10 Haziran 2017 Cumartesi

KERİZE YATMAK..

            Sarmalında olduğumuz Ortadoğu petrol çorbası bildiğiniz gibi geniş, yayvan bir çorba kazanı gibi. Kaşıklar dalıp dalıp çıkıyor içine. Çoğunluk içine daldıracak kaşık bile bulamazken, sayıları belli bir azınlık hamam taslarını bile dolduruyor.

            Anlayacağınız hepsi kafasına göre takılıyor. Çalmadan oynuyor. Ne ki aslında kimsenin kimseden haberi yok. Sadece varmış gibi davranıyorlar. Görülüyor ki önce bir kıvılcım atalım belki parlar algısı içindeler hepsi de. Yani kendi kafaları da karışık Bu kargaşada bizim Vatan Partisi de aslında interaktif milliyetçi perspektifinden zaman zaman radikal sapmalarla özüne zarar veren bir konuma düşerek, şaşkınlık yaratıyor. Çünkü lider Perinçek, Erdoğan tarafgirliği ile pekiştirdiği veya süslediği siyasasıyla, Erdoğan çizgisinde diğer muhalefeti aşağılıyor sadece.

            Yoksa Erdoğan ile gizli bir ittifak mı yapmıştır da; ama Sünni İslam Devletini pişirmek üzere birlikte yoğurdukları hamurun Kemalist katkısını, sözde temsil ettiği bir rota mı çiziyor. Eskiden beri MİT’çi olduğu söylenen Perinçek, en kilit noktalara oturtulan CIA büyütmesi bir astsubay ile aynı merkezin ikinci bir oldubitti yapılandırması olan Erdoğan arasında balansı mı sağlıyor acaba.

Tam karşı(!) çizgide yer aldığı ve anti Amerikanist olduğu halde, tarafsız aydınlar sudan gerekçelerle içeri alınırken, Vatan Partisine herhangi bir baskı uygulanmadığı başka da nasıl izah edilebilir ki. Hele bir de buna; Erdoğan yandaşı olmayanları vatan haini ilan ederken kendisinin, bağırta bağırta EVET yapılan Referandum sonuçlarında ki Bahçeli ile paylaştığı müşterek kuzuların sessizliği de ilave edilirse, durum daha da vahimleşiyor! Ve daha teatral bir görüntü veriyor.

            Emperyalist karşıtı Atatürkçülük ve bağımsız milliyetçilik savlarını, diğer yanda muhayyel bir ABD-İslam Devleti senteziyle – ki açıkça federatif İslamcı Erdoğan’a kol kanat geriyor – nasıl bir araya getirmeyi düşünüyor. Böylesi bir Vatikan İslam’ı Devletini Erdoğan’la elele oluştururken tam bağımsız milliyetçi Kemalizm’i bu resmin neresine oturtmayı düşünüyor.

            Kendisinin de, karşıtı olduğu ABD ile aynı paralelde olduğunu, bu sözde bağımsız İslam Devletinin ileride federatif bir emperyalist sömürgeye döneceğini göremiyor ya da görmek istemiyor mu? Kendinden menkul aklıyla, fazla derinlikli büyük Türk Ulusunu hiçe mi sayıyor? Yoksa hepimizi bu kadar kerize mi yatırmayı hesaplıyor. Ve de belki dönüşeceğini(!) umduğu kanatsız, pençesiz Erdoğan’ı bu katakulli Devletine kartal yapmayı mı formüle ediyor.


            ABD liderliğinde; yarısı karışık Müslüman, yarısı Haçlı terörist çetelerle, Dünya kamuoyunda ters algı yaratmak üzere resmi kuvvetlerini arka planda tutarak, Ortadoğu da bir oldubitti savaşı ile mozaik devletçikler kurgulamaya kalkan dünün Obama, bugünlerin Trump Haçlı harekâtı, sonuçta Katar’a geldi dayandı. Ve anlaşılıyor ki Katar da haritadan silinecektir. AKP Devletinin zor zamanlar mutemedi olan bu küçük ülkeye şimdi yollayacağı 5000 kadar askerimizin bize ne gibi stratejik fayda sağlayıp, sağlayamayacağı ancak gelecek günlerin verisiyle anlaşılabilecektir. Lakin önce de bu çocuklarımızın can güvenliğinden kim sorumlu tutulacaktır.

            Sonucun yeni hüsranlar yaratmamasını temenni etmekten başka bir şey gelmiyor şimdilik elimizden maalesef. Bu bağlamda tüm münafık karşıtlığına rağmen, Perinçek’in Suriye ile acili bir beraberliği öngören tavsiyesini, yine de tutarlı bulduğumuzu söylemek, bizi bu noktada kendisine haksızlık yapmaktan alıkoyar en azından. Bu da bir şeydir hani…


            Yerinden oynatılan milli taşları nasıl tekrar yerlerine oturturuz derdine derman arayan kentsoylu aydınların - ki onlar milli müktesebat için olmazsa olmazlardır – fazlasıyla moral bozan bir diğer sıkıntıları da kentlerimizin betonlaşması yanında o beton yığınlarına boşalan taşranın anakentlerimizi köy-kentlere çevirmesidir.

            Büyük ve çağa ayak uydurmaya çalışan kentlerde, hele de Köy Enstitüleri evrimi yok edildikten sonra, kendilerini köylerinde otlaklarında ki koyunlar gibi fütursuz hisseden köylünün, kent hayatına adapte olabilmesi için en az iki nesil evirilmesi gerekmektedir. Çünkü bugün Köy Enstitüleri yeniden açılsa dahi evrim için yine asgari bu süreye ihtiyaç olacaktır.

            Ne ki tahammül edilmesi gereken durum, şimdi kentsoylu için cidden daha zordur. Kent, köye dönüşemeyeceğine göre köylünün doğal ve zorunlu eğitimi için rotasyona ve kentsoylunun nereden bakılsa bunun için de sabırlı olmasına ihtiyaç vardır. Çünkü doğal evrim nasıl olsa gerekeni yapacaktır. Bu evrenin evrim kuralıdır da esasen. İyi de bu süreçte milli bekamızın geleceği bağlamında olmazsa olmaz olan köylerimiz ve tarım işçilerimiz ne olacaklardır.

            Elbette yok edilemezler. Çünkü onların yokluğu ülkenin yokluğuna da özdeştir. İşte Cumhuriyetle birlikte başlayan yüce Atatürk’ün milli eğitim planına yine dört elle sarılmalı ve köylü çocukları kendi yörelerinde aileleriyle birlikte, modernize edilerek yeniden açılacak Köy Enstitülerimizle acilen tekrar eğitilmeye başlanılmalıdır. Ve asla unutulmamalıdır ki eğitime bugün dahi başlasak en az bir nesil sonra ihtiyacımız olan ilk milli ürünümüzü alabilecek olduğumuzdur.

           
            Son günlerde Erdoğan’ın yorgun, şaşkın ve umutsuz, Trump’ın ise şimdilik işlerin doğru gittiğini düşünen; ama her an tepetaklak olacağı endişesini de taşıyan inişli çıkışlı yüz ifadeleri arasında, biz de gelgelleri oynuyor olduk. Buna rağmen bu geliş gidişlerin, yeni ve kademeli artan bir huzur döneminin de habercisi olup olmayacağını, papatya falına değil; ama gelecek günlere bırakmak zorunda olduğumuzu da biliyoruz.

            Giderek ruhumuzu karartan ‘Tencere dibin kara; seninki benimkinden de kara’ diyalektiğinin törpülediği sinir sistemlerimizi Allah korusun diyerek ve herkese sabırlı sağlıklar temennilerimizi de ekleyerek bugünü de kapatalım. Ve en iyisi yine kerize yatalım dostlar. Ta ki biz uyurken parmak aralarımıza sıkıştırılan fitiller alev alıncaya kadar…

                                                           Serendip Altındal


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder