75
yıl hapis istemiyle ABD de yargılanmakta olan Reza Zarrab, istenen ve beklenen
açıklamaları yaptığı takdirde cezai indirim de alacağını bildiği halde
konuşmuyor mu yoksa konuşamıyor mu? İlgili merciler tarafından şimdilik susması
ve istendiği zaman konuşması talimatıyla kulağı büküldüğü için mi şimdilik suskundur
acaba? Çünkü ABD Hükümetinin işi henüz Erdoğan’la bitmemiştir, bittiği zaman Reza’nın
tek adam gösterisinin başlatılacağı da kesindir.
Çünkü BOP Eşbaşkanının Türkiye’yi henüz
tam tekmil emperyalist sermaye ve Siyonist emellerin hizmetine tamamen açtığı söylenemez.
Yani misyonu gereği daha yapacağı işler vardır. Ne ki tam da bu sırada
Kılıçdaroğlu ortaya çıkmış tarihin en uzunu olarak bir rekor da kıracak olan
ADALET yürüyüşüne başlamıştır. Ve yine tam da istenmedik bir zamanlamayla bütün
dünyanın dikkatini, bu defa çok olumlu bir sürprizle Türkiye gündemine
yönlendirmiştir. Esasen Sayın Kılıçdaroğlu’nun bilinçli olarak başlattığı
ADALET yürüyüşü, aslında yüce Türk Ulusunun da milli beka yürüyüşüdür. Bu
gerekçeyle de her türlü onura layıktır. O halde Reza’nın konuşması biraz daha
gecikecektir kuşkusuz.
Rüşvet,
irtikâp, FETÖ işbirliği, devlet malını talan ve bölücü terörü desteklemek vb. gibi
sayısız nedenlerle de yerli ve uluslararası Mahkemelerde hesap vermek
korkusuyla, iktidarı asla terk edemeyeceğini iyi bilen Erdoğan’ın çaresizliği
ve onu daha da hasta eden büyük sıkıntısının ana nedeni de şüphesiz ki budur.
Yani tamamını ancak makinelerle sayabileceği parasının da kendisini
kurtaramayacağını, gücünün tükenmekte olduğunu, ne yazık ki istemese de anlamak
zorunda kalmıştır artık.
Hele ülke nüfusunun % 90’lar
seviyesinde desteğine ulaşan ADALET yürüyüşünün her an daha da kalabalıklaşacak
olan son İstanbul etabına gelinirken, öncesi atılan zırvalara, tahriklere
bakılırsa, vatandaşı birbirine sokacak provokatif gaflete şayet Erdoğan liderliğinde
tekrar düşülecek olunursa; durum kendi adlarına daha da karışacak ve bu defa
bırakın umdukları sonuçları almayı, AKP perdesi belki beklenenden daha da önce
bir daha kalkmamak üzere boş tribünlere kapanacaktır. Hani belki de en iyisi bu
olacaktır.
İstanbul etabında asla gözardı
edilmemesi gereken bir diğer husus ise HDP ve emsali bölücü grupların ADALET yürüyüşüne
dâhil olduklarında, birlikte verilen mesajlara azami itina ve dikkat gösterilerek,
karşı tarafı haklı çıkaracak herhangi bir tuzağa düşmeden, Erdoğan tarafının
terör yürüyüşü yaftalı provokasyon balonunu, kendi ellerinde patlatmak olmalıdır.
Arap mülteci plajları haline gelen
sahillerimizde, öz evlatlarımız zorlukla yer bulurken, zorunlu olarak
Arapçalarını da geliştirmek zorunda kalıyorlar. Sovyet ordusunun nasıl %70’leri
Türklerden oluştuysa, bugünlerin Suriye milli ordusunun da en az bir o kadarı
yine Suriyeli Türkmenlerden oluşuyor. Yani Türk evlatları Suriye için kurtuluş
savaşı verirken, oradan kaçan vatansız Arap gençleri bizim plajlarda kıç
büyütüyor. Çarşaflı kadınları da göz süzüp nargile fokurdatıyorlar.
Bununla
da yetinmiyor edepli durmayıp sokak çatışmalarına da karışıyorlar. Genel
mülteci sorunu da giderek çok daha endişe verici bir noktaya taşınıyor. Yakında
bunlara da yeşil Dolarlar ödenip şayet PKK ile bir ittifak yaptırılırsa hiç
şaşırmamak gerekecektir. Söylemiş olalım da. Ve bir zamanlar Sedat’ın Erdoğan’a,
‘sakın bunları ülkene sokma bela olurlar’ dediği bu fırsatçı asalakları, iş
bulamayan çocuklarımızın nafakalarından kesip yok halimizle üstüne, bir de
beslemek zorunda kalıyoruz.
Tetikleyenlere kalırsa, Erdoğan
sonunda Türkiye’mizi Sevr döneminde olduğu gibi tekrar emperyalist paylaşıma
hazır noktaya getirecektir. Sonrasında derhal kendisinden de kurtulunacak ve
şimdiden yerine öngördükleri bir adamları, onun yerine oturtulacaktır. Bu defa
bir kurtarıcı Atatürk de olmayacağından, hesaplarına göre de paylaşım mükemmel
olacak ve mutlu sona ulaşmış(!) olacaklar(mı)dır acaba??? Şimdilik bizim
Kılıçdaroğlu öyle olmayacağını söylüyor. Çünkü o da Atatürk gibi arkasındaki ve
birisinin maalesef terörist dediği – ki aslında kendi partisinden de sayısız
vatandaşın içinde olduğu - yüce Türk Ulusuna güveniyor.
Afrin’de cepheler oluşturulup Türk
ordusu ABD&Kürt ittifakı karşısında iki güç tarafından yalnızlığa
itilirken, çarpışan safları aynı silahlarla bezeyerek çarpışmaların mümkün
olduğu kadar uzayıp, olabildiğince kan dökülmesini amaçlayan ve iki cephede
kırılınca, yeni kampus devletleri kurmak üzere ortaya çıkmayı planlayan arka
plandaki sinsi sırtlanların açtığı sahnede ise emir kulu öz evlatlarımız, ne
yazık ki bu sapkın vahşi Batı oyunundaki kendi rol sıralarının gelmesini
bekliyorlar.
Cephede evlatlarımız ve evlerinde gözleri
yaşlı aileleri gün sayarken; birileri de Saray salonlarında itin bitin yer
aldığı, vatandaş ceplerinden ödenen ziyafetlerde, o faturaları ödeyenlerin
sofralarında asla göremediklerini, ziftlenmeye doymuyorlar. Öyleyse ziflenin efendiler, patlayıncaya,
çatlayıncaya kadar ziflenin. Hakkınızdır…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder