavel bugün yaşasaydı Prens yerine kesinlikle Erdoğan’ı konu başlığı yapardı, ilhamını veren bir siyasiye arka çıkmakla, esasen şimdi de yeteri kadar gülünmekte ve sorgulanmakta olduğunun da farkında değil kendisi anlaşılan.

Çünkü o mübarek ağzını açtığı her zaman, bu ülkede sadece AKP yandaşlarının yüreğine su serptiğinin, sadece onların desteğini aldığının hiç mi farkında olamaz bu adam. O halde bıraksın eyyamcılığı da, yol yakınken yerini adam gibi gerçek milli cepheci bir Kemalist’e devretsin. Yoksa yakın Cumhuriyet tarihimizin karanlık sayfalarında yer alacak AKP saflarında, Cumhuriyeti sırtından hançerleyenler arasında, Bahçeli ile birlikte aynı satırda yer alacak olduğunu da sakın ola gözardı etmesin. Yemesin boşuna, hepimiz kadar milliyetçi olan diğer vatandaşlarımızı daha da fazla. Yoksa Vatan Partisine de yazık olacak.

Yolu milli değildir biline. Onun nereye gittiğini anlamak mümkün değil; ama Türk Ulusunun gideceği yol, hele de Erdoğan kadar bile kendisini açık ifade edemeyen birisinin gittiği yol asla olmayacaktır. Çünkü bağımsız milliyetçi, aynı bağlamda da Kemalist aydınlar ve Atatürk’ün gerçek askerleri, nerede duracaklarını ve durmaları gerektiğini çok iyi bileceklerdir nasıl olsa yine…


Ulusal Cepheden(!) destek almak Erdoğan AKP’nin düşünebileceğinden de fazla büyük bir nimettir, emperyalist kurgulu bir irtica Hükümeti için. Ve bunu koşulsuz ödemek de reva olacaktır o Hükümete kuşkusuz. Ne ki bu bapta arka senaryolar işlerken, milli inançlı, ahde vefa sahibi vatandaşlarımız ise olumsuz beyanlarla sükûtu hayale uğratılmakta ve fena halde de kafaya alınmaktadırlar.

Ermeni meselesinde bizde seni bir şey sanmıştık Perinçek. Yoksa o da emperyalist ile imzalanmış, sözde milliyetçi cepheyi ileride, bir AKP payandası haline getirmeye ayarlı çakma bir oyun muydu? Eğer öyleyse yazık ki ne yazık. Başta Vatan Partisini bende bir kurtuluş olarak görüyordum. Çünkü CHP kırgını Kemalistlerden biriyim. Ve üyeliğim için bende çok davet almıştım. Fakat sonra yeteri kadar açık bulmadığım Perinçek varlığı, bende kuşku yarattı. Şimdi akla bir soru daha geliyor. Ne arıyorsun İran da. Yoksa Sünni kalemiyle Şii ittifaklarını imzalamayı karizmatik nedenlerle uygun görmeyen Erdoğan’ın, gizli arabuluculuğunu mu yapıyorsun acaba orada?

Son Perinçek tuluatlarını izleyince, bugün iyi ki temkinli davranmışım diyorum kendime. Oysa aranızda, sivil, asker ülkesine kendisini adamaktan başka en ufak bir arka hesabı olmayacak özde Kemalistler de var. Doğrusu, Vatan Cephesi’nin başında böyle bir lider görmeyi çok arzuluyor bu ülkenin gerçek vatan evladı olan Türk Ulusu…

                                                                                   Serendip Altındal



16 Temmuz 2017 Pazar

KUZGUN..

           Güdümlü 15 Temmuz darbesini, partisel ambiyans meselesi haline getiren AKP ve lideri Erdoğan’a, ince ayar çekilerek bir kişisel gösteri haline dönüştürülen Meclisteki anı programına katılmamakla, büyük yürüyüşün üstüne, devre arası bile olmadan ikinci bir gol daha atmıştır Kılıçdaroğlu. Yalnız İki yıl sonrası için aday belirlemeye temkinli yaklaşan Kılıçdaroğlu’nun unuttuğu veya gözardı ettiği bir şey de vardır. O da bizatihen kendisinin Cumhurbaşkanlığa talip olması gereğidir.

Çünkü 450 kilometrede, ADALET için tırnaklarını sökerek kazandığı toplum liderliğinin de geri dönülemezi olmuştur artık bu gerçek. Maltepe de 175.000 kişi vardı zırvasına gelince; bugün artık uydulardan bile meydanlardaki toplulukları, adetleri, renkleri, boyları vs. gibi çeşitli kriterlere göre sayıp statiğe indirgeyebilen dijital sayaçların bile bu zırvayı duyunca yüzleri kızarmıştır diye düşünüyorum. Hele de bir bilişim profesyoneli olarak.

            Tahtakurusu, pire, bit, sivrisinek vs. neyse, AKP de milletin bedenine yapışarak kanını emen ve onu güçsüz bırakan parazitler sınıfına dâhildir. Bu saydıklarımın prensipte birbirinden hiçbir ayrım farkı da yoktur. O halde Türk Ulusu bu parazitlerinden kurtulmadan, ayağa kalkıp dolu dolu özgün ve bağımsız bir yaşam nefesini ciğerlerine asla dolduramayacaktır. Bakın çevrenize, 15 Temmuz Destanı adlı kurgu oyununun bütün astronomik masraflarını bile yine, kanı emilen Türk Milleti karşılamaktadır. Çünkü kan emicilerin bütün kişisel hesapları, dış kaynaklarda faiz getirileri altındadır.

            Zerrap Efendi bile ABD de bugünlerde tecrit altındadır. Yoksa ötme vakti mi gelmiştir de, son telkinler mi yapılmaktadır kendisine acaba? İşte bunun endişesi de yeterinden fazla acı bir lokma olmaktadır birilerine. Telaşları da ondandır muhtemel. Şimdi bütün bu insanda hazımsızlık yapan gelgitler bir araya toplandığında, bir Erdoğan mantalitesiyle Sosyal Demokrat çağdaş toplumlara asla lider olunamayacağı, olsa olsa Bedevi Aşiretlere Reis olunabileceği de kendiliğinden anlaşılır.

            O halde Sosyal Demokrat çağdaş bir toplum bireyi olarak mı, yoksa bir Bedevi Aşireti kimliği ile mi yola devam edileceğine karar verme vakti de gelmiştir, Türk Milleti için artık. Referandum ve Büyük Yürüyüş gerçeklerinden gururla anladığımız üzere, yüce Türk Ulusunun tercihi olan Kemalist Sosyal Demokrasi Cumhuriyeti kararı da açıktır. Bu kesin kararın üstünde daha fazla yorum yapılması da istisnasız abesle iştigal olacaktır artık.


            Vefakâr ve cefakâr bir devlet memuru olarak yıllarca alnı açık ve lekesiz bir profille Devletine hizmet veren Kılıçdaroğlu, sırf aşırı tevazuu nedeniyle Cumhurbaşkanlığına layık olmadığını düşünmektedir. Oysa asla kendi ayarında olamayacakların bile Cumhurbaşkanı olabildiği bir ülkede, Cumhurbaşkanlığı statüsü kendisine bir özel dikim elbise kadar yakışacaktır. İşte bunu bilmeli ve asla da geri adım atmamalıdır. Ve yine bilinmelidir ki doğrusu olmayan bir lider, on binlerce yılın şanlı Türk tarihinde, asla Başbuğlar mertebesine yazılmamıştır. Liderlik aslında Türk’ün hamurunda vardır. Ne ki arada eğrilerin de bir saman alevi gibi parlayıp sönmesi, insan toplumlarının fıtratı gereğidir.

            Liderlik vasıflarıyla yaratılmış olan birisi lider olmak istemese bile; ama yine de Kunduz gibi kemirgen bir mimar olarak kalır. Ve kendinden olanlarla dolu yakın çevresine, karşılıksız yaşam habitatı sunar. Birde lider olduğunu sananlar vardır şüphesiz. Onlarsa korku ve endişeler içinde bitiş düdüğünün çalmasını beklerler sadece. Esasen tarihteki diktatörlerin çoğu da, ne hikmetse tecavüz edilerek telef edilmişlerdir.

            Hâlbuki toplum hakkına iman etmiş, adalet kılıcını hep doğru kullanmış toplum liderlerinin başına böyle bir şeyin geldiği ne duyulmuş ne de görülmüştür. Yani doğrucu Davut da neyin eksik kalmıştır da neyini alacaksın.  Böylesinin Şeytanı bile elini öper sonuçta.

            Futbolda dahi; maç boyunca hem rakibine hem de kendi takımına zarar vermiş antipatik bir futbolcu, bitiş düdüğü ile beraber, iki takımın taraftarlarından duyacağı protestolardan kurtulmak için koşarcasına soyunma odasına yönelir. Takımını kurtarmış başarılı ve centilmen, spor camiasında sevilen, saygı gören bir futbolcunun ise yenilmesine sebep olduğu rakip takımın taraftarlarından bile duyacağı teşyi çağrılarını duymak ve bütün alkışları toplamak için, yavaş adımlarla soyunma odasına yönlendiği gözlemlenir.

            Şimdi soralım kendimize. Acaba bu neden böyledir. Cevabını da kendimiz verelim. Homosaphien bu değil midir? Erdoğan’ın bütün havası afisindedir. Yani liderlik rolünü dublörsüz oynamaktadır; ama hepsi de o kadar işte. Bunu da yedi düvel iyi öğrenmiştir artık. O yüzden de ciddiye almamakta, dalga geçmektedirler.

Ve son olarak; asla unutulmasın ki sadece Atatürk’ün askerinin de evladı olduğu yüce Türk Ulusu, hala ayakta tutmaktadır lidersiz DEVLETİNİ…

                                                                                                                      Serendip Altındal



10 Temmuz 2017 Pazartesi

MALTEPE'DEN SEVGİLER..

            Şimdi artık 15 Temmuz da rövanşı bekleyebiliriz. Ne ki biraderlerin Referanduma bile empati oluşturmaya gerek kalmadan, sadece Maltepe izdihamına bakarak; Ademi iştiraki aşamayacaklarına akılları kestiği için, ellerindeki bütün imkanları seferber ederek, şimdiden taşıma tabanşörleri temin etme telaşı içine düştükleri kesindir. Birbirimizi artık iyi tanıdığımıza göre, hani aksini beklemekte abestir.

            Aşağı kalmamak için 80 milyonun coşkuyla izlediği, bizatihen iştirak ettiği, gönül koyduğu muhteşem yürüyüşün üstüne 15 Temmuz’u, bir rövanşa dönüştürecekleri açıktır. Çünkü büyük yürüyüşü çeşitli renklerdeki maytaplı balonlarla engelleyebilmeleri, umdukları gibi de mümkün olmamıştır. Sonuçta aşağı kalmamak zorunda olduklarını düşündüklerinden bir şeyler yapmaya çalışacakları büyük olasılıktır.

            Lakin ne yapsalar da Adalet yürüyüşünü – ki Dünya siyasa tarihine yeni bir Dünya rekoruyla girmiş müthiş bir hadisedir – bırakın unutturmayı, ihtişamını gölgeleyebilmeleri dahi mümkün değildir. Çünkü aradaki fark geceyle gündüz gibidir. Sadece daha fazla gülünç olurlar, hepsi bu olur işte. Erdoğan’a tavsiyemiz rekabet dolmuşuna binip, asla yeni bir tufaya doğru yol almaması, elinde kalan sağlamlarını da peşine takmamasıdır.


            Millet neler için yürüyüp, neler için hak çağırırken, yandaş Akit neler yazıyor. Güya Baykal, kendisine ait olan Halk TV’yi 30 Milyon akçeye satıyormuş. Yahu adamda biraz akıl olur, hiç Baykal gibi bir CHP eski Başkanı, tam da böyle yeni bir doğum anında, hem de eski bir kurt siyasi olarak, bu kadar ezcümle bir enayilikte bulunur mu? Buna sokaktaki ekmek kırıntılarını gagalayan serçeler dahi güler.

Yoksa onu AKP de bolca mevcut olan yandaş siyasilerden mi sanmıştın. Anlaşılır gibi değil, bakın nifak uğruna adamlar nelerle uğraşıyorlar. Maltepe’yi yumuşatmak adına, nasıl da çakma gündemler yaratma gayreti içine girdiler yine. Ama işleri bu, ne yaparsın. Yoksa bu kafayla ekmek bile bulamazlardı piyasada. Acaba rekor yürüyüşe, hiçbir baskı altında kalmadan tamamen gönüllü iradeleriyle iştirak eden milyonların, bu balonlara asılacağını mı düşünmüştü birileri, kim bilir.

Yürüdük, bitirdik ve helalleşerek ADALETİ gönüllerimizdeki milli beka paragrafının satırları arasına, hem de altını çizerek ilave ettik. Yapılan iş çok büyük ve bir o kadar da anlamlıydı. Bu yürüyüşüyle parti Başkanlığından toplum liderliğine terfi eden Kılıçdaroğlu, artık bundan sonra, tabanı tek yumruk halinde oluşturan Kuvayı milliyeci Türk Milletini gücendirecek, en ufak bir fire dahi verememek üzere büyük bir sorumluluk taşıdığının kuşkusuz bilincindedir. Ve Türk Ulusunu gücendirecek, sükûtu hayale uğratacak, onun altı okçu, tam bağımsız, bölünmez bütünlükçü, Kemalist kırmızıçizgileri de hepimizin malumudur şüphesiz.

Çünkü asla unutulmamalıdır ki Parti Başkanlığından toplum liderliğine terfi etmek, askerlikte Orgenerallikten, meydan muharebesi vererek Mareşal lığa terfi etmekle eş değerdedir. Yani bizim Kılıçdaroğlu ’da meydan muharebesi vermiş bir Mareşaldir artık. Bu ise rütbelerin bittiği noktadır ve asla da geri dönüşü yoktur. Zira bu rütbe ile itibar kaybına uğramaktansa ölmek daha hayırlıdır…


Her türlü engele rağmen İstanbullu hemen hemen tüm vatandaşların Maltepe’ye doğru yollara düşmesi, sonuçta Türk insanına; Cumhuriyet tarihinin en muhteşem mitingini yaşattı. Meydanları dolduran yaklaşık 2 milyon vatandaşa rağmen belki bir o kadarı da çeşitli engellemeler nedeniyle meydana ulaşamadı. Meydandakilerle, çevrelerdekilerin görüntüleri şayet bir panorama resimde birleştirilirse, bilhassa da gençler için gelecekte torunlarına, ‘aralarında bizde vardık’ onuruyla bırakacakları çok değerli bir armağan olacaktır.

Birilerine göre sokakta bulunamayacağı söylenen ADALET, şayet o sokaklarda varken yok edilmişse, onu tekrar sokakta aramayacaktı da, hamamda mı arasaydı bu millet diye sormak düşmez miydi aklı başında her Âdemoğluna. Gün boyunca sayısız ambulans vakaları oluştu. Saatlerce bunaltıcı sıcak altında ve izdiham arasında sıkışan bazı yorgun kalpler, zaman zaman teklediler.

Unutmayalım ki bütün bu insanlar tamamen kendi iradeleriyle, herhangi bir baskı altında kalmadan bir araya gelmişlerdi. Kimse onları üç beş Liraya yevmiyeli, taşıma kıtaları halinde bir biri üstüne istiflememişti. Ne ki 15 Temmuz da bu manzaraları tekrar izleyeceğimizi iyi biliyoruz. Ama şüphesiz ki tufaya gelmeyecektir, Hak, hukuk, adalet nidalarıyla kilometreleri aşındıran yüce Türk Milleti.

Takdirlerimiz Kılıçdaroğlu’nundur. Çünkü çok uzun ve birkaç Maratonluk bir yürüyüşün üstüne, kalplere, vicdanlara ve hakka hitap eden bir Maraton konuşmayı da yüksek bir kondisyonla tamamladı. Sağlık ve esenlikle kal Kılıçdaroğlu. İnşallah işin sonunda Lider-Mareşal bayrağını da yine bu milletin önünde taşıman nasip olur. Kendi adıma, bu bağlamda başkalarının beklediği gibi de, tükürdüğümü yalamayacağıma kalıbımı basarım…

https://youtu.be/TuEYvsRmI1c   (yandaki adresten videoyu izleyebilirsiniz)
                                                                      
Serendip Altındal

Video Kanalım

5 Temmuz 2017 Çarşamba

SAYIN KILIÇDAROĞLU..

            Yürüyüşünüzün Derince etabına, Mudanya’dan ADD desteğiyle 16 kişilik bir grup halinde ve tamamıyla kendi adımıza, özgün vatandaş kimliklerimizle katıldık. Tıpkı Türkiye genelinde bütün kalpleriyle ve ADALET avazlarıyla, başlattığınız büyük yürüyüşü destekleyen diğer milyonlar gibi.

            Gördüm ki 15 yılın mağlubu CHP sonuçlarından şimdi artık yeni bir Kılıçdaroğlu inşa ediliyor. İnanın ki bu tespit beni önce çok iyi niyetli, ahde vefa ve erdem sahibi insan olarak kendi adınıza, sonrada sizi yeni bir kurtarıcı umut olarak kabul eden yüce Türk Ulusu adına, ziyadesiyle mutlu ediyor. Kim bilir belki de, Türk Ulusu gibi son 15 yılın emperyalist mağduru, yüce Atatürk’ün partisi CHP, varlığınızla küllerinden yeniden doğruluyordur.

            Kısmen sağanak yağmur altında bizimle birlikte yürüyen, yol kenarlarında küçük çocukları, torunları ile ince ve korumasız giysiler içinde sırılsıklam olduklarına aldırmadan ve tek bir fire vermeden saatlerce izleyen, coşkuyla teşyi eden yaşlı, genç on binleri nasıl yadsıyabilirdik ki.  İlaveten kulak zarlarını yırtarcasına, tırların, kamyonların, inşaat araçlarının, otomobillerin klakson naralarını akşam yorgun uykularımızda bile nasıl tekrar duyamazdık ki.

            Torunlarımıza miras bırakacağımız unutulmaz anılarla, Tandoğan’dan itibaren birçok defa katıldığım, Cumhuriyet mitingleri ve diğer yürüyüşlerden, hatta yediğimiz biber gazlarından da fazla, ahde vefa amacımız nedeniyle de aldığımız çok daha büyük bir haz oluşturdu bu yürüyüş hepimizde. 

            Arkadaşlara espriyle karışık, şayet Kılıçdaroğlu’nun elini sıkabilseydim 6 yaş küçüğüm olduğu halde kendisine ‘size baba diyebilir miyim’ diye sorardım dedim ve birlikte gülüştük. Ne var ki Allahtan benzeriniz olan ve medyada da kendisinden bahsedilen biraderime rastladım. Arkadaşların yanında yerinize, sanal da olsa bu duygularımı ona ifade edebildim, onun elini sıkmakla yetinmek zorunda kaldım. Birlikte çektirdiğimiz resmin de paylaşımına o da minnetle ve teşekkürleriyle iştirak etti. İnanın dublörünüz dahi olsa, sizi bu kadar duygusal temsil edemezdi.

            Bu mesajımı size yollarken bu kadar yorgunluğunuz ve beklenmeyen diğer sıkıntılarınız arasında sakın sizden bir cevap beklediğimi düşünmeyin. Okumanız bile benim ve arkadaşlarım için yeterlidir…

                                           
Menfaatsiz; ama nitelikli vatandaş duygudaşlığı...


Saygılarımla,
Serendip Altındal



3 Temmuz 2017 Pazartesi

ZİFLENİN..

75 yıl hapis istemiyle ABD de yargılanmakta olan Reza Zarrab, istenen ve beklenen açıklamaları yaptığı takdirde cezai indirim de alacağını bildiği halde konuşmuyor mu yoksa konuşamıyor mu? İlgili merciler tarafından şimdilik susması ve istendiği zaman konuşması talimatıyla kulağı büküldüğü için mi şimdilik suskundur acaba? Çünkü ABD Hükümetinin işi henüz Erdoğan’la bitmemiştir, bittiği zaman Reza’nın tek adam gösterisinin başlatılacağı da kesindir.

            Çünkü BOP Eşbaşkanının Türkiye’yi henüz tam tekmil emperyalist sermaye ve Siyonist emellerin hizmetine tamamen açtığı söylenemez. Yani misyonu gereği daha yapacağı işler vardır. Ne ki tam da bu sırada Kılıçdaroğlu ortaya çıkmış tarihin en uzunu olarak bir rekor da kıracak olan ADALET yürüyüşüne başlamıştır. Ve yine tam da istenmedik bir zamanlamayla bütün dünyanın dikkatini, bu defa çok olumlu bir sürprizle Türkiye gündemine yönlendirmiştir. Esasen Sayın Kılıçdaroğlu’nun bilinçli olarak başlattığı ADALET yürüyüşü, aslında yüce Türk Ulusunun da milli beka yürüyüşüdür. Bu gerekçeyle de her türlü onura layıktır. O halde Reza’nın konuşması biraz daha gecikecektir kuşkusuz.

Rüşvet, irtikâp, FETÖ işbirliği, devlet malını talan ve bölücü terörü desteklemek vb. gibi sayısız nedenlerle de yerli ve uluslararası Mahkemelerde hesap vermek korkusuyla, iktidarı asla terk edemeyeceğini iyi bilen Erdoğan’ın çaresizliği ve onu daha da hasta eden büyük sıkıntısının ana nedeni de şüphesiz ki budur. Yani tamamını ancak makinelerle sayabileceği parasının da kendisini kurtaramayacağını, gücünün tükenmekte olduğunu, ne yazık ki istemese de anlamak zorunda kalmıştır artık.

            Hele ülke nüfusunun % 90’lar seviyesinde desteğine ulaşan ADALET yürüyüşünün her an daha da kalabalıklaşacak olan son İstanbul etabına gelinirken, öncesi atılan zırvalara, tahriklere bakılırsa, vatandaşı birbirine sokacak provokatif gaflete şayet Erdoğan liderliğinde tekrar düşülecek olunursa; durum kendi adlarına daha da karışacak ve bu defa bırakın umdukları sonuçları almayı, AKP perdesi belki beklenenden daha da önce bir daha kalkmamak üzere boş tribünlere kapanacaktır. Hani belki de en iyisi bu olacaktır.

            İstanbul etabında asla gözardı edilmemesi gereken bir diğer husus ise HDP ve emsali bölücü grupların ADALET yürüyüşüne dâhil olduklarında, birlikte verilen mesajlara azami itina ve dikkat gösterilerek, karşı tarafı haklı çıkaracak herhangi bir tuzağa düşmeden, Erdoğan tarafının terör yürüyüşü yaftalı provokasyon balonunu, kendi ellerinde patlatmak olmalıdır.


            Arap mülteci plajları haline gelen sahillerimizde, öz evlatlarımız zorlukla yer bulurken, zorunlu olarak Arapçalarını da geliştirmek zorunda kalıyorlar. Sovyet ordusunun nasıl %70’leri Türklerden oluştuysa, bugünlerin Suriye milli ordusunun da en az bir o kadarı yine Suriyeli Türkmenlerden oluşuyor. Yani Türk evlatları Suriye için kurtuluş savaşı verirken, oradan kaçan vatansız Arap gençleri bizim plajlarda kıç büyütüyor. Çarşaflı kadınları da göz süzüp nargile fokurdatıyorlar.

Bununla da yetinmiyor edepli durmayıp sokak çatışmalarına da karışıyorlar. Genel mülteci sorunu da giderek çok daha endişe verici bir noktaya taşınıyor. Yakında bunlara da yeşil Dolarlar ödenip şayet PKK ile bir ittifak yaptırılırsa hiç şaşırmamak gerekecektir. Söylemiş olalım da. Ve bir zamanlar Sedat’ın Erdoğan’a, ‘sakın bunları ülkene sokma bela olurlar’ dediği bu fırsatçı asalakları, iş bulamayan çocuklarımızın nafakalarından kesip yok halimizle üstüne, bir de beslemek zorunda kalıyoruz.
           
            Tetikleyenlere kalırsa, Erdoğan sonunda Türkiye’mizi Sevr döneminde olduğu gibi tekrar emperyalist paylaşıma hazır noktaya getirecektir. Sonrasında derhal kendisinden de kurtulunacak ve şimdiden yerine öngördükleri bir adamları, onun yerine oturtulacaktır. Bu defa bir kurtarıcı Atatürk de olmayacağından, hesaplarına göre de paylaşım mükemmel olacak ve mutlu sona ulaşmış(!) olacaklar(mı)dır acaba??? Şimdilik bizim Kılıçdaroğlu öyle olmayacağını söylüyor. Çünkü o da Atatürk gibi arkasındaki ve birisinin maalesef terörist dediği – ki aslında kendi partisinden de sayısız vatandaşın içinde olduğu - yüce Türk Ulusuna güveniyor.


            Afrin’de cepheler oluşturulup Türk ordusu ABD&Kürt ittifakı karşısında iki güç tarafından yalnızlığa itilirken, çarpışan safları aynı silahlarla bezeyerek çarpışmaların mümkün olduğu kadar uzayıp, olabildiğince kan dökülmesini amaçlayan ve iki cephede kırılınca, yeni kampus devletleri kurmak üzere ortaya çıkmayı planlayan arka plandaki sinsi sırtlanların açtığı sahnede ise emir kulu öz evlatlarımız, ne yazık ki bu sapkın vahşi Batı oyunundaki kendi rol sıralarının gelmesini bekliyorlar.

Cephede evlatlarımız ve evlerinde gözleri yaşlı aileleri gün sayarken; birileri de Saray salonlarında itin bitin yer aldığı, vatandaş ceplerinden ödenen ziyafetlerde, o faturaları ödeyenlerin sofralarında asla göremediklerini, ziftlenmeye doymuyorlar.  Öyleyse ziflenin efendiler, patlayıncaya, çatlayıncaya kadar ziflenin. Hakkınızdır…

                                                                                               Serendip Altındal