24 Ağustos 2017 Perşembe

MAYOMU, FANİLAMI..

           TSK’nın bundan böyle, Erdoğan güdümündeki AKP iktidarının Ortadoğu oyununda baş aktör olduğu ve Erdoğan’ın da bizatihen vazgeçemeyeceği oyun aracı olduğu sabittir. O halde Ergenekon mealindeki yeni tertipleri TSK ile oynamaya kalkarken, birden fazla dikkatli olması gerekmektedir.

Dolayısıyla da liyakatsiz ve ordu geleneğine aykırı, adil olmayan uygulamaları, atamaları gelişigüzel oynamamaya özen göstermeli ve asla da gaflete düşmemelidir. Unutulmasın ki askerin de bir sabrı vardır. Hele bu Türk askeriyse bir değil iki defa düşünmek gerekir. Yani Türk askeri başında çakmasını değil; ama saygı duyacağı gerçek bir Komutan görmek ister.

            Çünkü bundan sonra, elan meşru(!) konumda olan iktidarın bir süre daha iktidarda kalması için, Türk Ordusundan başka da bir kozu kalmamıştır artık. Ve sonunda ben ettim ben buldum demek de vardır, biline. Bırakın üstüne gitmeyi, gasp ettiklerini geri vermek ve bilhassa ordumuzun önünü de açmak zorundadır bundan böyle. Çünkü kara gölgesi ordunun üstünde durdukça, aslında iktidarının ömrü daha da kısalacaktır. Günü gelince sizlerde anlayacaksınız bunu nasıl olsa.

            Türk Milleti doğuştan milistir. Çünkü genetiği böyle kurulmuştur. Başka ayar da kaldırmaz. Alternatif ayar parametreleri de yoktur. Kapalı devre, evirilmeye müsait tek bir konfigürasyon taşır sadece. Tamirsiz fabrika çıkışlı; ama ömür boyu da garantilidir.

            Kendisine katakulli ile yutturulmaya çalışılanı, nezaket ve geleneği gereği yutmuş gibi görünür. Ne ki aslında dilinin altında saklar ve günü, saati gelince de yutturmaya kalkanın suratının ortasına kusuverir. Sivili gibi askeri de böyledir, aynı hamurdandır işte. Âdemi ihtirasa hiç gelmez, belki imankâr; ama asla biatkâr değildir. Beklemediğin anda birden ısırır ve ısırdığı yerin dişlerinin arsında kalıverir sonra.

            Şimdi de bu hesabın içinde ve gün saymaktadır artık. O gün gelince de bize harman olacaktır yine bütün dağlar, tepeler. Ve bir anda çıkıverirler yine Meteler, Oğuzlar, Atillalar, Atatürk’ler ve tüm diğerleri ortaya. Sen nerelerde olursun, hangi deliklere girersin acep o zaman bilinmez.  Öyleyse yap hesabını şimdiden, sonra da bana söylememiştin deme sakın.


            Halk çocuğu Atatürk’ün birçok mayolu resmi vardır. Eşiyle kendi özel mekânında yemek yiyen Kılıçdaroğlu’nu, özel angaje paparazzi kamerasıyla ancak gizlice fanilalı görüntüleyebilen ve kişisel özele tecavüz ihlaliyle yeni bir sabıka kaydı daha açarken, üstüne Atatürk partisinin liderliğine yakıştırmayarak yeni bir ihlal daha yapan Erdoğan, acaba fanilanın mayo yanında resmi kıyafet olduğunu da hiç düşünmedi mi? Demek ki halk çocukları için ikisi de özel zaman ve mekanlarda hiç fark etmezmiş.

Çünkü kişisel kompleksleri yokmuş ve meclise ya da herhangi bir resmi protokole o kıyafetlerle gelerek asosyal görüntü verdiklerini de hiç kimse görememiş. Ayrıca yiğidin malı meydandadır diye de boşuna dememiş atalarımız.

            Hal böyle olunca da sormak lazımdır. Acaba kendisi denize mayosuz mu giriyormuş ya da gömleğinin altına çamaşır giymiyor muymuş? Halkın içinden birileri olarak tek başına dolaşabilen Atatürk ve Kılıçdaroğlu gibi insanların yanında denize bile koruma ordusuyla giren diğer halk(!) çocuğu Erdoğan, herhalde, elele tutuşarak sırtlarını kendisine çevirmiş korumalarının oluşturduğu bir suni havuzda denize girip çıkıyor anlaşılan. Ve biz onun mayo giyip giymediğini bile bilmiyoruz.


            Yeni bir Dünya Savaşında ilk önce ABD ve AB yok olacaktır. Çünkü başta Çin olmak üzere yakında tek bayrak altında buluşacak Kore, Japonya, Vietnam ve diğerleriyle uzak Asya gümbür gümbür gelmektedir. Aralarına enjekte ettiği çakma İslam Malezya da bir halta yaramaz, bir yudumluk haptır onlar için. Yani bırak Nicola Teslaları, ‘HAARP’leri, yakında atomun da ümüğünü sıkar bunlar. Şimdi kızdırdık yine galiba içimizdeki Amerikalıları!

            Unutma ki vatan dediği ülkesini en iyi koruyacak tek güç, Türk gücüdür bu dünyada. Bunu da emperyalist çok iyi bilir. O yüzden de üstümüzde çeşitli senaryolarını oynamakta, içimizden çeşitli kanı bozuğu milli birlik ve irademize karşı kullanmaktadır. Ne ki hepsi boşunadır. Çünkü yakında ayağa kalkacak olan Rusya ve uzak Asya’nın güvenliğinin tek garantörü de, küçük Asya’nın sahibi yüce Türk Milleti ve onun milli gücüdür.

Sadece ABD’nin değil; ama bütün Dünyanın da bu kuvvetlere karşı durması zordur. Poker suratlı Amerikalı donuna kadar artık son elini oynamaktadır. Sonrasında ise kıçındaki donunu da bırakarak masayı terk etmek zorunda kalacaktır. Ve asla yadsımayalım ki üç yüz yıldır oynayan uzatmalı dizinin sonu artık ekranda görülüyor ve orada ‘THE END’ yazıyor…

                                                                                   Serendip Altındal


18 Ağustos 2017 Cuma

DİLEMMA..

            İslam neden son dindi? Çünkü epistemolojik geleceğinin farkındaydı ve artık tarihsel uyanış döneminin içinde olduğunun da bilincindeydi zamanın Dünya insanı. Dolayısıyla da uhrevi dönemi geride bırakmış ve hep birlikte yeni zamanların aydınlığı ve Tengri’nin özlemi içinde, Güneşe doğru yolculuğa başlamıştı o artık.

            Yani bilimselliğin tek ihtiyacı ve varlığının da geleceği olduğunu artık öğrenmişti ve bundan sonra ne bu dünyada ne de başka dünyalarda hiçbir zaman ispat edemeyeceği uhrevi hilkatler peşinde koşmaya, kısıtlı yaşam süreci içinde vakit ayıracak zamanı olmadığını da biliyordu artık. Gelirken kendisine sorulmadığının, giderken de sorulmayacağının ve bunu hiçbir gücün değiştiremeyeceğinin de bilincindeydi. O halde acilen gelişmeliydi, belki de bir şeyler yapabilirdi, bu çaresizliğe karşı. Yani biran önce evirilmeliydi.

Şimdi bu hususu kavrayabilmiş insanların oluşturduğu devletlerle kavrayamamış olanlar arasında ki radikal sapmaya baktığımızda, iki kategori arasında kalkınma ve kalkınamama bağlamındaki müthiş fark, derhal gözler önüne seriliyor. Ve mental olarak hala Asrı Saadet döneminde yaşadığını sanan İslam dünyasının acınası durumu, daha bir belirginleşiyor. İşte tam bu noktada artık daha fazla bir yoruma da gerek kalmıyor esasen.

Şimdi sen hala modası geçmiş, kıyıda yedek parçası bile kalmamış, demode ve çağların gerisinde unutulmuş o zındık kafayla, Osmanlı, hele de din Devleti safsatalarına mal bulmuş gibi hala yapışıyorsan, bil ki sonunda kendi kıçını evirilmiş Engizisyona kaptırmaktan başka da hiç bir yere varamazsın.

Sen ana muhalefeti susturmak için liderini kapatmayı kurguluyorken, aslında çoktan kapatılması gereken kendi partin, olmuş dutlar gibi evrensel periyodu içinde bir anda silkelenince (evirilince), o dutların eziğinde ihtiyacın olan panzehrini de daha önce bulacaksın demektir kuşkusuz, hiç merakın olmasın.


Eyvah, ABD de Nazizm yeniden havalanıyor. Konu yine Hitlerse o halde yine Aryanlara iş düşecek demektir. Öyleyse Trump hemen Türkleri askere almaya başlasın. Hazır bu kadar işsiz de varken memlekette. Pekiyi neden Hitler, neden Aryan Türkler. Avrupa’ya uygarlığı getirmiş, Devlet geleneğini öğretmiş Kıpçak Türklerinin (Hunlar) Aryan ırk olduğunu, gamalı Tengri bayraklarına kadar sahiplenen Hitler, kendi atalarının da Türkler olduğunu elbette biliyordu.  Öyleyse bunu ABD Başkanının bilmiyor olması düşünülemez.

Bu perspektifte olmasa da Aytun(ç) Altındal’ın ‘Bilinmeyen Hitler’ kitabını okursanız, İstanbul’da başlayan Hitler hikayesinin içyüzünü okurken, Aryan Türklere de empati oluşturabilmeniz muhtemelen kolaylaşacaktır. ABD deki rasist kalkışmanın sempatizanlarının genelde Suriye’de Esad rejimini destekliyor olması, Trump’a göre acaba yeni bir dilemma mıdır? Yoksa bunun meşru bir açıklaması var mıdır acaba kendince.

Neo Nazileri desteklercesine iki tarafı da suçlu ilan ederek Nazizmi neredeyse legalize etmesi Trump’un başını daha çok ağrıtacak, muhtemelen de Başkanlık ömrünü kısaltacaktır. Çünkü 1945 de Nürnberg’de kapanmış bir dosyayı sıfırlamak, Dünyayı yeniden bir ateş topuna çevirecektir. Şayet Trump bu kadar gaflet içinde ise, ABD vatandaşlarının da ayakta uyuyor olmaları gerekir. Ne ki tepkilerinden durumun böyle olmadığı anlaşılıyor.

O zamanlarda da Von Braun’un V2’leri ABD’ni derin uykusundan uyandıracaktı ki Normandiya çıkarması yapıldı ve harp bitti. Almanlar kaybetti ve yeni Dünya lideri harp zengini ABD oldu. Unutulmasın ki bu seferki Dünya Savaşı, öncesinde Okyanus ötesinde mışıl mışıl uyuyan sonra da harp zengini olarak Dünya ekonomisine el koyan ABD’ni bu defa ilk önce vuracaktır. Bakalım bu sefer uyumaya vakit ve/veya fırsat bulabilecekler mi? Haydi, var mısınız bahse…

Kuzey Kore’den bir Dünya Savaşı çıkmaz. Çıksaydı iki atom bombası yemiş Japonya’dan çıkardı. Çin, Rusya, AB karışmadan yeni bir Dünya savaşı nedeni doğmaz. Ne ki Çin’in ‘bizim bölgede Ortadoğu oyunları oynamaya kalkma’ uyarısını ciddiye almalısın. Bak bundan bir Dünya savaşı doğar işte.

İngiltere bile yok haliyle tarihinin en büyük uçak gemisini indirdi denize. Dünya bir yerlere doğru koşuyor. Ulusların kanını zehirlemeye kalkan emperyalist Siyonizm bu dünyadan temizlenmedikçe de böyle devam edecek. Yeni bir Dünya Harbinin ayak sesleri Dünyanın bile merkezinden duyulur hale geldi. Ne ki bir Dünya Harbi sağa sola eey çekmekle de olmuyor.

Önce teknoloji, yani bilim, dolayısıyla da bilimsel evrim lazımdır. Güvendiğin Türk ordusu da olsa, kendi silahı olmadan bir işe yaramaz. Hiç unutma ki o orduların da başında Atatürk gibi her şeyi yoktan var eden, Dünya orduları Komutanlarına bedava eğitim vermiş bir Kumandanın da yok. Ve bu iş menşei belirsiz, ben Türk’üm diyemeyen kanı bozuklarla da hiç olmaz.

Bak ‘ayı bokuyla oynuyor’ tabirini bile kulak arkası eden Kuzey Kore, ABD’ne posta koyuyor. Neden, çünkü silahını kendi yapıyor, milli sanayii, teknolojisi var. Bir zamanların atom (teknoloji) mağlubu, bugün hiçbir harp silahı reklamı yapmayan Japonya bile, gerekirse oturduğu yerden ABD veya bir uzak Dünya ülkesinde taş üstünde taş bırakmaz. Ki buna kalıbımı basarım.

Bir zamanların Şah’a ve müstevlilere başkaldırarak tek başına bağımsızlık savaşı vermiş ve bunu da hayatıyla ödemiş rahmetli Musaddık’ın ülkesi İran bile, atom teknolojisini arkasına alınca ses tonunu yükseltti.

Charlottesville ırkçı olaylarına, iki tarafı da aynı terazide tartarak farklı bir yorum getiren ve pot üstüne pot kıran Trump, şimdi çok zor durumda kalmıştır. Bu bağlamda artık kendi antipati sınırını da aştığı için, parti yandaşlarının bile desteğini kaybetmiş olduğu görülüyor. Ne diyelim darısı bizdeki yoldaş sanalının başına. Ki bu da pek uzak değil.

Ya işte böyle arkadaş, yaban ellerde ülke yıkmakla, ocak söndürmekle uğraşırsan, bir gün senin de yıkarlar ülkeni, söndürürler ocağını bilesin. Bilmenin dışında da giderek ülkelerinde sıkıntıya düşürdüğün insanların durumlarına zorunlu olarak empati oluşturman, şimdi olduğu gibi gerektiğinde, bir zahmet de kendi milli misakının olup olmadığını düşünüver istersen.

Belki de o zaman ulus Devletlere olan hasedinin nedenini de anlayabilirsin. Türkiye İstiklal tarihini sen de oku da, biraz bir şeyler öğren yüce Atatürk’ten, eğer aklın varsa. Hele tam da bu sıralar ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ ne ifade ediyor, anlam ve değerini öğrenmeye çalış eğer biraz arifsen. Ki buna da aşırı dozda ihtiyacın olduğu anlaşılıyor…

Not:

Son elektrik harcama tutarım:   52,92 TL
Fatura Tutarım                        : 102,00 TL

Sakın ne alaka demeyin. Çünkü bu zorunlu ve sorunlu bir genel alakadır. Acaba yok hallerimizde cebimizden zorla alınan bu yüzdeler nerelere harcanıyor. Lütfen biraz empati, içinde bulunduğumuz bu gemiyi kayalara çarpmaktan kurtarır belki de, kim bilir…
                                                                      
Serendip Altındal


11 Ağustos 2017 Cuma

İHTİŞAM ADINA..

           Yeni Devlet kurmaktan bahseden adı her neyse ki onu çoktan unuttum bile. Çünkü böylelerinin hiçbir kıymeti harbiyesi olmayan kimliklerinden ziyade, ne düşünüp ne söylediklerine dikkat edilmelidir ki cephemize almaya bir nedenleri olup olmadığını da anlayalım. Ne ki böylesi zehirli atık kovaları, susuz kırsalda su bulma umudunda bile kullanılamaz olduklarından, nasıl olsa ele de alınmayacaklardır.

            Bu evrende hiçbir şey olduğundan fazla değildir. Çünkü her şeyin belirli bir ömrü vardır. Elbette ABD ve AKP de buna dâhildir. Erdoğan mı? O sadece emperyalistin, Türkiye Cumhuriyeti sancak gemisinin mendireğine burguladığı bir paslı vidadır, işte hepsi de budur. Çürüğü ilerleyince o da nasılsa kendiliğinden düşecektir sonuçta. Bu vidaya bel bağlayanlar ondan sonra yeni Devletimiz dedikleri Bedevi yerleşkelerini, bakalım hangi diyarlarda kuracaklardır.

Tarihler boyu süregelen Türk’ün ancak Türk tarafından elimine edilebileceği senaryosu, şimdilerde Suriye ve Irak Kuzeyinde bizim gibi Oğuzeli’nin çocukları ve kardeşlerimiz olan Kürtler(!) ve ABD silahları artı desteğiyle oynanmaktadır. Türk’ü soy kardeşi olan Kürt’e karşı kışkırtarak Türk vatanını bölme sahnesiyle tamamlamak üzere oynanan bu senaryonun sonunu görmek ise, birçoklarına nasip olmayacaktır. Ve her şey gibi bu seferki de nasılsa tarih arşivinde yerini alacaktır bir gün.

            Sana gelince Emevi tohumu, muhtemel çıkış noktası olarak bel bağladığın Referandumu, Türk Ulusunun milli iradesi mi sanırsın? Hayır, oylarını yangından mal kaçıran Bedevi hırsızlar gibi alelacele torbalayıp, kopyala yapıştır evetlerinizle takas eden sen değil miydin, kanına fetbazın ayak suyu karışmış müptezel(!) meczup.

            Halkın milli iradesi olmayan ve asla da olamayacak olan Referandum yaftalı bir Bedevi gaspını, kendinden ve yakın çevrendekilerden başka yutacak bir başka enayi kaldı mı sanırsın artık bu ülkede, behey gafil. Aç mıydın, açık mıydın, kimliğin mi yoktu. Anan baban belli mi değildi. Devletinizi yeni kuracağınıza göre, demek ki kimliksiz, dolayısıyla da vatansızmışsınız.

            Oysa bu Cumhuriyet sizi de adam yerine koymuş, size de kimlik vermişti. Şimdi bu mu batıyor yoksa kıçınıza. Ki yeni arayışlar içindesiniz. Daha yetmedi mi beğenmediğiniz bu vatanı bunca yıldır soyduğunuz, sağmal inek gibi sağdığınız. Oysa ahlak ve erdem değerlerinize bakılmadan size de adam gibi adam olabilme şansı verilmişti bu topraklarda. Acaba bu muydu sizi rahatsız eden, diğer adam evlatlarının yüzene bakacak suratlarınız olmadığından.

            Mademki böylesi bir delalet ve ihanet içindesiniz, mademki belgeli gerçeklere bile yalan diyen karakter düşüklüğünü kendinize erdem(!) kılmışsınız, aşağıya koyduğum alıntıda yüzyıllarca evvel İslam Mütefekkirlerinden İbn Haldun’un söyledikleriyle bugün bizim söylediklerimize bakın o halde, nasıl tam bir uyum ve ahenk içindeler.

Çünkü doğru olan haktır, adalettir, yani adalet akıldır onun yolu da birdir ve önü de hep açıktır. Yani kimse önüne engel koyamaz, hedefini hep bulur. Senin gibiler her ne kadar bunu göremiyor veya anlamak istemiyor ve asla da doymaz ihtirasları nedeniyle anlamak istemeyecek olsalar da, eninde sonunda aynı doğrunun güzergâhı içinde, tarihte hep olduğu gibi, kendi aymaz kafaları da kırılacaktır.

            İnsanlık tarihinde sayısız tefekkür, mütefekkir, özdeyiş, söyleyiş ve birde sizler gibi epikürist münafıklar olmuştur ve olacaktır da her zaman. Bu ülkenin kurucusu olan Türk Ulusunu ve onun Devletini var saymadığın için onu temsil edemeyeceğine göre söyle; yoksa Trump haramilerinin kıç kılıydın da, bunu mu yedirdin temsil ettiklerine.

Biliyormusun, insanoğlu muhteşem bir yaratıktır özünde. Ne ki senin gibi bazı sapkın sefiller, bu ihtişamı sakata getirir arada sırada; ama çabuk biterler Allahtan. Ve arkalarında, bir zaman yaşadıklarını bilen de, varlıklarını hatırlayacak olan da çıkmaz genelde…

¶ Tabiatıyla haberlere yalan (ve tahrifat) karışmakta ve bunu gerektiren bir takım
sebepler de bulunmaktadır. Bunların başlıcaları da şunlardır:
Bunlardan biri görüşlere ve mezheplere olan (aşırı derecedeki) taraftarlıktır.
Şüphesiz ki, insan bir haberi kabul hususunda ruhen itidal hali üzerine bulunursa,
tenkit ve üzerinde düşünme bakımından habere hakkını verir, doğrusu yalanından
ayırt edilip ortaya çıkıncaya kadar araştırmaya devam eder. Bir görüşe ve bir inanca
bağlılık ve taraftarlık insanın ruhuna işledi mi, kendine uygun düşen haberleri işitir işitmez hemen kabul eder" Bu temayül ve taraftarlık insanın basiret gözünü örter, tenkit
ve tetkikte bulunmasını engeller, yalan haberi kabul ve nakletme durumunda kalınmasına
sebep olur. Haberlerde yalancılığı gerektiren sebeplerden biri de, o haberi nakledenlere güvenmek ve onları mevsuk kabul etmektir. Bu durumda haberin doğruluğunu veya
asılsız olduğunu tenkit ve tetkik ile ortaya koymak cerh ve ta ’dil ilmi (Nakdu 'r-rica/
ilmi, personality criticisizm)ne aittir.
Bu sebeplerden bir diğeri (haberlerin naklediliş) maksatları hakkındaki, gaflet ve
dikkatsizliktir. İmdi haberleri nakil ve rivayet edenlerin çoğu gördüğü veya işittiği şeyin
maksadını bilmez, haberi kendi zan ve tahminine göre naklettiği için hataya düşer.
Bu sebeplerden başka biri, hallerin vakalara (ahvalin vekayie) nasıl tatbik edileceğini
ve durumu olaya uygulamayı bilmemektir. Haberlerde birbirine karışma ve
sunilik hali meydana geldiğinden, haberci bunları (ayıklamadan) gördüğü gibi nakleder,
yorumunu ve değerlendirmesini yapamaz. Hâlbuki suni müdahalelerle değişen
haber bizatihi doğru olan vakayı aksettirmeyecek bir şekil almıştır.
(İbn Haldun – Mukaddime s. 202)

                                                                       Serendip Altındal



4 Ağustos 2017 Cuma

MAYANA..

            Sevgili Mahiye Morgül

            Geleceğimiz olan körpe fidanlarımızın ulusal dik duruşlarını sağlayacak olan olmazsa olmaz ilk milli eğitimlerini alabilmeleri bağlamında yaptığın, karşılığı ödenemez çalışmalarının; onların el değmemiş beyinciklerine emperyalist yuları geçirmeye kurgulanmış bazı delalet ve ihanet şebekelerini ziyadesiyle rahatsız edeceği kesindir.

            Değerli çalışmalarına katkım olması amacıyla kaybolan dosyalarının yeni bir erişim adresi altında güvenli bir şekilde yeniden erişilebilmesi için gerekli yapılanmayı, nihayet birkaç günde tamamlayabildim. Bütün dosyaların aşağıdaki adreste tekrar izlenebileceklerdir. Adresi paylaştıkların dâhil herkes, sadece izleme ve kopyalama yetkilerine sahip olabileceklerdir.

            Sevgili Mayana, alnın hep yukarıda kalarak onur ve ahde vefa mücadelene devam et. Bırak bu erdem mücadelesinden rahatsız olanlar senden korksunlar. Sen açık alnınla yoluna devam et yeter, hakkın ödenemez nasıl olsa. Ve gaza yolun hep açık olsun, aziz kardeşim…

            Sevgi, saygı ve başarı dileklerimle,
Serendip Altındal

Not:
Değerli eğitimci Sayın Mahiye Morgül’ün kendi sitesi ‘mahiye.net’ kullanım dışıdır. Orada yayınladığı ‘EVDE OKUMA-YAZMA ÖĞRENİYORUZ’ başlıklı ilk eğitim programıyla ilgili bütün dosyaları, aşağıdaki bağlantı adresinden temin edebilirsiniz.


                                                          


1 Ağustos 2017 Salı

HÜSRAN..

            İslam öncesi Arap dünyasının, pagan karmaşasının revizyonisti Hz. Muhammed neyse; yorgun Osmanlı Türk dünyasının emperyalist balyozu Atatürk de odur. Ehli Beyt vesayetinin sosyal adalet ruhunu, tasavvuf senaryolarıyla bütün bütün karartıp şirazesinden saptıran ve Allah ile aldatan Emevi haramilerini helak ederek var olan din simsarı Abbasiler de, Allah’ın askeri Türkler eliyle tarihten silinmişlerdir.

            Bugün ise Türk’ün adalet kılıcı dahi çeşitli fırkaların Vatikan İmamları önderliği ile gerçek İslam kimliğinden uzaklaşmış Arap dünyasını, helak olmaktan kurtaramayacaktır. Çünkü konu dünyevidir ve İslam dünyasını koruma endeksli salt bir Haçlı savunması olmaktan çıkmıştır artık.

            Endülüs’te raks mı, al sana raks. Bu dansın sonu da buzda kayan otomobil gibi ancak şarampolde biter. Ehli Beyt surlarının yıkıntıları altında inim inim inleyen Arap Dünyası, ikinci bir Hz. Muhammet dönemine şiddetle ihtiyaç duyar hale gelmiştir şimdilerde. Şayet Atatürk’ün ömrü vefa etseydi muhtemelen bu ihtiyaca da yeterli olabilecekti.

            Ve bu olabilseydi, sanal İslam adına kardeşkanları dökülmeyecek, insanî âlemin asalet anayasası olan Kuran, Ehli Beyt başlığı altında ve laik İslam’ın özeğini yansıtan iman vicdanında, değiştirilemez yerini yeniden alacaktı şüphesiz. İran’ın yürüdüğü yol belki biraz bunu amaçlamaktadır. Lakin bu yolun toplumsal disiplini sağlamak nedeniyle, anayasa gerekçeli halk idaresi olan laik Cumhuriyet yerine, şeriatla yürünmesi yanlıştır.

            Çünkü bu gidiş de, yeni bir Emevi, Abbasi veya çok daha beter bir aykırılıkla son bulacaktır sonuçta. Bu da total bir karşı devrim demektir özünde. İşte Atatürk Cumhuriyetinde, Devletin dini İslam’dır ifadeli anayasa maddesi de bu yüzdendir. Atatürk kuşkusuz bu sonucu da öngörmüştü. Laik, bağımsız, antiemperyalist, sosyal adalet timsali ve bilim ışığını asla söndürmeyecek olan İslam kendi özünde, ebediyete kadar başka türlü de nasıl korunacaktı ki.

            İşte bu dörtgene Atatürk gözüyle bakmanın önemi şimdi daha iyi anlaşılıyordur umarım. Yani rahmetli Atatürk; ‘alın size dinse din, vatansa vatan, kimlikse kimlik’ demişti yurttaşlarına. Ne ki kökleri dışarıda olan, uzaktan kumandalı bazı gafilleri yine de memnun edemedi. Yani ne yapsaydı, size daha ne verseydi bre ansızlar, akıl ve vicdan sefili sütü bozuklar.

            Şeriat, İslam dışı emperyalist bir senaryodur aslında. Ve uygulamacısının sonunu Emevi, Abbasi gibi hatta çok daha vahimiyle de getirebilir. Emperyalist maşası Firavunun oyununa gelip, ille de şeri disiplin diyorsan, önce bak etrafına. Neyin var neyin yok bunun hesabını bir de Kuran mukayeseli yap.

 İşte sana anayasanın değiştirilemez maddeleri ve adil Cumhuriyet savcılarıyla korunmuş, tam bağımsız, ilmî ve laik bir Ehli Beyt, yani sosyal adaletin aslı olan yeni bir Asrı Saadet. Allahtan daha başka ne istiyorsun. Yoksa belanı mı?

            Şimdi buraya da bir rubai inmeliydi herhalde:

            Aşkın sesi yankıyordu uzaktan
            Utanmazın avazı kucaklamıştı onu yalandan
            Birlikte meşk oldular
            Huşu içinde önümüzde secdeye yatan günler
            Bir yatsı ezanında muhtemel ki o son buluşmayı bekler

            Sen ben ve iri güller
            Söyle şimdi onlar neredeler
            Ben sen ve ilkelerimiz
            İpte asılı çamaşırlar gibiyiz
            Bil ki budur elde kalan tek bildiğimiz

            Tanın kızarttığı gökyüzü
            Suratıma şaşkınlıkla bakmadıkça
            Hüsran yok sayılır
            O buruk suratta yaşlı gözlerden damlalar akmadıkça
Ve ben hicrana hicran bana doymadıkça…

Sen, ben, onlar ve şimdi aramızda olamayanlar, hepiniz sağlık, esenlik ve huzurlu; ama hüsransız kalın.
           
                                                           Serendip Altındal