Sarmalında
olduğumuz Ortadoğu petrol çorbası bildiğiniz gibi geniş, yayvan bir çorba
kazanı gibi. Kaşıklar dalıp dalıp çıkıyor içine. Çoğunluk içine daldıracak
kaşık bile bulamazken, sayıları belli bir azınlık hamam taslarını bile
dolduruyor.
Anlayacağınız hepsi kafasına göre
takılıyor. Çalmadan oynuyor. Ne ki aslında kimsenin kimseden haberi yok. Sadece
varmış gibi davranıyorlar. Görülüyor ki önce bir kıvılcım atalım belki parlar algısı
içindeler hepsi de. Yani kendi kafaları da karışık Bu kargaşada bizim Vatan
Partisi de aslında interaktif milliyetçi perspektifinden zaman zaman radikal
sapmalarla özüne zarar veren bir konuma düşerek, şaşkınlık yaratıyor. Çünkü
lider Perinçek, Erdoğan tarafgirliği ile pekiştirdiği veya süslediği siyasasıyla,
Erdoğan çizgisinde diğer muhalefeti aşağılıyor sadece.
Yoksa Erdoğan ile gizli bir ittifak
mı yapmıştır da; ama Sünni İslam Devletini pişirmek üzere birlikte yoğurdukları
hamurun Kemalist katkısını, sözde temsil ettiği bir rota mı çiziyor. Eskiden
beri MİT’çi olduğu söylenen Perinçek, en kilit noktalara oturtulan CIA
büyütmesi bir astsubay ile aynı merkezin ikinci bir oldubitti yapılandırması olan
Erdoğan arasında balansı mı sağlıyor acaba.
Tam
karşı(!) çizgide yer aldığı ve anti Amerikanist olduğu halde, tarafsız aydınlar
sudan gerekçelerle içeri alınırken, Vatan Partisine herhangi bir baskı
uygulanmadığı başka da nasıl izah edilebilir ki. Hele bir de buna; Erdoğan
yandaşı olmayanları vatan haini ilan ederken kendisinin, bağırta bağırta EVET
yapılan Referandum sonuçlarında ki Bahçeli ile paylaştığı müşterek kuzuların sessizliği
de ilave edilirse, durum daha da vahimleşiyor! Ve daha teatral bir görüntü veriyor.
Emperyalist karşıtı Atatürkçülük ve
bağımsız milliyetçilik savlarını, diğer yanda muhayyel bir ABD-İslam Devleti
senteziyle – ki açıkça federatif İslamcı Erdoğan’a kol kanat geriyor – nasıl
bir araya getirmeyi düşünüyor. Böylesi bir Vatikan İslam’ı Devletini Erdoğan’la
elele oluştururken tam bağımsız milliyetçi Kemalizm’i bu resmin neresine
oturtmayı düşünüyor.
Kendisinin de, karşıtı olduğu ABD
ile aynı paralelde olduğunu, bu sözde bağımsız İslam Devletinin ileride
federatif bir emperyalist sömürgeye döneceğini göremiyor ya da görmek istemiyor
mu? Kendinden menkul aklıyla, fazla derinlikli büyük Türk Ulusunu hiçe mi
sayıyor? Yoksa hepimizi bu kadar kerize mi yatırmayı hesaplıyor. Ve de belki
dönüşeceğini(!) umduğu kanatsız, pençesiz Erdoğan’ı bu katakulli Devletine kartal
yapmayı mı formüle ediyor.
ABD liderliğinde; yarısı karışık
Müslüman, yarısı Haçlı terörist çetelerle, Dünya kamuoyunda ters algı yaratmak
üzere resmi kuvvetlerini arka planda tutarak, Ortadoğu da bir oldubitti savaşı ile
mozaik devletçikler kurgulamaya kalkan dünün Obama, bugünlerin Trump Haçlı harekâtı,
sonuçta Katar’a geldi dayandı. Ve anlaşılıyor ki Katar da haritadan
silinecektir. AKP Devletinin zor zamanlar mutemedi olan bu küçük ülkeye şimdi yollayacağı
5000 kadar askerimizin bize ne gibi stratejik fayda sağlayıp, sağlayamayacağı
ancak gelecek günlerin verisiyle anlaşılabilecektir. Lakin önce de bu
çocuklarımızın can güvenliğinden kim sorumlu tutulacaktır.
Sonucun yeni hüsranlar yaratmamasını
temenni etmekten başka bir şey gelmiyor şimdilik elimizden maalesef. Bu
bağlamda tüm münafık karşıtlığına rağmen, Perinçek’in Suriye ile acili bir
beraberliği öngören tavsiyesini, yine de tutarlı bulduğumuzu söylemek, bizi bu
noktada kendisine haksızlık yapmaktan alıkoyar en azından. Bu da bir şeydir
hani…
Yerinden oynatılan milli taşları
nasıl tekrar yerlerine oturturuz derdine derman arayan kentsoylu aydınların -
ki onlar milli müktesebat için olmazsa olmazlardır – fazlasıyla moral bozan bir
diğer sıkıntıları da kentlerimizin betonlaşması yanında o beton yığınlarına boşalan
taşranın anakentlerimizi köy-kentlere çevirmesidir.
Büyük ve çağa ayak uydurmaya çalışan
kentlerde, hele de Köy Enstitüleri evrimi yok edildikten sonra, kendilerini
köylerinde otlaklarında ki koyunlar gibi fütursuz hisseden köylünün, kent
hayatına adapte olabilmesi için en az iki nesil evirilmesi gerekmektedir. Çünkü
bugün Köy Enstitüleri yeniden açılsa dahi evrim için yine asgari bu süreye
ihtiyaç olacaktır.
Ne ki tahammül edilmesi gereken
durum, şimdi kentsoylu için cidden daha zordur. Kent, köye dönüşemeyeceğine
göre köylünün doğal ve zorunlu eğitimi için rotasyona ve kentsoylunun nereden
bakılsa bunun için de sabırlı olmasına ihtiyaç vardır. Çünkü doğal evrim nasıl
olsa gerekeni yapacaktır. Bu evrenin evrim kuralıdır da esasen. İyi de bu süreçte
milli bekamızın geleceği bağlamında olmazsa olmaz olan köylerimiz ve tarım
işçilerimiz ne olacaklardır.
Elbette yok edilemezler. Çünkü
onların yokluğu ülkenin yokluğuna da özdeştir. İşte Cumhuriyetle birlikte
başlayan yüce Atatürk’ün milli eğitim planına yine dört elle sarılmalı ve köylü
çocukları kendi yörelerinde aileleriyle birlikte, modernize edilerek yeniden
açılacak Köy Enstitülerimizle acilen tekrar eğitilmeye başlanılmalıdır. Ve asla
unutulmamalıdır ki eğitime bugün dahi başlasak en az bir nesil sonra
ihtiyacımız olan ilk milli ürünümüzü alabilecek olduğumuzdur.
Son günlerde Erdoğan’ın yorgun,
şaşkın ve umutsuz, Trump’ın ise şimdilik işlerin doğru gittiğini düşünen; ama
her an tepetaklak olacağı endişesini de taşıyan inişli çıkışlı yüz ifadeleri
arasında, biz de gelgelleri oynuyor olduk. Buna rağmen bu geliş gidişlerin,
yeni ve kademeli artan bir huzur döneminin de habercisi olup olmayacağını,
papatya falına değil; ama gelecek günlere bırakmak zorunda olduğumuzu da
biliyoruz.
Giderek ruhumuzu karartan ‘Tencere
dibin kara; seninki benimkinden de kara’ diyalektiğinin törpülediği sinir
sistemlerimizi Allah korusun diyerek ve herkese sabırlı sağlıklar temennilerimizi
de ekleyerek bugünü de kapatalım. Ve en iyisi yine kerize yatalım dostlar. Ta
ki biz uyurken parmak aralarımıza sıkıştırılan fitiller alev alıncaya kadar…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder