15 Ocak 2022 Cumartesi

SENATO VE MECLİS..



            Kazakistan’daki olaylar, Ukrayna da yaratılan ve sonu kanlı biten ve devamı da gelecek olan emperyalist tasarımlı kurguyla eş anlam taşıyor. Batı’dan Türkiye’yi çeviren ve Yunanistan’ı yeniden tetikçi yapmaya hazırlanan askeri USA yapılanması, Doğu Asya’ya da uzanarak Türk kökenli federe Devletlerde yeni üsler oluşturarak Rusya’yı ve Çini çevirmek amacıyla yeni mizansenler tasarlıyor. Lakin atı alan artık Üsküdar’ı çoktan arkasında bırakmıştır.

 

            Kazakistan da LPG zamlarıyla ilgili bir bağlantı bile halk Devrimi havası yaratabiliyorsa, ülkemizin içinde bulunduğu kaotik durum aslında milletimizi çoktan infilak ettirmeliydi. Demek oluyor ki emperyalist, içimize yeteri kadar adamını yerleştirdiği için bu durumu Erdoğan ve AKP İktidarına bırakıp şimdilik sabırlı davranıyor. Ayrıca bunun en önemli nedeni ise Türkiye’nin bir Kazakistan olmadığı ve ülkemizdeki böylesi bir yapılanmanın, her şeyden önce tasarımcısının başına emsali olmayan jeopolitik nedenli belalar açacağı ve USA’nın da artık bir Perestroyka dönemi Amerika’sı olmadığı içindir.

 

            O halde gelin biraz gülelim; ama yine de düşünelim isterseniz. Kazakistan’da Rus teritoryal sistemine karşı vatandaşları provoke eden sokak militanları acaba neden Türkiye’de çok daha etkili olabileceklerken aynı oyun sahneye konulmuyor. Yoksa Erdoğan’a daha fazla güvenildiği için mi büyük emperyalist şimdilik uzatmaları tercih ediyor. Ya da Tokayev’in bir Erdoğan kadar popülaritesi olmadığı için mi Rusya’yı, bizim seçimlerden önce tedirgin etmek üzere bu oyunu önce Kazakistan’da başlatıyor. Ki beliren şekle göre de önce küçük Asya seçimleri mi beklenmektedir acaba?

 

            65 yaş üstü aslında en fazla dinlenmesi, fikirleri sorulması gereken ve içinde ermişleri de ihtiva eden kişilerdir aslında. USA tarihi bile ön Türk ve Roma tarihlerini benimsemiştir. Bu nedenle de aslında Senatosuz yapamaz. Şayet Senato olmasaydı, Trumph gibi bir uçuk bile hala USA Başkanıydı ve Roma İmparatorluğu nasıl var olabilirdi. Zira ön Türkler ve sonrasında Etrüsk Türk Devletinin bıraktığı görsel ve belgesel tarihi gelenek ve görenekleri içeren miras sayesinde, bir büyük Roma İmparatorluğu kurulabilmiştir ancak.

 

            Menfaatin akıl gözlerini körelttiği yaratıklarla -ki insan, hayvan farkı olmadan – insan için huzurlu yaşam asla devam edemez. Hayvanların bile menfaat konusunda daha insancıl olduğunu ve samanını, kemiğini unutup önce, ölen sahiplerinin mezarına koşup o mezara başını sürten atlar, köpekler vs. asla unutulmamalıdırlar. Ki bu bağlamda doğada bilmediğimiz, kim bilir daha ne örnekler vardır.

 

            Erdoğan bırakıyor, Bahçeli alıyor sazı eline ve çalıp, söylüyorlar. Vatandaşın ise açlığından sadece karnı gurulduyor. Ve diğer yanda Adana vs. gibi şehirlerimizde silahlı, sopalı bazı göçüp de yere basamayanlar, gösteri yürüyüşleri yaparak AKP’nin yeni seçim senaryolarını daha şimdiden oynamaya başlıyorlar. Toplama bakınca da daha önceden bilinen ve başka da bir varlığı olmayan AKP gerçeğini, içine doldurdukları çöp kazanından, seçime doğru artan bir süratle etrafa saçmaya başlıyorlar.

 

            Yani teatral göçmen gösterileri, Erdoğan’ın bir iç savaş ve dolayısıyla da OHAL yaratmadan seçimlere gitmeyeceğinin de göstergesi oluyor. Herhalde emperyalist de bu durumu bekliyor ve ardışık sunulara kalkmıyor, bu duruma başka da ne denebilir ki. Daha beteri de gelecek maalesef. Ne var ki çok önceden bu günleri adeta görmüş ve defalarca da ifade etmiştim. Lakin ve ne yazıktır ki anlaması gerekenler bu gerçeği bir türlü anlayamadı veya anlamak istemediler, muhtemelen de kendi menfaat paradokslarından ve küçük hesaplarından ötürü.

 

            Doları, faizi bir kenara koyup önce de Erdoğan’ın kimlik kartını analiz edin. O zaman bilirsiniz artık, bundan sonra nelerin yapılması ve nasıl düşünmeniz gerektiğini. Yukarıda söylediğim gibi Amerika’da Trumph daha fazla yaşatılmadı, çünkü Senato var. Yani bir ermişler, aklı erik ve adiller Meclisi. Demek ki hepsinin atası olan biz Türkler de kendi özümüze dönmek zorundayız artık. Yani çoluk, çocukla öze dönülemez; ama sadece büyükleri ve ermişleri kendilerine gereken bilgi ve özgüveni verebilir, sonra da hepsini ebediyen sorunsuz ve saygı görerek yaşayabilecekleri, en önemli bir miras olarak da onlara bırakabilirler.

 

            Bir daha söyleyelim. Görülüyor ki emperyalist, Rusya’nın en uzak köşesinde tesadüfen de yine bir Türk Devletini kullanarak, yeni bir problem yarattı. Rusya’nın o bölgeye odaklanmasını, böylece Batı bölgesinin şimdilik ikinci periyotta kalmasını sağlayacak yeni bir projeye de imza attı. Demek ki ülkemizde seçim öncesi yeni planların da devreye konacağı belli oluyor. Yalnız Rusya ve Çin bütün cephelerden çevrilse bile işi bitirecek, son noktayı koyabilecek yeni bir gücü nereden ve nasıl bulacaklar, işte o ortada yok. Demek oluyor ki düğümü bizatihen yine Rusya ve Çin çözeceklerdir anlaşılan. O nedenle de böylesi, sadece tedbir almaya ve algı yaratmaya yönelik transferleri fazla ciddiye almak da akla pek uygun gelmiyor.

 

            Açık basın oturumunda Meclis Başkanından, Bakanlara kadar Kılıçdaroğlu’nu Sarayın emriyle cevaplamak zorunda kalanlar, tipik bir Erdoğan klasiğini de ortaya koydular. Çünkü Erdoğan, açık bir oturumda Kılıçdaroğlu’na cevap veremeyeceği için oturumu terk etmek zorunda kalacağından, Kılıçdaroğlu’nun ‘cevap veremeyeceğin için kaçtın’ polemiği riskini almak yerine adamlarını kullanmayı tercih etti yine.

 

            Halbuki aradaki bütün kayıkçı kavgalarına rağmen 2021 yılı ihracatımızın tamamına yakını USA’ya yapıldığına göre, en fazla Dolar girdisinin de USA’dan alınmış olduğu anlaşılıyor. Öyleyse bu durum sizce de anlamlı değil mi? Ya da GSMH kat sayımıza ne katkısı oldu bu girdilerin. O halde hiç kendimizi aldatmayalım. Erdoğan düşmanı(!) USA, her şeye rağmen Erdoğan İktidarını seçimler arifesinde desteklemek amaçlı gerekli dokunuşları yapmak üzere zemin ve zaman kolluyor. İşte Kazakistan komplosunun öne alınmasının da bir nedeni budur aslında. Yoksa yıllardır bizde oluşan Suriye, Irak vs. şimdi de militan Afgan göçlerinin nedeni, beklenen seçimler senaryosu için değil midir, sizce de? Öyle ya Erdoğan’ın emperyalistin kazancını Türkiye Cumhuriyeti’nin sırtından yükseltmekten başka ne zararı, pardon ne faydası var ki.

 

            Yeni kurulacak Hükümet şablonunda 65 yaş üstü liyakat sahibi, adil ve ermiş eski işçi, bürokrat ve asker emeklilerinden oluşan bir Senato mutlaka yer almalıdır. Ön Türk atalarımızda olduğu gibi. Ayrıca hiç unutulmamalıdır ki Etrüsk Türkleri olmasa onlardan Senato geleneğini de miras almış bir Roma ve bugün de bir USA asla olamazdı. Çünkü Türkler gibi bir milleti ve dolayısıyla da Ulusu olmayan USA’yı bile bir Ulus Devlet yapabilen sadece Senatosudur.

 

            Senato ancak bir Devlet ve onun Meclisiyle birlikte ele alınırsa anlam kazanır. Senato denetçi, Meclis ise icra organıdır. Ayrıca Senato Meclisteki Vekillerin de sorumluluğunu, Devlete olan ahde vefasını arttıran ve siyasi yanılgılarını sıfırlayan en büyük etkendir. Senatör hataları ise nasıl olsa icra organından geri dönecektir. Çünkü Senato ve Meclis birbirlerini karşılıklı denetleyeceklerdir neticede. Senato ayna zamanda bütün sosyal katmanları içeren bir milli mukavelenin de icra organıdır aslında.

 

Çünkü bir Devletin Ulus milleti de olsa Devlet müktesebatı asla Partiler ve siyasilere, milli denetimsiz teslim edilmemelidir. Çünkü bugün Danıştay, Sayıştay, Anayasa Mahkemesi, Merkez Bankası gibi olmazsa olmaz Devlet kurumlarının olmayan otonomisi bile yürekler acısıdır ve totaliter bir idareye mahkûm edilmiştir. Ayrıca DPT’nin olmayışı dahi bir meclis Hükümeti sorunudur. O halde Meclis ve Partiler üstü bir Senatoya acilen ihtiyaç vardır.

 

Senatörler USA’da olduğu gibi de 5 yıl ve üstü seçim dönemlerine hak kazanır ve defalarca da seçilebilirler. Ölümlerine kadar da huzur haklarına sahip olmalıdırlar. Sayıları hep aynı ve Meclis toplamından da fazla tutulmak zorundadır. Ve bilelim ki şayet bizim Senatomuz var olsaydı şimdi ne AKP Hükümetini tanıyor ve ne de bugünkü sıkıntılarımızı yaşıyor olurduk. Çünkü Referandum bile Senato dan onay almak zorunda olacaktı. Aynı bağlamda da Senato’nun kıymeti harbiye sinin önemi asla göz ardı edilmemelidir. Çünkü kurucu anayasanın varlığı ve geleceği de ancak Senatoyla korunabilir ve daim olabilir, ki bu da Devleti ebedileştiren ana faktördür.

 

Senato, bütün sosyal katmanların temsilcilerini de kapsadığından, toplum tarafından arzulanan; ama üçüncü mukavele betiğiyle, anlaşılır ifade edilemeyen ve gerçek milli olan ulusal mukavelenin de kendisini temsil eder aslında.  

                                                            Serendip Altındal

 Özün Kişiliğinin Aynasıdır...

serendipaltindal.blogspot.com

serendipaltindal@gmail.com

Video Kanalım & Şiirlerim

 


1 Ocak 2022 Cumartesi

BEL KÜNDESİ..

 


            Ülkeyi paket halinde teslim etmesi, kendisine emperyalist bir misyon olarak verilmiş ve bu misyonu önce kendi güvenliği nedeniyle de tamamlaması beklenen Erdoğan’ı, artık milli siyasa da muhatap almak abesle iştigaldir. Çünkü 20 yılda yaptığı, çekip gidinceye dek neler yapacağının da açık bir bilançosudur. Ne var ki 2002’den beri ülkemin karşısında kaldığı bu açmazı her vesilede ifade etmeye çalışmıştım. O halde Türkiye’miz, müstevli tarafından derdest edilip uluslararası Patronlara açık Pazar halinde teslim edilmeden, Erdoğan ve şeriklerinden acilen kurtulmak tek zorunluk haline gelmiştir.

 

Ya da her halükârda ve her şeyden önce ucube tek adam Başkanlık sistemi sorgusuz sonlandırılmalıdır. Esasen ucube Başkanlık biterse AKP filan da kalmaz artık geride. Ya da AKP kendi içinde bu revizyonu yapar da Erdoğan’ sız, meclise ve liyakat sistemine dönük temiz ve bağımsız bir siyasa anlayışı ile kendini yenileyip seçimlere girerse, bilinsin ki dip yapmış şansını da arttırabilir. Hatta kendini revize etmiş Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığına onay verdiği bir CHP ile kurulacak ve ülkeyi ellerinden tutarak düşürüldüğü çukurdan çıkaracak yeni bir milli koalisyon Hükümetinde, yer alabilme şansına bile sahip olabilir. Çünkü Türkiye’nin bundan sonraki geleceği de ancak zorunlu Kemalist bir milli kalkınma ile mümkün olabilecektir.

 

Hele de buna yeni algı operasyonları, Dolar, faiz aldatmacaları ve genel seçimler asla bahane olmamalıdır. Burada betimlemek istediğim tek husus, Türkiye’mizin yeniden kurucu reformlarına dönerek huzur bulması ve BM de ki layık olduğu mümtaz yerine dinamik olarak yeniden kavuşmasıdır. Çünkü bilinsin ki aklı başında bütün Türkiye vatandaşları aynı şeyleri hissetmekte ve istemektedirler. Sadece çağdaş bir Kemalizm’e hep birlikte ulaşmak dahi bizim ve Dünyamız için muhteşem bir gelecek olacaktır. Zira yeni bir Dünya Harbine neden olabilecek tek jeopolitik ülke Türkiye’mizdir.

 

            Yoksa durum bilin ki hepimiz için çok vahimdir. Bu bağlamda kendi adıma güvencem ise her şeyden önce Türk Milletidir. Yoksa işler kötü giderse ve milli defans seçimle İktidar olmayı beklerken, manipülatör atı kapıp yine Üsküdar’ı arkada bırakamamalıdır. Artık kayıplardan bir şeyler öğrenilmiş olmalıdır. Aynı bağlamda 3 büyük monopolün milliyetçiler hesabına kazanılan seçimleri, bize umut vermektedir. Yoksa İstanbul Kanalında yüzen kotralardakilerin kadehlerine iç geçirmeye, Michigan gölüne dönen Karadeniz’e ayağımızı bile sokmaya hiç niyetimiz yoktur. Ayrıca bu bizden önce, Rusya’nın ve Arkasındaki Çin’in ve koca Asya’nın da hiç hafife alınamayacak hayati bir sorunudur. Ki bu sorun bile önündeki bütün dağları devirmeye yeter. Ve hatta bağlamında, III Dünya harbine bile gerek kalmadan.

 

            Ya da artık sözümüzü dinleyip; Türkiye de okuyan Afrikalı gençleri bizim başarıları tavan yapmış; ama yine de mülakatlarda işsiz bıraktıkları gençlerimize tercih ettiğini açıkça itiraf eden Erdoğan’ın, Afrika’da kendi Devletçiğini kurmak üzere pılını pırtısını toplayıp Türkiye’den ayrılması nasip olur ve biz de söylediklerimizi unuturuz. Veya mağdur ettikleri kendi seçmenlerinin bile sorularına cevap vermemek üzere, Parti kapılarına da kilit vurmak zorunda kaldıklarında, o binalardan daha çıkarken seçmenlerinin, kendi yakalarına yapışacağını da sakın unutmasınlar. Bütün bu gelişmelere rağmen Erdoğan yine de inatla uzatmalara devam ederse ülkemiz, her ağzını açtığında daha da fakirleşecektir. Bu nedenle vatana olan ve kabaran borcunuzun sizi ne hale getireceğini idrak edin artık bilhassa da önce siz, ey AKP’nin mümin geçinenleri.

 

            Yeni yılda yapılması muhtemel olacak seçimlerde de şayet Erdoğan adaylığını koyarsa, olabilecek yeni Afrika kariyeri bile daha başlamadan bitecektir. Çünkü seçimi kaybetmesi şahsım İktidarını da bitirecek ve çanlar artık kendisi için çalmaya başlayacaktır. Türk Lirasının Dolara endekslenmesi dahi Türkiye’yi USA mandası yapmaz. Çünkü işgal olmadan bir ülke hele de koca Türkiye Cumhuriyeti, nominal parasının senyoraj hakkını asla kaybetmez ve parasını istediği anda çoğaltmaya devam eder. İşgali ise USA, AB ikilisinin bile yapacak güçleri yoktur. Çünkü Dünya harbini gerektiğinde çıkarabilecek tek gücün, Doğu da olduğunu kendileri de bilmektedir. Ki bu da nefsi müdafaa veya kabul edilemez bir provokasyon nedeniyle olabilir kuşkusuz.

 

            Nitekim Rusya, Çin ve diğer Asya müttefiklerimizin bu uyarlamalara sessiz kalacağı beklenemez. Ruslarında Erdoğan ve AKP İktidarına olmasa da yakın akrabası olan Kemalist Türk milletinin saldırmazlık paktına itimadı tamdır. Çünkü bu aynı bağlamda kendi güvenliklerinin de teminatıdır. Ayrıca yakın Avrasya Türkleri de hanidir bildikleri durumu ve komşuda oynanan filmin sonunu dikkatle beklemektedirler. Ve çok iyi bilirler ki Türkiye nasıl olsa şimdi de Türkiye’yi manda yaptığı sanrısıyla misyonunu tamamlamış olduğunu sanan Erdoğan ve şeriki AKP müstevli semerinden de yakında silkinip kurtulacaktır.  

 

            Eksi bakiyesi yakın ileride ortaya çıkacak olan Erdoğan tipi yanlış ekonomi modelini bırakalım da son spekülatif Dolar oyunlarının kimleri daha da zengin yaptığını sorgulayalım şimdi. Bunun da cevabını nasıl olsa mevcut Hükümetten alamayacağımıza göre, el mahkûm yakında olması mukarrer olacak İktidar değişikliğinden sonra, çaldım-kaçtım servetlerine el konacak olanlara, yenilerinin ekleneceğini de bilelim.

 

            Millet en hayati ilaçlarına bile erişemezken, artık pantolonunu bile tek başına giyemeyen ve Sarayda tam teçhizatlı şahsım hastanesi bile olan Erdoğan’ı, her gün kozmetikleyip bir iki yaş daha genç ve sağlıklı göstererek sahneye sürenler, kendisinden artık devrilinceye kadar nemalanmaktan başka çarelerinin kalmadığını da ortaya koyuyorlar. Tabi bunlara ilave olarak çakma seçmen sayılarını sergileyen istatistiklerin de nasıl yapılmaya başlandığını söylemeye, bilmem gerek kalıyor mu? Peki sonra ne mi olacak? İktidar değişikliğinden sonra etrafındaki bütün leş yiyici sırtlanların birini bile arayın ki bulasınız.

 

            Son Dolar manipülasyonunda ‘yalnız küçük yatırımcılar kaybetti’ diyen çakma Maliye Bakanı, acaba neden hangi büyük yatırımcıların kazandırıldığını, bütün sorulara rağmen cevaplandıramıyordu. Erdoğan ve AKP’sinden doğan sorularına kısa; ama doğru cevaplar bekleyen, lakin alamadığı cevaplara ancak ortaya sürülen sahte gündemlerle kendisi cevap bulmaya çalışan vatandaş karşısındaki Erdoğan’a gelince: Defalarca vatandaştan yediği bel kündeleriyle mindere yapışarak, aynı şekilde üst üste açık düşerek mağlup olan bir pehlivanın şaşkın durumundaydı. Hani ne derler bilirsiniz. Yenilen pehlivan güreşe doymazmış. İşte bitmeyen inadı da bundandır. İyi de yettin garı artık…

 

            Vatandaş Nebati, ‘batarsak hepimiz batarız’ demedi mi? İş adamısın firmaların var, risk senin, batarsan sen bat deme lüksümüz yok mu şimdi bu seriden yapay siyasilere. Sözüm ona sen aynı bağlamda Devletin ve milletin de sorumluluğunu taşımıyor musun? O halde risk taşımayan, başkalarının sırtında menfaat aramayan mütevazı vatandaşın neden batsın! Ona göre konuş ve davran. Sınıf yaratma! Sosyal ol ki hiç olmazsa vatandaş gibi yaşayabilmeyi hak edebilesin aynı topraklarda. Yalnız AKP soygunlarının Allah’ın emri olduğunu Şeytanlaştırmaya devam ederseniz daha önce başınıza neler gelebilir hiç bilinmez hani. Çünkü artık o zaman gerçek Müslümanlardan az da olsa oy alabilmeniz dahi sıfır yazacaktır.

 

            Siyasi ilişkide olması gereken Devletlerle sırf kendi megalosu nedeniyle uzlaşma sağlayamayan bir Devlet adamının bırakın siyaset yapabilmesini, diğer insanlarla birlikte yaşayabilmesi bile mümkün değildir. Çünkü önce insan olması gerektiğini de unutmuştur artık böylesi. Bazıları da ağızları olduğu için konuşuyor; ama bunların ağızları kıçlarıyla yer değiştirmiştir. Ve konuştukça da ağır kokarlar. İnanın ki burada küfür ediyorlar demiyorum. Çünkü Almanlar bile ‘Schimpfen ist Stuhlgang der Seele’ yani küfür ruhun büyük abdestidir derler. Burada kastettiğim, ağızlarını açtıktan kapatıncaya kadar yalan söyleyenlerdir. Ki onlar da kendini bilir esasen.

 

            Sayın okurlarıma, dost ve yakınlarıma, doğruya sahip oldukları halde kararsız kalıp hala doğruyu bulacağını sananlara, lakin yine de Kemalce düşünenlere, ayrıca bütün fikirdaşlarıma, yeni yılda sevdikleriyle birlikte huzurla uzlaşmış, doğayla yeşermiş sabırlı günler diliyorum…

 

                                                           Serendip Altındal

 

Özün Kişiliğinin Aynasıdır...

serendipaltindal.blogspot.com

serendipaltindal@gmail.com

Video Kanalım & Şiirlerim

 

15 Aralık 2021 Çarşamba

BİR AN EVVEL..

            Yeni bir ülke, yeni sosyal çevre, yeni ekonomi ve var olan kalan ömrü kadar yeni bir geleceği yeni bir doğada araması, Erdoğan’a ve münasip yanında kıl olmaya bile razı yandaşlarına her halde bundan sonra tavsiye edilebilecek en tutarlı çözüm olacaktır. Yeter ki düşsünler Türk milletinin yakasından bir an evvel artık. Zira herkes için de en akılcı çözüm bu olacaktır inanın. Bu nedenle de geçen yazımda belirttiğim gibi kabile Devletçikleri pazarı olan Afrika en iyi seçim olacaktır.

 

            Ve kendisi oraya yanında götürebileceği hempalarından başka Afgan, Suriyeli Afrikalı, uzak Doğulu ihtiyaç sahibi, hatta macera düşkünü yeni taraftarlarla artık adı her neyse, yeni bir tek adam devletçiğini de kuracaktır. Olası ticari anlaşmaları Türkiye ile dahi yapabilmesi mümkün olacaktır. Çünkü yirmi yıllık tek adam tecrübesi kendisine bu potansiyeli sağlamıştır muhtemelen. Bilsin ki Türkiye de eşyanın tabiatı nedeniyle asla kuramayacağı tek adam sultasını orada kurabilecek ve kafasında tasarladığı tek adam rejimini yeni topraklarda çok daha özgürce sağlayabilecektir belki de. Öyle ya yeni Dünya denilen Amerika da böyle kurulmamış mıydı? Bunu bir düşünsün isterse. Yalnız oraya ilk gidenler, göçer oldukları, çadırlarda yaşadıkları, toprak ve avcılıkla uğraştıkları için tunç yanığı olduklarından, Kızılderili olarak bilinen ön Türklerdi.

 

            CHP Mersin mitinginin ve Kılıçdaroğlu’nun ‘beklenenin gelmekte olduğu’ mesajı; adeta bir yeni İktidar Çağrısı oluştururken aynı bağlamda ülkenin kımıldamayan yelkenlerini de yeni bir umut rüzgarıyla yeniden doldurmuştur. Miting, halktan seçilen konuşmacıların, halkın bağrının nasıl yanık olduğunu yedi düvele bile göstermesi bakımından çok başarılı olmuştur. Ne var ki CHP tek başına İktidar olsa bile Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarının bütün iyi niyetlerine rağmen yapacakları çok zor işler vardır. Ve bunların tek tek yapılabilmesi ise elbette geceden sabaha olmayacaktır. Dolayısıyla gereken sabrın önce gösterilmesi gereğinin de bilinmesi elzemdir. Hiçbir şey olmasa bile emperyalistin yeni milli Hükümet tablosu içinde bile usanmadan yeni hedefler aramaya hatta yaratmaya kalkacağı da asla unutulmamalıdır. Ki hep böyle de olmamış mıdır?

 

            Şahsi olarak benim sapına kadar dürüst Sayın Kılıçdaroğlu ve yakın arkadaşlarından yana hiçbir endişem yoktur. Lakin yine de insanoğlunun taşıdığı beynin bir tarafının Şeytana ait olduğu da asla unutulmamalıdır. Bakın Baykal’ı bile yaşarken nasıl Rahmetli yapıverdiler. Bu nedenle de yeni Hükümetin artık çok daha dikkatli olması ve bütün güvenlik tedbirlerini de alması gerekecektir. Yalnız Kılıçdaroğlu’nun dürüstlüğüne laf söylemeye kalkanlar, önce aynaya bakıp içlerine akan kendi gözyaşlarına empati oluştursunlar. Çünkü bu elini vicdanına koymak da demektir. Tabi anlayabilenler için. Ayrıca bu durum taşla toprağın mukayesesi gibidir. Zira Kılıçdaroğlu gibi insanlar her zaman ihtiyacımız olacak toprağa benzerler.

 

            Hatta İnönü’nün bile başlangıçta Amerikan mandacısı olduğu, 1938 yılına kadarda Atatürk’le süren arkadaşlığından sonra ondan çok şeyler öğrendiği ve vasiyet olarak da üstlendiği birçok şeyi olmuştur. Nitekim emperyaliste karşı yürütülen İstiklal Harbinde bile Kahramanlık Madalyaları kazanması, Türkiye’yi Cemiyeti Akvama sokan Lozan Zaferini yaratması ve bütün müttefik baskılarına, harbi çıkaran Hitler’in tehditlerine rağmen Türkiye’yi II Dünya Harbine sokmadığı asla unutulmamalıdır. Lakin İnönü’yü de kendisinden sonra ikinci adam olarak yetiştiren Atatürk’tür. Demek ki herkesin cahil bir dönemi vardır. Mühim olansa öğrenip kendisini aşarak, alacağı tavırla ortaya koyacağı icraatıdır. Keşke anasının ak sütünü emmiş aklı başında herkesin Atatürk gibi bir danışmanı olabilseydi. Çünkü Atatürk döneminde bile bizden olmayan ve çoğunluğu kara cahil vatan hainleri vardı.

 

            Asırlık Cumhuriyet tarihimizde benzeri daha önce hiç yaşanmamış bir Erdoğan İktidarının artık tasfiye edilme zamanı gelmiştir. İster istemez yakınlarda yapılması zorunlu hale gelen seçimlerden sonra Türkiye gemisinin yolu, Demokrasi denizinde yeni kazanımlara doğru derhal açılmalıdır. Ülkenin yaşamak ve milletini de yaşatmak zorunda olan milli kaynaklarının satılmasının, şayet olursa ki alıcılarını fazla memnun etmeyeceği de açıktır. Çünkü kurulacak milli Hükümetin tıpkı Atatürk döneminde olduğu gibi milli değerlerini yabancı ellerde bırakmaya hiç niyeti yoktur. Hele de İngiliz tefecilerinin veya düyunu umumiyecilerin buna söyleyebilecek lafı bile olamaz. Varsa da kendilerine çalar, kendilerine söylerler.

 

             Erdoğan’ın teğet geçeceğini söylediği enflasyon gerçeği, çaresiz kalan insanlarımızı bile intiharlara sürüklerken, nasıl teğet geçeceğini düşünebiliyor. Yoksa bunu söylerken mağdurların, kendisini tasfiye etmek üzere Saraya yürüyeceklerine, intihar ettiklerine bakarak mı bu düşünceye kapılıyor. 20 yıldır ‘sizi uçuracağım’ ve aralıksız ‘Rab bana’ diyene; ama neticede sadece kendini ve avenesini bankaların gizli hesaplarında sessizce büyüyen, Dolar kanatlarıyla Ağrı Dağının bile üstünden uçurana, işte böylece toplumu da devran döndüğünde ‘al sana’ der. Böyle bir durumda milletle uzlaşmak yerine, OHAL gibi akla zarar bir durumun akla getirilmesi ise uzatmaları oynayan AKP filmini daha da erken bitirir.

 

            Yeni Cumhurbaşkanı kim olacak sorusuna verilecek cevabın, aslında aday kimliğinden ziyade önce mevcut Başkanın ve ucube sisteminin gitmesiyle ilgili olduğuna bakıldığında, ikinci derecede bir kriter içerdiği mealinde olmalıdır. Ve görülen odur ki her kim seçilirse seçilsin asla yeni bir Erdoğan olmayacaktır. İşte bu nedenle de sadece ülkeyi manda yapmak üzere milli varlıklarını sattığı, ihracatını ithalatına maraba yaparak işsizliğini had safhaya çıkarttığı ülkenin, dış borçlarını da katlayıp, enflasyon silindiri altında milletin kamburunu büyüterek ve tavan yapan gini kat sayısıyla ülkeyi iflasın eşiğine getirirken, çalıştığı var sayılan Erdoğan İktidarının, gerçekte millete verdiği bu nefret eğitimi ise aslında en büyük hizmetidir.  

 

            Meclisteki kavgalı bütçe oturumlarının arkası kesilmiyor. Bir de suçu özründen büyük olduğu halde sıkılı yumruklarıyla gölge boksu yapanlar var. Canı burnuna gelen vatandaşın sonunda ‘sizi bize sayıyla mı verdiler’ diyerek o gölge boksörlerine patlaması vuku bulduğunda, onların suratlarını görmeli o zaman. Seçimin misyonu bellidir. O da vatanı satan müstevli İktidardan vatanı yeniden teslim alarak sandığı ve ülkeyi kurtarmaktır. Yani işin özü olan ikinci Kurtuluş Savaşı, işte o zaman tekrar yaşanacaktır. Görüldüğü üzere Erdoğan, afaki, kendi aklının da ermediği yönetim tarzına ve vatandaşın sabrını daha fazla test etmeye devam ettikçe, bizatihen daha da suçlu duruma düşecek ve bir önceki yazımda ifade ettiğim gibi muhtemelen şahsi avantası olabilecek ‘davasız ve engelsiz’ yurdu terk edebilme şansını da kaybedecektir.

 

            Otlağındaki son Keçilerini de kaçıran ve artık tedavilik bir duruma gelen, şimdi de Erdoğan’ın terör provokatörü cazgırlığına atanarak artık muhalefeti konuşturmama görevine soyunan bu vesileyle de daha önceki çakma siyasetçiliğinden de tepetaklak olan Soyluya, yeni görevinde başarılar dileriz. Yalnız şapkasını önüne koyarak biraz düşünmesini ve yine de kendisini önemli derecede aklayacak bir şeyler yapabileceğini hatırlatmak isterim. Mesela bir nedamet mektubu yazarak bütün yıkılışını hazırlayan nedenleri ve şahısları açık kalple ve en azından Peker gibi açıklayarak sonunda da istifasına imza atması gibi. Ancak bu şekilde yakın geleceğinin önünde, yeni bir parantez açılabileceğini düşünüyorum çünkü.

 

            Birleşik Yeni Dünya Sosyalizmine doğru koşar adım yol alan Biden’in çakma Dijital Dünya Devletleri sunusunun, aslında eski bildik Amerikan rüyasının bugünkü acınası ya da düşündürücü durumunu sergilemekten başka da bir becerisi olmadı. Biden Hükümetinin sadece ve şimdilik, koca bir milletle uğraşmaktansa, o milletin başına koyduğumuz tek adamla biraz menfaat ilişkilerine girerek ülkesini teslim almak, çok daha kolay ve verimlidir bağlamındaki Erdoğan projesi, halen yürürlüktedir. Lakin onunda sonu yakındır.

 

Hele de temcit pilavı haline getirdiği, çaresizliğinden aç ve yokluk içindeki insanları sabra davet eden ayetler referansına sarılmak zorunda kalması, özellikle de bunları önce AKP taifesine karşı kullanması gerekirken, yokluk içinde bıraktığı çaresiz vatandaşları hedef alması, artık bitmişliğinin de ifadesi olarak son pişmanlığın fayda etmeyeceğini de göstermektedir. Ayrıca mendeburlara, hırsızlara, katillere, sapıklara, uyuşturucu satıcıları ve müptelalarına vs. ayetleri refere etmekte imanla asla bağdaşmaz.

 

Sözün özü: Kılıçdaroğlu dünkü konuşmasında Atatürk’ün vecizesi olan ‘Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir’ sözünü bütün inancıyla ve yüreğiyle tekrar dillendirirken ve bütün sosyal, anayasal hakların – ki tam konuşma metni okunmalıdır- topluma yeniden kazandırılacağını beyan eden ifadelerini içtenlikle kutluyor ve dinleyenlerin vicdanlarını okşayıp gözlerini yaşartan bütün vaatlerinin gerçekleşmesini en samimi dileklerimle temenni ediyorum.  

                                                          

Serendip Altındal

 

Özün Kişiliğinin Aynasıdır...

serendipaltindal.blogspot.com

serendipaltindal@gmail.com

Video Kanalım & Şiirlerim

 

1 Aralık 2021 Çarşamba

ASLINDA UNUTULAN..

         


 

          Son 20 yılın haksız ve kurucu Anayasaya aykırı uygulamaları ve kararlarına karşı duran bütün adam gibi hukukçularına, milliyetçi askerlerine, bürokratlarına, vatansever aydınlarına dava açmış ve tüm mezalimi uygulamış bir İktidar, artık son siyaset günlerini yaşarken yakında devri sabık olduğunda kendilerini savunacak hukukçuları nasıl bulabileceğini de düşünüyor mu acaba?

 

            Aşırı para sever ve megaloman insandan asla vatansever çıkmaz. Çünkü vatanı sadece paradır bunların. Bir kere bunu asla unutmayalım. O halde faiz düşürülüp Dolar yükseltilirken de ilk bakılması gereken, TL tasarrufçusunun aylık takviye maaşı olan lakin Dolar Devalüasyonuna kurban edilen minimal faizleri değil, aslında Dolar mevduatçılarının kazanç durumudur. Çünkü halklarının ne yiyip içeceği, nasıl yaşayacağı asla umurlarında olmayan bu insanlar, başkalarının en doğal ihtiyaçlarını bile kendi doymak bilmez menfaatlerinin üstüne asla koymazlar.

 

O halde bu bir, ikincisi de bu gidişatın, artık bu ülkede işinin bittiğini anlayan Erdoğan’ın, erken bir seçim için bile önce kendi şartlarını(avantasını) ortaya koyacağını da teyit etmiş olmasıdır. Peki nedir bu şartlar. Bana göre ilk önce de bütün şahsım Davalarının ve soruşturmalarının düşürülmesi ve engelsiz seyahat ortamının kendisine sağlanmasıdır.

 

Ekonomiden anlamanıza veya Maliyede görev yapmanıza hiç gerek yoktur. Şöyle bir bakın etrafınıza, Dolar vurgununda kimlerin servetlerini daha da fakirleşen milletin sırtından katladığını, sizde derhal anlarsınız. Buna kapılıp sakın sizde küçük TL tasarruflarınızı Dolara yatırmayın. Zira yaşayabilmek için bile Dolar bozdurmak zorunda kalacağınızdan, var olan minimal varlığınızı da derhal kaybedersiniz. Çünkü örnek aldığınız büyük sermayedarlar, bütün yumurtalarını asla aynı sepete koymazlar. Ve bütün ihtiyaçları için ayırdıkları milli para fonlarını da asla ihmal etmezler.

 

Yani onlar Doları sadece spekülasyon kazancı olarak görür ve kullanırlar. Altın ve diğer pahalı metaller de aynı görevi görür. Bir farkla ki Altın TL in veya başka bir milli para biriminin değerini korumak için kullanılan uluslararası bir öz nominal değer birimidir. Bunu bilince de Merkez Bankasının altın rezervinin, yabancı – ki mesela alınan yüksek faizli dış borçlar nedeniyle İngiltere gibi- kasalarda tutulmasının bile ne anlama geldiğini artık siz düşünün. Yani hangi noktadan yola çıkarsanız çıkın bütün yolların milletin kanını emen aynı sermayedar sektörler durağında buluştuğunu göreceksiniz.

 

Şimdilerde bazı AKP eskileri ‘Allah’ın verdikçe verdiği’ dönemden itibaren şimdiye kadar olan bütün yolsuzlukları açıklamaya başladılar. Yoksa artık Allah’ın aldıkça alacağını da görüp günah mı çıkarmaya başladılar. Ki bunların içinde yolsuzluğa başından beri tahammül edemeyip AKP’den ayrılmış olanları tenzih etmeyi de asla göz ardı etmeyelim. Bu durumda ise bize düşen, herhalde en doğrusunu, içinde olmaları nedeniyle yine de bunlar biliyordur mealinde yorum yapmak kalıyor.

 

Ve aynı paralelde Afrika da birçok farklı yatırımları olan Reislerinin, Türkiye’den ister istemez ayrıldıktan sonra artık Afrika da mesken tutacağı anlaşılıyor. Beraberinde hangi yandaşlarını götüreceği de yakın zamanda netleşir nasıl olsa. Ve bu arada Akşener’le başlayan yeni seçmen buluşmaları, artık seçimlerin yaklaştığının da göstergesi oluyor. Hele de Kılıçdaroğlu’nun başlattığı ‘helalleşme’ döneminin, bütün taraflarca benimsenmesinin de aynı bağlamda dışarıya göçleri tetikleyeceği anlaşılmaktadır. Öyle ki; belki de seçimler muhtemelen İktidarsız bir ortam da yapılacaktır. Yani İktidarın adı geçenleri, davasız ve kamuya hesap vermeden ülkeyi terk etmiş olacaklardır. Ki bunun nasıl olacağını ben de çok merek ediyorum doğrusu! Hani biz söylememiş olmayalım da!

 

Ülkeyi terk etmesi menfaati icabı olan Erdoğan için en güvenli bölge muhtemelen kendisinin de tespit ettiği Afrika olacaktır. Esasen büyük yatırımlarını da orada boşuna yapmamıştır. Çünkü artık gücünü yitirmiş ve emperyal yanlı umutları da oldukça hiçleşmiş olan Erdoğan’ın AB veya USA’ya göç edeceğini hiç beklemiyorum. Avrasya bölgesi de kendisine uymaz. Çünkü bu bölgelerde sürekli kaşınacağını ve bütün kara servetine rağmen huzurlu ve bağımsız olamayacağını kendisinin de bildiğini düşünüyorum. O halde nispeten kendisi için en huzurlu ve izole bir bölge olarak Afrika’yı tercih edecektir şüphesiz.

 

            Yani görünen o ki Erdoğan’ın bundan böyle Türkiye de bir son araması, abesle iştigaldir ve sadece kendi sonunu erken getirecektir. Hatta etrafındaki menfaatperest danışmanlarına rağmen bu kadar düşünce yoksunu olabileceğini de düşünemiyorum. Dolayısıyla da bundan böyle kalan geleceğini, rahatsız olmadan Afrika’da ve yeni planlar yapmak doğrultusunda da kullanacağını öngörebiliyorum. Öyleyse solu sağı hiç belli olmayan Türk insanını güvenlik nedeniyle daha fazla tahrik etmeyi bir an önce bırakıp, kendi tayinini hemen Afrika’ya çıkartmalıdır daha da gecikmeden.

 

 

Bu arada CHP vesikayla ekmek verdi diyen tarih bilmezlere kısa bir anımsatmayla hatırlatalım. 1939-45 arasında vuku bulan II Dünya harbinin en buhranlı günlerinde ve bütün Avrupa yerle bir olmuş ve bağlamında taraf olan veya olmayan bütün dış güçler açlıkla boğuşurken, hatta bazı kürklü kadınlar bile sokaklardaki at leşlerinden et parçaları kopartırken çekilmiş tarihi fotoğraflar benim arşivimde de bulunuyor. Oysa ancak 1942 yılında harbin en yoğunlaştığı günlerde kısa bir dönem vesikayla ekmek alınabilme zorluğu yaşanan ve yüksek İnönü iradesinin Dünya Harbinden, getirdiği genel açlık ve yokluktan koruduğu Türkiye’mizde dahi bugün yaşanılan ekmek kuyruklarına rastlanılmamıştır.

 

            Bildiğiniz gibi AKP İktidarı yeterinin üstünde uzatmaları her yurttaş protestosuna rağmen oynarken devamlı olarak ‘dış güçler’ lafını kullandı ve hala da kullanıyor. Halbuki dış güçlerle uğraşmaya ne güçleri ne de misyonları yeterli olmadığı için bugüne kadar sadece kendi vatandaşlarıyla mücadelede karar kıldılar. Ve bu bağlamda ‘dış güçler’ lafı akla derhal Saray güçlerini getiriyor. Bu da demek olur ki Vatandaş, asıl dış güç olarak TC TBMM dışında karar alan merci olduğundan yalnız Beştepe Sarayından söz edildiğini düşünüyor artık.

 

            BOP eş Başkanlığı ve 20 yıllık AKP İktidarından sonra daha da bariz hale gelen ülkedeki emperyalist mevcudiyeti, Türkiye’de Atatürkçülüğün tasfiyesi ve yumuşak İslam paradigmasının iflasından sonra şimdilik ve son çıkış yolu olarak mandacı Dolar senaryoları fragmanlarını, Erdoğan gayretiyle pazarlıyor. Lakin ‘dış güçlerin’ daha başından beri Beştepe Sarayında oturduğu gerçeğinden başka da AKP ve Erdoğan’ın elinde bir şey kalmadı artık. O nedenle de zaten yerini yakında dijital paraya terk edecek olan Doları sürekli yükselterek, ülkemizi dibine kadar satmak için sınır kapılarını da kurda kuşa bile açmadı mı?

 

            Her şeyin mihrak, kurgu olduğunu söyleyen Erdoğan’ın aslında unuttuğu, her konuda iflas ettiği ve bütün Putlar, fetişler kırıldığı halde bu kadar süre Türkiye Cumhuriyeti gibi bir ülkenin başında nasıl olup da kalabildiğidir. İşte en büyük kurgu da budur aslında. Ne ki şimdi artık onun için ‘şahsım’ bitti ‘benden sonra tufan’ dönemi başladı artık. O halde sıkı durun! Ya da yukarıdaki öngörü ve tavsiyemizi tutar ve tayinini çıkartır da hem kendisine hem de ülkesine son bir hayır yapar belki, kim bilir!

 

                                                                       Serendip Altındal

 

Özün Kişiliğinin Aynasıdır...

serendipaltindal.blogspot.com

serendipaltindal@gmail.com

Video Kanalım & Şiirlerim

15 Kasım 2021 Pazartesi

BİRLİKTE BÜYÜMEK..

 

                    

SİB (Siyonist İttifak Birliği) yani emperyalistlerin şimdiki Patronu, hala bitmiş bir Erdoğan’dan ister istemez medet ummaya devam ediyor. Bu da demek oluyor ki ülkemizde hala Erdoğan gibi güvenilir bir vasi bulamadılar anlaşılan. Bu gözle bakınca da genel muhalefetin şerefinin bir anlamda, aklanmış olduğu görülüyor. En azından müsterih olmak gerekir o zaman.

 

Yalnız bu durumda yönetimi elinde tutan başka bir güçlü lidere gerek duyacaklardır. Çünkü başka türlü de izahı yoktur bunun. Aslında işin harfi tarifi ve öz Türkçesi de budur anlayacağımız. Ve şayet bu şahıs bulunduğunda veya çoktan eli sıkılmışsa, sil baştan bütün legal ve illegal araçlar kullanılarak yenisinin, bir şekilde popülize edileceği açıktır. Çünkü AKP İktidarının ülkemizi getirdiği durum budur bugün maalesef. Ne var ki ilk fırsatta mevcut ucube Başkanlık sistemi yıkılarak, TBMM otonomisinin yeniden güvence altına alınması şartıyla yeni bir oldu bitti den kurtulmak mümkün olabilir ancak.

 

Bu sözlerimiz, bütün bu işler olurken, Türk Milletinin ve genel muhalefetin bugüne kadar olduğu gibi uzayan konuşmalarla, ahlarla, oflarla ve yağmadan gürleseler de ‘konu mankeni gibi kalmaya devam edeceklerdir’, endişemize dayanılarak söylenmiştir. Yoksa genel muhalefetiyle – ki mevcut 6 Parti ortak bildirgesi gibi- aktif olacak bir Milli İttifak, kendi son sayfasını, diğer yanda milletçe yeşeren umutlarımız çerçevesinde, elbette yazmayı bilecektir. Çünkü bir dış müdahale, mevcut şartlar gereği, isteseler de olamayacağından; ama bizce malum olan çaresizlik bunalımındaki birileri, öngörüleceği gibi de içeriden oluşacak müspet gelişmelere müdahil olmaya kuşkusuz devam edeceklerdir.

 

Bugünün şartları ise bir Milli İttifak önünde yeni bir Atatürk’ü cepheye sürmek üzere aslında çok müsait bir rekabet ortamı yaratıyor. Zira hiç unutulmasın ki rahmeti Atatürk’ün Lider olduğu günlerde, değil Milli İttifak zeminini, o zeminin milleti bile ayakta değildi. Oysa uykuda olan koskoca bir ulusun nasıl yeniden dimdik ayağa kaldırılacağını, bugün anıt mezarında uyuyan en yüce muhteremin Dünyaya gösterdiği mucizevi eğitimin üstünden, tam bir Asır geçti.

 

Mehmet Eymür’ün gecikmeli açıklamalarına gelince; adam her şeyden önce bir Bürokrattır. Ve bugüne kadar hangi İktidar döneminde hele de bir üst Bürokratın, ki karşı görüşte olsa bile Hükümetini sokak jargonuyla eleştirdiği görülmüştür. İşte Eymür de önce bir halk çocuğu olan kendisini bile fazlasıyla rahatsız eden sonu gelmiş bir Hükümetin, artık değişmek zorunda olduğunu, yine de bir Bürokrat jargonuyla fazlasıyla ortaya koymuştur. Ve bu durumda Sedat Peker’in bir Bürokrat Şubesi olarak, Cumhuriyet Arşivindeki yerini almıştır. Ve bana göre de Eymür tam da AKP dönemi kapanırken kendini harbiden aklayan akıllı Bürokratlardan birisi olduğunu da ispat etmiştir. Darısı diğerlerinin başına!

 

Bu yanda her şeye rağmen Sayın Kılıçdaroğlu’nun Gençlik Birliğine yaptığı konuşmanın – ki tam metin mutlaka okunmalıdır- metninin tamimiyle Kemalist’çe olduğu intibaının bütün dinleyicilerde uyandığını söylersem, ne demek istediğimi ifade etmiş olduğumu düşünüyorum. Ki bu durum Erdoğan’ın vasisi olmadığını da açıkça gösteriyor.

 

Demek ki söylemle icraatın ne kadar tutarlı ve Atatürk CHP’sine yakışır olduğunu görmek için; muhtemelen de en geç 2022 yılında yapılması matematiksel olarak da ortaya konmuş olan seçimlerin, CHP ağırlıklı bir Hükümeti ortaya çıkarması gerekiyor artık. Kemalist Milliyetçilerin cevabını merakla beklediği, ‘acaba CHP Kemalist revizyonunu yaptı mı’ mealindeki sorunun Kılıçdaroğlu tarafından da olumlu yönde teyit edildiğinin intibaının bende uyandığını da söylemek zorundayım. Bundan sonra artık tek temennim, Allah utandırmasın demek olacaktır. Çünkü Kuvayı Milliye geleneği ne zaman umutsuz olmuştur da şimdi olsun? O halde bunu sakın unutma Sayın Kılıçdaroğlu!

 

Çünkü Kemalizm’in revizyona ihtiyacı yoktur. Devrimini hatta evrimini bile kendi içinde taşır. Böyle bir başka sistem de mevcut değildir sistemler almanağında. Bu nedenle de CHP aslında kendi özüne dönse dahi kendi Devrimler fırınına sahip olacaktır metelik bile harcamadan. Böylece ekmek yapar gibi küreğini soktukça o fırından yeni devrimleri zahmetsizce çıkarması ve milletine bedava hayır yapması sorun bile olmayacaktır. Şimdiye kadar böyle olmadı mı? Böyle öğretmemişiydi bütün bunları bize, baş Ustamız Atatürk.

 

Hangi fırından alırsam alayım masama ‘memleketimin halleri’ geliyor. Şöyle ki; yakında bağımsızlık talepleriyle Washington DC’nin başını çok ağrıtacak olan Amerikan Eyaletlerinden bizimde yakından tanıdığımız Pensilvanya Eyaletinin Senato Meclisine, Amerikalıların çok yakından tanıdığı şovmen Doktor Mehmet Öz aday yapılmak isteniyor. Öyleyse bizde çoktan defteri kapanan FETO yerine artık bu Doktoru, Diplomat çantasına da yeni tıbbi antlaşmalar koyarak bizim Tıp sektörü üstünden yeni ve pahalı tıbbi projeler yaparak paramızı almak gerekçeli ve Hükümetimizi de kafaya almak üzere müsait bir zamanda, diğerleri gibi ülkemize yollamayı ihmal etmeyecekleri de anlaşılıyor. Ee Amerikalı bu başka da ne beklenir ki? Ne diyelim hayrımıza neyse olsun.

 

Sonuç mu: Evet bir şeyler yapılacak ve hak yeniden milletin olacak. Kemalist’in başının eğildiği hiç görülmüş müdür? Çünkü Kemalist her 10 Kasım da Atatürk’le birlikte yeniden doğar ve onunla birlikte yeniden büyür…

 

                                                                                   Serendip Altındal                                     

 

Özün Kişiliğinin Aynasıdır...

serendipaltindal.blogspot.com

serendipaltindal@gmail.com

Video Kanalım & Şiirlerim

1 Kasım 2021 Pazartesi

HEPİMİZE KUTLU OLSUN..

 


            Muhtelif TV Programlarında AKP’nin sandıkla gelip sandıkla gideceği teşhir ediliyor hep. İyi de o şaibeli sandıktan, 2002 de nasıl çıktığını unutmadı daha bu millet. SEÇSİS namlı manipülasyon şampiyonu bir bilişim sisteminin gadrine uğradığınız halde ve bugüne kadar icra ettiği bütün sabıkalarına rağmen, sadece bizde kullanılan bu sistemle ne kadar uğraşırsanız uğraşın şayet muhalefetseniz, o sistemin sandığından kesin çıkamazsınız. Aslında bu sistem AKP’yi tek Parti yapmak için alelacele tasarlanmıştı. Ve bütün Dünya bunu biliyorken siz hala neyi bekliyor veya ispat etmeye çalışıyorsunuz, anlaşılır gibi değil.

 

            6 farklı Partinin ortak ve milli bir koalisyonda buluşması, aynı ilkeleri paylaşması, esasen sağa sola doğru sert virajların ve radikal dinsel sapmaların olmadığı bir bileşkede, tarafların yeni bir Hükümet, kurucu Anayasa ve TBMM şemsiyesi altında buluşmaları, esasen aklı henüz başında ve gelecek umudu taşıyan bir emperyalist bloğun dahi işine yarayacaktır. Bu nazariye, akıllı olmak ve ekstrem yanlıların menfaat rüzgârlarına kapılmama paralelinde, neresinden bakılsa 21Yüzyılın ilk çeyreğine doğru bütün Dünyanın hem de Epidemi sonrası yeniden nefes almasını sağlayacaktır.

 

            O halde gelecek Dünyanın en azından alıştığımız ve yaşanabilir bir seviyede kalabilmesinin açılış anahtarı da elbette küçük Asya olan Türkiye’mizde bulunmaktadır. Sadece bu neden bile Avrupa, Asya köprüsü olan ülkemizin jeopolitik ve stratejik önemini yadsınamaz bir kesinlikle ortaya koymaktadır. Öyleyse bütün tarafların Türkiye’miz üstünde oynamakta ve oynayacak oldukları oyunları en az iki defa düşünmeleri gerekmektedir. Çünkü atacakları her yanlış adım, bizatihi kendi bekalarını da çok yakından ilgilendirmektedir.

 

            Bu durumda ise Akşener’in ‘Erdoğan artık vakit tamam’ sözleri, işin gerçek doğrusunu ve varılan mutabakatın da Batılı, Doğulu büyükler tarafından da hakkı verilerek ele alınması; şüphesiz ki bizden bile önce kendi menfaatleri icabına olacaktır.

 

            Afrika’daki kara para külliyesi haline gelen Diktatörlükleri ziyaret eden Cumhurbaşkanının, oralardaki yeşili siyahla yer değiştirmiş Dolarlara da el atmasının ve bu zihniyetin 20 yılda koca Türkiye Cumhuriyeti’ni ne hale getirdiğini de içine koyarsak, AKP suç dosyasının artık Cumhuriyet Mahkemesi Arşivine bile sığmayacağı kendiliğinden görülecektir. Bırakın ta başından beri, Başkanlık Referandumu dahil farklı manipülasyonlarla ayakta kalanların seçimle gitmesini, AKP Partisinin anayasal olarak çoktan kapatılması gerekiyordu. İşte Anayasayı değiştirmeye kalkmalarının ana nedeni de budur. Dolayıyla da bugün Akşener’in ‘haydi Erdoğan vakit tamam’ Abbas’ iyesi asla yadsınmamalı hatta çerçevelenip Meclisin kapısına da asılmalıdır.

 

            Kaderinin nedeni insanın kendi özeğidir. Kişisel otokritiğinizi yaptığınızda kabul etmeseniz veya edemeseniz de anlamak zorunda kalacağınız tek doğru, başınıza gelen bütün hadiselerin tek sorumlusunun, karar vermek için bir akılla yaratılmış olan kendinizin olduğudur. Öyleyse kendi kaderini aslında sen yaratmışındır, bilesin! Yani Tanrı ya da annen veya baban değil…

 

            Emperyalizmin bugün vardığı nokta, hudutlarımızda oluşan kaotik ötesi katastrofik yapının, göçmenlerin giderek ülkemizde üstlenmesi ve örgütlenmesinde aradıkları menfaatlere dayanmıştır. Öyle ki bu da acele vatandaş yapılmış ve yapılacak göçmenlerle bizi, Erdoğan Hükümetiyle sonunda resmi olarak sömürgeleştirecek olgunun emperyalistcesidir. İşte Erdoğan’ın sözde dışladığı AB elçilerinin aslen Viyana Antlaşmasına (41 Madde) uygun düşmeyen bildirgeleri, Sayın Öymen’e göre de tipik bir uyumsuzluk göstergesidir.

 

            O halde bu durumda benden sonra tufan diyen Erdoğan’a hak vermek mi gerekir. Yoksa ‘ben giderim; ama arkamdan gelenler uğraşır’ demesi veya olmayan Roma’yı yakacak olması mı doğruya yazılmalıdır. Hoş o da bilir ki kendisinden sonra arkasında her zaman olduğu gibi ne dili epeyi uzamış yapay dinci tellal ne de kendini besleyen ve ülkeyi sömüren yandaş ihaleci kalacaktır artık.

 

Ayrıca bunlara ilaveten son Biden görüşmesinde Erdoğan’ın acınası ve el açmaya yönelik duruşu, tükenmişliğinin de ifadesi olurken USA’da son günlerde kendi durumu da tartışmalı hale gelen Biden’ in ekrandaki silueti de pek umut var bakmıyordu doğrusu. Beklendiği gibi de Erdoğan yine oyalanırken Biden de tekrar tipik bir Amerikan klasiğini oynadı, sözüm ona o buluşma sahnesinde. Bizi alakadar etmiyor olsa da yine de Trumph’ın milletine ‘beni özlediniz mi’ diyen sözlerini, gülerek anımsamadan geçemedim nedense.

 

Çünkü Trumph en azından ne olduğunu ve nerede durduğunu açıkça ortaya koyabiliyordu. Şimdi ortak bühtana burada noktayı koyalım. Koca Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden ve aczinin bana verdiği utancı yüreğime gömerken, hasta ve bitmiş bir insanın arkasına gizlenip, hala ondan medet bekleyen bütün yandaş, korkak ve asalaklara lanet okumak zorunda kaldım.

 

Türkiye de konuşlanacak yabancı güçlerin de Komutanı Erdoğan olursa, seçim falan da zor görülür artık. İşte bu neden bile CHP’yi, aslında A dan Z ye gereksiz olan Suriye’deki askeri tezkereyi 2 sene daha uzatmayı onaylamamakla sapına kadar haklı çıkarır. Şimdi nasılsa oldu bitti ve çakma Meclisten acele onay çıktı. Ee bundan sonra ne mi olur? Onu da okur düşünsün artık. Eh komşularımız da bunu şimdiden gündemlerine alabilirlerse menfaatlerine olur şüphesiz.

 

Çünkü Anadolu Türkiye’si Afganistan’a benzemez. Ve Anadolu da sonuçta Rusya ve Çin desteğiyle USA’yı tasfiye eden Afganistan uyarlı bir kaotik yapı bu defa USA ve AB destekli oluşmaya başlarsa III. Dünya Harbi de kapı da gözükür. Lakin neticede korkulduğu gibi insanlık bitmez. En fazla 3/1 Dünya nüfusu telef olur; ama her hâlükârda emperyalist Batı tarihten silinir.

 

En anlamlı ve en büyük Bayramımızın, Milli bekamızın da simgesi olduğunu anlamış olmak üzere Cumhuriyet Bayramımızı; karar alan bir milli Meclisi yeniden görebilmek umuduyla kutluyorum. Çünkü Atatürk’le benimsediğimiz Cumhuriyet, sadece halkı egemen yapar ve aslen laiktir. Yoksa salt demokrasinin, önce kapitalisti sonra da emperyalisti egemen yaptığı gibi değil. Ve Cumhuriyet içinde demokrasi aslında her zaman vardır; ama Kapitalizm içinde Cumhuriyet oluşamaz, zira emperyalist buna asla geçit vermez.

 

Tarihinde bile bu kadar coşkuyla kutlanmamış Cumhuriyet Bayramımız 83 Milyonunun coşkusuyla Dünya ile birlikte bu sene de yaşanırken, HEPİMİZE TEKRAR KUTLU OLSUN…

 

                                                                                   Serendip Altındal

 

Özün Kişiliğinin Aynasıdır...

serendipaltindal.blogspot.com

serendipaltindal@gmail.com

Video Kanalım & Şiirlerim