30 Ekim 2015 Cuma

CUMHURU BİRLİKTE KUTSADIK..

Muhteşem zaferimizin tarihi bir anıtı olarak, ce Atatürkün mübarek eliyle ve  29.10.1933  tarihinde Cumhuriyet Bayramı adıyla imzalağı bu tarihi gün, en yük coşkularla hepimize kutlu olsun.

Bu onur gününün anlam ve önemi, 1 Kasım 2015 tarihinden sonra çok daha artacak ve hiç kuşkunuz olmasın ki, gelecek nesillerimizin de önünde eğileceği layık olduğu doruğa oturacaktır.



İlişikteki görselle CUMHURU birlikte kutsarken, Atatürk'le belleklerimizi yeniden tazeledik ve beraberce şifa bulduk. Sinan Meydan’ı tanıdıktan sonra, insan Atatürk dehasına bir kere daha şapka çıkartıyor. Onun Cumhuriyeti neden gençlere emanet ettiğini daha iyi anlıyor.

Yüreği vatan sevgisiyle dolu ve ahde vefa ateşiyle yanan bütün vatandaşlarımızın zevkle izleyeceği bir program oldu. Bütün emeği geçenleri kutluyoruz…



         Çıplak gelmiştin
         Yine çıplak gideceksin insanoğlu
         Hiç kuşkun olmasın
         Zannetme ki ocağın hep böyle yanacak
Tabutunu belki de
         Selam bile vermediğin komşun taşıyacak
         Bağrını börtü böcek kemirirken
         Gözlerin toprak dolacak
         Değil Sultan
         Hazret bile olsan
         İnanki sonunda seninde bokun donacak…
                                                                     
Serendip Altındal



22 Ekim 2015 Perşembe

MEVZU VATANSA..

            Sevdiğiniz, seveceğiniz ve sahipleneceğiniz o kadar çok şey vardır ki çevrenizde. Mesela doğumundan itibaren çevresini merakla izleyen ve her şeyleri tanımak isteyen bebeğinizin, minik; ama dünyayı yutmaya hazır devasa beynini, biraz büyüdüğünde size doğru koşarken özlemle açılan kollarını, o minicik ellerini, ayaklarını, sevgiyle dolu ışıltılı gözlerini ve ona ait olan her şeyi.
           
            Sonra da her köşesi ayrı güzelliklerle, sürprizlerle dolu doğanızı, sizce çok özel ve anlamı büyük olan kişisel eşyalarınızı, inanç ve iman özgürlüğünüzü, seçme, seçilme, sevme ve sevilme haklarınızı, arkadaş ve dostlarınızı; hepsinin üstünde ve varlığınızın ana unsurları olan ailenizi de bilmem saymaya gerek var mı? Bunların üstünde de olmazsa olmaz müktesep vatandaşlık haklarınızı, milli varlığınızı, size asal sıfat ve vasıflarınızı veren, sizi siz yapan ulusal kimliğinizi, bilmem ilave etmeli miyim?

            Çünkü bunlar sizin de bizatihen sahip olduğunuz veya da olmak zorunda olduğunuz bilgilerdir aslında. Ne var ki hep sizin kalacağını zannettiğiniz bütün bu değerlerinizin üstünde, kara bulutlar dolaşıyor şimdilerde. Yaşadığınız güncelle birlikte, kafanızda oluşan imajı, kuru laflarla fazla şekillendirmeden hemen konuya girelim. Ki yerleşik Cumhuriyetçi-Demokrat Anayasamıza göre,  Milletin Meclisi denen bir çatının altında, adına Hükümet dediğimiz ve her şeyimizden sorumlu bir üst kurula, bizi ya ihya ederek özümüzle tamamlayacağı veya helak ederek yok edebileceği bir bağımlılığımız var demektir böylece.

            Olmak veya olmamak adına çok büyük sorumluluklar vereceğimiz Hükümetin oluşabilmesi için de, yasalar gereği önce bizim, yani milletin karar vermesi ve kaderini kendi eliyle onaylaması gerekmektedir. İşte 1 Kasım da yine böyle bir karar verme arifesindeyiz. Burada size esasen bildiklerinizi tekrarlamaya da hiç gerek yok. Elbette geçmişi ve geleceği hakkında yorum yapabilme hakkına sahiptir veya öyle de olmalıdır yetişkin, vatandaşlık hakkına sahip bütün seçmen bireyler.

İşte şimdi belki de, yaşamakta olan, bir sağlık engeli olmayan – ki kararsızlık bu defa asla affedilemez, oysa aslında o da bir sağlık sorunudur  - ve bu seçimde de oy kullanmak zorunda olan bizlerin, bugüne kadar hiç karşılaşmadığımız bir konumda, hayati bir kararı vermek zorunluluğumuz hâsıl olmuştur. Şimdi dörtdörtlük düşünelim ve sadece kendi adımıza değil, çocuklarımızın geleceği, hatta doğmamış torunlarımızın gelecek müktesebatları adına bile doğru bir karar vermek zorunda olduğumuzu da bilelim artık dostlar.

Ve bilelim ki bu seçim, büyük bir olasılıkla yeniden dirilişimizin de kapısını açacaktır. Çünkü gerçek durum işte bu kadar ciddidir. Ve hiç unutmayalım ki, olumsuzluk halinde, bu belki de kişisel karar verebilme haklarımızı kullanabileceğimiz, son seçimimiz olacaktır aziz vatanımızda. Ve şayet bundan böyle, bizim seçme ve seçilme – ki seçme hakkı olmayanın dolaylı olarak seçilme hakkı da kalmayacak demektir - haklarımız olmayacaksa, torunlarımızın da haydi haydi olmayacak demektir.

            Aynı bağlamda da belirtmeliyim ki, bu yazım bir seçim bildirgesi veya bir partinin reklam kampanyası taslağı değildir. Çünkü okurlarımı esasen yönlendirilmeye ihtiyaçları olmayan akli olgunlukta ve ahde vefa sahibi vatandaşlarım olarak kabul ediyorum. Ve nasıl olsa sadece kalıpsal değil; anlamsal olarak da çok iyi biliyorsunuz ki, şayet MEVZU VATANSA GERİSİ TEFERRUATTIR. Ve görülüyor ki bundan sonra da artık tek konumuz, yiğitler yatağı aziz VATANIMIZ, TÜRKİYEMİZDİR


            Son yıllarda beton kışlalara, toplu mezarlara dönüştürülen ve artık nefes almakta zorlanarak, Batıda olan emsallerinin aksine, bizde ölüme mahkûm edilen anakentlerimizi, yeniden yaşama döndürmek zorundayız. Yoksa çok yazık olacaktır bu güzel ülkeye. Bunun da yolu Anadolu’nun en ücra köşelerine, köylerine kadar uzanacak olan çağdaş ve sosyal yaşamı, kalkınmış Batıda olduğu gibi oluşturmaktan geçiyor. Bunun için de, belki de son fırsatınız olacak Kasım seçimlerinde reylerinizi, bütün bunları düşünerek ancak yeni ve bağımsız bir milli Hükümet adına kullanmanız gerekmektedir.

            Başta da mülteci sorununu bizatihi yaratanların iddia etiği gibi Türkiye’de sadece göçmen sorunu yoktur veya ondan önce de yine elleriyle yaratmış oldukları, “köylerden anakentlere göçe mecbur bırakılanlar” sorunumuz vardır. İlk önce de kent ve köy yaşamını altüst eden bu zorunlu göçer sorunu çözülmeli ve ülke genelinde bozulan sosyal yaşam düzeni yeniden sağlanmalı ve geleneksel milli aile yapısının balansı tekrar oluşturulmalıdır.

Yarattıkları beton mezarlarda, mantar gibi ve peş peşe uluslararası emperyalist sermaye adına açılan AVM’ler için, kredi kartı mağduru yeni tüketiciler gerekiyordu. İşte bütün bu kap kaç da bu nedenle oluşturulmuş, aileler dağıtılmış, köylümüz topraklarını işleyemez, hayvanını yetiştiremez hale getirilmiş, Batıkentlere göçe zorlanarak durum, millete de kalkınma yaftası altında yutturulmuş ve sonuçta iki cephede de hayatlar kahredilmiştir.

            Diğer yanda birde, Dolar düşüyor diyorlar, bunun size faydası nedir. Çünkü Dolar düşürüldüğünde fark sadece Dolar borcu olan kapitalistin cebine artı olarak geri dönüyor. Bununsa yaşam mücadelesi veren normal vatandaşa elbette hiç bir getirisi olmuyor. O halde Cumhuriyet tarihimizin en ağır dış borcunu sırtımıza yükleyen mundar ithalatçının – ki bütün ülke ihracatımız aslında ithalat endekslidir – ağzıyla ve onun safında sevinme enayiliğimize de hiç gerek kalmıyor.

Çünkü mevcut Hükümet, vatandaşı olarak sizin vergi borçlarınızda, bilakis indirim yapmayıp, bırakın sizi hasılaya ortak etmeyi, aksine yeni vergiler icat ederek, nöbetini tuttuğu; ama tabanında delik olan ve yama da tutmayan hazineye sürekli artı artık sağlayan, çağlar ötesi Makyavel Prensliği vergilerini de sizden toplamaya devam edecektir nasılsa. Yani (+ veya -) Dolar farkı, katıyla hep vatandaşın cebinden çıkacaktır. Aynı Hükümet olasılığında, aynı minval üzere bundan sonra da kaybeden hep vatandaş olacaktır biline. Diğer kahredici kayıpları ise söylemeye, elim, dilim varmıyor. Bilmem yine de anlatabildim mi?

                                                                      Serendip Altındal



12 Ekim 2015 Pazartesi

RUSYA'YA SEVGİLERLE..

            Kuru lafları arkaya iterek, önce olmazsa olmaz ihtiyaçlar listesiyle başlayalım isterseniz:

1) %10 barajı acilen düşürülerek, seçim öncesi meclisin MİLLİ HÜKÜMET yolu mutlaka ve derhal açılmalıdır.

2) ABD, AB Gladyosu ile buna NATO da dâhil, tek yönlü ve aleyhimize oluşan bütün köprüler acilen atılmalıdır.

3) Aslında kader birliği içinde olduğumuz, Asya Bloğu ile acilen ve tam bir ittifak yapılarak kendilerinden, öncelikle de açık veren ordu envanterimiz, milli silah sanayiimiz kendi ihtiyaçlarımızı sağlayıncaya kadar, mutlaka tamamlanmalıdır.

4) Kardeş Rusya ile özel ve yeni bir destansı İstiklal ittifakı yapılmalı, öncelikle de Suriye politikasına tam destekle, yanında olduğumuz deklare edilmelidir. 

5) Yukardaki maddelere bir şekilde engel olabilecek Beştepe’de ki Beyaz Saray otoritesi, geçiş hükümeti tarafından mutlak yok sayılmalıdır.


Tarifsiz acılar yaşadığımız Ankara’da ki insanlık trajedisi bağlamında, daha da bir önem kazanan yukarıda ki geçiş programıyla; öncelikleri yoğunlaşan ihtiyaçlarımızı sıraladım. İçinde bulunduğumuz ve gün be gün kararan durum şartlarında, MİLLİ HÜKÜMET kurma mecburiyetimizin daha da artan önemi,  herhalde artık en taş kafalarımızın da içinde yer almaya başlamıştır umuduyla, bu bölümü noktalayalım.


Düşman birdir ve tektir. Milli Müktesebatımızın karşısındaki güçlerin başında ABD&AB Gladyosu vardır diyerek, tekrarı bir daha tekrarlayalım. İsrail’i de bu güçlerin arasına neden sokmadığımıza gelince; öncelikle de ABD lobisi şayet arkasında olmazsa, Israil tehdit olmaktan çıkar. Çünkü kendi başına kalırsa, aynı kafayla Ortadoğu’da taret bile alamayacağını da iyi bilir.

O halde ciddi olarak uzlaşarak, yoğunlaşacağımız hedef belli ve çok açıktır. Öncelikle de bu hedefle olan bağımlıklarımızı tamamen sıfırlamak zorunda olduğumuz da itirazsız kabul edilmelidir. Çünkü üstümüzdeki ekonomik kontrolleri şayet kendi ellerinde patlarsa, bizi tekrar kafaya almak üzere derhal ciddiye alacaklar, bu defa da onlar kapımızı aşındıracaklardır nasıl olsa, hiiç kuşkunuz olmasın. Ne ki maymunun gözü artık açıldığından, bu defa tufaya gelinmeyerek, bizden sadece nasihat alacakları da kesindir…


Çaresizliğinden, şimdilerde varını yoğunu artık ülkemizdeki terör ve dolaylı bir iç harbe hasreden ABD mafyası, sadece kendi ulusal güvenlik birimleri (CIA, NSA vs.) tarafından özel olarak imal edilen laboratuvar ürünü insan/bombalarla – ki preparatlar ve çeşitli kimyasallarla ölüme ve öldürmeye şartlandırılarak, robotlaştırılmış insanlar -, başkent Ankara da bu vahşet gerçekleştirildi büyük olasılıkla.

Bu insan-robotların tam da terör ve savaş karşıtı nedenli bir miting de ortaya çıkması ve ABD’nin bitti denilen BOP senaryosuyla da örtüşüyor olması, hayli manidardı. Acaba BOP, Arap Baharı yaftası altında, sadece Türkiye’miz için yaratılmış küreselci bir tertip miydi gerçekte? Öyleyse, anakentlerimizde yeni olaylara da hazırlıklı olmalıyız. Ve bizi teyit edercesine, olayın ertesi günü hiç vakit kaybetmeyen, Kirby denen ABD asker bozuntusunun Türkiye’ye verdiği ültimatom nitelikli; “PKK açılımına geri dön” mesajını da, bu olayın üstüne nasıl yorumlardınız pekiyi.

Ayrıca olayın hemen arkasından, Kandilden sarkan ve ” şayet güvenlik sağlanırsa, PKK silah bırakır” mealinde ikinci bir gözdağı olan beyanı, sanki bunun bir teyidiydi. Ayrıca olayın anahtarı da Demirtaş’ın “bu güçlerin her şeyi yapmaya hazır ve muktedir oldukları” benzer ifadesinde asılıydı sanki. Yani farkındaysanız, olayın üstüne Kirby’nin ki de dâhil olmak üzere, üst üste dört tane gözdağı birden verildi bize. Daha suçlu mu arıyorsunuz? Netice itibarıyla iyi bilsinler ki, korkan biz değil kendileridir aslında. Ve korkularının da ecellerine faydası olmayacaktır.

Başkentte patlatılan bombalar ve yapılan vahşi katliamla Türkiye Cumhuriyetine, tam da PKK ile yoğunlaştığımız bu günlerde gözdağı vermeye kalkmak, şüphesiz Ortadoğu da kendi resmini çizmek isteyen ABD ve hempalarının işine yarardı ilk önce. Ama bu tedhiş olayı bu kadar basit de alınmamalıdır. Çünkü şayet seçimleri erteleyecek ve iç harp kokulu bir kaotik durum ortaya çıkarsa, bu durumdan Erdoğan ve göbek bağlı yandaşlarının dışında kalan, pislik bulaşmamış AKP’lileri tenzih edersek, geriye kalanların da nasipleneceğini söylemek yanlış olmaz. Her şeye rağmen, ne yapsalar Türk ile Kürt’ü karşı karşıya getiremezler, çünkü ikisinin de genetik postu birdir aslında.

Katliamdan sonra yapılan konuşmada; “Polemik yapmıyorum; ama bunlar yaşanmazdı, CHP ve MHP’ye koalisyon teklif ettik kabul etmediler” söylemiyle polemiğin dik alasını yapan Davutoğlu. İki partinin de ortak koalisyon şartlarını neden kabul etmediğine veya saray korkusuyla edemediğine(!) nedense hiç değinmiyordu. Oysa kendisine sorulması gereken sorular vardı. “Kılıçdaroğlu, Başbakanlığı bile size bırakırken, ülkeyi soyanlardan hesap sorulacak prensiplerinden taviz vermeyiz demesi mi, dokundu acaba size” diye sorulmalıydı mesela kendisine.


Dönüp bir bakın çevrenize, çoluk, çocuk yaşam savaşı veren mültecilerle dolu. Bir zamanlar ve yüzlerce yıl bizim tebaamızdı onlar. Şüphesiz bizim de sorumluluğumuz var bugünkü sefaletlerinde. Ortadoğu milletlerinin kaderi elbette çöl haramileri ile dağ eşkıyaları ikileminde heder olmak değildir. O halde biran önce Rusya’nın safında yer almalı ve olması gereken düzeni yeniden sağlamalıyız. Öyleyse yine kolları sıvayalım Emmioğullarım, haydin bakalım.

Oysa Salip aynı Salip bir farkla ki, bu defa eşkıya kılığındadır. Onları dört defa göğüsleyip topraklarımızdan def etmedik mi? Bir beşinci defa neden olmasın. Ayrıca ezmeye çalıştıkları şerefli Türk kimliğimizi de, tekrar suratlarına çarpmamız için fevkalade bir fırsattır, Ruslarla aynı cephede olmak. Çünkü bugünkü mevcudiyetlerini, iki devlet birbirine borçludur da aynı zamanda. O halde zaman şimdi ahde vefa zamanıdır yine.

Yeter ki Türk çocuklarının önü açılsın. Kendi vatanımızda, kendi evlatlarımızı neden Nobel adayları olarak yetiştirmeyelim. Neden milli eğitim eskiden olduğu gibi ücretsiz ve bütün vatandaşlarımıza açık olmasın. Yeni Aziz’ler bizatihi neden kendi vatanlarında yetişmesin, önce de kendi vatanlarını ihya etmesinler ki. İşte bu bağlamda büyük fırsat yine önünüzdedir. 1 Kasım’a az kaldı. Şimdi iyi bilin ki, AKP gibi kimliksizleri başınıza yine iktidar yaparsanız, yukarıda bahsedilen yüceliklere ancak dürbün kurar ve yokluğunuzu yaşamaya devam edersiniz…


“Geçici seçim Hükümeti Başkanıyım, AKP’yi temsil etmiyorum” diyebilen bir Davutoğlu, o halde derhal OHAL ilan edip hükümeti ile birlikte istifa etmiyorsa, bunun iki nedeni vardır herhalde;
1) Siz bakmayın timsah gözyaşlarına, vicdan taşımıyordur aslında.
2) Olacak olanlardan haberi vardır büyük olasılıkla da(!)…

                                                                       Serendip Altındal



8 Ekim 2015 Perşembe

BİDAT MAHLUKATI..

           “Emeklilere yüz Lira vereceğiz deyince, bize hemen kaynağı nereden bulacaksınız diye soruyorlar. Kaynak halktır” diyor Davutoğlu. Derken de partisinin arkada gizlenen hinliğini, safça ortaya koymuş oluyor. Tabii soracaklar, çünkü soranlar dürüst, hesap adamlarıdır. Hesaplarını açıkça ortaya dökerek ve diğer yanda halka yük olmadan, yani kaş yaparken göz çıkarmadan, plan dâhilinde yaparlar yapacaklarını da ondan. Yani soranlar, halktan geri almadan verecek olanlardır.

Onlar sizler gibi “al Allah’ım ıslah et” kabilinden, bidat vesayetçisi adamlar değiller ki. Çünkü sorarken de, sizin öz kaynağınızın aslında halk olduğunu ve nasıl olsa hep yaptığınız gibi dolaylı vergilerle, ödediğinizi, misliyle de geri alacağınızı biliyorlardır elbette. Yani emekliye de, asgari ücretliye de vaat ettiğiniz zamları, yine kendi ceplerinden ödeteceksiniz. Adam kandırmayı bırakın. Her ne kadar yüzünüz kızarmıyorsa da, biraz utanmanız olsun bari. Veya da özetle; Allah ıslah etsin sizleri, ne diyelim…


AB, Erdoğan Türkiye’sine, yakında mültecileri kakalayacak diye daha önce de yazmıştım. Burayı tıklarsanız şimdi günün o gün olduğunu da anlarsınız. Okuyacağınız Amerikan kaynaklı haberde, bu bağlamda yeni fantezilere köprü kuracağınız da kesindir. Ve Batı perspektifiyle Erdoğan’a şimdi neden daha fazla ihtiyaçları olduğu da kendiliğinden anlaşılacaktır. Hele de biraz musluğu açınca, Erdoğanların nasıl havuza balıklama dalacağının da bilincindedirler nasıl olsa.

Ayrıca, başımızda ki bu uğursuz AKP iktidarı yüzünden, derdin biri bitmeden diğeriyle tanıştığımız güncelimizde; şimdi bir de Rusya’ya karşı kullanmak üzere Batının ısrarla kaşıdığı sınır meselesine de şayet alet olup, başımıza giderayak olası bir dert daha sararsa; iyi bilinsin ki, Erdoğan ilk önce harcanan olacaktır. Vaktiyle Hitler’i Rusya’ya karşı kullanan ABD, şimdi de Erdoğan’ı aynı minvalde beslemeye kalkıyorsa, Türkiye’nin Almanya, Türk insanının da Alman olmadığını asla unutmamalıdır. Çünkü özgün Türkler, başkasının namusu için değil, ancak bizatihen kendi namusları ve müktesebatları için silaha sarılırlar.

Erdoğan’ın acil AB turlarının arkasında, hanımının Belçika’da, içinde alışveriş yaptığı lüks dükkânla birlikte koca caddeyi bile kapatma rahatlığını, acaba bizler neye borçluyuz. Asırlık Cumhuriyet tarihimizde ilk defa ve peş peşe karşılaştığımız bu UCUBE işlerin, sizce de açıklaması ne olabilir acaba. Ne diyelim, ne yazalım ki daha, hepsi de aynı çıkmaz sokakta dar açılar oluşturuyor. Kahve falları bile bozuk, adamlar umutsuz vaka. Elle tutulur hiç bir yanları da yok ki. Ayrıca anlayamadığım, aralarında nispeten aklı başında intiba bırakanların bile, nasıl olup da hala bu kadar ağır bir gaflet uykusu içinde olabildikleridir. Bu hale gelsinler diye acaba ne yutturulmuştur(!) bu adamlara, bir fikriniz var mı? Yoksa mecliste bir saatlik uyku için 3500 Tl alan mübareklerin esası bu mudur?


Ve bizim bir ayağı sarayda ki namdar aileye gelirsek; daha önceden de beklediğimiz gibi, ilk önce küçüklerin yavaş yavaş Türkiye sahnesini terke hazırlandıkları görülüyor. Yakında baba da arkalarından topuklarsa hiç şaşırmamak gerekecektir. Ee ne yapsaydılar, devran dönüyor artık. Bütün emsalleri gibi onlarda sıraya girmek zorundadırlar kuşkusuz. Ve bu da asla bir tarihi tekerrür olmaz; ama evren kanunları kapsamında, sonsuz zaman-mekân ve sebep-sonuç ilişkileri diyalektiğine uygun, spiral helozonik bir devinim olur sadece.


AKP’liler Ahmet Hakan’ı dövdürtmek için kelle başına 25.000 Tl vermişler deniyor. Aslında çok para, oysa bir 50 kağıda bile uçan tekme atacak çok adam bulurlardı işsiz yandaş lokallerinde. Bir gariban Ahmet Hakanı haklamak nedir ki. Nasıl olsa tereyağından kıl çeker gibi de alacaklardı polisin elinden yapanları. Demek ki öyle pro. Örgütleri filan da yokmuş gariplerin(!). Vah vah bak görüyor musun acıdım şimdi onlara, çok da hafifmişler(!) doğrusu.

Ne ki başlarda bir hayli ansız ve dengesiz olan Hakan, şimdi aklın yolunu buldu da, en azından bazı çevrelerin kafalarına, güncel AKP gerçeğini taş gibi vurdu. Bu da özellikle de gözleri kapalı AKP seçmenlerine, iyi bir öğreti oldu aslında. Umarım birileri kendi geleceklerini de görmüşlerdir bu resimde.

Sonuçta Ahmet Hakan için biraz acılı olmuş olsa da, diğer taraftan sayısız kitap, makale yazsaydı bile, kitleler için bu kadar öğretici olamazdı. Yani aslında kazançlıdır ve kendisi de tarihe geçmiş oldu neticede. Orhan Pamuk bile aldıktan sonra, Nobel’e veya yılın gazeteciliğine de neden aday olmasın ki…

                                                                      Serendip Altındal



4 Ekim 2015 Pazar

SURİYEDE SON BULACAK..

           Evet, asla böyle gitmez ve böyle de bitmez. Yeni bir Dünya düzeni gerekiyor. Ne var ki bu düzeni, artık ağır kokusundan yanına bile yanaşılamayan çürümüş emperyalist ABD ve palikaryaları kesinlikle belirleyemez. Ve hiç kuşku da yok ki, anasından insan evladı olarak doğmuş olanların dünyası olacaktır yakın geleceğin yenidünyası artık. Yoksa oturdukları yerden tüm dünya sakinleri adına ahkâm kesen, üç beş içi boşaltılmış insan artıklarının ya da yaftalıların değil.

İnsan Hakları beyannamesinin veya insanlık anayasasının gerçek hükümleriyle yaşam statüsünün, herkes tarafından kabul görme zorunluluğu, bütün dünya uluslarının ortak amentüsü haline getirilecektir. Ve insan evlatlarının ihtiyacı olan olmazsa olmaz adil yaşam düzeyi de, mutlaka bu yenidünyanın asal ve tek yaşam felsefesi olacaktır.


            Rusya Ortadoğu da, ne yazık ki bugün tökezlemiş; ama hasretle ve iştiyakla özlenen, yeniden ayaklarının üstünde olması arzu edilen eski huzurlu düzeni, kendi huzuru adına da yeniden sağlayabilmek üzere artık yola çıktı. Bu yürüyüşe set çekebileceğini sananlar da yoluna çıktıkça, menşelerine bakmadan bozuk para gibi harcayacaktır şüphesiz. Yani kim teröre destek çıkarsa, nasibini alacaktır, ona göre haberleri olsun. Buna bir şey söylemek gerekirse; “Allah Ruslardan razı olsun” söylemi; güncel şartlarda, bütün elle tutulabilir akli düzeye sahip insan evlatları adına, topluca mağdur oldukları bu evrensel hastalığa en yakışan temenni olacaktır.

            Bu olgudan alınacak ders ise, Müslüman, Hristiyan fanatiği ya da ne halt ise her haddini bilmezin, şayet bu yeni Dünyada yaşam hakkına sahip olabilmek istiyorsa, mutlaka hizaya gelerek haddini bilmek zorunda kalacağıdır. Ki olması gereken de işte tam da budur. Hele de bu konuda, muktedir olduğu söylenenleri, hiçbir kıymeti harbiyeleri olmadığından, kimsenin iplediği de yoktur aslında.

Diğerlerini de saymazsak, aktif görevdeki ve bize göre de aslında Türkiye’mizi bile temsil edemeyen bir Davut’un oğlu; ama diğer yanda temsil ettiği ABD devşirmesi ve kılkuyruğu hükümeti adına Ruslara itiraz koyabilecek, bu dünyada ki en son adam bile olamaz. Ve buradan da anlaşılıyor ki, eski dünya, belki de Suriye’de devinimini tamamlayacaktır İnşallah. O zaman tüm sebep olanlara teşekkür ederiz artık...


            CHP seçim bildirgelerini ardı ardına sıralıyor. İyi de yapıyor; ama bu bildirgeler Kemalist altı oklu CHP özeğine dönüşüm sinyalleri vermekten öte, aslında çok mütevazı cüzdanlara sahip seçmen vatandaşların, sadece ekonomi paradigmalarına daha fazla hitap eden bir nitelik taşıyor. Ki bu kadarı da, ulusal ve tam bağımsız milli değerleri temsil etmek zorunda olan bir CHP olabilmek için, kesinlikle yeterli değildir bilesiniz. Bu durum CHP’yi sadece salt düzeysiz, kimliksiz, sıradan, AKP hiçliğinde bir parti haline getirir. Ve asla da unutmayın ki, balans çelmeniz nedeniyle ruhları bir türlü huzur bulamayan öz CHP’liler tarafından da, dikkatle izlenmektesiniz ve sonuna kadar da izleneceksiniz.

Ve ne yapıp yapıp öz kimliğinizle barışmanın yolunu da, müşterek milli selametimiz adına biran önce bulun derim ben. Şimdi bunları söyledik diye, ahde vefayı ve ortak aklı bir kenara fırlatarak, CHP ye rey vermeyeceğimizi de sakın ola düşünmeyin. O halde, tarafsız ve dürüst bir cevap almaya atıfta bulunduğumuzu da belirterek, şimdi bir soru soralım. Pekiyi bu kararımız, sahiden sizleri sorumluluktan kurtaracak ve/veya mevcut imaja rağmen mutlu kılacak mı?

            Eğri oturalım; ama yine de doğru konuşalım. Altı ok kimliğine dönüldüğü veya aslında dışında olunmadığı, şayet bütün parti yönetimi tarafından imzalanmış bir deklarasyonla, herkesin anlayacağı şekilde açık ve seçik beyan edilmezse, bütün çabalarınız boşuna çıkar, bilesiniz. Artık açık kartlarla oynayalım da, kimse de kimseyi kandırmaya devam etmesin bundan böyle.

Esasen böyle bir durum, artık bayağı bayağı okuyup tartışmaya başlayan durgun ve küskün halk kitlelerini ve bilhassa da hedef kitle olarak betimlediğiniz genç kuşakları bile tatmin etmekten yine çok uzakta kalacaktır, acaba bunun da farkında mısınız? Şayet CHP tarlasında beklediğimiz ürün yeşermezse, o zaman yine de kendi gayretiyle meclise girebilecek tek Kemalist parti olduğu söylenebilecek bir Vatan Partisi, kesinlikle de bizleri çok mutlu edecektir.


            Ülkemizde ki kahrolası ABD askeri mevcudiyetinin, İncirlikten Diyarbakır’a sıçraması, aslında kendi riskini taşır ve bu durum bizim kararlı TSK’mız için de hiçbir anlam ifade etmez. Yani PKK eşkıyasını, ABD karargâhında bile saklanıyor olsa çeker vururuz. Ne ki bu sıçramanın ana nedeni, Rusya’nın Suriye harekâtına muadil bir çakma gövde gösterisidir. Sanki bir halt yiyecekmiş gibi(!). İyi de böyle bir konuşlanma, bu durumda ki bir ABD hesabında neleri değiştirebilir ki, sadece daha fazla gülünecek hale düşmekten veya bir yalancı pehlivanın gövde gösterisi olmaktan öte.

Bu bağlamda, ABD ye söylenecek en son sözümüz olsa olsa; “PYD’yi filan eğitip donatarak teröristin kuyruğunda, elinde kalan son kimliğinden de olmadan, delikanlı gibi kendi ordunla düşündüklerini yap da, görelim ve adamdı diyelim hiç olmazsa arkandan. Yoksa pilin sahiden de bu kadar sıfırladı mı artık” demek olurdu herhalde.

            Aynı bağlamda Katar, Suudi Arabistan gibi emperyalistin kılkuyruklarını ciddiye almaz, bir de bunlara Türkiye’de ki kıç kenelerini eklerseniz, geriye kalan ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve bazı çok uluslu yandaş tüfeklerle bir olup, bir de haddinizi aşarak sapına kadar haklı olan Rusya’yı protesto etmeye de kalkarsanız, inanın insanı ancak güldürürsünüz. Ve bu hususu bilhassa da, artık son oldubittilerini oynayan Erdoğan Efendi, aklını kullanıp çok daha ciddiye almalıdır…
           
                                                                                   Serendip Altındal