15 Aralık 2021 Çarşamba

BİR AN EVVEL..

            Yeni bir ülke, yeni sosyal çevre, yeni ekonomi ve var olan kalan ömrü kadar yeni bir geleceği yeni bir doğada araması, Erdoğan’a ve münasip yanında kıl olmaya bile razı yandaşlarına her halde bundan sonra tavsiye edilebilecek en tutarlı çözüm olacaktır. Yeter ki düşsünler Türk milletinin yakasından bir an evvel artık. Zira herkes için de en akılcı çözüm bu olacaktır inanın. Bu nedenle de geçen yazımda belirttiğim gibi kabile Devletçikleri pazarı olan Afrika en iyi seçim olacaktır.

 

            Ve kendisi oraya yanında götürebileceği hempalarından başka Afgan, Suriyeli Afrikalı, uzak Doğulu ihtiyaç sahibi, hatta macera düşkünü yeni taraftarlarla artık adı her neyse, yeni bir tek adam devletçiğini de kuracaktır. Olası ticari anlaşmaları Türkiye ile dahi yapabilmesi mümkün olacaktır. Çünkü yirmi yıllık tek adam tecrübesi kendisine bu potansiyeli sağlamıştır muhtemelen. Bilsin ki Türkiye de eşyanın tabiatı nedeniyle asla kuramayacağı tek adam sultasını orada kurabilecek ve kafasında tasarladığı tek adam rejimini yeni topraklarda çok daha özgürce sağlayabilecektir belki de. Öyle ya yeni Dünya denilen Amerika da böyle kurulmamış mıydı? Bunu bir düşünsün isterse. Yalnız oraya ilk gidenler, göçer oldukları, çadırlarda yaşadıkları, toprak ve avcılıkla uğraştıkları için tunç yanığı olduklarından, Kızılderili olarak bilinen ön Türklerdi.

 

            CHP Mersin mitinginin ve Kılıçdaroğlu’nun ‘beklenenin gelmekte olduğu’ mesajı; adeta bir yeni İktidar Çağrısı oluştururken aynı bağlamda ülkenin kımıldamayan yelkenlerini de yeni bir umut rüzgarıyla yeniden doldurmuştur. Miting, halktan seçilen konuşmacıların, halkın bağrının nasıl yanık olduğunu yedi düvele bile göstermesi bakımından çok başarılı olmuştur. Ne var ki CHP tek başına İktidar olsa bile Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarının bütün iyi niyetlerine rağmen yapacakları çok zor işler vardır. Ve bunların tek tek yapılabilmesi ise elbette geceden sabaha olmayacaktır. Dolayısıyla gereken sabrın önce gösterilmesi gereğinin de bilinmesi elzemdir. Hiçbir şey olmasa bile emperyalistin yeni milli Hükümet tablosu içinde bile usanmadan yeni hedefler aramaya hatta yaratmaya kalkacağı da asla unutulmamalıdır. Ki hep böyle de olmamış mıdır?

 

            Şahsi olarak benim sapına kadar dürüst Sayın Kılıçdaroğlu ve yakın arkadaşlarından yana hiçbir endişem yoktur. Lakin yine de insanoğlunun taşıdığı beynin bir tarafının Şeytana ait olduğu da asla unutulmamalıdır. Bakın Baykal’ı bile yaşarken nasıl Rahmetli yapıverdiler. Bu nedenle de yeni Hükümetin artık çok daha dikkatli olması ve bütün güvenlik tedbirlerini de alması gerekecektir. Yalnız Kılıçdaroğlu’nun dürüstlüğüne laf söylemeye kalkanlar, önce aynaya bakıp içlerine akan kendi gözyaşlarına empati oluştursunlar. Çünkü bu elini vicdanına koymak da demektir. Tabi anlayabilenler için. Ayrıca bu durum taşla toprağın mukayesesi gibidir. Zira Kılıçdaroğlu gibi insanlar her zaman ihtiyacımız olacak toprağa benzerler.

 

            Hatta İnönü’nün bile başlangıçta Amerikan mandacısı olduğu, 1938 yılına kadarda Atatürk’le süren arkadaşlığından sonra ondan çok şeyler öğrendiği ve vasiyet olarak da üstlendiği birçok şeyi olmuştur. Nitekim emperyaliste karşı yürütülen İstiklal Harbinde bile Kahramanlık Madalyaları kazanması, Türkiye’yi Cemiyeti Akvama sokan Lozan Zaferini yaratması ve bütün müttefik baskılarına, harbi çıkaran Hitler’in tehditlerine rağmen Türkiye’yi II Dünya Harbine sokmadığı asla unutulmamalıdır. Lakin İnönü’yü de kendisinden sonra ikinci adam olarak yetiştiren Atatürk’tür. Demek ki herkesin cahil bir dönemi vardır. Mühim olansa öğrenip kendisini aşarak, alacağı tavırla ortaya koyacağı icraatıdır. Keşke anasının ak sütünü emmiş aklı başında herkesin Atatürk gibi bir danışmanı olabilseydi. Çünkü Atatürk döneminde bile bizden olmayan ve çoğunluğu kara cahil vatan hainleri vardı.

 

            Asırlık Cumhuriyet tarihimizde benzeri daha önce hiç yaşanmamış bir Erdoğan İktidarının artık tasfiye edilme zamanı gelmiştir. İster istemez yakınlarda yapılması zorunlu hale gelen seçimlerden sonra Türkiye gemisinin yolu, Demokrasi denizinde yeni kazanımlara doğru derhal açılmalıdır. Ülkenin yaşamak ve milletini de yaşatmak zorunda olan milli kaynaklarının satılmasının, şayet olursa ki alıcılarını fazla memnun etmeyeceği de açıktır. Çünkü kurulacak milli Hükümetin tıpkı Atatürk döneminde olduğu gibi milli değerlerini yabancı ellerde bırakmaya hiç niyeti yoktur. Hele de İngiliz tefecilerinin veya düyunu umumiyecilerin buna söyleyebilecek lafı bile olamaz. Varsa da kendilerine çalar, kendilerine söylerler.

 

             Erdoğan’ın teğet geçeceğini söylediği enflasyon gerçeği, çaresiz kalan insanlarımızı bile intiharlara sürüklerken, nasıl teğet geçeceğini düşünebiliyor. Yoksa bunu söylerken mağdurların, kendisini tasfiye etmek üzere Saraya yürüyeceklerine, intihar ettiklerine bakarak mı bu düşünceye kapılıyor. 20 yıldır ‘sizi uçuracağım’ ve aralıksız ‘Rab bana’ diyene; ama neticede sadece kendini ve avenesini bankaların gizli hesaplarında sessizce büyüyen, Dolar kanatlarıyla Ağrı Dağının bile üstünden uçurana, işte böylece toplumu da devran döndüğünde ‘al sana’ der. Böyle bir durumda milletle uzlaşmak yerine, OHAL gibi akla zarar bir durumun akla getirilmesi ise uzatmaları oynayan AKP filmini daha da erken bitirir.

 

            Yeni Cumhurbaşkanı kim olacak sorusuna verilecek cevabın, aslında aday kimliğinden ziyade önce mevcut Başkanın ve ucube sisteminin gitmesiyle ilgili olduğuna bakıldığında, ikinci derecede bir kriter içerdiği mealinde olmalıdır. Ve görülen odur ki her kim seçilirse seçilsin asla yeni bir Erdoğan olmayacaktır. İşte bu nedenle de sadece ülkeyi manda yapmak üzere milli varlıklarını sattığı, ihracatını ithalatına maraba yaparak işsizliğini had safhaya çıkarttığı ülkenin, dış borçlarını da katlayıp, enflasyon silindiri altında milletin kamburunu büyüterek ve tavan yapan gini kat sayısıyla ülkeyi iflasın eşiğine getirirken, çalıştığı var sayılan Erdoğan İktidarının, gerçekte millete verdiği bu nefret eğitimi ise aslında en büyük hizmetidir.  

 

            Meclisteki kavgalı bütçe oturumlarının arkası kesilmiyor. Bir de suçu özründen büyük olduğu halde sıkılı yumruklarıyla gölge boksu yapanlar var. Canı burnuna gelen vatandaşın sonunda ‘sizi bize sayıyla mı verdiler’ diyerek o gölge boksörlerine patlaması vuku bulduğunda, onların suratlarını görmeli o zaman. Seçimin misyonu bellidir. O da vatanı satan müstevli İktidardan vatanı yeniden teslim alarak sandığı ve ülkeyi kurtarmaktır. Yani işin özü olan ikinci Kurtuluş Savaşı, işte o zaman tekrar yaşanacaktır. Görüldüğü üzere Erdoğan, afaki, kendi aklının da ermediği yönetim tarzına ve vatandaşın sabrını daha fazla test etmeye devam ettikçe, bizatihen daha da suçlu duruma düşecek ve bir önceki yazımda ifade ettiğim gibi muhtemelen şahsi avantası olabilecek ‘davasız ve engelsiz’ yurdu terk edebilme şansını da kaybedecektir.

 

            Otlağındaki son Keçilerini de kaçıran ve artık tedavilik bir duruma gelen, şimdi de Erdoğan’ın terör provokatörü cazgırlığına atanarak artık muhalefeti konuşturmama görevine soyunan bu vesileyle de daha önceki çakma siyasetçiliğinden de tepetaklak olan Soyluya, yeni görevinde başarılar dileriz. Yalnız şapkasını önüne koyarak biraz düşünmesini ve yine de kendisini önemli derecede aklayacak bir şeyler yapabileceğini hatırlatmak isterim. Mesela bir nedamet mektubu yazarak bütün yıkılışını hazırlayan nedenleri ve şahısları açık kalple ve en azından Peker gibi açıklayarak sonunda da istifasına imza atması gibi. Ancak bu şekilde yakın geleceğinin önünde, yeni bir parantez açılabileceğini düşünüyorum çünkü.

 

            Birleşik Yeni Dünya Sosyalizmine doğru koşar adım yol alan Biden’in çakma Dijital Dünya Devletleri sunusunun, aslında eski bildik Amerikan rüyasının bugünkü acınası ya da düşündürücü durumunu sergilemekten başka da bir becerisi olmadı. Biden Hükümetinin sadece ve şimdilik, koca bir milletle uğraşmaktansa, o milletin başına koyduğumuz tek adamla biraz menfaat ilişkilerine girerek ülkesini teslim almak, çok daha kolay ve verimlidir bağlamındaki Erdoğan projesi, halen yürürlüktedir. Lakin onunda sonu yakındır.

 

Hele de temcit pilavı haline getirdiği, çaresizliğinden aç ve yokluk içindeki insanları sabra davet eden ayetler referansına sarılmak zorunda kalması, özellikle de bunları önce AKP taifesine karşı kullanması gerekirken, yokluk içinde bıraktığı çaresiz vatandaşları hedef alması, artık bitmişliğinin de ifadesi olarak son pişmanlığın fayda etmeyeceğini de göstermektedir. Ayrıca mendeburlara, hırsızlara, katillere, sapıklara, uyuşturucu satıcıları ve müptelalarına vs. ayetleri refere etmekte imanla asla bağdaşmaz.

 

Sözün özü: Kılıçdaroğlu dünkü konuşmasında Atatürk’ün vecizesi olan ‘Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir’ sözünü bütün inancıyla ve yüreğiyle tekrar dillendirirken ve bütün sosyal, anayasal hakların – ki tam konuşma metni okunmalıdır- topluma yeniden kazandırılacağını beyan eden ifadelerini içtenlikle kutluyor ve dinleyenlerin vicdanlarını okşayıp gözlerini yaşartan bütün vaatlerinin gerçekleşmesini en samimi dileklerimle temenni ediyorum.  

                                                          

Serendip Altındal

 

Özün Kişiliğinin Aynasıdır...

serendipaltindal.blogspot.com

serendipaltindal@gmail.com

Video Kanalım & Şiirlerim

 

1 Aralık 2021 Çarşamba

ASLINDA UNUTULAN..

         


 

          Son 20 yılın haksız ve kurucu Anayasaya aykırı uygulamaları ve kararlarına karşı duran bütün adam gibi hukukçularına, milliyetçi askerlerine, bürokratlarına, vatansever aydınlarına dava açmış ve tüm mezalimi uygulamış bir İktidar, artık son siyaset günlerini yaşarken yakında devri sabık olduğunda kendilerini savunacak hukukçuları nasıl bulabileceğini de düşünüyor mu acaba?

 

            Aşırı para sever ve megaloman insandan asla vatansever çıkmaz. Çünkü vatanı sadece paradır bunların. Bir kere bunu asla unutmayalım. O halde faiz düşürülüp Dolar yükseltilirken de ilk bakılması gereken, TL tasarrufçusunun aylık takviye maaşı olan lakin Dolar Devalüasyonuna kurban edilen minimal faizleri değil, aslında Dolar mevduatçılarının kazanç durumudur. Çünkü halklarının ne yiyip içeceği, nasıl yaşayacağı asla umurlarında olmayan bu insanlar, başkalarının en doğal ihtiyaçlarını bile kendi doymak bilmez menfaatlerinin üstüne asla koymazlar.

 

O halde bu bir, ikincisi de bu gidişatın, artık bu ülkede işinin bittiğini anlayan Erdoğan’ın, erken bir seçim için bile önce kendi şartlarını(avantasını) ortaya koyacağını da teyit etmiş olmasıdır. Peki nedir bu şartlar. Bana göre ilk önce de bütün şahsım Davalarının ve soruşturmalarının düşürülmesi ve engelsiz seyahat ortamının kendisine sağlanmasıdır.

 

Ekonomiden anlamanıza veya Maliyede görev yapmanıza hiç gerek yoktur. Şöyle bir bakın etrafınıza, Dolar vurgununda kimlerin servetlerini daha da fakirleşen milletin sırtından katladığını, sizde derhal anlarsınız. Buna kapılıp sakın sizde küçük TL tasarruflarınızı Dolara yatırmayın. Zira yaşayabilmek için bile Dolar bozdurmak zorunda kalacağınızdan, var olan minimal varlığınızı da derhal kaybedersiniz. Çünkü örnek aldığınız büyük sermayedarlar, bütün yumurtalarını asla aynı sepete koymazlar. Ve bütün ihtiyaçları için ayırdıkları milli para fonlarını da asla ihmal etmezler.

 

Yani onlar Doları sadece spekülasyon kazancı olarak görür ve kullanırlar. Altın ve diğer pahalı metaller de aynı görevi görür. Bir farkla ki Altın TL in veya başka bir milli para biriminin değerini korumak için kullanılan uluslararası bir öz nominal değer birimidir. Bunu bilince de Merkez Bankasının altın rezervinin, yabancı – ki mesela alınan yüksek faizli dış borçlar nedeniyle İngiltere gibi- kasalarda tutulmasının bile ne anlama geldiğini artık siz düşünün. Yani hangi noktadan yola çıkarsanız çıkın bütün yolların milletin kanını emen aynı sermayedar sektörler durağında buluştuğunu göreceksiniz.

 

Şimdilerde bazı AKP eskileri ‘Allah’ın verdikçe verdiği’ dönemden itibaren şimdiye kadar olan bütün yolsuzlukları açıklamaya başladılar. Yoksa artık Allah’ın aldıkça alacağını da görüp günah mı çıkarmaya başladılar. Ki bunların içinde yolsuzluğa başından beri tahammül edemeyip AKP’den ayrılmış olanları tenzih etmeyi de asla göz ardı etmeyelim. Bu durumda ise bize düşen, herhalde en doğrusunu, içinde olmaları nedeniyle yine de bunlar biliyordur mealinde yorum yapmak kalıyor.

 

Ve aynı paralelde Afrika da birçok farklı yatırımları olan Reislerinin, Türkiye’den ister istemez ayrıldıktan sonra artık Afrika da mesken tutacağı anlaşılıyor. Beraberinde hangi yandaşlarını götüreceği de yakın zamanda netleşir nasıl olsa. Ve bu arada Akşener’le başlayan yeni seçmen buluşmaları, artık seçimlerin yaklaştığının da göstergesi oluyor. Hele de Kılıçdaroğlu’nun başlattığı ‘helalleşme’ döneminin, bütün taraflarca benimsenmesinin de aynı bağlamda dışarıya göçleri tetikleyeceği anlaşılmaktadır. Öyle ki; belki de seçimler muhtemelen İktidarsız bir ortam da yapılacaktır. Yani İktidarın adı geçenleri, davasız ve kamuya hesap vermeden ülkeyi terk etmiş olacaklardır. Ki bunun nasıl olacağını ben de çok merek ediyorum doğrusu! Hani biz söylememiş olmayalım da!

 

Ülkeyi terk etmesi menfaati icabı olan Erdoğan için en güvenli bölge muhtemelen kendisinin de tespit ettiği Afrika olacaktır. Esasen büyük yatırımlarını da orada boşuna yapmamıştır. Çünkü artık gücünü yitirmiş ve emperyal yanlı umutları da oldukça hiçleşmiş olan Erdoğan’ın AB veya USA’ya göç edeceğini hiç beklemiyorum. Avrasya bölgesi de kendisine uymaz. Çünkü bu bölgelerde sürekli kaşınacağını ve bütün kara servetine rağmen huzurlu ve bağımsız olamayacağını kendisinin de bildiğini düşünüyorum. O halde nispeten kendisi için en huzurlu ve izole bir bölge olarak Afrika’yı tercih edecektir şüphesiz.

 

            Yani görünen o ki Erdoğan’ın bundan böyle Türkiye de bir son araması, abesle iştigaldir ve sadece kendi sonunu erken getirecektir. Hatta etrafındaki menfaatperest danışmanlarına rağmen bu kadar düşünce yoksunu olabileceğini de düşünemiyorum. Dolayısıyla da bundan böyle kalan geleceğini, rahatsız olmadan Afrika’da ve yeni planlar yapmak doğrultusunda da kullanacağını öngörebiliyorum. Öyleyse solu sağı hiç belli olmayan Türk insanını güvenlik nedeniyle daha fazla tahrik etmeyi bir an önce bırakıp, kendi tayinini hemen Afrika’ya çıkartmalıdır daha da gecikmeden.

 

 

Bu arada CHP vesikayla ekmek verdi diyen tarih bilmezlere kısa bir anımsatmayla hatırlatalım. 1939-45 arasında vuku bulan II Dünya harbinin en buhranlı günlerinde ve bütün Avrupa yerle bir olmuş ve bağlamında taraf olan veya olmayan bütün dış güçler açlıkla boğuşurken, hatta bazı kürklü kadınlar bile sokaklardaki at leşlerinden et parçaları kopartırken çekilmiş tarihi fotoğraflar benim arşivimde de bulunuyor. Oysa ancak 1942 yılında harbin en yoğunlaştığı günlerde kısa bir dönem vesikayla ekmek alınabilme zorluğu yaşanan ve yüksek İnönü iradesinin Dünya Harbinden, getirdiği genel açlık ve yokluktan koruduğu Türkiye’mizde dahi bugün yaşanılan ekmek kuyruklarına rastlanılmamıştır.

 

            Bildiğiniz gibi AKP İktidarı yeterinin üstünde uzatmaları her yurttaş protestosuna rağmen oynarken devamlı olarak ‘dış güçler’ lafını kullandı ve hala da kullanıyor. Halbuki dış güçlerle uğraşmaya ne güçleri ne de misyonları yeterli olmadığı için bugüne kadar sadece kendi vatandaşlarıyla mücadelede karar kıldılar. Ve bu bağlamda ‘dış güçler’ lafı akla derhal Saray güçlerini getiriyor. Bu da demek olur ki Vatandaş, asıl dış güç olarak TC TBMM dışında karar alan merci olduğundan yalnız Beştepe Sarayından söz edildiğini düşünüyor artık.

 

            BOP eş Başkanlığı ve 20 yıllık AKP İktidarından sonra daha da bariz hale gelen ülkedeki emperyalist mevcudiyeti, Türkiye’de Atatürkçülüğün tasfiyesi ve yumuşak İslam paradigmasının iflasından sonra şimdilik ve son çıkış yolu olarak mandacı Dolar senaryoları fragmanlarını, Erdoğan gayretiyle pazarlıyor. Lakin ‘dış güçlerin’ daha başından beri Beştepe Sarayında oturduğu gerçeğinden başka da AKP ve Erdoğan’ın elinde bir şey kalmadı artık. O nedenle de zaten yerini yakında dijital paraya terk edecek olan Doları sürekli yükselterek, ülkemizi dibine kadar satmak için sınır kapılarını da kurda kuşa bile açmadı mı?

 

            Her şeyin mihrak, kurgu olduğunu söyleyen Erdoğan’ın aslında unuttuğu, her konuda iflas ettiği ve bütün Putlar, fetişler kırıldığı halde bu kadar süre Türkiye Cumhuriyeti gibi bir ülkenin başında nasıl olup da kalabildiğidir. İşte en büyük kurgu da budur aslında. Ne ki şimdi artık onun için ‘şahsım’ bitti ‘benden sonra tufan’ dönemi başladı artık. O halde sıkı durun! Ya da yukarıdaki öngörü ve tavsiyemizi tutar ve tayinini çıkartır da hem kendisine hem de ülkesine son bir hayır yapar belki, kim bilir!

 

                                                                       Serendip Altındal

 

Özün Kişiliğinin Aynasıdır...

serendipaltindal.blogspot.com

serendipaltindal@gmail.com

Video Kanalım & Şiirlerim