28 Haziran 2017 Çarşamba

KIŞKIRTICI..

           Ulusalcı, milli birlikçi olarak tanıdığımız ve sahiplendiğimiz karargâhlar içinde bile ayrımcı nifak oluşturularak ikilem yaratılıyor, yani milli birliğin içine de çomak sokuluyor. Öyle ya amaç böl-yönet ise durum daha da farklı olamazdı elbette. Bu nedenle de şüphesiz ki lider konumlu ajan provokatörler kullanılacaktı. Ve iki milliyetçi yaftalı partinin liderleri olan Bahçeli ve Perinçek biraderler ve yamakları da şimdilik bu melun kışkırtıcılığın bayrağını taşıyanlar görüntüsü veriyorlar.

            Genel gündemi rotasından saptırıp sanal başlıklara dikkatleri dağıtarak, çapraz algılarla, ağırlıklı ve ulusu yakinen ilgilendirmesi gereken konuların hedeflerinden uzaklaştırılması ve amaçlarına ulaşamamaları için de bu gruplar, arkalarındaki dış mihraklı profesyoneller tarafından azami itina ile kullanılıyorlar. Toplumu bizatihen ilgilendirmesi gereken temaların başındaki en sıcak başlık, Cumhuriyet tarihimizin de bir ilki olan Kılıçdaroğlu’nun Adalet yürüyüşüdür ve öyle de olmalıdır kuşkusuz. Ekrandaki görüntülerine bakıyorum da, Kılıçdaroğlu yürüdükçe gençleşiyor. Allah nazardan saklasın. Boşuna dememişler, bilenen kılıç parıldar diye.

            Oysa en abuk sabuk ve alakasız eleştiriler vasıtasıyla; tam da bu mükemmel fırsatla milli birliğin en güçlü bir konuma taşınabileceği ve damarlardaki küllenmiş kanın yeniden alev alacağı bir dönemde, bilhassa da yukarıdaki isimler ve kampları aracılığı ile de desteklenmesi gerekiyorken, taraflarından bilakis sabote edilmekte olması, başka da bir anlam taşıyor olabilir mi acaba? Yürüyüşün bir parti meselesi olmadığı, aksine Türk Ulusunun yaşam kaynağı ve nedeni olan adaletinin, mekruh iktidar eliyle gasp edilme meselesi olduğu, milletçe biliniyor ve sahipleniliyorken, bu duyarsızlığın nedenini nasıl izah edebileceğiz.

Şayet konu salt bir parti meselesi olsaydı, ülkemizin ABD ile el peşrevinde olan tüm partileri için – 1950’lerden itibaren içine ajan sokulmayan hangisi değil ki – elbette sayısız eleştirisel argüman bulabilirdik. Ne ki mevzu şimdi acil ve ehemmiyet ötesinde çok millidir. Bu durumda ise Türk Milletine ancak tek yumruk olmak yakışır. Desteksiz ve himayesiz olduğu halde asla korku tanımayan, yılmayan, disiplinli, rızkını kazanmak için sadece görevini eksiksiz ifa eden adamdır Türk.

Doğrucu Davut’tur. Dürüst, güvenilir, adamı sırtından vurmayan, hak ve adalet için yaratılmış insan olandır Türk. Tek bir yaratıcıya inanmış, asla fetişist ve putperest olmamış, anayasasız da yaşayamayan adamdır Türk. Devlet kurarken bile ilk yaptığı iş, bütün budununu kucaklayacak adil bir anayasa oluşturmaktır. Türk insanını bu genetik yapısıyla da teşhis etmek kolaydır. İşte kadını ve erkeği ile tüm bu yapıdaki insanlar için yazılmıştır bu yazı. Kendini böyle hissetmeyenler okumasa da olur.

Ve Türk’ün şimdi artık asal özüne tekrar dönmesine acilen ihtiyaç vardır. Çünkü yok edilmemek – ki yok edilemez aslında – veya anavatanından sürgün yememek için tekrar kendini bulmak zorundadır. Bu ifadeler kendilerine Kürt diyenler için de geçerlidir. Kürt lafı bile Türk’ün tersten alınmışıdır. Çünkü öyle bir ırk yoktur. Kürtler de öz be öz Türk evlatlarıdır. Hatta daha bile katıksızlarıdırlar. O halde İngiliz’in tavşan tuzağına düşmesinler. Bu çakma ırkı yaratan İngiliz İblisi aslında ABD haramilerinin de akıl hocasıdır. Tuhaftır ki ABD’ni, bu çaresizliğinde bile hala kendi kolonisi olarak görmektedir. Velhasıl, ille de Kürt olmak isteyenler şayet birliği bozarlarsa, önce de kendileri yok olacaklardır.

Demek oluyor ki hep birlikte tek yumruk olup tüm şerefsiz, bölücü şizoitlerin maskelerini düşürüp yüce Türk varlığına sahip çıkarak kazanan tarafta kalmak, herhalde en akılcı olandır. Emperyalist etnik ayırımcılığa neden ihtiyaç duyar. Çünkü vahşi doğadaki Sırtlan sürüleri nasıl her yönden saldırarak fili bile şaşırtıp, yavrusunu anasından uzaklaştırarak, yavrunun yumuşak yerlerini - kulakları, kuyruğu vs. gibi - afiyetle yiyorlarsa; o da Ulus Devleti, kardeşi kardeşe düşürerek ayrıştırarak, sonra da en ufaklarından başlayarak hepsini sırtlanlar gibi kemirerek yaşamak zorundadır. Yani büyük Ulus Devleti bölüp mandası yapmadan yaşayamayacaktır da ondan.  Çünkü asalaktır, parazittir, mikroptur, kendi kendine yetemez, bulduğuyla da iktifa etmez, yani gözü doymaz anlayacağınız.



            Aslında milli badireden en sağlam ve güvenilir birleştiricilikte bir çıkış yolu olarak görülmesi gereken Adalet yürüyüşüne, mucizevi bir Hızır gibi dört elle sarılınması ve milli birlik içinde, katılımın bütünleştirilmesi gerekmektedir. Oysa ülkemizde var olan Adaleti bugün aranır duruma getiren tek neden olan AKP Hükümetinin ve melun BOP paradigmasını misyon edinmiş eş başkanının, anlaşılamaz nedenlerle sütten çıkmış ak kaşık himayesine soyunmuştur adı geçen biraderler. Amaçları nedir, İslam terörü baharında bundan nasıl nemalanacaklardır kafalarına göre. Bu soru bizi aşar, çünkü cevabı kendilerinden menkuldür. Yalnız birinin ABD ile savaş halinde olduğu savı ise beni durup durup güldürüyor nedense…


            Ben kendi onurum, gururum, şerefim ve kimliğim adına sadece Kemalist Türk Milletinin safında olduğumu ve olmak zorunda olduğumu da biliyorum. Yaban milletinin değil. Bunu her fırsatta beyan etmekten de şeref ve muhteşem bir gurur duyarım sadece. 18 adamızı burnumuzun dibinden çalan ülkenin çakma Sosyalist Başbakanının karşısında dili tutulan ve ancak üfürükten FETÖ elemanlarını geri isteyebilen; ama partnerinin ‘bizde bu kararları bağımsız yargı verir ve bunlar Hükümetimizi bağlamaz’ mealindeki cevabını da yutmak zorunda kalan, bizim çakma Başbakanın, trajikomik çaresizliği ise ancak AKP Hükümetine yeni bir kapak olur.

            Onlar ise hala oturup; ülkelerinde yok ettikleri milli varlıklar yanında, ADALET için de evrensel bir erdem yürüyüşü yapan bizim Kılıçdaroğlu’nu eleştirip, boşuna sanal gündemler yaratarak, bağlamında yandaşları provoke edip kardeşi kardeşe de düşürerek, emperyalist uşaklığına devam edip dursunlar. İyi de bakalım, daha ne kadar kıvırabilecekler bu mandacılığı.

Adaletin Adalet Saraylarında aranması tekmiline gelince; o saraylarda ne bulacağını daha doğrusu da adaleti bulamayacağını iyi bilen ihtiyaç sahibi vatandaşın çaresizliği ve umutsuz bakan gözlerinde ki sönük ışığa, bu kelamı katre kadar bile düşünmeden cart diye sarf eden bir insan, hiç mi empati oluşturamaz. Tanrım nasıl yaratırsın varlıktaki yokluğa böylesine duyarsız kalabilen kullarını…

                                                                                              Serendip Altındal


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder